Ana SayfaYazarlarEn berbat sınavlarımızdan biriydi...

En berbat sınavlarımızdan biriydi…

 

Kürşat Bumin’le birlikte hazırladığımız Kronik Medya’da (Yeni Şafak) konu ettiğimize göre, yıllardan 2003 ya da 2004 olmalı: Artık hangi vesileyle bilmiyorum, ölümünün üzerinden çok uzun bir süre, kabaca 7-8 yıl geçmiş olmasına rağmen, Sabah gazetesi günün birinde neredeyse bir sayfasını Fransa’nın eski cumhurbaşkanlarından Mitterand’ın cenaze törenine ayırmıştı… Vesileyi hatırlamadığımı söyledim ama, haberin ana temasını düşününce, Sabah’ın onca yıl sonra Mitterand’ın cenaze törenine, o günlerde gündemde olan bir “aşk skandalı”nı vesile bilerek döndüğünü varsayabiliriz…

 

Haberin ana teması, istisnalar dışında “Batı medyası”nın, siyasetçilerin özel hayatlarını haber konusu yapmamasıydı… Kronik Medya, bir haber analizi sayfasıydı ve bu haberi bizim için “analiz etmeye” değer kılan şey şuydu: Sabah, Türkiye’deki öteki benzerleri gibi böyle haberleri iliğine kadar sömüren bir gazeteydi ama, bu defa, bunu yapmayan “Batı medyası” övüle övüle bitirilemiyordu. Her satırı, okuyanda “güzelse, doğruysa siz neden yapmıyorsunuz” duygusu uyandıran habere göre, Mitterand’ın uzun yıllar boyunca süren evlilik dışı ilişkisini ve ondan olan kızını Fransa’da bilmeyen gazeteci yoktu. Buna rağmen bu ilişki Mitterand ölünceye kadar hiçbir gazetede ve televizyonda haberleştirilmemişti. Fransız medyası, Mitterand’ın evlilik dışı ilişkiden olan kızını ilk kez o cenaze töreninde görüntülemiş,  kamuoyu hakikati böylece yıllar sonra öğrenebilmişti.

 

Ne yanılgı…

 

Sabah’ın haberinden, “gazete böyle durumlarda bundan böyle Fransız basını gibi davranacak herhalde” gibi bir anafikir çıkaranların ne kadar yanıldıklarını anlamaları için aradan 5-6 yıl geçmesi yetecekti: 2010 yılının Mayıs ayında Türkiye’nin ana muhalefet partisi lideri Deniz Baykal’ın evlilik dışı ilişkisinin üzerine balıklama atlayan gazete tabii ki sadece Sabah değildi… Hatta tek bir istisna (Taraf) dışında tamamı derece derece aynı yayın hevesini paylaşıyordu.

Taraf’ın genel yayın yönetmeni Ahmet Altan, haberi izlemeyeceklerini, hiçbir ayrıntıya girmeyeceklerini, manşetten kınamakla yetineceklerini duyurdu.  

Taraf’ın bu tavrı, o âna kadar “Baykalcı” oldukları halde birdenbire “Baykal gitsin”ci kesilen ve “haber”i serâzâd kullanan gazeteler ve gazeteciler arasında belirgin bir rahatsızlık yaratmıştı. Aralarından biri, Milliyet gazetesi genel yayın yönetmeni Derya Sazak, bu rahatsızlığı açığa vuran isim oldu. Sazak, Taraf’ı, “Baykal’ın politik duruşuna her zaman karşı çıkan gazete” diye tanımladıktan sonra, politik çizgisi böyle olan bir gazetenin, merkez medyada Baykal’a yönelik “haberciliği” ilkesel nedenlerle reddetmiş olamayacağını ima eden bir yazı kaleme aldı. Bunun altında başka nedenler yatıyor olmalıydı.

Taraf gerçekten de Baykal’ı kıyasıya eleştiren bir gazeteydi ve şimdi ona yapılan hoyratlığa karşı kesin bir duruş sergiliyordu. Tuhaflığa bakın ki, aralarında Derya Sazak’ın da bulunduğu ve “Baykal’ın politik duruşuna hiçbir zaman karşı çıkmamış” gazeteler ve gazeteciler şimdi ona yapılan hoyratlıkla değil, “bir an evvel istifa etmesi gerektiğiyle” ilgiliydiler…

 

“Yandaşları vurdu…”

 

“Kaset skandalı”nın manşetlerde patladığı 8 Mayıs’tan (2010) bir gün sonra Taraf, gayet isabetli bir sürmanşet tercihiyle çıktı: “Yandaşları vurdu”. Spotta da şu ibare vardı: “CHP lideri Baykal’ın gizli görüntülerinin yer aldığı kasetle ilgili haberler, sihirli bir el değmiş gibi, kendisine en yakın duran medyada manşetlere çıktı, karikatürize edildi, yazarlar ‘git’ dedi.”

Haberin devamında, başlık ve spotu destekleyecek ayrıntılar yer alıyordu. Fakat 8 Mayıs tarihli gazetelerde yer alan bu ayrıntılar, benzer gazetelerin sonraki sayılarının performansıyla kıyaslandığında hayli zayıf kalıyordu. (Yani Taraf biraz daha bekleseydi, içeriği çok daha zengin bir “Yandaşları vurdu” haberi yayımlayabilecekti.)

 

“Aman fırsat kaçmasın”

 

Çok sayıda köşe yazarı,“aman fırsat kaçmasın, Baykal'ın istifadan kaçacağı hiçbir boşluk bırakmayalım” telaşına girmişti sanki. Belli ki, bu büyük amaç doğrultusunda belaltı vuruşlar da meşru sayılıyordu. Mesela Vatan gazetesinin başyazarı Güngör Mengi'nin, kasetin çekildiği dönemle (2002-2003) Tayyip Erdoğan'ın Baykal'ın “demokratik desteğiyle” Başbakan olmasının aşağı yukarı aynı döneme rast gelmesinden yola çıkarak kaleme aldığı şu satırlar:

“Rezalet görüntülerinin 7-8 yıl önce çekilmiş olduğuna dair iddialar ve tahminler dolaşıyor. 'Artık muhtar bile olamaz denilen Erdoğan’ın siyasi yasağını kaldıran, onun için ara seçim icat ederek önce meclise sonra hükümetin başına taşıyan çabalara o günlerde Deniz Baykal’ın cansiperane katılımı ne anlama geliyor?' Buna benzer soruları Zülfü Livaneli yıllardan beri soruyordu. Eğer görüntüler eskiyse Tayyip Erdoğan’ı kurtaran Deniz Baykal bir demokrasi şövalyesi değil, zavallı bir rehinmiş.”

Gördüğünüz gibi Mengi “acaba”lı konuşmuyor, hüküm veriyordu. Mealen “Demek kasetle şantaj yaptılar, o da Erdoğan'ın Başbakanlığı'na oluru verdi” diyordu.

Bir başka Vatan yazarı Mustafa Mutlu da başyazarı gibi “şantaj” üzerinden gidiyordu. Mutlu’ya göre, görüntüler kurgu bile olsa Baykal komplocularına birtakım siyasi tavizler vermiş olabilirdi. Yani, bu durumda da kaçarı yoktu:

“Şimdi en kısa zamanda şu soruların yanıt bulması gerekiyor: Baykal, o görüntülerin çekildiği mekânı biliyor mu? Düzmece de olsa böyle bir kasetin varlığından haberdar mıydı? Bu görüntüleri dün sabahtan önce hiç izledi mi? Aynı nedenle hiç şantaja muhatap oldu mu? Görüntüler ‘komplo’ olsa bile Baykal, ‘haksızlığa uğradığımı kimselere anlatamam’ diyerek muhtemel şantajcıların bazı taleplerini yerine getirmiş olabilir mi?”

 

Hürriyet’ten: CHP’de kadın siyasetçi olabilmenin kriteri

 

Baykal'a kaçacak hiçbir delik bırakmamak amacıyla oluşturulan psikolojik bombardımana Hürriyet'ten de bir örnek verelim… Yalçın Bayer, Baykal'ın istifa etmemesi durumunda başvurulabilecek “malzeme”leri sayarken CHP'de kadın milletvekili olmakla Baykal'ın yatak odası arasında bağlantı ihtimalinin gözden ırak tutulmaması gerektiğini dahi anımsatmıştı:

“Bu olayla, CHP’de siyaset yapmanın kriterleri bir kez daha gündeme gelmiştir. Esas sorun budur. Şüyûu vukuundan beterdi, şimdi de belgesi çıktı. Ve bunların yanıtının şimdiden ortaya çıkması gerekmektedir. CHP’nin geleceği için bu gereklidir. CHP’deki 10 kadın milletvekilinin hali hiç düşünülüyor mu? Yüzlerine nasıl bakılacaktır?”

Ezcümle: Deniz Baykal’ın 2010’da CHP genel başkanlığından istifasıyla sonuçlanan “Kaset skandalı”, gazeteciliğimizin en berbat sınavlarından biri olarak tarihe geçti… Sınavdan çaktık ve hiçbir ders çıkarmadan yolumuza devam ettik.

Deniz Baykal, arzu edildiği gibi istifa etti ve gitti, birkaç gündür de ölümle hayat arasındaki o ince çizgide gidip geliyor.

O günleri hatırlamanın belki şimdi bir faydası olur gazeteciliğimize…  

 

 

 

 

- Advertisment -