1985 yılında Çekoslovakya’nın Viskov kentindeki Kara Harp Okulu’nda Komünist Parti örgütünün 12 kişilik yönetimi, genç bir askeri öğrencinin parti üyelik başvurusunu değerlendiriyordu. 24 yaşındaki Petr Pavel, iki senedir başvuru sonucunu heyecanla bekliyordu. Komünist Parti’ye üye olması durumunda ordu içinde üst konumlara yükselebilecek, en önemlisi fanatik bir komünist olan babasının gözüne girebilecekti. Totaliter tek parti yönetimindeki komünist Çekoslovakya’da parti başvurusunun reddedilmesi “sakıncalı” damgası yemek demekti. Böyle bir durumda hiçbir önemli devlet görevine gelmesi mümkün değildi, sürülebilir, hayatı boyunca takip edilebilir, yerli yersiz sebeplerle yargılanabilirdi.
12 kişilik parti yönetimi, Pavel’e Şubat ayında müjdeli haberi verdi, Komünist Parti üyeliği kabul edilmişti. Pavel oybirliğiyle alınan karara, 1989 yılında komünist rejimin Kadife Devrim ile yıkılıp demokrasiye geçilmesiyle gizli polis arşivlerindeki fişleme kayıtlarının halka açılması neticesinde ulaştı. Partiye kabul kararı, hakkında onlarca dokümanın, fişleme kaydının olduğu kişisel arşivindeki ilk belgelerdendi.
Petr Pavel’in Komünist Parti’ye üyelik başvuru formu.
Pavel, oy birliğiyle Komünist Parti üyeliğine kabul edilmiş, fakat hakkında bir şerh düşülmüştü: “İyi bir parti eğitimi aldı, fakat parti toplantılarında ve tartışmalarında hiç istekli görünmüyor.”
Görevleri rejim muhaliflerini tespit etmek, her gün binlerce insanı takip edip her hareketini, mimiğini, görüşmesini kayıt altına almak olan tecrübeli parti ajanlarının tespiti doğruydu.
Komünist Parti etkinliklerinde isteksiz görünen o genç askeri öğrenci, tam 30 sene sonra Sovyet yayılmacılığı ve komünizm tehdidi karşısında kurulan NATO’nun askeri komite komutanı olacak, ardından da Çekya’nın liberal ve Batı yanlısı cumhurbaşkanı seçilecekti.
Sakıncalı “burjuva” anne, albay bir baba
Petr Pavel, 1961 yılında doğdu. Annesi ekonomist, babası albaydı. Aile o yıllarda rejim tarafından sakıncalı görülüyordu. Pavel’in annesinin babası komünistlerin 1948’de darbeyle yönetimi ele geçirip tek parti yönetimine geçmesinden önce zengin bir tüccardı. Darbeden sonra tekstil fabrikası kapatılmış, dedesi işini ve malvarlığını kaybetmişti. Malvarlıklarına el konulması yetmemiş, kızına ve torununun siciline “burjuva kökenli” kaydı düşülmüştü. Aile üyeleri artık sakıncalı ve “burjuva eğilimli”ydi. O kayıttan sonra Pavel ailesinin devletle olan her ilişkisinde önüne tüccar dedelerinin geçmişi çıkarılacaktı.
Pavel’in dedesi aynı zamanda 1945 Çekoslovakya seçimlerinde üçüncü parti olan merkez sağ Halkın Partisi’nin de üyesiydi. 1945 seçimlerinde dedesinin partisi kaybetmiş, Komünist Parti, Nazi işgalinden ülkeyi kurtaran Sovyetlere duyulan sempati ve Nazilerle işgal sırasında iş birliği yapan sağcılara yönelik öfkenin de etkisiyle yüzde 31 oy alarak birinci olmuştu. Bu oy oranı, Avrupa’da düzenlenen özgür ve adil bir seçimde bir komünist partisinin aldığı en yüksek oy oranı olarak tarihe geçecekti.
