A.Teyfur Erdoğdu

Günümüz Atatürkçülüğünün nesi var?

Bugün benimsediği anlamıyla Atatürkçülükte TTT ve GDT’nin saçma sapan kurmacalar olduğu kabul edilse de hala bir hususta hata yapılmaktadır: 1930’ların hemen başında ortaya atılan TTT ve GDT güya ideolojik olarak Türkiye’yi ve Türkleri muasır medeniyet içinde konumlandırmak ve Avrupa’nın saldırgan devletlerine karşı ülkeyi ve milleti müdafaa etmeye yönelikmiş. Hayır, ileri sürülen bu gerekçelerin herhangi bir anlamı yok! Zira ilk gerekçeyle aşırı davranılmış, kantarın topuzu kaçmıştır.

19 Mayıs’ın da cahiliyiz!

Ne bu bayram ne de bayramla özdeşleşen “Dağ başını duman almış” diye başlayan Gençlik Marşı Türkiye Cumhuriyeti icadıdır. Bayram Osmanlı İttihadcıları iktidarından kalmadır. Özünde gençleri savaş için her daim dinç tutmak maksadıyla spora yönlendirme amacı taşır. Başlangıçta İdman Bayramı olan ismi İdman Şenlikleri, Mektepliler Bayramı (1924), Mektepler Bayramı (1931), Jimnastik Şenlikleri ve nihayet 1938’te Gençlik ve Spor Bayramı şeklinde değişmiştir. Bu bayrama “Atatürk’ü anma” ibaresinin eklenmesiyse yine 12 Eylül darbecilerinin işidir. Bu 17 Mart 1981 tarihinde gerçekleşir.

Osman Hamdi Bey hakkında bilmediklerimiz (son)

Kültürel olarak kendini uzak hissettiği Osmanlı toplumu içinde yalnızlık çeken ve yabancı arkeologlarla devamlı rekabet içinde olan OHB için Batılı meslektaş ve arkadaşları nezdinde itibar kazanmak ve Batılı bir beyefendi muamelesi görmek çok önemliydi. Hatta kardeşi Halil Edhem Bey’in hilafına Rum kökenine vurgu yapmaktan hoşlanır ve tarihçi Edhem Eldem’in işaret ettiği üzere muhtemelen arkeolojik eserlerle Batılılar gibi kendi kökeni arasında ilişki kurardı. Bu onun kişisel zaafıydı.

23 Nisan cahiliyiz!

Çocuk gününü ilk kez bayram olarak addedense 1928 yılı Cumhuriyet Gazetesi başyazarı Yunus Nadi oldu. Ama bu kendi kendine yaptığı bir yakıştırma idi. Resmiyeti yoktu. 1929 yılındaysa Himaye-i Etfal Cemiyeti, kutlamaları tek günden bir haftaya çıkarmanın münasip olduğunu düşünerek “Çocuk Günü” yerine “Çocuk Haftası” demeye başladı. Bu sene nihayet Mustafa Kemal Paşa düzenlenen çocuk balosunu teşrif etti.

Bayram şekeri

İnalcık anlatmıştı; bu bayrama Osmanlı son zamanlarında şeker bayramı da denirmiş. Zira biliyoruz ki İslam nebisi bayramın ilk günü imsak vaktinde mutlaka hurma yiyerek orucu bayrama taşımazdı. Adeti buydu. Nebiye hürmeten de Osmanlı, şeker de demiş geçmiş. Her ismin arkasında dünyevilik aramaya gerek de yok yani!

Osman Hamdi Bey hakkında bilmediklerimiz (II)

Resim belki de en sevdiği işti. Beceriksiz sanat tarihçilerinin onun tablolarından birine anlamsız biçimde taktıkları isim Kaplumbağalı Adam oldu. Bu tablosu bugün inanılmaz bir üne kavuştu. Gelgelelim ne fikir orijinaldi ne de kompozisyon. Bir Japon kupüründen mülhemdi. Takılan isim ise akıllara zarar oldu.

Osman Hamdi Bey hakkında bilmediklerimiz (I)

Meşhur Osman Hamdi Beyimizin ne doğum ne de ölüm yıl dönümü. E öyleyse bu yazı da nereden çıktı demeyin! Bir kurum bana OHB üzerine bir yazı sipariş etti sonra yetkililer gerekçe göstermemişler ama sanıyorum dile getirdiğim tarihsel “gerçek”ler hoşlarına gitmediği için yayınlayamayız kaydıyla iade ettiler. Ben de aziz ve necip milletim tarihsel “gerçek”lerden mahrum kalmasın “geleceklerini dosdoğru inşa etsinler!” diye yazımı köşeme taşımaya karar verdim.

