Osmanlı sultanlarına ev sahipliği yapan Topkapı Sarayı’nın sahilinde, bir başka otoriter liderin eseri sergileniyor. Ülkenin 14 Mayıs’ta oy kullanmaya hazırlandığı bir dönemde, Türkiye’nin ilk yerli üretim uçak gemisi olan Anadolu, geçtiğimiz ay İstanbul Boğazı’na indirildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan savaş gemisini sergileyerek milliyetçi seçmenlerin ilgisini çekmeyi umuyor. Ancak bu defa Erdoğan’ın karizmatik liderliği ve duruşu yeterli olmayabilir. Ülkeyi 2003’ten bu yana giderek otokratikleşen bir tarzda yöneten Erdoğan, seçimlerde bozguna uğrayabilir.
Seçim bıçak sırtı ilerliyor, anketlerin çoğu Erdoğan’ı küçük bir farkla geride gösteriyor. Eğer kaybederse, bu küresel sonuçlar doğuracak çarpıcı bir siyasi dönüm noktası olacaktır. Türkiyeliler daha özgür, daha cesur ve zamanla daha müreffeh olacaktır. Dahası, yeni hükümet Batı ile yıpranmış ilişkileri de onaracaktır, çünkü Türkiye bir NATO üyesi olmasına rağmen Erdoğan Ortadoğu’da yıkıcı bir aktör rolüne bürünmüş ve Rusya ile daha yakın ilişkiler kurmaya çalışmıştır. En önemlisi de Macaristan’dan Hindistan’a kadar dikta yönetimlerinin yükselişte olduğu bir dönemde, Erdoğan’ın barışçıl bir şekilde iktidardan uzaklaştırılması, dünyanın her yerindeki demokratlara diktatörlerin yenilebileceğini gösterecektir.
Asya, Avrupa ve Orta Doğu’nun kesişme noktasında yer alan 85 milyon nüfuslu orta gelirli bir ülke olan Türkiye’yi ele alalım. Dünyadaki diğer otokratlar gibi Erdoğan da baskıcı politikaları sınırlayan ve düzenleyen kurumları sistematik olarak aşındırarak iktidarını pekiştirdi. Detaylı bir hükümet programına sahip Altılı Masa ise bu kurumları yeniden oluşturmayı vaat ediyor.
Sınırlanmamış iktidarının en kötü sonuçları arasında Erdoğan’ın ekonomi politikaları geliyor. Bu politikalar en çok gündelik hayatını sürdürmeye çalışan sıradan Türkiyelilere zarar verdi. Erdoğan sadece iki yıl içinde sözde bağımsız olan Merkez Bankası’nın üç başkanını görevden aldı. Benzer şekilde beceriksiz damadını maliye bakanı yaptı, Merkez Bankası’nı da saçma bir para politikası yürütmeye zorladı. Bu politika büyümeye etkili olsa da geçen yıl %86 ile zirve yapan ve hâlâ %40’ın üzerinde seyreden korkunç bir enflasyona yol açtı. Seçmenler soğan fiyatının iki yıl içinde on kat artmasından şikâyetçi.
Muhalefetin adayı Kemal Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanlığını kazanırsa, Merkez Bankası’nın bağımsızlığını geri getirme ve enflasyonu tek haneli rakamlara indirme sözü verdi. Eğer bunlar gerçekleşirse, yabancı yatırımlardaki çöküş de tersine çevrilecektir. Öte yandan, düzeltilmesi gereken tek şey ekonomi değil.
Türkiye’de demokrasi yaşam destek ünitesine bağlı. Diğer pek çok otoriter figür gibi Erdoğan da yargıyı köreltti. Medyayı ise kısmen sindirerek, kısmen de yayın organlarının yandaşlara satılması yoluyla susturdu. Kendisine kararname ile yönetme yetkisi veren 2017 yılındaki anayasa değişikliği ile parlamentoyu devre dışı bıraktı. Kılıçdaroğlu bunu tersine çevirmeyi vaat ediyor. Erdoğan’ın emrindeki savcılar, aktivistleri ve siyasetçileri uydurma “terör” suçlamalarıyla sindirdi. Türkiye’nin siyasi tutukluları arasında, ülkenin üçüncü büyük partisi olan ve kapatılmakla tehdit edilen HDP’nin lideri de bulunuyor. İstanbul’un muhalif belediye başkanı hapis tehlikesi ve siyaset yasağıyla karşı karşıya. Hükümetin eski ağır topları da cumhurbaşkanını eleştirmekten korkuyor ve konuşmadan önce isimlerinin gizli tutulmasını talep ediyorlar. Bütün bunlar Erdoğan’ın yeniden seçilmesi halinde daha da kötüleşecek, kaybetmesi halinde ise hızla iyileşecek.
