Roni Margulies

Mutlu bitmiş bir göç öyküsü

Benim baba tarafım Polonya’dan gelmiştir. Dedem 1897’de Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun bir vatandaşı olarak Krakow’da doğmuş, Birinci Dünya Savaşı’nda çarpıştıktan sonra Viyana Üniversitesi’nde okumuş, Berlin’de mühendis olarak ilk işine girmiş ve 1925 Nisan’ında evlendikten hemen sonra Türkiye’ye göçmüş. Kalıcı olmasını düşünmüyorlarmış bu göçün, bir yıl çalıştıktan sonra geri döneceklermiş, ama iş uzamış ve Naziler’in Polonya’yı işgal etmesiyle beraber geri dönülecek yer kalmamış, göç mecburen kalıcılaşmış. Anlatacağım göç dedeminki değil ama. Kardeşininki.

Yalnızlığa karşı ne yapmalı?

BBC’nin bir haberi: Amerika’da Hükümet Baş Tabibi Vivek Murthy, ülkenin bir yalnızlık salgını yaşamakta olduğunu ve bu durumun insan sağlığı için günde 15 sigara içmek kadar zararlı olduğunu duyurmuş. Milyonlarca Amerikalının, belki de toplumun yüzde 50 kadar yüksek bir oranının “derin bir yalnızlık duygusu” hissettiğini söylemiş.

Siyonizm ve antisemitizm

Dünya ve siyaset hakkında fikir sahibi olmaya başladığım günden beri anti-Siyonist’im, Siyonizm’in bir tür ırkçılık olduğuna inanıyorum. Dahası, pek çok anti-Siyonist’ten farklı olarak, sadece İsrail devletinin politikalarını yanlış bulmakla kalmıyor, bu devletin bizzat burjuva hukuku çerçevesinde bile gayrımeşru olduğunu düşünüyorum. Yine de, Türkiye’de Siyonizm eleştirmek yanlıştır bence.

Kurulan tuzakların farkına varalım

Çamlıca Kulesi esprisi ile ‘Lozan’ın gizli maddeleri’ komplo teorisinin ortak bir yanı var: Yahudilerle ilgili değiller! Bu yanlarıyla Türkiye’de yaygın olan komplo teorilerinin büyük çoğunluğundan ayrılıyorlar.

Callisto, Europa ve Ganymede

Dün bir uydu Ay’a doğru değil de Jüpiter’e doğru yola çıktı. Avrupa Uzay Kuruluşu’nun uydusu sekiz yıllık bir yolculuk sonunda hedefine varacak. Amaç, Jüpiter’in başlıca ayları olan Callisto, Europa ve Ganymede’de herhangi bir canlı türü için yaşam koşulları olup olmadığını araştırmak. (…) El âlem Jüpiter’e gidiyor, biz daha... Biz daha iki faşist partinin hangisinin dahil olduğu ittifakın adayını destekleyeceğimizi konuşuyoruz!

Trump ve kapitalist istikrarın sonu

Amerika iki yüzyılı aşkın süredir siyasî iktidarın seçimlerle doğal olarak el değiştirdiği sorunsuz bir burjuva demokrasisi. Birdenbire, hiç beklenmezken, demokrasi süreci artık sorunsuz değil. Cumhurbaşkanı seçimi kaybettiğini kabul etmiyor, yalan söylüyor, devasa bir sağcı, faşist, faşizan kitleyi seferber ediyor ve iktidarı devretmemeye çalışıyor. Valla, kapitalizmin sonunu gözlemliyor olmayabiliriz, ama kapitalist siyasî istikrara artık geçmiş olsun.

Subliminal yöntemlerle eşcinselleştiriliyoruz

Subliminal yöntemlerle eşcinselleştirilmeye çalışıldığımızı ben bilmiyordum. (Ama bilmemem normal tabii, subliminal olduğu için). Nasıl yapıldığını ve etkisini çok merak ettim. Hiç farkında olmadan subliminal bir LGBT propagandasına maruz kalanlarımız ertesi sabah uyandığımızda yine farkında bile olmadan LGBT’leşmiş mi oluyoruz? Sonra donuk bakışlarla LGBT lobisinin genel merkezine ya da Everest veya İletişim Yayınevi’ne gidip hemen propaganda faaliyetlerine mi başlıyoruz?

