Millet İttifakı’nın üç gün süren krizi, muhalif seçmenin tepkisini olabildiğince açık şekilde göstermesi ve tarafların arayışları sonucunda, makul bir formülle çözüldü.
Kemal Kılıçdaroğlu beklendiği gibi muhalefetin cumhurbaşkanı adayı oldu.
Altılı Masa’daki diğer partilerin genel başkanlarının cumhurbaşkanı yardımcısı olacağının karara bağlandığı mutabakata göre, seçilmesini takiben Kılıçdaroğlu, uygun gördüğü zamanda Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ı da icracı cumhurbaşkanı yardımcısı olarak görevlendirecek.
Sonuç muhalefette önemli bir rahatlama, coşku ve kenetlenme yarattı.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP TBMM grubuna vedasıyla da seçim kampanyasının fiilen başladığını söyleyebiliriz.
Geleceğe bakmak lazım
Meral Akşener ve İYİ Parti’nin masadan kalkması, tabii ki muhalefetin son yıllarda yaşadığı en ciddi sorun olarak tarihe geçti.
Kahramanmaraş Depremi’nin acıları tazeyken ve enkazı henüz ortadayken, muhalefette bunların yaşanması ayrıca bir talihsizlikti.
Halbuki 21 yıllık AK Parti iktidarı ve Erdoğan’ın tek adam rejiminden bunalmış yurttaş, uzun zamandır çalışmalarını ilgi ve destekle izlediği muhalefetin bir an önce yanında yola koyulmasını bekliyordu. Seçime çok çok kısa bir zaman kalmışken, umut bağladığı ittifakta olan bitenler üzdü ve karamsarlık yarattı.
Türkiye’deki inanç, mezhep ve ideolojileri farklı sosyal kesimlerin partilerini kucaklayan ve kapsamlı bir değişim programıyla ortaya çıkan bir iktidar alternatifinin yaratılması aslında olağanüstü bir başarıydı. Ancak onun istikrar kazanması, iç sorunlarını gerilimsiz çözmesi hiç de kolay bir şey değildi.
Böyle bir siyasal yapılanmada gelenekler, kişiler, çevre bağlantıları, farklı tarihler ve beklentiler etkili oluyor ve sonuçları ittifakın niteliğini, yürüyüş hızını ve çoğu zaman akıbetini belirleyebiliyordu.
Her şeye, rağmen Millet İttifakı’nda cumhurbaşkanlığı adaylığı etrafında yaşanan sorun, Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu çoğulcu ve müzakereci demokrasi modelinin yerleşmesine hizmet edecek bir tecrübe olarak ele alınabilir. Hele son birkaç yıldır yaşadığımız korkunç tek adam rejimine bakınca, bunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Şüphesiz yaşananlarda rolü olan siyasi partiler ve aktörler hakkında söylenecek çok şey var. Lakin, bu minvaldeki değerlendirmeleri geleceğe bırakmak daha doğru görünüyor. Çünkü Millet İttifakı’ndaki altı partinin kalan kısa zaman dilimi içerisinde etkili bir siyasi kampanya yapması, her kente gidip her yurttaşın kapısını çalması çok önemli. Bunun için de üye ve taraftarların ortak ruh hali, söylem ve eylem ortaklığı içinde hareket etmelerini sağlamak gerekiyor. Umuyorum, söz konusu ittifak partileri, hem genel başkanları ve yönetimler olarak, hem de üye ve taraftar toplulukları olarak böyle bir çabanın içerisinde olurlar.
Kılıçdaroğlu’na güçlü destek
Tam da bu noktada seçimin anahtar partisi HDP’nin durumuna göz atmak gerekiyor.
Eş genel başkanlar Mithat Sancar ve Pervin Buldan’ın yaptıkları açıklamalara bakılırsa, HDP Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nu destekleyecek ve kendi adayını çıkarmayacak.
Gerek Kemal Kılıçdaroğlu’nun Kürt Sorunu hususunda HDP’yi TBMM zemininin temsilcisi olarak değerlendirmesi, gerekse bu parti ile CHP arasında sıkı bir arka kapı diplomasisinin yaşanması, başka türlü bir olasılığa imkân tanımıyordu.
