Serbest TV’de “Deprem Özel” yayınına katılan ODTÜ İnşaat Mühendisliği öğretim üyesi Prof. Haluk Sucuoğlu, 17 Ağustos Marmara depreminin Türkiye’de yapı-denetim sisteminin uygulanması için ‘milat’ sayıldığını ancak bu sistemin uygulanmadığını anlattı.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 6 Şubat depremleriyle yıkılan 10 ildeki binaların yüzde 98’inin 1999’dan önce yapıldığına ilişkin açıklamasının doğru olmasının “mümkün olmadığını” söyleyen Prof. Sucuoğlu şöyle konuştu:
“99 depremi milat oldu. 2000’den sonra ‘milat’ dendi, yapı-denetim sistemi işletilecekti, bugün resmi ağızdan, devletin en üst ağzından –bu bölgede yıkılan binaların yüzde 98’i, 99’dan önce yapılmış- dendi. Bizim elimizdeki rakamlar böyle söylemiyor. Ben resmi rakamlara sahip değilim ama daha önce yapılmış çalışmalarda böyle söylenmiyor. Bize verilen rakamlar böyle değil. Bize verilen rakamlar daha önce o bölgelerde yapılan projelerde, resmi dairelerden çıkan, yani tapu izni almış rakamlardan çıkan: yüzde 50 ile 60’ı 2000’den sonra yapılmış. Ama ben bunu şimdi kanıtlayamam. Yüzde 98 diyen belki gider kanıtlar kendine göre bilmiyorum ki. Bende değil. Kimdeyse kanıtı onda. Ama yıkılan binaların yüzde 2’si mi 2000’den sonra yapılmış. Gidip orada sokakta gezerek saysanız tutmaz bu rakam. Mümkün değil. Şaşırdık yani, nasıl oluyor böyle?”
“Gördüğümüz manzara kabul edilemez”
Sucuoğlu; Kahramanmaraş merkezli depremlerde de insanları “binaların öldürdüğünü” anlatırken, “Eğer biz bu binaları önümüze konulan şartlara uygun tasarlayıp yapsaydık zaten bu kadar arama kurtarmaya, bu kadar enkaz mucizesi yaratmaya da ihtiyacımız olmayacaktı” ifadelerini kullandı.
Müteahhitleri tutuklamanın sistemdeki temel sorunu çözmeye yetmeyeceğini anlatan Sucuoğlu, “Gördüğümüz manzara kabul edilemez” dedi ve sistemdeki sorunları tek tek anlattı:
- Gördüğümüz manzara kabul edilemez. Buna bir mazeret bulmak isterseniz bulursunuz ama ayıp olur. Bu deprem çok şiddetliydi evet. Peki; yıkılmayan, hiç hasar görmeyen binalar var. Bunlar şanslı mı? Ama ne yazık ki azınlıkta bu binalar. Bunların çoğunlukta olması gerekiyordu. Çoğunlukta olması için kuralları uygulamamız gerekiyordu. Çok basit. Medeni dünya, kuralların uygulandığı bir yerdir. Demek ki biz bu düzeye henüz gelmedik. Kurallara uymamışız. Hangi kurallara uymadığımız da belli. Şu an en can acıtıcısı yıkılan binalar olduğu için ona bakalım. O binaların yapımındaki kurallara uymamışız.
“En büyük sorun yapı-denetim sistemi”
- Binalar yıkılmış ve insanları öldürmüş. Mesele orada. Biz daha erken müdahale etseydik, can kaybı azalır mıydı? Evet azalırdı ama bizim bu kadar müdahaleye ihtiyacımız olmaması gerekiyor. Temel problem burada. Eğer biz bu binaları önümüze konulan şartlara uygun tasarlayıp yapsaydık zaten bu kadar arama kurtarmaya, bu kadar enkaz mucizesi yaratmaya da ihtiyacımız olmayacaktı. Depreme hazırlık deprem sonrası değildir ki, deprem öncesidir. Sistemin içinde çok ciddi delikler, çok ciddi boşluklar var. “Betona baktım, içinde deniz kumu vardı”… Olay bu kadar basit değil. Çok daha sistemik bir hata var. Burada en büyük zayıflık, en büyük delik aslında kontrol sisteminde görünüyor. Yani; yapı denetim sisteminde görünüyor.