Ramazan ve sosyalist devrim

Gezegenin bütününde yaklaşık 10.000 yıldır sınıflı toplum var, 300-400 yıldır kapitalizm var. Müslümanların bunun dışında kalması niye bekleniyor? Hangi mantıksal, bilimsel temelde bekleniyor? İnsanlığın bütününü etkileyen tarihsel, toplumsal, ekonomik koşul ve süreçlerden etkilenmemeleri nasıl mümkün olabilir? Müslümanlar uzaylı mı?

Haydi başka gezegene gidelim!

Dünyada bütün nüfusa yetecek kadar ekmek var mı? Var. Yaşamak için insanın doyması gerekiyor mu? Gerekiyor. O zaman makul bir dünyada, başka her şeyden bağımsız olarak, herkes her gün yeterince ekmek yer. Kapitalizm bunu sağlayacak şekilde örgütlenmiş bir sistem mi? Hayır. “Parası olan insanların” değil, “insanlığın” temel ihtiyaçlarını karşılamayı amaçlayan bir sistem mi? Hayır. Demek ki makul bir sistem değil.

Diktatör, komplo ve ölüm

Stalin’in son gecesi… Güvenlik protokolü uyarınca çağrılmadan içeri girmeleri kesinlikle yasak olan Nöbetçiler Sibirya’ya sürülmek korkusu yaşamayıp kahvaltı saatinde yanına girseydi; “Yoldaş”ları Beria, Malenkov ve Kruşçev doktor nefretini bildikleri Stalin’den korkmayıp zamanında doktor çağırsaydı ölümden kurtulur muydu Stalin? Belki. Şu kadarı kesin: Diktatör olmanın pek çok faydası var kuşkusuz, ama sona gelindiğinde pek çok zararı da olabiliyor.

Aysun Kayacı’yı azat edelim

Manken ve oyuncu (ama galiba artık emekli) Aysun Kayacı’nın adını hatırlamayan, "Benim oyumla çobanın oyu bir mi?" dediğini bilmeyen kimse yoktur bence. Oysa sorduğu soru ve sorunun ardındaki düşünce Aysun Hanım’a özgü değil, hiçbir özgünlüğü yok, aynı düşünceyi paylaşan kişi sayısı Türkiye’de her zaman yüksek olmuştur, hâlen de yüksektir.

“Maşallah şehrin temizliği gayet güzel”

Geçen gün okuduğum bir haber bana askerlik günlerimi, en çok da generalin tugayı teftişe gelişlerini hatırlattı. Gelecek olan general yıllarca kabzımallık yaptıktan sonra ileri bir yaşta ansızın general olmaya karar vermiş olamayacağına göre, gençliğinde kendisinin de teftişlere maruz kalmış, dağlara tırmanıp taş boyamış, hela temizlemiş olması gerekir. Yani bütün bunların teftişin hemen öncesinde yapıldığının, sonra da kimsenin taşlarla, helalarla bir dahaki teftişe kadar ilgilenmediğinin farkında olması gerekir.

Türk erkeği ağlamaz (ben ağlarım)

Her büyük felakette olduğu gibi, bu sefer de dayanışmanın sayısız ve sınırsız örneklerini gördük. Beni asıl etkileyen, bana dokunaklı gelen, insanlığımı bana hatırlatan resmî yardımlar olmadı. Devletlerin birbirlerine yardımları hiçbir zaman karşılıksız değildir. Muhakkak bir karşılık beklentisi vardır, diplomatik bir avantaj veya bir propaganda fırsatı elde edilir. Beni asıl etkileyen, sırf yardıma ihtiyaç duyan insanlar olduğu için harekete geçen, fedakârlık eden sıradan insanlardı.

Puslu havayı seven yabancı kurtlar

Bu devlet, deprem vergisi toplayıp depreme karşı hiçbir önlem almayan, isteyen müteahhidin istediği gibi bina yapmasına göz yuman, kendi mevzuatına uyulmasını bile sağlamayan bir devlet. Ama olsun! Önemli olan, puslu havalarda kurtlara dikkat etmektir.

Dört dilde geçinemiyoruz!

Aşağıda fotoğrafını göreceğiniz el ilanı yirminci yüzyılın başlarında Selanik sokaklarında dağıtılmış bir miting duyurusu. Bildiri beş dilde yazılmış: Türkçe, Fransızca, Rumca, Bulgarca ve İbranice! Demek ki, emekçilerin beş dilde ‘Geçinemiyoruz’ demesi bu topraklarda hem mümkünmüş hem de zaten bir zamanlar yapılıyormuş.