1945 seçimlerinden sonra Komünist Parti’nin oy oranını yükseltip yükseltmediği hiçbir zaman anlaşılamadı çünkü 40 sene boyunca herhangi bir demokratik seçim düzenlenmeyecekti. 1945’te koalisyon ortağı olan komünistler, İçişleri, Güvenlik gibi bakanlıkları aldı, kritik devlet görevlerinde kadrolaşmaya başladı. 1948 yılında dönemin komünist İçişleri Bakanı polis teşkilatı içinde bir temizlik yaptı ve komünist olmayan polisleri işten çıkardı. Kabinedeki komünist olmayan bakanlar karara tepki gösterdi, istifa etti. Cumhurbaşkanı, komünistlerin şiddet tehdidi altında istifaları kabul etti ve sadece komünistlerden oluşan bir hükümetin kurulmasına onay verdi. Ardından komünistler milislerin tehdidi, sokak gösterilerinin desteğiyle meclisin desteğini aldı. 1948 yılında düzenlenen seçimlerde Komünist Parti tek bir liste ile seçime girdi, başka partilerin ve listelerin seçime girmesine izin verilmedi, listenin adını Ulusal Cephe koydu. Komünist Parti’nin yönettiği uydu partiler ve komünistler tek listeyle seçimlere girmiş, liste dışı kalan siyasetçiler de vatan haini ilan edilmişti. Kısa sürede anayasa değişti, ülke resmen komünist bir rejime dönüştü, Pavel’in dedesi gibi muhaliflerin nefes alma şansı kalmamıştı.
İlk iş olarak teker teker bütün muhalifler tutuklandı, öldürüldü, sürüldü, işten çıkartıldı. Pavel’in dedesi işini ve servetini kaybederken, birçok kişi de özgürlüğünü, hayatını kaybetti. Çeklerin hafızasında kalan en korkunç olay ise komünistlerin 1948 darbesini protesto ederek vekillikten istifa eden liberal siyasetçi Milada Horakova’nın idamı oldu.
Liberal siyasetçi Mileda Horakova, mahkeme salonunda. Horakova, yargılama sürecinde geri adım atmadı, komünistleri sert bir şekilde eleştirdi, demokrasiye geri dönülmesini savundu. Mahkemedeki ifadeleri son siyasi manifestosu, halka son uyarısı oldu.
Horakova, 1948 darbesinden sonra tek parti yönetimine muhalefetine devam ettiği için ajanlıkla suçlandı, sahte delillerle idama mahkûm edildi, önde gelen diğer muhalif isimlerle birlikte asıldı, cesedi ise cenazesinde gösteri düzenlenmemesi için imha edildi.
Horakova’yı hukuksuz bir şekilde yargılayıp halka gözdağı vermek için idam edenler 60 yıl sonra hesap verecek, idam talep eden savcı Ludmila 2008’de 86 yaşında hapse girecekti.
Horakova’nın idamını talep eden Savcı Ludmila 86 yaşında hapse girdi, 2 sene sonra sağlık sorunları nedeniyle serbest bırakıldı, 93 yaşında öldü.
Horakova hakkında verilen hüküm kararı ise 1968’de iptal edildi; kısa süren Prag Baharı Horakova’nın masumiyetini ispatlamaya yetmişti.
Yarım kalan bahar
Petr Pavel, 7 yaşında bir asker çocuğuyken Çekoslovakya’da bütün dünyada olduğu gibi değişim rüzgârları esiyordu. Takvimler 1968’i gösteriyor, ABD’de solcular ve hippiler savaş politikalarını, Fransa’da 68 kuşağı gençler gelir eşitsizliğini protesto ediyordu. Değişimin sesleri Prag’dan da duyuluyordu. Sovyet lideri ve Sovyetler Birliği Komünist Parti Genel Sekreteri Brejnev’in desteğiyle Çekoslovakya Komünist Partisi lideri seçilen Alexander Dubcek kendisini göreve getiren Brejnev’i yanıltmış, liberal bir komünist çıkmıştı. Dubcek, 68 gösterilerinin etkisiyle sistemi değiştirmek istiyordu.
Alexander Dubcek.
5 Ocak 1968’de göreve gelen Dubcek, ülkedeki sanatçılarla, muhalif yazarlarla bir araya geldi ve “insan yüzlü sosyalizm” adında bir reform programı açıkladı. Ekonomide kısmi liberalleşmeye gidilecek, totaliter rejim yavaşça kaldırılacak, medya özgürleşecek, muhalifler hapisten çıkacaktı. Dubcek 8 ay boyunca çok önemli reformlara imza attı; devlet televizyonunda özgür tartışmalar yapılıyor, muhalifler ilk kez ekrana çıkıyor, geçmişte haksız yere ceza alanlar affediliyordu.
Fakat Varşova Paktı’nı oluşturan Sovyetler ve öteki Demir Perde ülkeleri bu özgürleşmeden endişeliydi. Çekoslovakya’nın demokratikleşmesi kendi ülkelerindeki özgürlük taleplerini kışkırtabilirdi. Sovyetler, Bulgaristan, Polonya ve Macaristan orduları Brejnev’in kararıyla 20 Ağustos 1968 günü Çekoslovakya’yı işgal etti. Bir gecede 250 bin asker ve 2 bin tank ülkeye girmişti.
