Hanau’da düzenlenen ırkçı saldırıdan iki gün sonra… Kent merkezindeki Heumarkt’ta hayat yavaş yavaş normal seyrine dönmeye başlamış görünüyor. Olay yeri bandıyla çevrili "Midnight" Bar’ın etrafındaki fırınların, kozmetik dükkanları ve bankaların önünden farklı yaş grubu ve kökenden insanlar geçip gidiyor.
Olayın gerçekleştiği yere yalnızca birkaç metre uzaklıkta Mustafa Bayram’ın mini marketi bulunuyor. 59 yaşındaki Türkiyeli Kürt, tezgahın arkasında baklava, hurma ve ayçekirdeği paketlerinin arasında oturuyor. "Beş yılı aşkın zamandır buradayım. İnsanlarla, müşterilerle iyi anlaşıyorum. Neden korkayım ki?" diyor, 1978’den beri Almanya’da yaşayan Bayram. Geride kalan yıllarda bir hırsızlık olayı dışında başına bir şey gelmediğini söylüyor.
Bir gazetecinin Çarşamba akşamı düzenlenen kanlı saldırıdan sonra dükkanında polis koruması talep edip etmediğini sorduğunu anlatıyor. "Hayır, dedim" diyor. "Neden polisler buraya gelip benimle dışarda 12 saat dikilsin ki? Korkan artık kalkıp evden çıkamaz, evde kalır. Bir şeyin olacağı varsa da olur. Ama olacağını zannetmiyorum."
Daha fazla korunma talebi
İçişleri Bakanı Horst Seehofer, saldırganın ırkçı saiklerle yaptığı katliamın ardından Almanya çapında görev yapan polis sayısını artıracaklarını açıklamıştı. Federal polisin, eyalet polislerine havalimanı, tren garı ve sınır kontrollerinde destek vereceğini söyleyen Hristiyan Sosyal Birlik (CSU) partili politikacı, camiler ve benzeri "hassas yerleşkelerin" daha fazla izleneceğini de ifade etmişti. Almanya Müslümanlar Merkez Konseyi de cami derneklerinin önünde "görünür bir koruma" talep etmişti.
Şaban Sakalıkaba, alınan bu önlemleri kısmen haklı buluyor. 32 yaşındaki Şaban, kardeşinin işlettiği Türk berberinde çalışıyor. Bize çay ikram edip, röportaj için salonun arka tarafına geçip oturuyor. Dükkanda elektrikli traş makinesinin sesi duyuluyor. "Artık biri içeri girdiğinde daha ihtiyatlı bakılıyor, çünkü o nargile kafede olan bizim dükkanda da olabilir" diyor Şaban.
Türkiye’de doğan ve dokuz yaşından bu yana Almanya’da yaşayan Şaban, işyerinden yürüme mesafesindeki kafede gerçekleşen saldırıdan sonra dükkanlarda daha fazla koruma olmasını, belki nihayet sokaklarda daha fazla polisin görev yapmasını ve birkaç hafta içinde biraz olsun güvenliğin sağlanmış olmasını diliyor.
"Çok kültürlü" olarak tanımladığı memleketi Hanau’da dokuz kişinin ırkçı saiklerle öldürüleceğini asla tahayyül etmediğini söylüyor. "Burası bir Türk kuaförü. Her milletten insan gelir bize. Almanı, İtalyanı, Türkü, Kürdü, Arabı, Afrikalısı… Biz herkese iyiyizdir" diyor.
"Asıl şimdi gücümüzü gösterme zamanı"
18 yaşındaki Afgan kökenli öğrenci Safiye Şems de Çarşamba akşamı gerçekleşen saldırının çeşitlilik ve çokkültürlülüğü ile ünlü Hanau’da olabileceğini aklına dahi getirmediğini söylüyor. Saldırının ertesi günü bazı sınıf arkadaşlarının okula gelmeye cesaret edemediğini anlatıyor. Safiye ise "SAsıl şimdi gücümüzü gösterme zamanı” diyor; "İnsanlar nefrete ve teröre karşı durduğunu göstermeli ve eylemlere gitmeli."
Lise eğitiminin ardından hukuk ya da diş hekimliği eğitimi almak istediğini söyleyen genç kadın, siyasilerden beklentisini ise "Almanya için Alternatif (AfD) partisinden gelen yorumlara karşı daha fazla harekete geçmeleri ve Almanya’nın neyi savunduğunu, ne için var olduğunu, Alman değerlerinin ne anlama geldiğinin, demokrasi ve özgürlüğümüzün farkını göstermeleri" diye özetliyor.