Yasaklamalı mı, yasaklamamalı mı?

“Normal koşullarda” inançlara saygıdan ziyade ifade özgürlüğünün önemsenmesi gerektiğini düşünürdüm. Fakat Batı’nın ırkçılık, İslamofobi ve işçi düşmanı koşullarında geçerli değil bu yaklaşım. Burada sorun saygısızlık değil çünkü, ırkçılık ve faşizm. Kur’an yakanlar İslam hakkında bir görüş ifade etmek için değil, örgütlenmek için, seferber olmak ve yarınki silahlı saldırılara ortam hazırlamak için yakıyor kitabı. Kısacası, İsveç hükümeti Kur’an’ı yaktırtmamalı, Paludan’ı tutuklamalıydı.

İnsan insanın kurdu mudur?

Doğal hâlinde insanın tanımlayıcı özellikleri merhamet, işbirliği, yardımlaşma, diğerkamlık ve empatidir. Şempanze ve bonobolardan yunuslar ve kurtlara kadar, toplum hâlinde yaşayan tüm canlılar için bunlar avantajlı ve olmazsa olmaz özelliklerdir. İnsan kötü, bencil, şiddete düşkün bir hayvan değil, toplumsal yaşamın yontup şekillendirdiği iyi ve sosyal bir hayvandır, sosyalizm için biçilmiş kaftan bir yaratıktır.

Ardahan Umumî Helalar Müstahdemliği ve hukuk

Yıllar sonra, ya Aydınlar Ocağı ya Komünizmle Mücadele Derneği gibi habis bir ortamda başarısız alıcı ile hakim karşılaşmış, tanışmış ve arkadaş olmuş. Ahbaplıkları ilerlediğinde adam sormuş: Şöyle şöyle bir dava vardı, siz davacıyı haklı bulmuştunuz, hatırlıyor musunuz? Hakim hatırlamış. Evet, demiş, iki tane de yalancı şahit vardı!

Seküler milliyetçilik ve dindar milliyetçilik

Artık seküler milliyetçilik ile dindar milliyetçilik arasındaki fark hemen hemen yok oldu. Sekülerlikle dindarlık arka plana düştü, milliyetçilik azgın bir canavar olarak en önde duruyor, ırkçılık, göçmen düşmanlığı, yabancı düşmanlığı gibi yakın dostlarıyla birlikte.

Bizde ırkçılık yoktur!

Avlaremoz adlı bir internet sitesi var. Biraz aykırı, Yahudi cemaatinin resmî sessizliği karşısında ses çıkarmaya çalışan, her zaman değilse de çok zaman ilginç ve cesur olan bir site. Birkaç yıldır Avlaremoz aralık ayında bir anket düzenliyor: “Yılın en antisemit vakası”! Sekiz on tane vaka sunuluyor ve sitenin okuyucuları en “sevdikleri”, en “güzel” vakayı seçiyor. Ben de en beğendiğim birkaç vakayı aktarıp gideyim, akşama geyik gibi sarhoş olmayı planlayan okuyucularımı fazla sıkmayayım.

Hukuk ve guguk

Hayatımda sadece bir kez CHP’ye oy verdim. Tekrarlattırılan İstanbul belediye başkanı seçiminde “Bu kadarına da çüş artık, bu hukuksuzluğa izin vermemek gerek” deyip İmamoğlu’na oy vermek zorunda kaldım. Tüm yargı mensup ve kurumlarından rica ediyorum: Adamı mağdur duruma düşürüyorsunuz, yukarıdan talimat alıp hukuku yok sayıyorsunuz, ikinci kez CHP’ye oy vermek zorunda bırakacaksınız beni. Yapmayın, Allah rızası için!

Cinsel ilişkiye hayır!

Dünyanın dört bir yanında tüm muhafazakârlar, ister Hıristiyan, ister Yahudi, ister Müslüman olsun, niye cinsellikle sorun yaşar, cinsellikten korkar, cinselliği bastırmaya çalışır? Niye yahu? Deli mi bunlar? Dünyadaki tüm canlılar, bakteri ve patatesten panda ve brüksel lahanası ve insana kadar tüm canlılar cinsel ilişkide bulunur ve ürer.

Sümerler Türklerin bir koludur!

