Türkiye’de ve dünyada sol hareketin köklü meselelerinden biri, ittifaklar meselesidir. “Cephe meselesi” olarak da anılan ve sadece solla da ilgili olmayan bu konu, bugün Türkiye’de kaçınılmaz olarak tartışmalara yol açıyor. Siyasi mücadelede kiminle birlik, kime karşı olacağın konusu, siyasetin geleceğini belirlemek açısından hayati bir karar anlamına gelir. Yakın tarihimiz boyunca siyasi ittifaklar esnek bir şekilde gelişti.
Dün aynı hedefte birleşenlerin ertesi gün değişik cephelerin kutuplarına dönüştüklerini gördük. Türkiye’nin Batı’ya yönelik modernleşme tarihi, cepheleşme tarihidir aynı zamanda. Tanzimatla başlayan Batıcı modernleşmecilik, üst ve orta sınıfların desteğini alırken, çevrenin yoksulları bu değişimin çeperlerinde kaldı ve değişimden fazla bir pay elde edemediler.
Bu durum çok partili rejime geçişe kadar daha çok yukarıdan bir modernleşmeyle, otoriter bir dönüşümle sınırlı olarak ilerledi. Aşık Veysel’in kıyafeti nedeniyle Kızılay Meydanı’na sokulmaması gibi öyküler, bu zıtlaşmanın ünlü örnekleriydi. Cumhuriyet kurulurken, ulus devlet inşa edilirken, modern bir Türkiye hedefine yürünürken, toplumun bazı kesimleri bu ilerlemenin “engelleri” muamelesi gördü.
Farklılıklar, iç çatışmalara yol açtı. “Devletin demir yumruğu” ötekilerin tepesinden eksik olmadı. Çok partili seçimlerle birlikte “öteki”ler için bazı alanlar açıldı. Mendereslerin Demokrat Partisi, “dışlanan kesimler”in desteğini kazandı. “Yeter söz milletindir” sloganı, toplumun belli kesimlerini bir cephe etrafında topladı. DP 10 yıl iktidar oldu.
Sonra darbeler, müdahaleler geldi. Geçmişte, kamplaşma, daha çok “muhafazakarlar ve laikler” şeklinde özetlenebilirdi. AK Parti iktidarı eski dengeleri değiştirdi, muhafazakarlar bu kamplaşmanın güçlü tarafı haline geldiler. Bu aynı zamanda iki kamp arasında ayrılmalara, bölünmelere neden oldu. Ulusalcılar, modernleşmeciler, muhafazakarlar, dindarlar arasında da farklılıklar oluştu.
14 Mayıs seçimlerinde partiler üç ittifak etrafında toplandı. Bu üç ittifak içinde en ilginç ve karmaşık olanı Millet İttifakı’dır. Cumhuriyet’in kurucu partisi CHP, devletin uzun yıllar “irtica” ve “bölücülük” tehlikesi olarak tanımladığı bazı siyasi topluluklarla kader ortaklığı yaptı. Birlikte bir cephe kurdu. Kalıpları kıran bir adım atıldı. Muhafazakar kesimden siyasi partiler CHP ile ortak bir siyasi hedef etrafında birleşti.
Bu cepheye ülkücü geleneğin bilinen isimlerinin öncülük ettiği bir siyasi parti daha katıldı. HDP ile ortak masaya oturulmadıysa da birlikte yakın hedefler benimsendi. CHP çok farklı ve cesur bir konseptle seçmenin karşısına çıkmış oldu. İlk adım hedefine ulaşamadı. Ancak yeni bir hat açılmış durumda.
Farklı olanlar beraber siyaset yapabildiklerini denemiş oldular. Hatalarını eksiklerini gördüler. Hala devam eden eski önyargılarının karşılarına çıkmasına tanık oldular. Her şeye rağmen buradan geriye dönüş şu noktada pek olası görünmüyor.
Bakalım bundan sonrası nereye doğru evrilecek?