Cumhurbaşkanı Erdoğan (9 Ekim 2023): “Emeklilerimize bir defaya mahsus olmak üzere 5 bin lira ödeme yapmayı kararlaştırdık. Hem emekli olup hem de fiilen çalışmaya devam eden emeklilerimizi bu düzenlemenin dışında bırakıyoruz.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan (24 Kasım 2023): “Açıkçası emeklilerimizin bir kısmının dışarıda bırakılması şahsen bizim de içimize sinmeyen, bizim de hakkaniyetli bulmadığımız bir durumdu. Dahası bunun çiftçi ve esnaf emeklilerimizin içinde yer aldığı diğer emeklilerimizde bir gönül kırgınlığına sebep olduğunu üzüntüyle müşahede ettik. Pazartesi günkü kabine toplantımızda Çalışma ve Maliye Bakanlarımıza gerekli düzenleme ve düzeltmelerin süratle yapılması talimatını verdim. Bakanlarımız hazırlıklarını bugün itibarıyla tamamladılar. İnşallah önümüzdeki hafta ilgili kanun teklifini Meclisimize sunacağız. İlk düzenlemeden yararlanamayan çiftçi ve Bağkur’lu esnaf emeklilerimiz başta olmak üzere 4 milyon 689 bin emeklimizin de tek seferlik 5 bin lira ödeme imkanından faydalanmalarını sağlayacağız. Böylece 15 milyon 120 bin emeklimizin tamamına bir defaya mahsus 5 bin liralık ödeme gerçekleştirmiş olacağız.”
Şu koşullarda ciddi ciddi “emeklilerin yükünü hafifletmek için” diyerek sunulunca insanda fars duygusu uyandıran 5 bin TL ikramiyenin iki aşamada uygulanmasının yarattığı duyguyla bir defada herkese uygulanmasının yarattığı duygu arasında önemli bir fark var: İki aşamalı uygulama “Evet, yanlış yapabiliyorlar ama halkın tepkisini de gözeterek icabında yanlıştan dönmesini de biliyorlar” duygusunun yolunu açmıyor mu?
Bu, yönetimin tamamının istifade ettiği bir fayda, bir de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hanesine yazılan ilave fayda var.
Evet, 9 Ekim’de yapılan ilk duyuruda Erdoğan çalışan emeklilere ikramiye verilmeme kararının altında kendisinin de imzasının bulunduğunu söyledi ama 24 Kasım’da “düzeltilmesi için Bakanlar Kurulu’na talimat veren” cumhurbaşkanı olarak Erdoğan kendisini sanki dahli olmayan bir hükümet kararını düzelten kişi olarak sunmuş olmadı mı? Kim hatırlayacak 9 Ekim’deki “Hem emekli olup hem de fiilen çalışmaya devam eden emeklilerimizi bu düzenlemenin dışında bırakıyoruz” cümlesini? Bunu, ilk kararın bütçeyi toparlamak için her türlü kısıtlamayı göze almış görünen Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in bastırmasıyla alındığı yorumlarıyla birleştirin, o zaman Erdoğan’ın bu ‘aşamalı uygulama’dan sağladığı fayda daha net ortaya çıkacak.
Bunun baştan itibaren böyle planlandığını iddia etmiyorum, öyle olsaydı Erdoğan ilk kararı kendisi duyurmaz, ortaya çıkan rahatsızlığı izledikten sonra ‘Hatalara halk adına müdahale eden Cumhurbaşkanı’ olarak duruma müdahale ederdi.
Bu örnek için iddia etmiyorum ama, ‘Hatalara halk adına müdahale eden Cumhurbaşkanı’ imajı yaratmanın bilinçli bir strateji olduğunu iddia ediyorum. Böyle örnekler var ve ben bunlara geçmişte zaman zaman değinmiştim. Bu örneklerde Erdoğan geniş kitleleri rahatsız eden gelişmeleri izliyor, sonra da onları ilk defa duymuş gibi ‘müdahale’ ediyor, yanlışları gideriyor, halkın incinen duygularını sağaltıyordu.