Diyelim ki, Tahsin Bey ya doğuştan deliydi ya da Atatürk’ün gözüne girme çabasıyla delirdi. Peki, Muazzez İlmiye Çığ’ı nasıl açıklayacağız? Mayatepek hiç olmazsa 1930’larda yaptı yaptıklarını. Çığ hala yaşıyor galiba, 108 yaşında. Allah uzun ömür versin. Atatürk söyledi diye, tüm ömrünü Sümerlerin Türk olduğunu kanıtlamaya adamış bir kadın düşünün. Kolay değil, ama lütfen düşünmeye çalışın.

Üç nesildir denizci ve asker

Geçenlerde internette amaçsızca dolanırken güzel bir isme rastladım yine: Türker Ertürk. OdaTV’de “Ben Türk’üm diyemeyenler kutlama yapıyor” başlıklı bir yazının yazarı. Kesin uydurulmuştur diye düşündüm. Bu kadarı da olmaz: Hem OdaTV yazarı, hem “Ben Türk’üm” diyemeyenlere veryansın ediyor, hem de adı Türker Ertürk!

Ay, nereye gitti vatan?

Kıtalar hâlâ hareket ediyor. Ve işin kötüsü, Afrika kuzeye doğru ilerliyor. Akdeniz küçülüyor, birgün kapanacak. Afrika güney Avrupa’ya çarptığı gün, Türkiye Himalayalar gibi yüce dağlara dönüşecek. Ne Haymana ovası kalacak, ne Misak-ı Millî sınırları! Ne kanla sulanmış topraklar kalacak, ne vatan, millet, Sakarya!

Sayı sayan arılar

Darwin çok netçe ifade eder ve o dönemde kabul edilmesini insanların en zor bulduğu belki de budur: İnsan tüm canlılarla şu veya bu ölçüde akraba olduğuna göre, hiçbir özelliğimiz, ister fiziksel, ister zihinsel, ister hissî, gökten zembille bize inmemiştir, hiçbir özelliğimiz tümüyle bize özgü değildir. İnsanın tüm özellikleri bizden önce gelen hayvanlarda (atalarımızda) mevcut olup (belki daha ilkel, daha basit veya daha az bir şekilde mevcut olup) evrim yoluyla bize geçmiştir.

“İçimizde!”

“Her ulusal bayramda onu yücelten söylevler çekiyor, yazılar yazıyoruz; şimdiye dek söylenmemiş bir övgü cümlesi bulmak için kafamızı zorluyor, birbirimizle yarışıyoruz. Ama askerler, kurumsallaşan törenlerinde hepimizi geçiyor: Kara Harp Okulu’nda yoklama yapılırken, onun okul numarasını okuyup ‘İçimizde’ diye bağırıyor, şehirlerimizin kurtuluş bayramlarında büstünü kucaklayıp koşturuyorlar…” (Mete Tunçay).

Otoyolda selfie çekmek

İki kişi özel arabalarına binmiş, otoyolda gidiyorlar. İstanbul’dan bir Orta Anadolu şehrine doğru, hatırladığım kadarıyla. Sabahın körü olduğu için mi, otoyolun az kullanılan bir bölümüne vardıkları için mi, kim bilir, etrafta kendilerinden başka araç olmadığını fark ediyorlar. Arabayı kenara çekiyorlar. Telefonlarını ellerine alıp otoyolda sağ şeridin ortasına çıkıyorlar. Yan yana yere yatıyor ve kahkahalar ata ata selfie çekmeye başlıyorlar. İşte Darwin Ödülü için iki mükemmel aday.

Milliyetçilikle dindar muhafazakârlığın ittifakı

Erdoğan/AKP hükümetlerinin her şeye rağmen ve hâlâ yüzde 30 civarında oy almasının, halkın geniş kesimlerince "kendilerinden" olarak görülmesinin temel nedenlerinden biri bu: Resmî ideolojinin halkın kafasındaki inançlar açısından eksik kalan yanını, İslam/Osmanlı unsurunu, tamamlamış olmaları. Erdoğan ile devlet/Genelkurmay/Ergenekon arasındaki yerli-millî ittifak tam da bu temel üzerine kuruldu.

İngiliz zenginlerinin cömertliği!

Liz Truss’ın ekonomi programı uygulansaydı milyonlarca kişi emekli maaşını ve evini kaybedecekti. Peki milyonlarca kişinin emekli maaşını ve evini kaybetmesi İngiltere’nin zenginlerinin çok umurunda mıdır? Bu soru üç gün önce karşıma çıksaydı cevabım olumsuz olurdu, “değildir, niye olsun ki?” derdim. Ve şimdi görünen o ki, yanılırdım.