Bir Çek kadın işgalci askerleri ikna etmeye çalışıyor.
Dubcek halktan direnmemesini istedi, Sovyetlere karşı koymak imkânsızdı. Tanklar Prag’a girdi, bahar bitmişti. Fakat özgürlüğün tadını bir kez alan halk işgali kabul etmedi, tankları durdurmaya çalıştı, askerleri konuşarak ikna etmeye çalıştı.
Halk tankları durdurmaya çalışıyor.
Yaklaşık 100 sivil katledildi. Sovyetlerin Prag Baharı’nı tanklarla bastırması dünyada ve Türkiye’de büyük yankı uyandırdı, birçok sol hareket bölündü. Sovyetlerin totaliterliği bir kez daha gözler önüne serilmiş, Çeklerin ve Slovakların özgürlük ve demokrasi umudu tanklarla yok edilmişti.
Sovyet tanklarını gören bir Çek kadın baharın bitişine ağlıyor.
Baharın müjdecisi Dubcek, kısa bir süre sonra görevden alındı. Sovyetlerin uydusu olan yeni parti yönetimi, genelgeler yayınlayarak Marksizm’in katı ilkelerinden ayrılanların devletten ihraç edileceğini açıkladı, lise derslerinde Marksizm’i ılımlı bir şekilde anlatan hocalar dahi işten atılmaya, her gün ihraç listeleri açıklanmaya başladı. Yeni parti yönetiminin en ufak bir muhalefete tahammülü yoktu. Komünist Parti yetkilileri o kadar tahammülsüzdü ki, işgalden kısa bir süre sonra, önce işgale karşı direnişin sembolü olan “Marta için Dua” şarkısını söyleyen sanatçı Marta Kubisova’nın montajla yapılmış pornografik görüntülerini sızdırdı, ardından şarkı söylemesini yasakladı. Kubisova, 20 yıl boyunca şarkı söyleyemeyecek, komünist rejim çökene kadar sahneye çıkamayacaktı.
Tanklara karşı direnişin sembolü haline gelen şarkıcı Marta Kubisova.
Halkın sevgisini kazanan Dubcek ise karşı devrim yapmasın diye Türkiye’ye Ankara Büyükelçisi olarak atandı, önce Merkez Komitesi’nden sonra da partiden atıldı.
Zoraki diplomat Dubcek, Ankara’da sürgünde. Bugün Ankara’da adı Alexander Dubçek Caddesi’nde yaşatılıyor.
Eski Slovakya Dışişleri Bakanı Korcok, Dubcek’in Ankara’daki büstünde poz veriyor.
Dubcek Ankara’da sadece 5 ay kalabildi, 5 aylık sürgünden sonra kaçak yollardan ülkesine geri döndü, Orman İdaresi’nde memur olarak çalışmaya başladı.
Bütün bu yaşananlardan, Petr Pavel’in albay babası Josef Pavel memnundu. Karşı devrim bastırılmış, Marksizm’den taviz verenler cezalandırılmıştı. Aile askeri görev nedeniyle şehir şehir gezerken 7 yaşındaki Petr Pavel de babası ve asker arkadaşları nedeniyle 1968’deki Rus tanklarını işgalci değil kurtarıcı olarak görmüş, kutlamalara katılmıştı.
Petr Pavel, lisede babasının yönlendirmesiyle askeri okula yazıldı, sonra da Harp Okulu’na kaydoldu. Pavel, askeri eğitimini alırken babası da orduda yükseliyor, burjuva kökeni nedeniyle “sakıncalı” olan eşinden boşandığı için parti yetkililerinin güvenini kazanıyordu.
Pavel, komünist rejim yıkılana kadar özverisiyle, yabancı dil becerisiyle partinin sempatisini kazandı. Askeri kariyerinde emin adımlarla ve sakin bir şekilde ilerlemeye devam etti.
Pavel’in sakin hayatı, Havel ve muhaliflerin paralel hayatı
Pavel sakin bir şekilde kariyerinde ilerlerken ülkede değişim rüzgârları esiyordu. 1968 baharının halkta uyandırdığı heyecanı tanklar yok edememişti.
Oyun yazarı ve aktivist Vaclav Havel.
