6 Ekim 1973’de başını Mısır ve Suriye’nin çektiği Arap devletleri Yom Kippur bayramını kutlayan İsrail’e sürpriz bir saldırı başlattı.
Tanklar, uçaklarla klasik cephe savaşı 19 gün sürdü. İsrail sivil-asker 2500 kayıp verdi. Ama Arap ordularının zayiatı bunun misli oldu. 19 günün sonunda Kahire ve Şam’a yürüyen İsrail orduları ateşkesle durdu.
Tam 50 yıl sonra Hamas, Gazze’den, bu kez İsrailliler Sukkot Bayramı’nı kutlarken Aksa Tufanı saldırısını başlattı. İsrail’de sivil, asker ölü sayısı 900’ü aşmış durumda.
Bu İsrail’in son yarım asırdır yaşadığı en büyük kayıp. Yom Kippur’dan bu yana İsrail ilk kez “savaş durumu” kararı aldı.
Bölgenin kaderini değiştirecek tarihi bir olayla karşı karşıyayız.
Nasıl Hiroşima-Nagazaki’ye, 11 Eylül saldırılarına sadece insan hakları ve ahlaki perspektifle bakılamazsa buna da öyle bakılamaz.
Üstelik karşımızdaki tek taraflı ya da ilk kez yaşanan bir terör hadisesi de değil.
İsrail, artık iki yılda bir rutinleşen Gazze saldırılarından birini daha bu saldırıya tepki olarak başlattı ve şimdiden aralarında 78 çocuğun da olduğu çoğu sivil 900’e yakın Filistinli hayatını kaybetti.
Ama neredeyse ölüm onlara yakıştırıldığı için, sivil Filistinlilerin ölümü Batı’da yaşayan biz modern insanların çoğunu çok da etkilemiyor artık.
Ama masum sivil İsraillerin modern ve mutlu hayatlarının ortasında yaşadıkları trajedi daha fazla empatiye neden oluyor. Çünkü onlara ölümü daha az yakıştırıyoruz.
İsrail’de Hamas’ın öldürdüğü sivillerin 260’ı Gazze’nin 5 kilometre ilerisinde düzenlenen “rave” türü Nova adlı açık hava partisine katılan gençlerdi.
Rave; modern bir hippie hayat tarzı. Kendine özgü müzikleri, kıyafetleri var. Yine bu adla anılan partilerde genelde izbe açık hava alanlarında ya da kullanılmayan eski binalarda tekno tarzı bir müzikle sabaha kadar herkes, uyuşturucunun da etkisiyle dans ediyor.
Bu partiler son dönemde çok popüler olduğu için aralarında Türklerin de olduğu farklı milletlerden yüzlerce kişi o gün o parti için İsrail’deydi. Parti alanındaki Buda heykeli bu partilerin dünyaya bakışı hakkında bir fikir veriyor.
Yani siyasetle pek ilgisi olmayan, eğlenmek isteyen muhtemelen çoğu sorulsa savaşlara karşıyım diyecek gençlerdi saldırıya uğrayanlar.
Aslında paramotorlarla sınırı geçen Hamas militanlarının hedefi, muhtemelen yapıldığından haberlerinin bile olmadığı bu parti değildi.
Necef Çölü’nün ortasında, Gazze sınırına 5 km ötedeki partinin yapıldığı alana çok yakın olan Re’im Askeri Üssü’ydü.
Sınır hattındaki diğer askeri üsler gibi bu üs de birkaç gün Hamas güçlerinin kontrolünde kaldı. Buradaki askerlerin de bir kısmı ya öldürüldü ya da kaçırıldı.
İsrail’in Gazze sınırındaki çok sayıdaki askeri üstünden biri Re’im.
İbranice “dostlar” demekmiş.
Bir askeri üs için tuhaf bir ad.
Aslında partiye ev sahipliği yapan askeri üssün yakınındaki ‘kibbutz’un adı bu.
Kibbutz İsrail’de tarıma dayalı bir kollektif yaşam ünitesi. Bir çeşit bizdeki kooperatifin daha felsefi ve örgütlü olanı.
Partiye ev sahipliği yapan, 1949’da Gazze’ye çok yakın Necef çölünün ortasında kurulan ‘kibbutz’un tam adı Tel Re’immiş. “Tel” tepe, “Re’im” dostlar demek. “Dostlar Tepesi.”
