Uzun bir aradan sonra ilk kez ne diyeceği merak edilen MHP lideri Devlet Bahçeli’nin Meclis grup toplantısındaki konuşması, muhtemelen gündüz kuşağında Bahçeli’nin de müdavimi olduğu pek çok programdan daha çok reyting aldı.
AK Parti-HDP görüşmesiyle ilgili Bahçeli, masayı dağıtıp seçime gideceğini bekleyenleri ters köşeye yatırıp “AK Parti heyetinin Meclis’te grubu bulunan HDP’yi ziyaret etmesi doğal ve doğru bir adımdır” dedi.
Tanrı Dağı kadar milliyetçi, Piazzale Michelangelo tepesi (Machiavelli’nin memleketi Floransa’nın meşhur tepesi) kadar pragmatik bir liderden aksi beklenemezdi.
Zaten pragmatizmdeki ustalık eseri de bu açıklaması değildi.
Üç yıl önce İstanbul tekrar seçimleri için Öcalan’dan alınan mektubu “Teröristbaşının mektubu HDP’nin vahim sapmasına, Zillet İttifakı’na verdiği rezil desteğine itirazın, tepkinin ve bundan duyduğu rahatsızlığın eseri ve sonucudur” diyerek soğukkanlılıkla analiz ve tefsir etmiş, HDP’yi de bu mektubun gereğini yapmaya çağırmıştı.
HDP, Bahçeli’nin kapatmazsa kapatmakla tehdit ettiği AYM’nin önündeki kapatma davasında savunmasını, ülkenin en milliyetçi partisinin liderinin bile kendilerini Meclis’te görüşülmesi doğal ve doğru olan bir siyasi parti olarak gördüğü, 2019 İstanbul seçimlerinde de Öcalan’ın çağrısını dinlemedikleri için Bahçeli tarafından suçlandıkları üzerine kurabilir.
İYİ Partililer de Habur, Oslo, Megri Megri dediler dilini, en öz hakiki milliyetçi parti biziz iddiasını bırakıp, eski liderlerinden biraz pragmatizm ve iyi siyaset dersi almalılar.
Çünkü seçimlere kadar HDPlilerden namahrem gibi kaçsalar da seçimlerden sonra parlamenter sisteme geçip, Meral Akşener’i başbakan yapmak istiyorlarsa HDP genel merkezine benzer ziyaretler yapmaları gerekebilir.
Bahçeli’nin konuşmasının katarsis anı bu sözleri olsa da, daha ilginç bir bölüm vardı.
CHP’nin genel başkanı Kılıçdaroğlu için söyledikleri…
Bahçeli önce okullardaki törenlerde okunabilecek uzun bir 10 Kasım anması yaptı, “Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün emanetleri MHP ve Cumhur İttifakı’ndadır” dedi, sonra da sözü Kılıçdaroğlu’na getirdi:
“Kılıçdaroğlu, özel görevle yetkilendirilmiş taşeron bir siyasetçidir. Bu görev Atatürk’ü itibarsızlaştırma ve CHP’yi silme görevidir. Bu görevin temelinde Dersim İsyanı’nın rövanşını almak yatmaktadır. Kılıçdaroğlu’nun hiçbir söz ve eylemi CHP’nin geçmiş genel başkanlarıyla bağdaşmamaktadır.“
Bahçeli’nin Kılıçdaroğlu’nu etnik kimliği ve Dersimliliği üzerinden hedef alması normal bir ülkede nefret suçu tariflerine girebilirdi, ama Türkiye’de nefret suçundan ancak fırıncıları gözaltına almak mümkün.
Zaten Bahçeli için bu bir çeşit milli spor. Daha önce de Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ı Kürtlüğü, gazeteci Abdülkadir Selvi’yi Aleviliği üzerinden hedef almıştı.
Tabii bu sözleri duyunca herhalde herkesin aklına, Bahçeli’nin Dersim isyanı dediği olaya Dersim Katliamı diyerek devlet adına özür dilemiş Başbakan Erdoğan’ın o müthiş konuşması gelmiştir.
Yakın tarihimizde Dersim rövanşına en yakın şey o konuşmaydı.
Ama Bahçeli’ye sorulsa herhalde “biz Cumhurbaşkanı Erdoğan’la müttefikiz” der geçerdi.
Pragmatizm genleri sayesinde ayakta kalan siyasetçileri böyle sıkıştırmayacağınızı öğrenmiş olmanız gerekir.
Bu konuşmanın manşeti ise aslında en az pırıltısız son cümlede saklıydı:
“Kılıçdaroğlu’nun hiçbir söz ve eylemi CHP’nin geçmiş genel başkanlarıyla bağdaşmamaktadır.“
Bahçeli işte bu noktada gerçekten haklı.
CHP’nin eski CHP, Kılıçdaroğlu’nun eski CHP genel başkanlarına benzemeyen bir genel başkan olduğu böylece bir kez de onun tarafından tescil edilmiş oldu.
Uzun süredir CHP’nin artık eski CHP olmadığını söyleyen, Kılıçdaroğlu’nu partiyi Atatürk çizgisinden, altı oktan uzaklaştırmakla suçlayan Muharrem İnce, Ümit Özdağ, Mehmet Ali Çelebi, Hulki Cevizoğlu, Onur Öymen de zaten hep birlikte yanılıyor olamazdı.
Bir zamanların laiklik şampiyonu; başörtüsü karşıtlığının, askeri vesayetin gür sesi; 2007 Cumhurbaşkanlığı krizinin “aday olma, olma” heyheylenmelerinin, 367 uydurmasının baş aktörü eski CHP lideri Baykal’ın kızı bile, geçen hafta bu yeni CHP’ye daha fazla tahammül edemeyip partiden istifa etti.
İbret için daha ne olsun?
Böyle anlarda muhafazakar kesimde meşhur bir söz hatırlatılır.
İmam-ı Şafi’ye sormuşlar; fitne zamanı hakkı tutanları nasıl anlarız? Demiş ki: “Düşman okunu takip ediniz, o sizi hak ehline götürür.”
Tabii ki siyasette kimse düşman değil.
Ama bu okların hepsi yanlış hedefi gösteriyor olamaz.
Artık karşımızda eski CEHAPE yok, yeni bir CHP var.
Başörtüsü açılımı yaptığı için küsülen, yeterince ve sık sık Atatürk demediği için linç edilen, Kürtlerle ilişki kurmaya çalışan, dünyayla kavga etmeyen, laiklik krizleri çıkarmayan bu yeni CHP muhalefette.
Fabrika ayarlarıyla oynanmamış, orijinal tek parti CEHAPEsi ise iktidar cephesine yaklaştı.
İktidar bir türlü elleri CHP’ye gitmeyenlere dev bir hizmet yaptı ve o eski CEHAPE’yi ellerinin altına getirdi.
Şimdi herkesin gönlüne göre bir CHP’si var.
Başörtüsü açılımı yapan CHP mi yoksa kutusundan hiç çıkmamış orijinal CEHAPE mi?
Birine gitmeyen eller, diğeriyle elele mi verecek?
Yoksa Bahçeli’nin pragmatizmi işini bilen Anadolulu irfanı mı?