1968 Baharı’nda kaçan fırsatı unutamayan muhalifler, “Paralel Pollis” denen bir yöntemle örgütlenmelerine devam ediyordu. Medya, siyaset, kamusal alan tamamen parti kontrolünde olduğu için Çek ve Slovak aydınlar, yazarlar, sanatçılar alternatif bir yeraltı kültürü oluşturdu. Oyun yazarı ve aktivist Vaclav Havel, akademisyen Vaclav Bendal ve şair Ivan Jirous, muhalif sanatçıları, yazarları örgütlemeye başlamış, baskın parti kültürü karşısında alternatif bir yaşam inşa ediyorlardı. Liberal fikirleri, demokratik siyaseti, hukuk devletini anlatan metinler, oyunlar, bildiriler yazılıyor, elden ele dağıtılıyor, sokaklara asılıyor, kitapçılara bırakılıyordu. Medyanın sansürlediği haberler elde ele dağıtılan korsan gazetelerde yazılıyor, bağımsız tiyatrolar kuruluyor, sanat galerileri, tiyatro salonları sanat etkinliklerinden sonra halkın çıkıp konuştuğu, fikirlerini ifade ettiği forumlara dönüşüyordu. Batı düşünürlerini, siyasetçilerini tartışmak komünist rejim için sakıncalıydı, sanatçılar bu yasakları da aşmayı başardı ve Batı’da meşhur olan rock müzik, punk gibi alternatif müzik türleri ülkede yayıldı, rock konserine katılmak, punk olmak politik ve muhalif bir duruş haline geldi.
Çek muhalifler baskın kültüre alternatif bir paralel toplum yaratmıştı. Muhaliflerin artık ayrı bir medyası, kamusal alanı, müziği ve eğlence kültürü vardı. Bu nedenle hem komünist rejimin baskısından kaçıyor hem de alternatif yaşamı konuşuyorlardı. Belki parti binalarını yakacak güçleri yoktu, ama yeni binalar inşa etmek mümkündü. Böylece boğucu siyasi iklimde 1968 ruhu yaşatılıyor, ülkedeki muhalifler ve aydınlar birlikte hayata tutunuyor, sadece mevcut rejimi eleştirmekle kalmıyor, “yeniyi” de konuşuyor, “yeni” toplumu daha komünist rejim yıkılmadan inşa ediyordu.
Komünist rejim 1976’da bu alternatif kültürün kendisi için oluşturacağı tehdidi fark etti. En büyük tehdit, muhaliflerin kurduğu alternatif rock grubu The Plastic People of the Universe’di. Rock grubunun konserlerinde izdiham yaşanıyor, binlerce insan konserlere katılmak için Prag’a geliyor, konserler muhaliflerin fikir paylaştığı, birbiriyle tanıştığı kamusal alanlara dönüşüyordu. Muhalif aydınlar da grubu zaten tam bu amaçla kurmuştu. Rejim, önce konserleri yasakladı, izleyicilerin şehre girmesini engelledi. 1976 yılında ise rock grubunun üyeleri tutuklandı; suçları “kamu düzenini bozmak”tı.
The Plastic People of the Universe rock grubu.
Hukuksuz bir şekilde sorgulandılar. O güne kadar alternatif kültür içerisinde ortak hareket etme refleksi kazanan aydınlar bu tutuklanma üzerine Charter 77 adında bir bildiri yayınladı. Vaclav Havel’in öncülüğünü yaptığı bildiri, içi süslü cümleler ve haklarla dolu olan ama uygulanmayan Çekoslovakya Anayasası dahil bir sürü ulusal ve uluslararası hukuk metnindeki yükümlülükleri hatırlatarak komünist rejimi hukuka uymaya davet ediyordu.
Elbette bütün ülke rejimin hukuka uymadığını, uymayacağını, anayasanın uygulanmayan bir süs olduğunu biliyordu. Fakat aydınların amacı “hukuksuzluğun” normalleşmesini engellemek, hukuki yükümlülükleri hatırlatarak otokrat hükümet nezdinde sürekli bir angajman yaratmak, “olması gerekeni” halka anlatmaktı. Her geçen gün bildiriye imzalayanların sayısı arttı, 1000 kişiden fazla imzacı vardı. Sanatçılar, o güne kadar sessiz kalan, kenarda köşede bekleyen, korkan ünlü isimler bildiriye imza atıyor, her imzacı toplumun dikkatini çekiyordu. Sonunda rock grubunun üyeleri 8-18 ay hapis cezası alıp serbest bırakıldı, bir üye sınır dışı edildi ve bildiriyi imzalayanlara çok ağır yaptırımlar uygulandı. Çocukları işten atıldı, yakınları takip edildi, tutuklandılar, gözaltında işkence gördüler, hayatları boyunca sakıncalı kişi oldukları için taciz edildiler. Fakat cin şişeden çıkmıştı. Charter 77 artık muhalefetin demokrasi ve hukuk talebinin ilk somut ürünüydü.