Eski örneklere geçmeden önce en tazesini hatırlatayım: Otoyollara yapılan büyük zammın Erdoğan’ın kararıyla yılbaşına kadar ertelenmesi…
Olay şöyle gelişti: Karayolları Genel Müdürlüğü, otoyol ve köprü ücretlerine 25 Ekim 2023 Çarşamba günü saat 00.00’dan itibaren geçerli olmak üzere zam yapıldığını açıkladı. Zam oranları o kadar yüksekti ki anında büyük bir tepki oluştu ve bir gün sonra Cumhurbaşkanı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, zamların ertelendiğini duyurdu:
“Kamuoyunun bilgisine. Otoyol ve köprü geçiş ücretlerinde 25 Ekim’den itibaren yapılan düzenleme, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatlarıyla Ocak 2024’e ertelenmiştir. 25 Ekim’de (bugün) alınan geçiş ücretlerindeki fark vatandaşlarımıza iade edilecektir.”
Karayolları Genel Müdürlüğü’nün aldığı kararın AK Parti tabanı dahil geniş kitlelerin tepkisini çekeceği malumken, kurumun cumhurbaşkanlığını bilgilendirmeden böyle bir karar alma ihtimali hiç yok denemez ama herhalde güçlü bir ihtimal olduğu da öne sürülemez. Ben mesela Erdoğan’ın bu örnekte ‘bilmiyormuş gibi’ yaptığını düşünme hakkımızın olduğunu düşünüyorum. Hadi bu da tartışmalı olsun, fakat öyle olduğu apaçık örnekler de yaşadık. Birkaçını hatırlayalım…
Halkın yaygın olarak itiraz ettiği uygulamalar ve Erdoğan’ın, ‘son noktayı’ koyması
Erdoğan’ın ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ilk cumhurbaşkanı olarak göreve başlamasından birkaç ay sonra Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, Türkiye ekonomisini denetleyip raporlamak üzere McKinsey adlı bir denetim firmasıyla anlaşma yaptıklarını açıkladı.
Ekonomik bağımsızlık konusunda edilmiş onca laftan sonra gelen bu gelişme doğal olarak muhalefet partilerini harekete geçirdi. O kadar ki, iktidarı destekleyen kalemler dahi açık destek veremiyorlardı anlaşmaya.
Ve bir noktada Erdoğan sahneye çıktı, bu anlaşmayı feshettiğini duyurdu.
İşin ilginç yanı şuydu: Erdoğan’ın anlaşmayı bozduğunu duyururken kullandığı ağır eleştiri yüklü cümleler ve takındığı tavır, eleştirdiği şeyde kendisinin de sorumluluğu bulunan bir kişinin cümlelerine ve tavrına benzemiyordu.
Açıkçası, Erdoğan bu anlaşmadan hiç haberi yokmuş gibi davranıyordu: İlk defa duymuş, duyar duymaz da feshetmeye karar vermişti.
Oysa böyle bir şey mümkün değildi. Berat Albayrak’ın anlaşmayı duyurduğu tarihle Erdoğan’ın feshettiği tarih arasında en az bir ay vardı, arada bir sürü tartışma olmuştu. Zaten böyle bir anlaşmanın Erdoğan’a danışmadan yapılması mümkün değildi. Belli ki Erdoğan doğan tepkilerin büyüklüğü karşısında böyle bir adım atma ihtiyacı hissetmiş, fakat olan bitenden haberi yokmuş gibi davranmıştı. Tersi durumda aynı şeyi “hata yaptık, düzeltiyoruz” diye yapması gerekirdi.
McKinsey hadisesi, Erdoğan’ın “Bilmiyor(muş) gibi yapma” pratiğinin ilk örneği değildi. Erdoğan, kendisinin dışında bir de hükümetin olduğu eski sistemde özellikle popüler konularda, gündelik hayata dair şikâyetlerde buna benzer çok örnek sergilemişti. 2017’de kaleme aldığım bir yazıdan hatırlayalım:
2017’nin Ağustos ve Eylül ayları boyunca araç sahiplerini doğrudan ilgilendiren bir tartışma yaşandı. Hükümet, Motorlu Taşıtlar Vergisi’ne (MTV) yüzde 40’lık büyük bir zam yapacağını açıklamıştı (enflasyon yüzde 15’ti). Karar, büyük bir tepkiyle karşılandı, fakat hükümetten herhangi bir geri adım gelmedi. Nihayet Ekim başında Cumhurbaşkanı Erdoğan devreye girdi ve zam oranının yeniden gözden geçirileceğini açıkladı.