Gerçekçi olmak gerekirse, konunun daha kritik boyutu, seçmen dengeleri dikkate alındığında, HDP’nin aldığı bu kararın seçimin kazanılmasında tayin edici bir rol oynayacağıdır.
İşin bu noktaya gelmesinde, HDP’nin Türkiye’nin demokratikleşmesi ve normalleşmesi ihtiyacında gösterdiği kararlılık ve başta CHP olmak üzere, Millet İttifakı’nın İYİ Parti dışında kalan ortaklarıyla kurduğu ilişki ve diyalog ısrarının büyük rolü var.
Nitekim Meral Akşener de bu gerçekliğin öneminin farkına varmış olmalı ki, ittifak ortaklarının HDP ile tek tek görüşebileceklerini ve bunu sorun etmeyeceklerini televizyon konuşmalarından birinde belirtti. Son İstanbul belediye seçiminde alınan sonuç ortadayken, farklı bir tavırda ısrar etmek, zaten hiç rasyonel olmazdı.
Parlamento çoğunluğu
Konuyla bağlantılı bir başka husus da parlamentoda oluşacak güç dengesidir.
HDP, seçimlere içinde Emek Partisi (EMEP), Türkiye İşçi Partisi (TİP), Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP), Emekçi Hareket Partisi (EHP) ve Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF) gibi partilerin bulunduğu Emek ve Özgürlük İttifakı’yla girecek. Muhtemelen kimi sendika, dernek ve diğer sivil toplum örgütleri de bu çalışmanın yanında yer alacak.
Hemen bütün kamuoyu anketlerinde HDP’nin barajı geçtiği ve yüzde 10’un üzerinde oy aldığı görülüyor. Bu noktadan hareketle, HDP’nin parlamentoya güçlü bir grupla gireceğini öngörebiliriz.
Bunun anlamı, parlamentoda Cumhur İttifakı’nın azınlığa düşürülmesi ve Millet İttifakı’nın yasa çıkaracak çoğunluğu elde etmesinde de HDP’nin son derece hayati bir rol oynayacağıdır.
HDP kurucu aktör
Millet İttifakı demokratik değişim programını devreye sokup “Türk tipi başkanlık” rejimini, yani parti devleti ve tek adam yönetimini sonlandırıp Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçerken, programında paralel politikalar bulunan HDP, hiç şüphesiz bütün milletvekilleriyle aynı doğrultuda davranacaktır.
Dolayısıyla, HDP önümüzdeki dönemde, Türkiye’nin demokratikleşme sürecinin en önemli kurucu aktörlerden biri olarak parlamentoda rol oynayacaktır. Muhalefet partileri ve güçleri bakımından bunun iyi görülmesi ve anlaşılması gerekir.
HDP seçim eşiğinde kapatılır mı? Bu, kafaları çok meşgul eden bir soru. İktidarın içine düştüğü ekonomik ve politik açmazlar, büyük bir nüfusu etkileyen deprem karşısında gösterdiği acz ve Millet İttifakı’nda beklediği dağılmanın olmaması, HDP davası konusunda seçim öncesindeki muhtemel davranış biçimlerine dair bazı kötü ihtimalleri akla getirmiyor değil.
Hele iktidar ortağı, taşra milliyetçiliği ve ırkçılığının Türkiye’deki temsilcisi MHP’nin genel başkanının Bursaspor-Amedspor maçında yaşananlar hakkında söylediği vahim sözler ortadayken, iyimser olmanın pek de kolay olmadığı ortada.
Ancak, HDP’ye siyasal ve örgütsel hayatiyet kazandıranların celladını bekleyen mahkûm gibi, iktidarın hesaplarına boyun eğeceklerini ummak doğru değil. Bu partiye destek veren milyonlarca Kürt seçmenin seçeneksiz kalmaması için ellerinden geleni yapmışlardır ve muhtemelen daha da yapacaklardır.
Sonuç olarak, şafak gece karanlığının en koyu olduğu anda söküyor.