Bildiriye imza atan aydınlar, başta Vaclav Havel.
Tutuklananlar arasında bildirinin mimarlarından Vaclav Havel de vardı. Havel bir oyun yazarı olarak ilk kez hapse giriyordu, hapishanenin kötü koşulları Havel’i şaşırtmıştı, fakat zamanla alışacaktı, çünkü rejim yıkılana kadar sık sık hapse girip çıkacak, rejimin bir numaralı düşmanı olacaktı.
Kadife devrim kızıl devrime karşı
Takvimler 1989’u gösterdiğinde, 28 yaşındaki Petr Pavel özel askeri eğitimi sonucunda paraşütçü olmuş ve eğitimine devam etmek için özel bir askeri akademiye yazılmıştı. Babası mutluydu, Pavel büyük ihtimalle özel eğitimini tamamladıktan sonra Batı ülkelerine askeri ataşe olarak yollanacak, parti ve rejim için ajanlık yapacaktı. Pavel, aldığı istihbarat ve özel askeri eğitimi o kadar ciddiye aldı ki eşine bile detayları anlatmadı. Pavel’in sadakatini test etmek isteyen partinin gizli servisi bir gün rutin inceleme adı altında Pavel yokken evlerini ziyaret etti, eşini sorguladı. Eşi Pavel’in orduda sıradan bir çevirmen olduğunu düşünüyordu. Parti yönetimi memnun kalmıştı, Pavel’in dosyasına “eşiyle bile aldığı eğitimi paylaşmamış, güvenilir biri” şerhi düşüldü.
Pavel’in dosyasına olumlu yorumları yazan parti yetkilileri ise tedirgindi. Sovyetlerin yeni lideri Gorbaçov’un liberal açılım politikaları nedeniyle Çekoslovakya Komünist Partisi hamisini kaybetmiş, Doğu Almanya’dan Polonya’ya birçok komünist rejimde muhalifler hareketlenmişti, kızıl devrimin sonu geliyordu.
17 Kasım 1989’da Nazi işgali sırasında öldürülen bir öğrenciyi anmak isteyen üniversite öğrencileri gösteri düzenlemek istedi, rejim izin vermedi ve öğrencilere müdahale etti. Öğrenciler sokaktan vazgeçmedi, öğrencilere destek vermek isteyen halk da sokağa çıktı. Binlerce insan sokaktaydı. Bu sırada ABD destekli bağımsız radyo kuruluşu Free Europe bir öğrencinin öldürüldüğü yalanını yaydı, bu yalan haber sokağa çıkanların şevkini arttırdı. Yıllar sonra bu yalanı yayan gazeteci yaptığının etik olmadığını söyledi, fakat pişman değildi, ona göre bu yalan göstericilere cesaret ve meşruiyet vermişti, kaçınılmaz sonu hızlandırmıştı.
Polisin sert müdahalesi gösterileri alevlendirdi, sokağa çıkanların sayısı arttı. Gösterilerin sembolü ise anahtar sesi oldu, insanlar anahtarlarını sallayarak ses çıkarıyor, komşularını sokağa davet ediyordu, aynı zamanda da değişimin kapısını açıyordu. Gösterilerin merkezi şehir merkezindeki Hvezda Palas apartmanının uzun balkonuydu. Bir kitabevinin bulunduğu binanın uzun balkonunda Vaclav Havel gibi muhalif liderler konuşma yapıyor, halkı cesaretlendiriyordu. Havel gösterileri organize etmek için Sivil Forum adında bir oluşum kurdu, bütün tiyatro salonlarında, sanat galerilerinde forumlar düzenleniyor, halk baskıcı rejimi özgürce eleştiriyordu.
Dubcek ve Havel.
Gösterilerin başlamasından dört gün sonra Havel, balkona sürpriz bir isimle çıktı. 1968’de baharı yarım kalan ülkenin devrik lideri Dubcek de göstericilere seslenmeye gelmişti. Dubcek, komünistlere seslendi ve demokratik bir solun mümkün olduğunu anlattı. Havel ve Dubcek el eleydi. Yine aynı balkona çıkan bir diğer sürpriz isim ise Marta Kubisova’ydı. 1968 direnişini anlatan şarkısını balkondan söyledi, Kubisova 20 yıl boyunca sahneden uzak tutulmuş, şarkı söylemesine izin verilmemiş, sosyal ölü ilan edilmişti.
Fakat halk ne Dubcek’i ne Kubisova’yı unutmuştu, iki ismi de coşku ve özlemle alkışlamıştı. 1968 Baharı bitmemişti.
Havel ve arkadaşları balkondan gösterilerin sembolü haline gelen anahtarlarını sallıyor.