Mükemmel insan

Mükemmel insan aile büyüğü (annesi diye okuyabilirsiniz) tamamen bunadığında kaç gün içinde ötenaziye karar verir? Mükemmel insan yılda kaç yeşil erik yer? Mükemmel insan paralarını küçükten büyüğe mi büyükten küçüğe mi sıralayıp ikiye katlar? Mükemmel insan hangi partiye oy verir?

Biliminsanı ve popülerlik

Eskiden biliminsanlarının popülerlik kazandığı yerlerin başında saray, zengin hane çevreleri ve manastır, medrese gibi dini kurumlar gelmekteydi. Bugünse medya: başta tv olmak üzere geleneksel ve yeni (sosyal) medya. Bu durum Türkçeye bile yansıdı: TVye çıkmak, internete düşmek! TV ekranı bilimle uğraşan bazı kimseler için hala çok büyülü; oraya “çıkmak” ve bir daha “inmemek” en büyük gaye! Utanç verici! Tiksinç bir hal! Hatta bazılarının TV kanallarında uyuduğuna dair şüphelerim bile var!

Geçilemeyen Çanakkale’deki bir heykel hikayesi!

Seyyid Onbaşı heykeli dikildikten sonra nedense altı yıl zarfında şekli şemali altı kez değiştirildi. Bu değişikliklerde koca mermi bir kucağa oturtuldu, bir sırta alındı. Seyyid Onbaşı bir Marmara’ya baktırıldı, bi’ Ege’ye. Bir ara Seyyid’e kellik yakıştırılmadı ve kafasına kep konduruldu. Sonra fikir değiştirilip çıkarıldı. En sonundaysa heykel artık tarihi “gerçeklere” münasip yapılsın diye mahkemeye başvuruldu ve bugünki nihai şeklini aldı. Artık heykel geçmişteki Seyyid Onbaşı’ya tamamen “uygun”du!..

Tarih bilinci hayat kurtarır!

Tarih bilincine sahip ve bunu hayatına da tatbik eden kişi kesin konuşmaz, yürüttüğü fikri meşkuk (şek ve şüphe içinde) ve mütereddit biçimde ifade eder, ön yargılardan, peşin hükümlerden uzak durmaya çalışır, yanıltıcı iç ve dış baskılardan kurtulmaya gayret eder. Komplo teorilerini bir tarafa atar. Ama en önemlisi tarihin asla ve kat’a tekerrür etmeyeceğini bilir!

Bunlar iyi günlerimiz!..

Yapay zekâ ile sosyal medya’nın kesişim alanında bizi büyük bir tehlike bekliyor. Henüz adını koyamadım. Tekliflere açığım! Tehlikeli diye nitelendirmemin sebebi bu ikisinin bir araya geldiğinde yol açacağı toplumsal karışıklıklar. Kısaca hem geçmiş hem de yeni olay ve figürler hakkında imal edilecek montajlamaların sosyal medyada paylaşımıyla ortaya çıkacak karmaşa (kaos) durumunu kast ediyorum.

Deprem ve komplo teorileri

Medya okur-yazarlığı herkesin bildiği üzere sahip olunması icap eden çok önemli bir özellik oldu. Her duyduğuna, her okuduğuna, her gördüğüne inanma! Bu makalede elbette ki medya okur-yazarlığının dört başı mamur nasıl elde edilebileceğini anlatmayacağım. Sadece çok kısaca, bir fikirle karşılaştığımızda onun komplo teorisi olup olmadığını nasıl anlayabiliriz ile ilgili ipuçları vermeye çalışacağım. En sonunda da tavsiye edeceğim Türkçe kaynakların künyelerini ilave edeceğim.

Çürük din anlayışının çöküşü

"Müminlerle dua arasında çok hassas bir çizgi vardır. Çürük din anlayışındakiler ya da kendilerini gerçek mütedeyyinler sananların büyük kısmı dahi netice elde etmek için dua ederler! Bilinçli dua eden azınlıksa kulluklarını musibet ve nimetlerin gelişini Tanrıya arz etmek için dua vakti olarak algılarlar."

Depremzedelere neler gönderilmez?

Neymiş efendim, ağda yapmasınlarmış! Neymiş efendim, prezervatifin sırası mıymış! Neymiş efendim, tırnaklarını, saçlarını boyamasınlarmış! Sanılıyor ki ‘Bir elinde cımbız, bir elinde ayna umurumda mı dünya!’ diyecekler! Kendine bakmanın, güzel görünmenin ve güzel hissetmenin, ibadetin sırası mıymış! Yiyip, sıkı giyinip ısınmak yetmiyor muymuş! Süsün sırası mıymış! Elleri açıp dua etmek yetmiyor muymuş!