Peki bu dostlar birbirini nereden tanıyıp bu kibbutz’u kurmuştu?
Kibbutz’u kuranlar bir izcilik örgütünün mensupları ama 1949’dan daha önce henüz izci değilken tanışmışlar.
Palmach saflarında.
Palmach, 1940’larda Filistin’de İngiliz mandasına ve Filistinlilere karşı savaşan Yahudi silahlı örgütlerinden biri.
Haganah, Irgun gibi örgütler içinde en etkili, kanlı eylemler yapanlardan biri. O günlerde o kelime yoktu ama yaptıkları eylemlere bugün için çok rahat terör denebilir.
İronik olarak yıllar sonra Filistinlilerle barış yaptığı için İsrailli bir radikal tarafından öldürülen İzak Rabin, Mossad’ın eski başkanlarından Moshe Dayan bu silahlı örgütün içinden geliyor.
Palmach’ın en büyük operasyonları Filistin köylerine karşı yapılmış. Filistin’in her yerindeki köylere saldırılar düzenlemiş, topraklarını bırakıp kaçan köylülerin yerlerine de Yahudi göçmenler yerleştirilmiş.
Peki, köylerini bu terör eylemleri sonucu terk eden Filistinli köylüler nereye kaçmışlar?
1948’de İsrail devleti kurulunca İsrail devletinin kolunun uzanmadığı Negev çölünün ucunda denize ve Mısır’a en yakın topraklara.
Yani Gazze’ye.
Bu zorunlu göçlerle Gazze, 1947’de 17 bin nüfusluyken 1948’de 100 bin nüfusu aşmış.
Ama çölün kenarında balıkçılık yapılan Gazze’de göçmenler için yerleşecek bir şehir de yokmuş.
Perişan halde kaçan Filistinliler burada yıllarca çadırlardan kurulan kamplarda yaşamışlar.
Her saldırı sonrası kamp sayısı artmış. Yahudi örgütlerinden kaçan, köylerini boşaltılmış Filistinli köylüler aç perişan halde deniz kenarında tarıma da uygun olmayan Gazze’de yerleşmeye başlamış.
Yani Gazze aslında toplu bir mülteci kampı. Mülteci kampından şehre dönüşmüş bir yer.
Hala şehirde artık küçük şehirlere dönmüş büyük mülteci kamplarında yüzbinlerce insan yaşıyor.
Şati ya da Plaj Mülteci Kampı, Filistin’in şimdi hepsi İsrail şehirlerine dönüşen Lydd, Jaffa, Be’er Sheva köylerinden kaçan 25 bin kişi tarafından 1949’da kurulmuş. Hala yarım kilometre karede 90 bin insana ev sahipliği yapıyor.
1950’de kurulan Bureij Kampı’nda daha da küçük bir alanda 34,000, 1950’de kurulan Deir El-Balah’de 21 bin kişi, 1948’de 1,4 kilometrekarelik bir alanda kurulan Jabalia’de 110 bin kişi, 1948’de çadırlarla kurulan Refah’ta 100 bin, şimdi İsrail’in en büyük yedinci şehri olan Beerşeba’dan kaçan Filistinlilerin kurduğu Han Yunus’ta 72 bin Filistinli yaşıyor.
Hamas’ın operasyonu planlayan Kassam Tugayları komutanı Mahammed Dayf da 1965’te Gazze’deki Han Yunus mülteci kampında doğmuş, ikinci nesil bir mülteci.
Doğduğunda Gazze Mısır’a bağlıyken, 1973’de İsrail’in eline geçmiş, 1993’de Oslo anlaşmalarıyla Filistin yönetimine verilmiş, en son 2005 seçimlerinde de Hamas seçimleri kazanınca da İsrail ablukası altında yaşamaya başlamış bir neslin mensubu.
Birkaç nesilden 2 milyon insan 16 yıldır Beykoz büyüklüğünde 350 kilometrekarede yaşıyor.
Hamas operasyonunda dumanı tüten külüstür bir dozerle yıkılan demir sınır en iyi anlatıyor durumu.
Bu aslında tam anlamıyla bir kafes.
2 milyon Filistinliden beklenen de o kafesin içinde sessizce oturmalarıydı.