MTV zammı tartışmalarına paralel giden ve yine aylar süren bir başka tartışma da otomobillere sonradan takılan cam filmlerine ceza getirilmesine dair hükümet kararnamesiydi. Bu da büyük bir tepki topladı, fakat hükümet yine oralı olmadı. Sonunda Erdoğan “son noktayı koydu” ve cam filmi cezası kaldırıldı.
UBER ve taksiler arasındaki çekişme, Erdoğan’ın “son noktayı koyduğu” bir başka sorundu. Hükümetin, özellikle büyük şehirlerdeki tüketicilerin tepkisinden çekinerek aylar boyunca paralize olduğu tartışmada Erdoğan, “taksici esnafını ezdirmeyiz” dedi ve olay kapandı.
Her üç olayda da görüntü, Erdoğan’ın olan bitenden haberdar olmadığı, ne yapılmışsa ona sorulmadan yapıldığı şeklindeydi. Yani, başta MTV’deki fahiş zam olmak üzere kararlar ona danışmadan alınmıştı ve nihayet haberdar olduğunda da “halkın nabzını iyi tutan bir lider” olarak duruma müdahale etmişti.
Oysa belli ki bu netameli konuları bilmiyormuş gibi yapıyor, böylece sorumluluğuna katlanmamış oluyor, kamuoyunun tepkisini ölçtükten sonra da ‘halkın talebi’ doğrultusunda olaylara el koyuyordu.
2022’deki karşılanması zor elektrik faturalarında onun inisiyatifiyle yapılan mini tarife değişikliğini de buraya ekleyelim.
Yukarıdaki dört olayda da “Erdoğan son noktayı koydu” kalıbını kullandım… Sanmayın ki bu benim bulduğum bir kalıp; hayır, bu türden netameli meselelerde Erdoğan devreye girdiğinde iktidar basını istisnasız bu kalıbı kullanıyordu; Google’a bunu yazıp ararsanız Erdoğan’ın “son noktayı koyduğu” başka birçok örnek daha bulursunuz.
Tek adam yönetiminde bilmiyormuş gibi yapma taktiğinin zorlukları
Hatırlayacaksınız, Merkez Bankası’nın 128 milyar dolarlık rezervinin eritilmesi tartışmasında Erdoğan o dönemde kendisinin olmadığını (parlamenter sistemin cumhurbaşkanlığını yaptığı dönem, 2014-2018 arası), döndükten sonra rezervlerin yeniden toparlamaya başladığını söylemişti.
Yani Erdoğan bazı gelişmelerin kendisinin dışında yaşandığını, fark eder etmez de müdahale ettiğini söylemeyi bir propaganda taktiği olarak kullanan bir lider. Fakat bir cumhurbaşkanı ve bir hükümetin bulunduğu eski sistemde inandırıcı olmasa da öne sürülebilecek bu argüman, her şeye karar veren, ona sorulmadan hiçbir şeyin yapılmadığı tek adam sisteminde öne sürülebilir mi?
Aslında sürülemez… Fakat başta McKinsey anlaşması olmak üzere sonrasındaki benzer uygulamalardan anladık ki bu verimli taktikten iktidarın vazgeçme niyeti yok.
Çünkü “Yanılabilen parti-hükümet ve sık sık onları ‘düzelten’ lider” formülünün sağladığı faydalar çok. Böylece, lider marifetiyle telafi mekanizması üzerinden adaletsizliğe geçit vermeyen bir iktidar izlenimi ve duygusu yaratılabiliyor.
İktidarın çok sevdiği ve kullandığı iki duygu yaratma stratejisi işte bunlar: “Muhalefetin yasa tekliflerinin tamamını reddederek hakkında ‘etkisiz, sünepe aktör’ hissi uyandırmak” (önceki yazı) ve “Yanılabilen parti-hükümet ve sık sık onları ‘düzelten’ lider” üzerinden adaletsizliğe geçit vermeyen iktidar hissi uyandırmak…