Rejim Sovyetlerin askeri desteğini bulamadığı için kalabalıklar karşısında direnemedi. Rejim yetkilileri göstericilerle önce dalga geçti, onları 15 yaşındaki ergenlere benzetti, destekçilerini sokağa çağırdı. İşe yaramadı. Hikaye bitmişti, komünist başbakan Adamec, Vaclav Havel’i önce ofisinde ağırladı, meşru bir siyasetçi olduğunu kabul etti, Havel ile el sıkıştı, ardından da istifa kararı aldı ve özgür seçimlere gidileceğini açıkladı. Havel’in kurduğu siyasi parti Sivil Forum ilk seçimde yüzde 36 oy aldı ve iktidara geldi, Havel de komünist rejim sonrasındaki ilk cumhurbaşkanı seçildi. Hapishanelerde geçen bir ömür, istikrarlı ve barışçıl muhalefet sonuç vermiş, Havel ve arkadaşları rejimi yıkmıştı.
Başbakan Adamec ve Havel el sıkışıyor, komünist hükümet bu görüşmeden sonra istifa kararı aldı.
General Petr Pavel de protestolar sırasında partiden soğudu ve Kasım 1989’da istifa etti. Askeri eğitimi hâlâ devam ediyordu, fakat artık bir komünist değil, liberal bir demokrattı. Yaşanan olaylar fikrini değiştirmişti. Barışçıl olduğu için “Kadife Devrim” adı konulan devrim kızıl devrimi yenmişti, sırada yeni bir ülke inşa etmek gibi daha zorlu bir görev vardı. Pavel de bu düzende yerini almaya hazırdı.
Günahlardan arınmak mı, intikam mı?
Komünist rejim sonunda yıkılmıştı. Mecliste çoğunluğu kazanan dünün muhalifleri, bugünün galipleri ise öfkeliydi. Bugüne kadar yaşadıklarının acısını çıkarmak istiyorlardı. Meclisin ilk gündemi, komünist rejimde görev yapmış isimlerin devletten ihraç edilmesi oldu. Lustrasyon yani arınma adı altında bir kanun çıkarıldı. Yasayla geçmişte gizli serviste görev yapmış veya gizli servis ile işbirliği yapmış isimlerin tespit edilip kamu görevinden ve milletvekilliğinden uzaklaştırılması amaçlanıyordu. Komünist rejimin gizli istihbarat teşkilatı StB’nin arşivi halka açıldı, insanlar böylece hem kendi haklarında yazılan dosyalara erişebiliyor hem de kimlerin işbirlikçi olduğunu, kimlerin kendilerini fişlediğini görebiliyordu. Kurdukları düzenin sonsuza kadar süreceği özgüveniyle StB her şeyi kayıt altına almış, işbirlikçileri, kendilerine bilgi verenleri teker teker dosyalamıştı.
Vaclav Havel arınma yasasından rahatsız oldu, yasayı değiştirmeyi teklif etti. Sadece adı gizli servisin kayıtlarında işbirlikçi olarak geçtiği için insanların işten atılması Havel’e göre bir “cadı avıydı”. Havel, insanların korkudan, tehditten dolayı gizli servisle iş birliği yapabileceğini veya gizli servisle onları yanlış yönlendirmek için işbirliği yapmış olabileceklerini düşünüyor, gizli servis içindeki polis memurlarının arasında muhaliflerin de olduğunu söylüyordu. Havel’e göre komünist rejimin uyguladığı hukuksuzluklar tekrarlanmamalı, 1948’deki gibi, 1968’deki gibi toplu listelerle, kolektif sorumluluk gerekçesiyle kimse ihraç edilmemeliydi.
Meclisteki sağcılar Havel’in önerilerini dinlemedi, binlerce insan işten atıldı, işten atılmayanlar önemsiz pozisyonlara atandı. Petr Pavel’in babası da yapılan inceleme sonucu üst düzey askeri görevini kaybetti, bir askeri hastaneye atandı, emekli olana kadar mutsuz bir şekilde işe gidip geldi.
Petr Pavel ve babası Josef Pavel.
Yeni kurulan demokratik rejim, bireysel inceleme, mahkeme kararı olmadan komünist rejimin kayıtlarına dayanarak binlerce insanı işten atmış, otoriter döngüyü devam ettirmişti, Havel’in uyarıları dikkate alınmamıştı.
Babası kızağa çekilen Petr Pavel’e ise bir şey olmadı. Eğer devrimden önce mezun olup işe başlasaydı Pavel de yeni yasaya göre ihraç edilecek, büyük ihtimalle ne genelkurmay başkanı ne de cumhurbaşkanı olabilecekti. Kadife Devrim sırasında öğrenci olması Pavel’in kariyerini kurtarmıştı.