Uzun süredir öyle de yaptılar. Son iki yıldır Gazze’den İsrail’e saldırılar da kesilmişti.
Peki İsrail’de ne oldu?
Filistinliler sessizce otururken, İsrail’de tarihin en şahin, en dinci, en yobaz, en milliyetçi hükümeti kuruldu.
O kadar şahin bir hükümet kuruldu ki Filistinlilerin arazilerinde yeni yerleşimler için ve Filistinlilerin aleyhine atmak istedikleri ama ayrımcılık yasaklarına takılan adımlar için, bu adımların takıldığı İsrail Anayasa Mahkemesi’ni aradan çıkaran bir reforma imza attılar. Aylarca İsrailliler sokaklarda direnmesine rağmen, Knesset’ten de geçirdiler.
Zaten Arap ülkeleri de Filistinlilerin bu bitmeyen derdinden sıkılıp, tek tek İsrail’le anlaşmıştı.
Filistin meselesi artık İslam dünyasının ya da Arapları değil, tam olarak sadece Filistinlilerin meselesi olmuştu.
Gazzelilerden beklenen o kafesin içinde kendileri için hazırlanan yeni kaderlere rıza göstermeleriydi.
Ama öyle yapmadılar. Kafeslerini parçalayıp çıktılar.
Sadece askerleri değil, onların mutsuzluğu ve sessizliği sayesinde mutlu yaşayan sivil İsrailli masum insanları da bu suça ortak görüp, onları da hedef aldılar. 1972’de Münih Olimpiyatları’ndaki İsrail kafilesine saldıran solcu El Fetih militanlarından sonra Filistin davasına en zarar veren saldırıya imza attılar.
Belki de bu yüzden İsrail’in aşırı sağcı Savunma Bakanı onlar için “yarı hayvanlar” dedi. Kafeste yaşadıkları ve kafeste uslu durmadıkları için.
Ama 2 milyon insanı sorun çıkarmasınlar diye 16 yıl bir kafese tıkarsan sonu başka nasıl bitebilirdi ki?
Öyle de bitti.
İyiniyetli olarak herkes “Şiddete başvurursanız İsrail’e de koz verirsiniz” diye akıl veriyor ama 75 yıllık bir tarih artık bu itidal çağrısını desteklemiyor.
Çünkü sessizce oturduklarında da onlar için bir şey değişmedi.
“Uslu” durduklarında da ödüllendirilmediler. İsrail devletini tanımak, barış anlaşmaları imzalamak kaderlerini değiştirmedi.
2018-2019 yılında Gazze’deki İsrail çitlerine doğru tamamen sivil Büyük Geri Dönüş Yürüyüşü başlatan 30 bin Filistinli protestocunun da üzerine de İsrail ateş açmış ve 223 sivil gösterici öldürülmüştü.
İsrail’in Filistinlilere saldırmak için büyük kayıplar vermesine, Hamas’ın terör saldırısı yapmasına da ihtiyacı yok.
Birkaç külüstür füzeye karşılık son 16 yıldır aralarında plajda top oynayan çocuklarında da olduğu binlerce sivil Filistinli İsrail saldırılarında öldü.
Filistinliler o kadar çaresizler ki onlar için artık mutsuzluğu ve güvensizliği eşitlemek bile büyük bir başarı.
Artık yeni yerleşimciler için Filistinlilerin toprakları o kadar güvenli değil. Rehineler varken Gazze’yi vurmak o kadar kolay değil.
Canı kendisinden nefret eden bir düşmana emanet olan insanlar için bunların nasıl kazanımlar olduğunu bizim anlamamız kolay değil.
Bu yüzden 75 yıllık bu uzun tarihten bi haber olan, kendi ülkelerindeki iktidara, İslamcılara kızgınlığını Filistinlilerden çıkaranların İsrailciye dönmesi de Batı’daki bazı sempatizanlarını kaybetmek de pek umurlarında değil.
Ama şunu anlamak çok da zor olmasa gerek;
Başkasının mutsuzluğu üzerine mutluluk kurulamaz. Kurulsa bile uzun süreli olmaz. Kafesteki insanlar hümanist, medeni kalmazlar.
İsraillilerin Filistinlilerin mutsuzluğuna rağmen mutluluğu da Ekim 2023 itibarıyla sona erdi.
Durum eşitlendi. Artık herkes mutsuz ve güvensiz.