Tanrının sopası deprem! veya felaketlerden din devşirmek!

Deprem, hastalık gibi musibetleri (isabet eden demektir!) metafizik açıklamalarla yani günaha bağlayarak ele almak kişisel tercih olabilir. Bana göreyse bu tamamen batıl inançtır. Ama şahsi görüşe sahip olmak ve bunu ifade etmek hususunda kimse kimseye karışamaz. Lakin otorite işin içine girince bu zihniyetin çıktısı olan ifadeler, sınır çizgisinin ihlali anlamına gelir.

Müdahaleye mukavemet

İran’da ahlak bekçilerinin aşırı müdahalesine mukavemet halk arasında yayılıyor! Demek bıçak kemiğe dayandı. Bakalım sonu ne olacak? Düzen için kıyafet teferruattır; zaman zaman açık, zaman zaman da kapalı istenir, önemli olan düzenin kendisidir. İktidar özellikle kadın kıyafeti konusunda müdahalecidir. Türkiye’de sanıyorum ezici sayıda insan ama özellikle kadın, kadın kıyafetinin orta karar olmasını istiyor. İşte ne çok açık ne çok kapalı...

Mehdi Kral Charles!

Köken (etimoloji) ve şecere (genealogy) çalışmalarıyla elde edilen sonuçlarda çok fazla kusur bulunur. Ehli bile çokça yanılır. Charles’ın cülus töreninden bir kaç gün önce “Yakında kral olması beklenen Prens Charles’ın Hz. Muhammed’e dayandırılan şeceresi!” diye bir Tweet attım. WhatsApp grubunda kıyamet koptu. (Kral Charles’ın şeceresini sık elek kullanarak inceledim; zincirde bir tane çok zayıf halka var: Sevillalı Zaida (1070-1107) ve Kastilya Kralı VI. Alfonso’nun (1040-1109) kızları meselesi.)

Sevdiğin işi yap!

Kişinin yalnızca sevdiği işi yapmaya odaklanması dikkatini sevdiği işi yapamayanların çalışma koşullarından uzaklaştırıyor. Hatta işlerini sevseler de sevmeseler de çalışmak zorunda olanlara karşı sorumluluklarını unutturuyor. Onlara karşı ne gibi bir sorumluluğumuz olabilir ki diye düşünüyorsanız çoktan yanlış yere düştünüz demektir. En azından şunu aklımıza getirelim: Sevdiği işi yapanların bu işi yapabilmesinin arkasında bir sürü sevdiği işi yapamayanlar var!

Mutluluk denklemi

Hedef koymak, ne olursa olsun onu gerçekleştirme mecburiyeti anlamına gelirse hüsran dolayısıyla mutsuzluğun temel sebeplerinden biri olur. İnsan kısa, orta ve uzun vadeli bütün hedeflerini gerçekleştirmek uğrunda ömrünü tüketse bile bu hedefler gerçekleşmediğinde yıkıma uğramaması ve mutsuz olmaması için esas vazifesinin hedefleri gerçekleştirmek değil ama onlar uğrunda çabalamak olduğunu bilmeli ve bunu içselleştirmelidir!

Zehir zemberek, ya da bu dünyanın gelmişini geçmişini…

“Son zamanlarda farklı disiplinlerden gelenlerin tarih hakkında iler tutar yanı olmayan bilgilerle ve yorumlarla ahkam kesmeye başladıklarını ve tacizde bulunduklarını görüyorum. Bunu yapan bir çok kişi var ama iki kişi son zamanlarda çok dikkat çekmeye başladı. Dikkatlerini(zi) çekerim! İkisinin ortak yanı gizlemeye çalışsalar da son derece kibirli ve bol kitap sahibi olmaları, tarih ve din konularında sürekli konuşmaları.”

TTT: Bir özet

Türk Tarih Tezi’nin temelinde bir ulusu ve o ulusa dayalı milli bir devleti inşa etmek, özgüven (itimad-ı nefs) tesisinde bulunmak, Türklerin “medeni ve ileri (müterakki)” Avrupa ırklarından biri hatta siyahi, sarı, beyaz, kızıl fark etmeksizin tüm insanlığın, tüm ırkların atası olduğunu ileri sürerek uluslararası arenada ona itibar kazandırmak ve İslamiyet’ten koparmak gibi etmenler bulunur.