Böylece Pavel komünist rejimde olduğu gibi demokratik rejimde de kariyer basamaklarını sakince tırmanmaya devam etti. Ülkenin geçirdiği sarsıntı Pavel’i teğet geçmişti.
Ajan babanın NATO’cu oğlu
Petr Pavel, ordu içinde yükseldi, ABD’de eğitim aldı, dil becerileri nedeniyle ön plana geçti. 2012 yılında önce genelkurmay başkanı olarak atandı, 2015 yılında ise NATO’nun askeri komitesinin komutanı oldu. Pavel’in babası Josef Pavel’in istihbarat askeriyken görevi sınırın hemen batısındaki NATO askerleri hakkında istihbarat toplamak, fotoğraflarını çekmek, konuşmalarını dinlemekti. NATO askerleri hakkında istihbarat toplayan bir komünist askerin çocuğu Sovyetlere karşı kurulan NATO’nun askeri komitesinin komutanı olmuştu. NATO’nun askeri koordinasyonu Petr Pavel’e emanetti.
NATO komutanı Petr Pavel.
Petr Pavel’in babası 2020’de bir anı kitabı yayınladı. Kitabı yayınlamak için oğlunun NATO’dan emekli olmasını beklemiş, 2018’de emekli olup sivil hayata dönünce anı kitabını çıkarmıştı. NATO hakkındaki anılarını, oğlundan beklentilerini anlatan baba, kitap nedeniyle oğlunun kariyerine gölge düşmesini istememişti.
Kitapta, komünist rejim yıkılmasaydı oğlunun şimdi başında olduğu NATO hakkında istihbarat toplayan bir komünist ajan olacağını tahmin ediyordu. Oğlunu her daim takdir eden baba, 2020’de vefat etti. Petr Pavel babasının vefatından sonra artık halka açılan komünist gizli servis StB’nin arşivine girdi ve babasının 60’lı yıllardan beri parti için ajanlık yaptığını, muhalifleri ve yabancıları fişlediğini öğrendi. Kadife Devrim’in son anına kadar babası rejim için çalışmış, hatta ekstra çabası nedeniyle para ödülü dahi almıştı.
Pavel babasının neden ajanlık yaptığını hiçbir zaman öğrenemedi, babasıyla yüzleşemedi.
Kolları sıvama vakti
Emekli olan Pavel, Çekya’nın mevcut durumundan mutlu değildi (1990’lı yıllarda Çekoslovakya bölündü, Çekya ve Slovakya olmak üzere iki ülkeye ayrıldı). Andrej Babis, 2017’den beri ülkeyi başbakan olarak yönetiyor, eski rejimdeki partinin devamı niteliğindeki Komünist Parti’nin dışarıdan desteğini alarak popülist bir yönetim sergiliyordu. Babis belgede sahtecilik yaparak 2 milyon Euro’luk AB fonu aldığı iddia edilen bir siyasetçiydi. Başbakanlığı boyunca kendisine açılan davalarla uğraştı, yolsuzluk iddialarını yanıtladı. Babis hakkındaki en ilginç iddia AB fon davası kapsamında inceleme yapılırken şirket yöneticisi olan oğlunu konuşmaması için Kırım’a kaçırtması oldu. Babis’in oğlu babasını suçladı, kendisini akıl hastanesine yatırdığını söyledi, Babis’in yargılandığı davalarda tanık olup babasının AB fonlarını kaçırdığını ileri sürdü. Davalar şimdilik Babis’in lehine sonuçlandı, fakat Babis bu süreçte kendisi lehine karar veren hukukçuları üst düzey bürokrat olarak atamış, ödüllendirmişti.
Eski Çekya başbakanı Andrej Babis ve oğlu Andrej Babis Jr.
Babis, pandemi politikalarının başarısızlığı ve yolsuzluk iddiaları nedeniyle 2021’de seçimleri kaybetti, fakat özellikle sosyal devlet politikaları ve emekli maaşlarını arttırması nedeniyle halkın belirli kesiminde desteğini koruyordu. Dönemin Cumhurbaşkanı Milos Zeman tarafından da destekleniyordu. Bu nedenle 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olmaya karar verdi.
