İmamoğlu’na siyasi yasak getiren yargı hamlesinin, iktidar için iki temel gayesi var: İlki, 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde İmamoğlu’nu kenara itmektir. Erdoğan, kendisi için son olduğunu belirttiği bu seçimde, olası tehlikeleri asgariye indirme gayretinde; kiminle yarışacağını doğrudan tayin edemese de yarışmak istemediklerini devre dışına çıkarabilme kudretine sahip. İmamoğlu kararı, bu çerçevede, iktidarın muhalefetin seçeneklerini azaltma ve hayati önem atfedilen mücadeleye kendi tercih ettiği rakiplerle girme kararlılığını yansıtıyor.
Kararın ikinci gayesi ise, Altılı Masa’nın dengesini bozmaktır. Teşekkül ettiği günden bugüne Altılı Masa için en mühim sual, bir aday üzerinde uzlaşıp uzlaşamayacakları ve uzlaşacaklarsa bu adayın kim olacağıdır. Hâlihazırda Masa’da bu konuda bir mutabakat yok; mutfak işlerinde güçlü bir birliktelik sergileyen Masa, ortak bir aday ismine ulaşabilmiş değil.
Doğal olarak bu, Masa’da hem partiler arasında ve hem de ismi geçen adaylar arasında -çoğunlukla örtük ama kimi zaman da kamuya yansıyan- bir mücadeleye sebebiyet veriyor. İmamoğlu kararında, iktidarın hukuk aracılığıyla müdahil olarak bu mücadeleyi harmanlama ve varsa bir kıvılcım, ondan yangın çıkarma amacını görmek zor değil.
Peki, iktidar bu kararla emeline ulaştı mı? Hem evet hem de hayır.
Soru işaretli aday
Evet, çünkü aleyhine verilen kararın ardından İmamoğlu’nun aday olabilmesi -zannımca, imkânsız denecek ölçüde- zor. Gerçi İmamoğlu, hâlâ adaylığı zorlamaya devam ediyor. Muhalefetin en önemli oyuncularından biri olduğunu, saha kenarında beklediğini ve oyuna alınırsa skoru değiştirebilecek bir güçte olduğunu söylüyor. Haksız sayılmaz; zira muhalefetin adayı olabileceği konuşulan diğer isimlerle mukayese edildiğinde İmamoğlu’nu öne çıkaran bir hususiyet var: Kılıçdaroğlu’na İYİ Parti, Yavaş’a da HDP itiraz ederken İmamoğlu İYİ Parti ve HDP’nin üzerinde mutabık kaldıkları tek kişi.
Adı üzerindeki tartışmaların azlığı, İmamoğlu’nun iddiasını sürdürmesini sağlıyor, o da iddiasından vazgeçme niyetinde görünmüyor. Ancak, iktidarın yargı hamlesiyle onun adaylığı ve muhtemel bir galibiyeti üzerinde kuşku bulutları oluşturması, göz ardı edilebilecek bir sorun değil. Keza iktidar, İmamoğlu’nun peşini bırakmamakta ne kadar kararlı olduğunu da göstermekten imtina etmiyor. Nitekim son olarak İçişleri Bakanlığı’nın İstanbul Belediyesi hakkında terörle iltisaklı ve irtibatlı kişileri istihdam ettiği gerekçesiyle hazırladığı bir raporu Başsavcılığa sunmasını da (ve bunun bir davaya dönüşmesinin beklenmesi de), İmamoğlu’nun yolunu kesmek için iktidarın her türlü mekanizmayı işleteceğinin bir göstergesi olarak okumak lazım gelir.
Hülasa, İmamoğlu artık soru işaretli bir aday; o, seçmen talebini arkasına alarak Altılı Masa’yı kendi adaylığına mecbur bırakma yönünde bir çaba içerisinde olsa da, bahse konu karardan sonra bu ihtimal -yok denecek kadar- az. Kısa bir vakitte İstinaf’ta hakkındaki karar bozulmadığı müddetçe -ki bu da son derece düşük bir olasılık- İmamoğlu’nun Erdoğan’a karşı sahaya sürülmesi beklenemez. Hiçbir lider, muhalefeti günün sonunda adaysız bırakabilecek bir senaryoya geçit vermez. Çünkü olur da bu senaryo gerçekleşirse, hepsi onun altında kalır.