İsim ve kimlik

Güneş Dil Kuramı’nın zirvesinde Mustafa Kemal Paşa, adının bile Türkçeleşmesini ister ve Kemal yerine Şubat 1935 tarihinden itibaren Kamal olarak yazılmasını ister. Gerekçe Kemal isminin Arapça kökenli olmasıydı. Kamal ise Eski Türkçede “ordu, kale” anlamındaymış, karşılığı öyle bulunmuş. Paşa, Mustafa ismini kullanmayı ise çok daha önceleri bırakmıştı biliyoruz. Mustafa ismini hiç sevmemiş ve kullanmak istememiş. Bunu bizzat kendisi ifade ediyor.

Fayyum mumya tasvirleri

Tasvir yaptırmak isteyen müşteriler tahmin edileceği üzere askeri, idari ve dini sınıflardan gelen yüksek rütbeli/mevkili kimselerdir. Bu yüzden tasvir takılan mumyaların sayısı tüm mumyalılar içinde ancak %1-2’yi bulabilmektedir. Demek ki tasvirini yaptırmak mumyalattırmaktan daha maliyetli ve herkese de nasip olmamış.

Tarihin savunusu

Kim kendi hatalarından ya da başkasınınkilerden ders çıkarabilmiştir ki? Kendi hayatınızı gözünüzün önüne getirin! Aynı hatayı tekrar tekrar yaparız. Başkalarının başına gelenleri bildiğimiz halde biz yine de aynı hatayı işler dururuz. Akıllı kişi bininci nasihatin bitmesini beklemeden kendini düzelten kişidir deriz ama öyle akıllı bir kişi vaki midir? O halde tarih neden ders almak için malzeme yapılır?

Tarih ne işe yarar?

Tarih (ürünleri) biz tarihçiler isteyelim ya da istemeyelim, öngörelim ya da görmeyelim, alet olalım ya da olmayalım BM, NATO, UNICEF gibi (devletlerarası, devletlerüstü) dev örgütler, imparatorluklar, ulusdevletler, siyasal erkler, partiler, hizipler, (ulusal, uluslararası, uluslarüstü) sivil toplum kuruluşları, tarikatlar, cemaatler, sektler, sülaleler, aileler tarafından (sui)istimal edilir. Bunun önüne geçmenin imkanı da yoktur!

Bakir Tanoviç’le mülakat

Bosna-Hersek Devleti’nin fikir ve kültür mimarlarından Bosna Halk Partisi’nin kurucusu, tarihçi ve sinemacı Bakir Tanoviç’i (1930-2012) 2007 Ağustosunda Saraybosna seyahatinde tanıdım. Bakir Bey’le Başçarşı’nın hemen dışındaki Careva Camii’nin bitişiğinde bulunan yazıhanesinde mülakat yaptık. İngilizce yaptığımız bu mülakattan dikkat çeken bazı kısımları aktarıyorum.

Soyadı Kanunu’na takılan kadınlık

Benim kızlık soyadım dediğiniz işte sadece babanızın soyadı ve o soyad içinde annenizinki yok. Annenizin soyadının içinde de ann’aneninizinki yok. Ann’anenizin soyadının içinde de annenizin ann’anesininki yok, yok, yok, yok!.. Değişim vakti gelmedi mi? Artık numaralı dönemde değil miyiz? Herkeste bandrol gibi TC Kimlik (Vatandaşlık) Numarası yok mu? Artık kimsenin kimseyle karışması mümkün mü? Bence Soyadı Kanunu’nda değişiklik zamanı çoktan geldi.

Nene Hatun bilmecesi!

Nene Hatun ismine ne 93 Harbi’ni anlatan tarihi belgelerde ne de 1950’den önce basılmış kitaplarda rastlanır. Ayrıca Mustafa Kemal’in Erzurum’a geldiğini biliyoruz. Ama bu kahraman ile görüştüğüne (görüşmez miydi?!..) dair elde ne bir belge var ne de Nene Hatun’un gençliğinde gösterdiği kahramanlığa dair bir fotograf ya da bir bilgi.

Viva Rivalità! Vivere est militare!

İkizler birbirlerinin eksik yönlerini tamamlarlar. Bu yüzden birbirlerine birçok noktayla da bağımlıdırlar. Kendilerini ve kendi benliklerini bulmak için ikizlerini yok ettiklerindeyse aslında bizzat kendilerini ve kendi benliklerini yok ettiklerini anlarlar. Fenerbahçe ile Galatasaray da bu türden ikizlerdir. Bu bakımdan birinin küme düşmesi önce diğer taraftarı delicesine mutlu edecek olsa da sonrasında her ikisinin benliklerinde büyük zedelenmelere ve yaralanmalara yol açacaktır.