“Yeter artık, düşsünler yakamdan. O sözü söylediğimde 20 yaşındaydım. Programda çevre politikaları konuşurken söylemiştim. Söylediğim anda da pişman oldum. Bugün 41 yaşındayım. Bambaşka, sakin bir hayatım var.”
Kadına hak vermemek, acımamak elde değil. Tam 15 yıl önce, NTV’nin ‘Haydi Gel Bizimle Ol’ programında bir laf edip Türkiye siyaset tarihinde önemli ve ama olumsuz bir yer edinmek, gerçekten de ilginç bir bahtsızlık.
Manken ve oyuncu (ama galiba artık emekli) Aysun Kayacı’nın adını hatırlamayan, “Benim oyumla çobanın oyu bir mi?” dediğini bilmeyen kimse yoktur bence.
Oysa sorduğu soru ve sorunun ardındaki düşünce Aysun Hanım’a özgü değil, hiçbir özgünlüğü yok, aynı düşünceyi paylaşan kişi sayısı Türkiye’de her zaman yüksek olmuştur, hâlen de yüksektir. “Kemalizmi en az kaç kelimelik bir cümleyle tanımlayabiliriz?” sorusunun altı kelimelik çok başarılı bir cevabını oluşturur bu sözler.
Ben olsam “Biz eğitimli, ‘Batılı’, ‘çağdaş’ orta sınıf, bu eğitimsiz, dindar, geri, kaba saba halkı zorla adam edeceğiz” şeklinde özetlerdim Kemalizmi. Aysun Hanım’ın sözleriyse meselenin püf noktasını çok daha özlü bir şekilde yakalıyor. Ama genç bir mankene siyaset tarihimizde yer kazandırmış olmaları, sözlerin özgün olmayan içeriğinden değil, zamanlamasından kaynaklanıyor.
Düşünün: Yıllardan 2008, AKP iki kez genel seçimleri kazanmış, Cumhuriyet tarihinin ilk “Müslüman, şeriatçı, örümcek kafalı” hükümeti altı yıldır iktidarda ve bir türlü devrilemiyor. Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Şener Eruygur’un darbe yapmaya Genelkurmayı ikna etme çabaları, e-muhtıra, Ayışığı, Sarıkız ve Balyoz planları, Cumhuriyet mitingleri… Hepsi boş! Güvenilen dağlara kar yağıyor ve bir türlü darbe yapılmıyor. Çankaya, Kadıköy ve Ege sahillerinin halkı el ele tutuşmuş, ellerinde Türk bayrakları, yakalarında Atatürk rozetleri, “Türkiye laiktir, laik kalacak” ve “Ordu göreve!” sloganlarıyla yeri göğü inletiyor.
İnletiyorlar, ama moralleri bozuk. Anlayamıyorlar, açıklayamıyorlar: Nasıl olur da bu halk Atatürk’ün ve devrimlerinin değerini kavrayamıyor, nasıl olur da AKP’ye oy veriyor?
Sonra birden dank ediyor. Uyanıveriyorlar. Buldukları açıklama çok basit, zaten eskiden beri bildikleri bir şey: Bu halk aptal, kendi çıkarlarını bile bilemeyen, eğitimsiz bir koyun sürüsü. O yüzden AKP’ye oy veriyor.
Aysun Hanım’dan çok önce bu açıklama çok daha ayrıntılı ifadelerle dile getirilmişti elbet.
Örneğin Radikal gazetesi yazarı Mine Kırıkkanat tarafından: “Don paça soyunmuş adamlar geviş getirerek yatarken, siyah çarşaflı ya da türbanlı, istisnasız hepsi tesettürlü kadınlar mangal yellemekte… Kara halkımız kıçını döndüğü deniz kenarında mutlaka et pişirip yemektedir. Belki balık sevseler, kirli beyaz atletleri ve paçalı donlarıyla yatmazlar, hart hart kaşınmazlar, geviş getirip geğirmezler.”
Örneğin Hürriyet yazarı Yılmaz Özdil tarafından, “Bidon kafa” başlıklı yazısında: “Yani darılmayın ama, hakikaten Allah cezanızı versin be kardeşim. Sudan ucuz senin oyun. Reina’da sular kesik mi sanıyorsun, a benim bidon kafalım? Şimdi iyi dinle. Yap elini yumruk. Vur bakayım kafana iki defa. Ne duydun? ‘Donk donk’ di mi? Sen önce onu doldur.”
Örneğin Hürriyet yazarı Bekir Çoşkun tarafından, “Göbeğini Kaşıyan Adam” başlıklı yazısında: “Tayyip Erdoğan’ın bir anda ‘Her şey için sandık’ derken güvendiği adamdır o. Ve sandık ortaya konulduğunda göbeğini kaşıyan adamın dediği olur. Çünkü demokrasi, bilinçte aşağı-yukarı eşit insanların rejimidir. Bir toplumun çoğunluğu ‘göbeğini kaşıyan adam’ ise, orada demokrasi olmaz.”
Ben artık Aysun Hanım’ı azat etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Kısmen, Kırıkkanat, Özdil ve Coşkun kadar habis olmadığı için. Kısmen de kaz kafalı Kemalizmin simgesi olarak yeni bir isim önermek istediğim için.
Önce şu tweet’i okuyalım:
“Erdoğan’ın kemik kitlesinin koşulsuz desteği rasyonel değil, tamamen duygusal. Bu duygusal bağlılığın arkasındaki ana etmen de eğitim seviyesi düşüklüğü. Türkiye’de popülizm virüsü önlenmek isteniyorsa oy vermeye asgari bir eğitim seviyesi kriteri getirilmesi şart.”
Bir sokak röportajında kadının birinin “Para da yok, ama açlıktan da ölsem Erdoğan! O benim babam!” demesi üzerine atılmış bir tweet.
Devamı da var:
“Bu kriterin illa ki üniversite mezuniyeti gibi yüksek bir eşik olması gerekmiyor. Ama oy verebilmek için en azından ilkokul dahi olsa bir örgün eğitim diploması sahibi olunması gerekir. Türkiye’de toplumun %7’sinin hâlâ ilkokul diploması bile yok.”
Ve yine devam:
“Demokrasinin beşiği İngiltere’de 1688’de parlamento açılır açılmaz herkese oy hakkı verilmedi. Önce nüfusun sadece %5’i oy kullanıyordu, sonra bu yüz yıllar içinde kademeli olarak arttı. Orada kriter vergiydi ama bizim gibi geç modernleşen ülkelerde eğitim daha önemli bir kriter.”
Evet, başlangıçta sadece erkek mülk sahipleri oy kullanabiliyordu. Kitlesel mücadeleler sonucunda bütün erkekler oy hakkını kazandı. Kadınların müthiş mücadelesiyle toplumun tümü oy hakkına sahip oldu. Şimdi bütün bu mücadeleleri yok saymanın, Erdoğan’a oy verenlerin seçime katılmasını engellemek amacıyla çeşitli koşullar getirmenin, oy hakkının kısıtlanmasını savunmanın ne kadar seçkinci, ne kadar sağcı, ne kadar anti-demokratik olduğunu, genç bir manken belki de düşünememiş olabilir. Ama yukarıdaki tweet’lerin yazarı Emrah Gülsunar anladığım kadarıyla manken değil, bir tür akademisyen. Hiçbir bahanesi yok yani, Kemalizm dışında.
Serbestsiniz Aysun Hanım! Emrah Bey varken, sizin adınızı kullanmamıza artık gerek yok.