Yer Silivri’de bir düğün salonu. Genci yaşlısı, başörtülüsü, mini elbiselisi bir sürü kadın düğüne gider gibi giyinip gelmişler. Saçlar yapılmış, en güzel elbiseler giyilmiş. Gruplar halinde salona girip sabırsızlıkla bekliyorlar. Genç kızlar köşelerde sosyal medya paylaşımları için fotoğraf çekiliyorlar.
Salonda ilk önce bir DJ çıkıp sahne alıyor. Çok rağbet görmüyor. Sonra ise ışıklar kapanıyor ve birden salona bir zenne giriyor. Salonda bir coşku dalgası oluyor, alkışlar kopuyor. Başörtülü ablalar zenneyle beraber oynayıp, yakasına para takıyorlar. Tüm bunlar olurken bir yandan pistte çocuklar koşturuyor.
Zenne salonu yeterince coşturduktan sonra da salona beklenen kişi geliyor: Murat Övüç.
Salonda kıyamet kopuyor. Herkes ayakta, bir yandan da bu eğlenceyi instagramdan canlı yayınlamaya çalışıyorlar. Övüç siyah transparan ve tüylü kostümü, ağır makyajıyla salonda masaları dolaşıyor.
Herkesi güler yüzle selamlıyor. Sonra ise sahneye çıkıp herkesi piste davet ediyor. Son derece kötü ses düzenine rağmen kadınlar çok eğleniyorlar. Kadın kadına eğlenmenin hakkını veriyorlar. Eğlence başlamadan önce konuştuğumuz kadınlar bizi de piste çağırıyorlar, oynamadığımız için sitem ediyorlar.
Murat Övüç arada kendi sesiyle şarkı söylese de genelde playback yapıyor. Çoğunlukla şarkı söylemekten ziyade kadınlarla ilgileniyor, onlarla selfie çekiliyor, hatta aralarından birinin doğum gününü sahneden bir pastayla kutluyor. Oynamayanlara, masalarda oturanlara laf atıyor. Çocuklara sarılıyor, ona sarılmak isteyen kadınları da asla geri çevirmiyor. Bir yandan da sahneden ‘kıskananlar çatlasın, sizi üzenlere yol verin gitsinler’ gibi yaşam koçlukları yapıyor.
Bir saat süren eğlencenin sonunda Murat Övüç ‘Allah sizden bin kere razı olsun, geldiğiniz için çok teşekkürler’ deyip gururla sahneden iniyor, kadınlar da mutlu bir şekilde düğün salonundan ayrılıyorlar. Bir kadınlar matinesi böyle bitmiş oluyor.
Matine öncesine geri dönelim.
Salona gidince menajerinden Murat Övüç’le görüşme talep ettik.
Görevliler “biraz kaprislidir, zannetmiyoruz” diyorlar ama menajer birazdan bizi alıp Övüç’ün kulisine çıkarıyor. Övüç üzerine yeşil ipek kimonosuyla bizi ayakta gayet sıcak bir şekilde karşılıyor ve “istediğiniz her şeyi sorabilirsiniz” diyor. Röportajımız böylece başlamış oluyor:
Aşağıda sizi izlemeye gelen kitleye baktığımızda her kesimden kadın var gibi gözüküyor.
Bana gelen kadınların yüzde sekseni zaten kapalı, tesettürlü. Ben onları çok seviyorum. Beni çarşıda gören bütün çarşaflı ablalar sarılıp öpüyorlar. “Bak ne olur bizi onlarla bir tutma. Biz onlardan değiliz” diyorlar. Onlar kim? Onların kim olduğunu bir türlü bulamıyoruz. Bir tarikat mı? Ne bileyim bir grup mu? Onları da seviyorum. Bizim kimseyle sıkıntımız yok ki. Sana yemin ediyorum ben onlardan daha Müslümanım. Ben çocuk okutuyorum. Ben yaşlı teyzelere bakıyorum. Ben çok affedersiniz dul ablalarımın bütün ihtiyaçlarını karşılamaya çaba gösteriyorum. Hangi kitle bunlar bilmiyorum ama onları da seviyoruz Allah ıslah etsin onları. Ben cehenneme gidecekmişim. Lut kavmiymişim. Bunu Allah bilir. Benim gittiğim dersleri, benim gittiğim hocaları, benim okuttuğum hafız evlatları sen nereden biliyorsun?
Kadınlar matineniz birkaç şehirde yasaklanmıştı. Neden olduğunu düşünüyorsunuz?
Herkes bizi sevmek zorunda değil. Sevmeyenler de var. Ama tabii yaptıkları şey yasal değil. Zaten yürütmeyi durdurma kararı aldı avukatlarım. Yani şu anda mesela Samsun Valisi’nin yaptığı yasalara aykırı. Böyle bir şey yapma hakkı yok. Dolayısıyla zaten yürütme durduruldu
Kasım’ın 24’ünde Samsun’a aslanlar gibi gidip sahnemizi yapacağız tekrar bir sıkıntı çıkmazsa. Samsun dışında bir de Yalova’da bir bölüm vardı. Orada biraz kapalı ailelerin kadınlar ayrı erkekler ayrı girdikleri bir geniş alanı var. Orada da sahnemiz vardı, onu da iptal ettiler. Sağlık olsun. Onlar da Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşıyorlar saygı duymak zorundayız. Ama tabii bu yapılan şeyler hiç hoş değil. Çünkü ben kazandığım paranın yarısını çocuklara veriyorum. Çocuk okutuyorum. Yaşlı teyzelere bakıyorum. Şehit evlatlarına burs verip okula gönderiyorum. Hani eğer kul hakkı konuşuluyorsa öbür tarafta soracağım onlara.
