Başımızdan akim kalmış olsa da korkunç bir darbe geçti, yüzlerce genç insanımız acımasızca öldürüldü ve binlercesi yaralandı, sakat kaldı. Ruhlarda açılan yaralardan söz etmiyorum bile. Sene-i devriyesi gelen felaket elbette bütün sıcaklığıyla aklımızda. 80 ihtilalinde Diyarbakır ve Mamak cezaevlerinde yaşananlar, bitmez tükenmez bütün askeri sivil müdahaleler ve 28 Şubat kıyımı da aklımızda. Fakat 15 Temmuz’da yaşadıklarımız Meclis’in bombalanması halkın pervasızca katledilmesi gibi daha önce eşine rastlanmamış olaylar yüzünden benzersiz bir yerli uluslararası işbirliği idi, ki henüz tam olarak aydınlatılmış değil. Şimdi kamuoyunun en büyük korkusu binlerce kişinin tutuklanması yüzünden davaların zafiyete uğraması ve sayısız gerçek suçlunun da bu karmaşada yargılanamaz hale gelmesi.
Olağanüstü hal ilanı da tutuklamalar ve işten el çektirmeler de kaçınılmazdı, başına böyle şeyler gelen hiçbir ülke bundan imtina edemez. Gelecekte toplumsal barışımızı kaybetmemek ve kin ve nefretle bilenmiş kuşaklarla karşılaşmamak için suçlu ve suçsuzu ayıracak komisyonların da acil kurulması gerekirdi fakat Başbakanlık Ohal İnceleme Komisyonu’nun kurulması zaman aldı ve hala da işleyişi ve başvuru sonuçları hakkında yeterince aydınlatılmış değiliz. İnsanların itibarı sarsılır hayatları kararken geç gelen adaletin adalet olamayacağı aşikardır.
Kütahya doğumlu ve karşılaştırmalı edebiyat dalında akademisyen olan Nuriye Gülmen ile Erzurum Mardin gibi şehirlerde sınıf öğretmenliği yapan Semih Özakça görevlerine son verilince açlık grevine başladılar, bir süre sonra tutuklandılar ve bu yazı yazılırken 111. gününe geldi bu ölüm orucu. Tabip Odası genel sekreteri bir TV’de yaptığı konuşmada açlık grevindeki insanların ölmemesi için gerekenin görevliler tarafından verildiğini, hatta yaşamsal fonksiyonlarını kaybetmemeleri için lüzumlu ilaç takviyelerinin yapıldığını söylüyor soğukkanlılıkla.