Babis’in adaylığı tartışılırken komünist gizli servis StB’nin Slovakya’da kalan arşivindeki bir belge tekrar gündeme geldi. Komünist rejimin kayıtlarına göre o zamanlar partinin izniyle ticaretle uğraşan Babis StB için çalışan muhbirlerden biriydi. Babis, yurtdışında yaşayan Çekleri ihbar ediyor, rejime muhalif isimleri, zenginleri fişliyordu. Babis belgenin sahte olduğunu iddia etti, arşive dava açtı, davayı kaybetti ve ajanlığı Slovak mahkemelerine göre kesinleşti, fakat artık arınma yasaları yürürlükte olmadığı için yapılacak bir şey yoktu.
Yaşanan bu skandallar nedeniyle Pavel, önce “Birlikte Güçlüyüz” adında bir platform kurdu, pandemi boyunca aşı ve maske dağıtımına destek verdi, tıbbi yardım topladı, Ukrayna işgal edilince Çekya’nın askeri yardım yapması için kamuoyu baskısı oluşturdu. NATO’nun eski komutanı tam da Çin ve Rusya eğilimli olduğu için bir kesim tarafından eleştirilen cumhurbaşkanı ve başbakan karşısında Batıcı, liberal bir muhalefet, toplumsal hareket yaratmayı amaçlıyordu. 2023’te Havel’in kurucusu olduğu liberal Sivil Demokratik Parti ve diğer merkez sol, sağ, liberal partilerin desteğiyle bağımsız cumhurbaşkanı adayı oldu, Babis’e karşı adaylığını açıkladı.
Babis, eski NATO komutanının komünist ajan olduğunu söyledi, onu Putin’e benzetti, geçmişini tartışmaya açtı. Babis’in söylemleri tutmadı, 2023 seçimlerinin ikinci turunda Petr Pavel, yüzde 58 oyla Çekya’nın yeni cumhurbaşkanı seçildi.
Pavel’in ilk işi Tayvan liderini aramak, Ukrayna ile dayanışma mesajı vermek oldu.
Tanklar başaramayınca
Sırtında bira fıçısıyla soğukta doğa yürüyüşü yaptığı fotoğrafları sosyal medyada viral olan Çekya’nın yeni cumhurbaşkanı Petr Pavel’in bu ilginç hikayesi Türk medyasının pek ilgisini çekmedi. Fakat Pavel’in hikayesi aynı zamanda Çekya’nın, yarım kalan baharların, demokrasiye geçişin, geçmişle yüzleşmenin hikayesiydi. Alınacak ders, üzerine konuşulacak olay çoktu.
Neyse ki giderek içe kapanan Türkiye’de eskiden dünyadaki gelişmeleri takip eden birileri en azından vardı. Bugün neredeyse hiç takip edilmeyen Çekya’da komünizm yıkılınca rahmetli Mehmet Ali Birand 32. Gün ekibiyle Prag’a gidip Prag Baharı’nın devrik lideri ve Kadife Devrim sonrasında Havel’in desteğiyle meclis başkanı seçilen Alexander Dubcek ile bir söyleşi yapmıştı. Dubcek, söyleşisinde Birand’a şöyle diyordu: “Askerler tankları sayesinde kazanabilirler; ama demokrasi, özgürlük, bağımsızlık gibi güçlü tutkuları hiçbir güç bastıramaz.”
Nitekim Dubcek haklı çıkmıştı.
1948’de darbe ile yönetimi ele geçiren komünistler, silah zoruyla demokrasi talebini bastıramamıştı.
1968’de Prag’a giren tanklar baharı bitirememiş, tankları elleriyle durdurmaya çalışanlar sonunda kazanmıştı.
İdam edilen liberal muhalif Mileda Horakova yıllar sonra affedilmiş, idam talep eden savcı 86 yaşında yargılanmıştı.
1968’de susturulan şarkıcı Marta Kubisova, görevden alınan Çek lider Dubcek unutulmamış, yıllar sonra sevenleriyle bir balkonda buluşmuştu.
Prag Baharı’ndan sonra hapse atılanlar, işten çıkarılanlar, konserleri iptal edilenlerin şarkıları baskıya rağmen sona ermemiş, baskılar muhalifleri susturamamıştı.
Hapse atılan Vaclav Havel ve muhalifler kazanmıştı, rejim kaybetmişti.
Ve tarihin cilvesine bakın ki NATO askerleri hakkında istihbarat toplayan komünist bir askerin oğlu Petr Pavel, önce NATO komutanı olmuş, sonrasında da ilk iş olarak Çekya’nın Çin ve Rusya’ya gözdağı veren liberal Cumhurbaşkanı seçilmişti.
Baskıcı bir rejim, tankla tüfekle, fişlemeyle ihraçla, baskıyla sürdürdüğü hikayesini daha fazla uzatamamış, kendi evlatlarının elinde son nefesini vermişti.