Afgan göçmenlerin torunu olan Safiye, bir Alman vatandaşı olarak gündelik ırkçılığın hâlâ kendisine hiç de uzak olmayan bir kavram olduğunu anlatıyor. Örneğin okulunun yanı sıra çalışabileceği bir iş ararken diğer gençlere oranla daha büyük zorluklarla karşı karşıya kaldığını ya da sokakta yürürken tuhaf bakışlar ya da yorumlarla karşılaştığını söylüyor. "Irkçılık maalesef Frankfurt’a bu kadar yakın olan ve çok sayıda göçmen kökenlinin yaşadığı Hanau’da hâlâ var" diyor.
"Dedesi bu kentin yollarını yaptı, o da evlerini ısıtmak istiyordu"
Heumarkt’tan arabayla yalnızca beş dakika mesafedeki sanayi bölgesinde turuncu renkli bir çardakta bulunan banklarda oturan kadınlar ve erkekler kahve ve çay içiyor. Çardağın önünde bulunduğu binada üzerindeki harfler silinmeye yüz tutmuş bir levhalarda "State Side Insurance" ve "Auto Shipping" yazıları okunuyor. Ancak burası aslında bir Kürt derneğinin binası olarak kullanılıyor. İçerideki salondaki uzun masalara alkolsüz içecekler ve meyve yerleştirilmiş. Duvarlarda PKK lideri Abdullah Öcalan’ın posterleri göze çarpıyor. Salonun sonundaki masada ise mumlarla "Ferhat" adı oluşturulmuş. Mumların üzerinde de Çarşamba akşamı Kesselstadt bölgesinde sigara almaya gittiği tekel bayiinde saldırgan tarafından öldürülen Ferhat Ünvar’ın fotoğrafı asılı.
"Olup bitenleri, insanları geri gelmemek üzere yitirdiklerini tam anlamıyla henüz yeni kavradıklarını" söylüyor, öldürülen Ferhat’ın babasının kuzeni Aydın Yılmaz. Ve ekliyor "Artık kahkahaların çınlayışını duyamayacağız, beraber oturup nargile kafelerde sohbet ettiğimiz güzel akşamlarımız olmayacak."
Ferhat’ı "geleceğe dair hayalleri ve vizyonu olan genç bir adam" olarak nitelendiren Yılmaz, 23 yaşındaki Ferhat’ın iki erkek kardeşi ve bir kız kardeşi olduğunu; futbol oynamayı çok sevdiğini, açık görüşlü ve barışçıl bir insan olduğunu anlatıyor.
Henüz kısa bir süre önce kalorifer tesisatçılığı eğitimini tamamladığını ve serbest çalışmak istediğini söylüyor. Biz, Yılmaz’la konuşurken, öldürülen Ferhat’ın ailesinin oturduğu yan odadan feryatlar yükseliyor. Yılmaz sözlerini şöyle sürdürüyor: "Ferhat, Hanau için yararlı bir şeyler yapmak istiyordu. O zamanlar misafir işçi olarak buraya gelen dedesi bu kentin sokaklarını yaptı; Ferhat da insanlara sıcak bir yuva vermek istiyordu."
"Hepimiz Ferhat'ız"
Yılmaz’a göçmen kökenli bir vatandaş olarak kendini yeterince güvende hissedip hissetmediğini soruyoruz. "Acil bir durum olduğunda elbette polisi arıyoruz. Polis, her zaman dostumuz ve yardımcımız olarak kalacak. Ancak bence bizim birbirimize göz kulak olmamız daha da iyi olur. Alman arkadaşlar, Alman komşu, Afgan aile olarak hepimiz birbirimize göz kulak olmalıyız."
Katliamın aydınlatılmasına ilişkin de yetkililere, hükümete, Alman yargısına güveninin tam olduğunu söylüyor, Yılmaz. Geride kalan iki günde birçoklarının yaptığı gibi o da toplumun birlik içinde olması arzusunu dile getiriyor. En azından Hanau’daki saldırının ardından herkesin durumun ciddiyetini ve harekete geçilmesi gerektiğini anlaması şart. Zaman dayanışma zamanı. "Bizi birbirimize düşürmeye çalıştıkları anlaşılıyor. Ama buna izin vermeyeceğiz. Hâlâ açık görüşlüyüz, hâlâ bu ülkenin vatandaşlarıyız. Hepimiz Ferhat’ız, hepimiz diğerleri gibiyiz. Buradayız ve bundan sonra da barış içinde birlikte yaşamaya devam edeceğiz."
Kaynak: Deutsche Welle Türkçe