Muhalefetin fiili lideri
İktidar, evet, Altılı Masa’nın dengesini de bozdu. Kararın açıklandığı gün Almanya’ya gittiği için Kılıçdaroğlu büyük bir eleştiri bombardımanına tabi tutuldu; böylesine bir günde bir belediye başkanının yanında olmaması, siyasi öngörüsüzlüğüne bağlandı. Akşener’in CHP’yi ve Kılıçdaroğlu’nu zora sokacak bir tarzda İmamoğlu’nu sahiplenmesi, CHP’de pek hayırhah bir tavır olarak not edilmedi.
Akşener, Kılıçdaroğlu ile İmamoğlu arasında tercihinin İmamoğlu’ndan yana olduğunu bir kere daha gösterdi. Üstelik bunu çok çarpıcı bir şekilde -muhalefetin fiili liderliğini üstlenir bir edayla- yaptı. İYİ Parti’nin Kılıçdaroğlu’nun elini zayıflatan atakları, CHP’nin bilhassa üst katlarında ciddi bir rahatsızlık yarattı. Öyle ki, Kılıçdaroğlu ilk defa Akşener’e yönelik olarak “partimin içişlerine karışma” uyarısında bulunmak mecburiyetini hissetti.
Mamafih, bunlar işin bir tarafı! İşin diğer tarafında ise iktidarın arzu etmediği neticeler var. Bunların başında, İmamoğlu’nun siyasi tesir alanının genişlemesi geliyor. Emrindeki yargıyı kullanarak iktidarın 2023 seçimleri için İmamoğlu’nu taca çıkardığı ne kadar doğruysa, gelecekte iktidar adına bunun ters tepme ihtimalinin yüksek olduğu da o derecede doğrudur.
Bir belediye başkanından ötesi
İmamoğlu, oyunu kurallarına göre oynadı; aleyhindeki karara eyvallah etmedi, boynunu uzatıp kesilmesini beklemedi. Aksine siyasi bir karara siyasi bir hamleyle karşılık verdi; halkı Saraçhane’de topladı, altı muhalefet liderini etrafında bir araya getirdi, hepsinin desteğini aldı. CHP Meclis Grubu’na davet edildi, ayakta alkışlandı. İmamoğlu, zaten kendini “bir belediye başkanından ötesi” olarak görüyor ve öyle konumlandırıyordu. İktidar, bu kararıyla onun bu konumunu tahkim etti.
Siyasi alan, 2023 Haziran’dan sonra kaçınılmaz olarak, yeniden tanzim edilecek. Seçimden galip de çıksa mağlup da çıksa, CHP yönetimi bir değişime gebe ve bu değişim sürecinde en kritik role İmamoğlu’nun talip olacağı da açık. İmamoğlu, artık ana-muhalefet partisinin gelecekteki en güçlü lider adaylarından biridir. Kılıçdaroğlu’nun gruptaki “baba-oğul” benzetmesini de bu minvalde değerlendirmek mümkün. Dolayısıyla, evet, iktidar kısa vadede İmamoğlu’nu köşeye itti ama orta ve uzun vadede siyasi kariyerini inşa ederken ihtiyaç duyacağı argümanları da ona kendi eliyle vermiş oldu.
İktidarın istemediği bir diğer sonuç ise, Altılı Masa’nın kenetlenmesiydi. İlk etapta Masa gerçekten sallandı, adaylık tartışmaları daha bir hararet kazandı ve özellikle CHP ile İYİ Parti arasında tansiyon biraz yükseldi. Ancak daha sonra etraf toparlandı, denge sağlandı, liderlerin buluşması için 5 Ocak tarihi belirlendi ve kamuoyuna Masa’nın “inançlı, kararlı ve emin adımlarla ilerleyeceği” sözü verildi.
Doğrusu, muhalefet için başka bir yol da yok! Çünkü “sudan” bile sayılamayacak sebeplerle güçlü bir siyasetçinin tasfiye edilmesine yönelik bitmez tükenmez çabalar bir kere daha teyit etti ki, Cumhur İttifakı iktidarı korumak hiçbir hudut tanımadı, tanımayacak. Dolayısıyla muhalefet, ancak birliğini koruduğu ölçüde iktidarla mücadele etme, iktidara galebe çalma şansına sahip olacak.
İmamoğlu kararının, bu anlamda da bir dönüm noktası işlevi gördüğü söylenebilir.
Perspektif, 23 Aralık 2022