Hafta sonu itibariyle bir Çanakkale anmasını daha tam idrakle geride bıraktık. Her yıl olduğu gibi bu senede de tarih araçsallaştırıldı. Bir sürü tarihsel hata yapıldı. Çarpıtmalar tekrarlandı: Mehmetçiğin üniforması ve tayınıyla ilgili ajitasyon haberleri yinelendi. Ekranlarda haykırıldı. Mustafa Kemal Paşa’nın önemi ve etkisi yine mübalağa edildi. Ekranlarda haykırıldı. Ağır top mermisini kaldıran Seyyid Onbaşı’nın insanüstü hikayesi anlatıldı. Ekranlarda haykırıldı.
Bugünse Onbaşı anlatısının heykele ve bibloya dönüşme hikayesini ele almak istiyorum.
Seyyidimiz 1889 yılında Balıkesir’in Havran ilçesine bağlı[1] Çamlık Köyü’nde doğdu. 1909 Nisanında askere alındı. 1912 yılında Balkan Savaşı’na gönderildi. Savaş bitse de terhis edilmedi ve topçu eri olarak Çanakkale’de cepheye sevk edildi.
Boğazda Savaş…
Çanakkale’de savaş tüm hızıyla sürmekteyken İngiliz donanması 1 Mart 1915’te Çanakkale Boğazı’na girdi. Kıyılarla kaleleri topa tutmaya başladı. Tam on yedi gün yer ve göğü inim inim inletti. 18 Mart sabahı oldu. Osmanlı tarafı için acı son göründü. Zira Rumeli Mecidiye Tabyası’nda ayakta sadece tek bir top kalmıştı.
Tam bu esnada sahneye topçu eri Seyyid çıktı. Bir rivayete göre askerden önce hamallık yaptığıçün bir rivayete göreyse iman gücüyle iki yüz on beş okkalık (iki yüz yetmiş altı kiloluk) top mermisini üç hamlede sırtına aldı. Mermi sırtında altı basamak çıktı. Sonra mermiyi topun ağzına yerleştirdi. Topu ateşlediler ve mermi İngiliz zırhlısı Ocean’a isabet ederek gövdesini yaraladı. Gemi aldığı yarayla Nusret’in döşediği mayınlardan birine çarptı ve Morto Koyu’nu boylayarak mortoyu çekti.
Bu hadise üzerine İngiliz ve Fransız donanması boğazı geçemeyeceklerini “anlayarak” tornistan yaptılar ve savaş bitti.
Heykelimiz…
Zafer Antik Yunan hikayelerinde olduğu gibi yarı tanrı TEK bir kişinin eliyle kazanılmıştı. Rütbesi ancak onbaşılığa kadar yükseltilse de böyle Übermensch birinin elbette taş olup ölümsüzlük kazanmaya hakkı vardı. Yetkililer bunu büyük bir isabetle değerlendirdiler ve kısa süre içinde Çanakkale’nin Eceabat İlçesi’nin Kilitbahir Köyü Rumeli Mecidiye Tabyası’na ilk heykeli dikildi.
Dikim işi mevsimine uygun olarak halledildikten sonra nedense altı yıl zarfında şekli şemali altı kez değiştirildi. Bu değişikliklerde koca mermi bir kucağa oturtuldu, bir sırta alındı. Seyyid Onbaşı bir Marmara’ya baktırıldı, bi’ Ege’ye. Bir ara Seyyid’e kellik yakıştırılmadı ve kafasına kep konduruldu. Sonra fikir değiştirilip çıkarıldı. En sonundaysa heykel artık tarihi “gerçeklere” münasip yapılsın diye mahkemeye başvuruldu ve bugünki nihai şeklini aldı. Artık heykel geçmişteki Seyyid Onbaşı’ya tamamen “uygun”du!.. Aynı mevkiin yamacındaya Serkan Suphi Ertuğrul’un tıraşladığı bir başka Seyyid Onbaşı heykeli var. O Mart 2011’de açıldı. Tipi biraz farklı oldu. Hikmet, acaba hangisi daha gerçekçi diye düşünüp durdu?..
Ah bu kapitalizm…
Bu arada Onbaşı’nın hatıratının paraya tahvilinde hiç gecikme yaşanmadı. Çin de olaya derhal atlayarak Onbaşı biblosu üretim kervanına katıldı. Heykelin hemen yanı başında ve Çanakkale’nin her yerinde Onbaşı’nın alçıdan, tunçtan, ahşaptan bibloları satışa sunuldu. Bir kısmında çifte muskası papyona benzetildi, bir kısmında belden yukarısı çıplak resmedildi, bir kısmındaysa bodyci gibi özenle çalışılarak geliştirilen bilumum kaslara malik oldu.
Cahil ve paragöz biblo satıcıları tarihsel gerçeğe uygunluğunu hiç umursamazken gerçeği tüm çıplaklığıyla bilen vatandaşlarımız yavaş yavaş bu biblolardan şikayetlerini artırmaya başladı. Bunun üzerine Eceabat Kaymakamlığı işe büyük bir ciddiyetle sarıldı ve Onsekiz Mart ve Mimar Sinan üniversiteleriyle işbirliği yaparak bir tasarım yarışması düzenledi. Netice on kadar “gerçeğe” uygun ürün elde edilmesi oldu. Bunlar biblo satıcılarına örnek olarak takdim edildi. Edildi ama hala gerçeğe uygun olmayan yamuk yumuk biblolar piyasadan bir türlü silinmedi. Hatta ekseriyeti oluşturmaya da devam ettiler.
Tavsiye, öneri…
Aslında TSE’nin 23.03.2004 tarih ve TS 14074 numaralı kararıyla Atatürk heykelleriçün kabul ettiği birörneklik (standard) kaidesi Onbaşı heykel ve bibloları için de getirilmelidir. Böyle umursamazlık olmaz!.. Vatandaşlar olarak bizler de tarihi şahsiyetlerimiz hakkında çok daha duyarlı ve işlerimizin takipçisi olmalıyız!
Çanakkale’de tarihimizi yedi düvele teslim etmedik şimdi kapitalizme ve cahillere mi teslim edelim?!..
[1] Havran demişken heykele çok yakın bir market var. O yöreye ait en nefis yiyecekleri satıyor.