Muhalefetin zaferi Türkiye’nin komşuları için de olumlu etkiler yaratacak ve Batı için büyük bir jeopolitik değer taşıyacaktır. Türkiye bugünlerde Avrupa’nın geri kalanından neredeyse tamamen kopmuş durumda, ancak hâlâ nominal olarak AB’ye katılmaya aday. Bu hiçbir zaman gerçekleşmeyebilir.
Öte yandan, “Cumhurbaşkanı” Kılıçdaroğlu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarına uyma ve Erdoğan’ın siyasi tutuklularını serbest bırakma sözünü verdi. Avrupa ise bütün bunlara karşılık olarak uzun süredir askıya alınmış olan vize meselesini yeniden gündeme getirmeli, Türkiye’nin AB’nin ortak pazarına erişimini geliştirecek adımlar atmalı ve dış politikada ülkeyle daha yakın işbirlikleri kurmalı.
Ülkenin başındaki otokratın gitmesiyle birlikte Türkiye’nin NATO ile arasındaki çatlak da düzelmeye başlayacaktır. İsveç’in ittifaka katılımının önündeki Erdoğan engeli de kalkacaktır. Erdoğan’ın Putin’e yakınlaşması nedeniyle sekteye uğrayan ABD ile ilişkiler düzelecektir. Ancak yeni Türkiye, Erdoğan’ın Ukrayna konusunda yürüttüğü politikayı devam ettirecektir: Bir yandan Ukrayna’ya insansız hava aracı tedarik etmeye devam edilecek, bir yandan da Rusya’ya karşı yaptırımlara iştirak edilmeyecektir zira Türkiye turizm ve doğalgaz temini konusunda sırtını Rusya’ya dayıyor.
Tüm bunlardan daha önemlisi, muhalefetin zaferinin dünyanın çeşitli yerlerindeki demokratlara göndereceği mesajdır. Küresel olarak artık otokratlar demokrasiyi tam olarak ortadan kaldırmak yerine, güçlerini sınırlayan kurumları parçalayarak yıkıyor. Bir araştırma kuruluşu olan v-Dem’e göre, Soğuk Savaş’ın sonlarına doğru “seçimli otokrasi” olarak nitelendirilen ülke sayısı 56’ya yükselmiş durumda. Meksika Devlet Başkanı Andrés Manuel López Obrador’un ülkenin yargı ve seçim otoritesinin altını oymaya çalışması gibi örnekler düşünüldüğünde, bu sayı çoğalabilir.
Ezilenler için yol gösterecek bir fener
Eğer Erdoğan kaybederse, bu demokrasideki erozyonun tersine çevrilebileceğini gösterecek ve bunun nasıl yapılabileceğini ortaya koyacaktır. Demokratik muhalefet partileri tehlikenin farkına varmalı ve çok geç olmadan birleşmelidir. Hindistan’da parçalanmış bir muhalefet olması otoriter bir yönetici olan Narendra Modi’nin oyların %37’sini alarak iktidara gelmesine yol açtı. Şimdi ise ana muhalefet lideri hapis tehlikesi ile karşı karşıya. Polonya’da durum daha az vahim ancak oradaki muhalefet de popülist iktidar partisine karşı seçim üstüne seçim kaybetti.
Türkiye’de Millet İttifakı ise bundan çok daha iyisini yaptı. Kılıçdaroğlu biraz sıkıcı olabilir ama inatçı bir tavırla uzlaşı yaratabiliyor ve büyüleyici bir alçakgönüllülüğe sahip. Eğer kazanırsa, bu Türkiye, Avrupa ve demokrasi uğruna verilen küresel mücadele için büyük bir dönüm noktası olacaktır. Erdoğan görevdeki ilk yıllarında bazı iyi politikaları hayata geçirse de aşırı gücün istikrarlı bir şekilde tek elde birikmesi, muhakemesini ve ahlaki duygusunu köreltti. Kemal Kılıçdaroğlu’nu Türkiye’nin bir sonraki cumhurbaşkanı olarak içtenlikle destekliyoruz.
Çeviren: Hasan Ayer