“Bu kadar başı boşluk olursa bu noktaya gelirsiniz”
- Müteahhit alıyor arsayı, kaç katlı bina yapacağını, nasıl yapacağını taahhüt ediyor. Projesini belediyeye gönderiyor. Belediye ya da Çevre Şehircilik ona “senin yapı sürecini şu denetim şirketi denetleyecek” diyor. O şirket de proje üzerinde çalışıp, doğru düzgün bina yapılıp yapılmadığını kontrol ediyor. Teknik şartnamesi var zaten nasıl kontrol edileceğinin. Peki yapılmazsa denetim, ne olacak. Yapı-denetim şirketini kim denetliyor? Kimse bilmiyor bunu. Belediyenin denetlemesi gerekir. Ama belediyelerimizin böyle bir teknik kapasitesi yok. Nitelikli eleman tutamıyorlar vb. Denetimi yapamıyor. Yapmadığı için de denetlenmeyen bir denetim sistemi var.
- Yapı üretim sisteminin her bölgede bir ağırlığı vardır, ekonomik açıdan. Müteahhit bir sermayedardır ve güçlüdür. Yani finansman ondadır. Bizim yapı sistemi de şöyledir: Denetçinin parasını müteahhit öder. Böyle saçmalık olur mu? Ciğeri kediye emanet ettiniz, -bak buna- dediniz. Müteahhit finansman açısından güçlü olduğu için siyasi olarak da güçlü. Belediye üzerinde de gücü var, istihdam sağlıyor bir sürü insana, parayı o veriyor. Yapı denetim şirketi itiraz bile edecek olsa müteahhit karşısında zayıf. Parayı ondan alıyor, böyle bir saçmalık olur mu? Zaten anladığımız kadarıyla bu yapı-denetim şirketlerinin gizli sahibi de aslında müteahhitler. Bu kadar başıboşluk olursa bu noktaya gelirsiniz, çok doğal. Aslında devletimiz konut imalat sektörünü tamamen başıboş bırakmış. Kendi halinde gidiyor bu sektör.
“Bina yıkılınca sorumlu belli değil”
- Ev alırken siz o evin teknik özelliklerini anlayamazsınız. Binayı aldığınızda şöyle bir soruyu sorma hakkınız olmalı: Bu evin güvenliği nedir? Bu güvenliği yapı ruhsatı sağlar. Bu ruhsat binanın gerekli sağlık ve güvenlik koşullarına sahip olduğunu gösterir. Kanun böyle der. İnandınız ama girdiniz eve. Bina yıkıldı. Kim sorumlu bundan? Sorumlu belli değil. Müteahhit “kurallara göre yaptım” diyor. yapı-denetim şirketi bina tamamlandığında belediyeye bir rapor verir, binanın kurallara göre yapıldığını söyler. Yapı-denetim şirketine tüm sorumluluğu yüklerseniz, bu sorumluluğu alacak maddi durumu da yok. Bina sigortalı mı? Hükümete yapı-denetim sistemini kuruyorsunuz ama sigortalılık sistemini de kurun dedik. Ama bu sigorta yapılmadı. Yapılmadığı için de aslında şu anda sorumlulukların bir karşılığı yok. Müteahhitleri tutuklayarak bir yere varamazsınız. Sistem sanki özellikle böyle tasarlanmış gibi.
“Şaşırdık yani, nasıl oluyor böyle?”
- 99 depremi milat oldu. 2000’den sonra ‘milat’ dendi, yapı-denetim sistemi işletilecekti. Bugün resmi ağızdan, devletin en üst ağzından -bu bölgede yıkılan binaların yüzde 98’i, 99’dan önce yapılmış- dendi. Bizim elimizdeki rakamlar böyle söylemiyor. Ben resmi rakamlara sahip değilim ama daha önce yapılmış çalışmalar da böyle söylenmiyor. Bize verilen rakamlar böyle değil. Bize verilen rakamlar daha önce o bölgelerde yapılan projelerde, resmi dairelerden çıkan, yani tapu izni almış rakamlardan çıkan: yüzde 50 ile 60’ı 2000’den sonra yapılmış. Ama ben bunu şimdi kanıtlayamam. Yüzde 98 diyen belki gider kanıtlar kendine göre bilmiyorum ki. Bende değil. Kimdeyse kanıtı onda. Ama yıkılan binaların yüzde 2’si mi 2000’den sonra yapılmış. Gidip orada sokakta gezerek saysanız tutmaz bu rakam. Mümkün değil. Şaşırdık yani, nasıl oluyor böyle?
Yayının tamamı için: