Suriye’nin doğusundaki Deyrizor’da YPG ile bölgedeki Arap aşiretleri arasında 27 Ağustos’ta çatışmalar başlamıştı.
Çatışmaların başlamasına, ana omurgasını YPG’nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) Arap bileşenlerinden olan Deyrizor Askeri Konseyi’nin lideri Ebu Havle (Ebu Khawla) diye bilinen Ahmed el-Habil’in YPG’liler tarafından gözaltına alınması sebep oldu.
YPG, Araplara karşı ayrımcılık yapmakla, bazı Arap köylerine taciz ateşi açarak sivilleri bölgeden uzaklaşmaya zorlamakla suçlanıyor.
SDG lideri Mazlum Abdi ise gazeteci Amberin Zaman’a verdiği röportajda, olayların arkasında Türkiye’nin yanı sıra Şam rejimi ve İran’ın da desteği olduğunu iddia etti.
Suriye İç Savaşı sırasında Şam rejimi tarafından İran’ın desteğiyle kurulan Al Difa Watani milislerinin de kendilerine karşı çatışmalara katıldığını öne süren Abdi, bunlardan dördünü yakaladıklarını söyledi.
Al Monitor’da yayımlanan röportajdan öne çıkan bazı bölümleri şöyle.
“Bizimle çatışanlar rejim tarafından organize edilen güçlerdi, rejim unsurları da katıldı”
(Çatıştıklarınızın) Hepsi aşiret mensupları mıydı? Yoksa aralarında rejim güçleri ya da İran destekli milisler var mıydı?
“Bizimle çatışanlar rejim tarafından organize edilen aşiret güçleriydi. Birçoğu İran tarafından finanse ediliyor ve silahlandırılıyordu. Aralarında rejim unsurları da vardı, rejimin istihbarat elemanları. Bu kişilerden dördünü yakaladık. Bunlar Al Difa Watani’nin üyeleriydi.
Şiddet olaylarında ölü sayısı ne kadar?
25 güvenlik görevlimizi kaybettik. Ayrıca yedi sivilimizi de kaybettik. 97 savaşçımız da yaralandı. Düşman tarafındaki kayıplar konusunda elimizde kesin rakamlar yok. Ölülerini nehrin karşısına götürdüler. Elimizde hiç ceset yok.
“Ebu Havle, rejimle iş birliği içinde bize saldırmak üzere silahlı güç oluşturdu”
Ebu Havle’nin kötü niyetli bir aktör olduğu bir sır değildi. Neden ona karşı daha önce harekete geçmediniz?
“(Ebu Havle’nin) Rejimle iş birliği içinde bize saldırmak üzere silahlı bir güç oluşturduğunu teyit ettik. Hatırlayacağınız üzere, rejim yetkilileri buraya gelip sözde halkı özgürleştireceklerine dair paralel açıklamalar yapıyorlardı. İstihbaratımız bunun sadece bir söylemden ibaret olmadığını, gerçekten de böyle bir hazırlık olduğunu ve Ebu Havle’nin de bu planların bir parçası olduğunu doğruladı. Dolayısıyla onun tutuklanması önleyici bir tedbirdi.
“Deyrizor’da hukuk ve adaletle ilgili sorunlar var, bunun farkındayım”
Ancak bu dönemde dile getirilen şikâyetlerin çoğu yeni değil. Kürtlerin Araplara karşı ayrımcılık yaptığı, İslam Devleti karşıtı operasyonlarda orantısız ve keyfi güç kullanıldığı ve genel olarak kötü yönetimden uzun süredir şikâyet ediliyor.
Deyrizor’da belediye hizmetleri ve güvenlik açısından eksiklikler olduğu doğrudur. Hukuk ve adaletle ilgili sorunlar da var. Bunun farkındayım. Bu olaylar meydana gelmeden önce bile yerel liderlerle toplantılar düzenleyerek bu sorunları çözmenin yollarını aradık ve çözeceğimize dair söz verdik. Ve vereceğiz de. Tam sükûnet sağlanır sağlanmaz, tüm bu şikâyetlerin masaya yatırılacağı bir kongre düzenleyeceğiz. Tüm aşiret liderlerini, toplum büyüklerini, kanaat önderlerini, siyasetçileri, sivil toplum aktörlerini davet edeceğiz ve kalıcı çözümler bulmaya kararlıyız.
Bir diğer büyük sıkıntı da petrol. Deyrizor halkı kendilerine ait olan petrolü “çaldığınızı” iddia ediyor.
Yerel halkın yakıt ihtiyacı büyük ölçüde karşılanıyor. Petrolün dağıtımı ve üretimi konusunda [aşiret liderleriyle] bireysel anlaşmalar yapıyoruz. Ancak aşiretlerin kendi aralarında sorunlar var. Herkes petrol işine dahil olmak istiyor. Elbette sorunlar var ve dürüst olmak gerekirse ticareti daha etkin bir şekilde düzenlememiz gerekiyor. Ama asıl mesele petrol değil.
Petrolün çoğu nereye gidiyor?
Kobani: En az yarısı dizel yakıta dönüştürülüyor ve sübvansiyonlu fiyatlarla yerel halka dağıtılıyor. Geri kalanı diğer tarafa [isyancıların işgal ettiği bölgelere], rejim bölgelerine gidiyor. Petrol Suriye halkına ait ve biz tüm Suriyelilerin bundan pay almasını sağlamaya çalışıyoruz.
Bir başka şikâyet de aralarında kız çocuklarının da bulunduğu yerel halkın SDG tarafından zorla askere alındığı yönünde.
Bu kesinlikle doğru değil. Deyrizor’da zorunlu askerlik yok. Tüm askerlik hizmetleri paralı ve gönüllü.
“Sivil ölümlerinde hangi tarafın sorumlu olduğuna dair soruşturma başlattık”
Sosyal medyada özellikle Türkiye’den gelen iddialara göre güçleriniz bu operasyon sırasında yerel halka işkence ve kötü muamele yaptı.
Bazı siviller öldü. Aileleriyle temas halindeyiz ve bu tür tüm iddialara, tam olarak kimin ve hangi tarafın sorumlu olduğuna dair kapsamlı bir soruşturma başlattık. Herhangi bir vatandaşımıza işkence ya da kötü muamele yapılmasına sıfır tolerans gösteriyoruz. Bu tür iddiaların her biri titizlikle incelenmeye değerdir. Bunu daha önce de söyledim ve yine söylüyorum.
“Rejim, geçmişte yaptığı gibi protestoları bastıracak araçlardan yoksun”
Deyrizor’daki ekonomik durum felaket. Amerikalılar halkın öfkesini dindirmek için daha fazla yardım sözü verdi mi?
Suriye genelinde durum felaket ve her geçen gün daha da kötüye gidiyor. Süveyde’deki protestolar bunun kanıtı ve öyle görünüyor ki devam edecek ve rejim için bir tehdit oluşturacak. Rejim, geçmişte yaptığı gibi protestoları bastıracak araçlardan yoksun.
Nitekim rejim, kamuoyunun dikkatini protestolardan başka yöne çekmek için Deyrizor’daki çatışmaları kullandı. Sıradan Suriyeliler Körfez ülkeleriyle normalleşmenin olumlu bir etkisi olacağını umuyordu. Ama olmadı çünkü rejim verdiği sözleri yerine getirmiyor.
“Rejimin amacı SGD’yi bu bölgeden sürmek”
Rejim ve İran’ın bu bölgedeki huzursuzluğu körüklemekteki amaçları nedir?
Suriye Dışişleri Bakanı çok net konuştu. “O bölgeleri Amerika’dan ve onu destekleyen güçlerden kurtaracağız” dedi, yani SDG’den. Ve bize saldıran silahlı gruplara destek verdi. Bu yeni bir şey değil. Amaçları Amerikalıları çıkarmak ve SDG’yi bu bölgeden sürmek.
“Türkiye destekli grupların bize saldırılarını Rusya püskürttü”
Ruslar da Amerikalıların gitmesini istiyor. Bu son saldırılara herhangi bir şekilde dahil oldular mı?
Daha önce de belirttiğim gibi Menbiç ve Tel Tamar yakınlarında Türkiye destekli grupların bize yönelik saldırıları oldu ve Rusya hava saldırılarıyla bunları püskürttü. Deyrizor olaylarıyla herhangi bir şekilde bağlantılı olup olmadıklarını kesin olarak söyleyemem ama Ruslar bize olaylara karıştıklarını yalanladılar. Bize “Bizim bu işle bir ilgimiz yok” dediler.
“Deyrizor’daki saldırılar ile Türkiye destekli güçlerin saldırılarının aynı gün başlamasının tesadüf olduğuna inanmıyoruz”
Syrrians for Truth and Justice gibi güvenilir kaynaklar ve hatta Suriyeli muhalif haber kanalları Heyet Tahrir el Şam’dan yüzlerce savaşçının İdlib’den Menbiç’e doğru konuşlandığını bildiriyor. Aynı zamanda Ahrar el Şarkiye [ABD’nin belirlediği aşırıcı Sünni isyancı grup] ve Türkiye destekli diğer Deyrizor gruplarının da Menbiç’e doğru hareket ettiğini duyuyoruz. Rusların bu kadar güçlü bir şekilde karşılık verdiği düşünüldüğünde bu garip değil mi?
Deyrizor’daki saldırılar ile Türkiye destekli güçlerin saldırılarının aynı gün başlamasının tesadüf olduğuna inanmıyoruz. Türkiye, [Suriye’nin kuzeyinde] kendi işgali altında yaşayan üyeleri ve Türkiye’nin kendisi aracılığıyla aktif bir şekilde aşiretleri bize karşı kışkırtmaya çalışıyor. Bu yeni bir şey değil.
Türkiye Deyrizor’da yaklaşan saldırıyı biliyor olmalıydı. Bu saldırı koordine edilmişti. Menbiç, Serekaniye ve Tel Tamar çevresindeki topraklarımızdan daha fazlasını ele geçirmek için Deyrizor’daki durumdan faydalanmak üzere organize oldular ve konumlandılar.
Belli ki çatışmanın süreceğini ve yayılacağını hesaplıyorlardı ama biz planlarını bozduk. Daha bugün El Kaide bağlantılı gruplar Menbiç’te iki köye saldırdı ama güçlerimiz onları geri püskürttü. Rusya Türkiye’nin planını onaylamadı.
“ABD, buradaki yerel yönetimimize diplomatik destek sağlamada yetersiz kaldı”
Genel olarak Amerikalıların size yeterince destek verdiğini söyleyebilir misiniz?
Hayır ve bu konuda onları eleştirdik, özellikle de siyasi alanda. Evet, teröristlere karşı, İslam Devleti’ne karşı askeri iş birliğimiz var. Ancak buradaki yerel yönetimimize diplomatik destek sağlama konusunda yetersiz kaldığını söyleyebilirim.
“Şam’ı çözüm için esaslı görüşmeler yapmaya ikna edemedik”
Bu süre zarfında rejimle temas halinde oldunuz mu?
Evet, görüştük. Onlara bu fesada son vermeleri çağrısında bulunduk ve bu bölgenin demokratik yönetimi için kendileriyle anlamlı bir diyaloğa girme arzumuzu ilettik. Bu tür kötü niyetli müdahalelerin bu amaca hizmet etmediği ve işleri geriye götürdüğü açıktır. Her halükarda Şam’la ara sıra görüşmeler yapmaya devam etsek de rejimi Suriye’nin bütününü kapsayan kapsamlı bir çözüm için esaslı görüşmeler yapmaya ikna etme konusunda hiçbir ilerleme kaydedemedik.