Hiç tehdit aldığınız oluyor mu?
Tehdit almam ben. Beni çok seviyorlar. Ayrı tutuyorlar. Ben pandemi döneminde hijyen ürünleri dağıttım karakollara ve bir sürü yere. Dışişleri Bakanı, Süleyman Soylu, Sayın Vali, Sağlık Bakanı hepsi arayıp tek tek teşekkür ettiler bana. Benim kimlere yardım ettiğimi çok iyi biliyorlar. Benim özel hayatım beni bağlar. Onun hesabını sadece Allah’a vereceğim. Ama bizi gömecek, arkamızdan dua edecek, bizi toprağa verecek insanlar da lazım. Onları da büyütmeliyiz. İnsanlar hoca da molla da olacaklar. Bunu kabul etmek zorundayız. Bunu algılayamıyorlar. Ben perşembe günleri sohbete gidiyorum. Nakşibendi Tarikatı’nın Kasımpaşa’da sohbet evleri var. Oraya sohbete gidiyorum. Kimse beni görmesin diye en arkaya oturuyorum. Hoca beni yanına çağırıyor. “Sakın kendini geri atma. Kimin daha yukarıda olduğunu Allah bilir” diyor. Ben bu Ramazan ayında 17 bin erzak kolisi dağıttım. Mis gibi evimde oturuyorum. Pırlantalarım, yakutlarım var ama oturamıyorum işte. İnsanım ben de. İki tane daha çocuk okula gitsin, iki tane daha insana destek vereyim, iki tane işçi kardeşim iş bulsun evine ekmek götürsün diye yapıyorum bunları. Ölüme inanıyorum yani. İki metre kefende gideceğiz. Bu canı Allah verdi, Allah alır.
Sizin yükselişiniz çok hızlı oldu. Peki daha önce de bu mesleği mi yapıyordunuz?
Fal bakıyordum ben İstiklal Caddesi’nde kafelerde. Benim dönüm noktam. Mehmet Ali Erbil ve Nur Yerlitaş’la oldu. Onların desteği oldu. Beni çok sevdiler. Allah bin kere razı olsun. Demek yiyecek ekmeğimiz de varmış ki bugünlere geldik. Instagram’ın tabi ki etkisi var. Pandemi döneminde bir Netflikş dedim bir patlama oldu. On trilyon para kazandım oradan. Hayalimde görmeyeceğim para on trilyon. Mantıklı işler yaptım. Güzel yatırımlar yaptım. On trilyonu elli trilyon yaptım. Dalga dalga şarkısı patladı. Kadınlar matinesi açıldı. Şu anda bütün sahnelerimiz Kasım’ın sonuna kadar full. Ama işte bir güzellik yapıyoruz. Her aldığımızın yüzde otuzunu ayırıp beş altı tane çocuğa burs veriyoruz. Daha çok para kazanayım da yardım edeyim istiyorum. Biz aileden bunu gördük. Hala annemin kirada evleri vardır. O evleri belli vakıflara bağışlamıştım. O vakıflara gidiyor o paralar. Biz kendimize almıyoruz.
Murat Övüç’ün yanından ayrılıp kadınların yanına geçiyoruz. Ve sohbet etmeye başlıyoruz. Övüç’ü neden bu kadar sevdiklerini sorduğumuzda gelen cevapların hepsi neredeyse aynı: “yardımseverliğini, sivri dilliliğini ve dobra dobra konuşmasını çok seviyoruz.”
Peki cinsel yönelimine takılmıyorlar mı?:
“Kişiliğine takılmıyoruz, herkesin tercihi kendine. İnternete takılırsak çok şey var. İnsanlar nasıl memnunsa öyle yaşasınlar. Dış görünüş insanı aldatır. İnsanın kişiliğine, davranışlarına, insanlara nasıl davrandığına bakılır. Beni eğlendirsin yeter. Kadın olsun, adam olsun fark etmez. Şov dünyası yanar söner. Karaktere takılmayalım. Yıllardır Bülent Ersoy, Zeki Müren de dinliyoruz. Hatta İbrahim Tatlıses dinliyoruz ama kişiliğini beğenmiyoruz mesela.”
“Murat Bey’i sosyal medyadan takip ediyorum, çok seviyorum. Güler yüzünü, eğlendirmesini, yardımseverliğini seviyorum. Çok halkın içinde birisi. Cinsel tercihi, kiminle ne yaptığı beni ilgilendirmiyor.”
“İnsanlar hepsini bütün transları, eşcinselleri birbirine karıştırıyor, o diğerlerinden farklı. Çok seviyoruz onu.”
Salondan eve dönerken aklımızda hep o soru var: Halk buradaysa, Kurak Günler filminde savcı ve gazeteciyi kovalayan o halk nerede?