Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in IMF Bahar Toplantıları kapsamında katıldığı panelde Türk vatandaşları için kullandığı ‘locals’ sözcüğü tartışılmaya devam ediyor.
Bahçeli: “Türk milletini ‘yerel halk’ ifadesiyle değersizleştirmeye hizmet eden müfsit zihniyet”
Tartışmaya katılan son isim MHP lideri Devlet Bahçeli oldu.
Bahçeli’nin, MHP’nin hesabından paylaştığı 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı mesajı şöyle:
“23 Nisan 1920 Cuma günü Ulus’taki tek katlı taş binada milli iradenin tecellisiyle beraber Türkiye Cumhuriyeti’nin temelleri atılmış, meşalesi yakılmıştır.
Kuran-ı Kerim tilavetleriyle, kesilen kurbanlarla, dudaklardan dökülen aminlerle, yüreklerden kopan dileklerle İlk Meclis tarih sahnesindeki yerini muazzam bir inançla almıştır.
Mustafa Kemal Paşa’nın 19 Mart 1920 tarihinde yayımladığı Genelge kapsamında seçimler yapılmış, seçilen mebuslar Meclis-i Mebusan’dan iltihak eden mebuslarla birlikte Ankara’da toplanmıştır.
Türk milleti makus talihini yenmek, tarihsel rotasını yenilemek amacıyla bizzat devreye girmiştir.
O tarihte tadilatı tamamlanmamış binada toplumun her kesiminden, ülkenin her yöresinden, her meslek grubundan, farklı farklı dünya görüşleri olsa bile ortak paydaları vatanseverlik olan mebuslar istiklal sevdasıyla bir araya gelmişlerdir.
Dünya üzerinde, zillet ve zulmete, işgal ve ihanete Meclisi’nin etrafında kenetlenip savaş açan ikinci bir millet o güne kadar ne duyulmuş ne de görülmüştür.
Nitekim Meclis’in kurulması milli kurtuluş fikrinin demokratik olarak teşkilatlanması, maşeri vicdanda kök salmasıdır.
İlk Meclis, imkânsızlığa karşı imanın adı, yıkıma karşı yükselişin ahlakı, zalimlere karşı milletin aklı haline gelerek; ordular kurup ordular yönetmiş, zaferden zafere koşarak vatanın harem-i ismetinden düşmanı söküp atmıştır.
Meclisimizin açılışı, milletler mücadelesinin acımasızca sürdüğü bir dönemde Türk milletinin;
√ Tam bir mutabakatla, milli kimlik, milli onur ve milli hedefte buluşmasının kaynağı,
√ Yıllardır süren kayıpların çöküntüsünü atarak güç ve moral depolamasının kararı,
√ Teslimiyet ve tavizlere son vererek derlenip toparlanmasının kararlılığı,
√ Silahla verilen bir mücadelede bile demokratik, hukuki ve toplumsal uzlaşmayla sağlanan milli meşruiyetin kalpgahıdır.
23 Nisan 1920 tarihi, elbette üç yıl sonra varlığını ve bağımsızlığını bütün dünyaya ilan edecek olan Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasi ve hukuki alt yapısının hazırlandığı bir dönemin başlangıcıdır.
Bu yönüyle İlk Meclis Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu iradesidir.
Gerek Büyük Millet Meclisi’nin açılış şartları, gerekse müteakiben yaşanan hadiselerin tamamı; mukadderatımıza ve mukaddesatımıza el ve dil uzatmaya yeltenen, gücümüzü sınamaya kalkışan müstevlileri, hatta onların işbirlikçilerini nasıl bir akıbetin beklediğini göstermesi bakımından tarihi bir ibret ve ihtar levhasıdır.
Yedi düvelin başımıza üşüştüğü karanlık yıllarda Türk milleti varoluş haklarından, istiklal şerefinden, irade haysiyetinden asla ödün vermemiş, gazilik ve şehadet pahasına husumet cephesine meydan okumuştur.
İlk Meclis işte bu meydan okuyuşun cesaret, celadet, fazilet, hamiyet, feragat ve dirayet mefkûresi olarak teçhiz ve teşkil edilmiş halidir.
31 Mart seçimlerinden kısa süre sonra, DEM’lenmiş bazı belediye başkanlıklarında sahnelenen azgın tahrikler, Türkiye Cumhuriyeti’nin hükmü şahsiyetine yönelik hakaretamiz muamele ve haince tacizler geçmişten ders almayan muhasım tortularının dış bağlantılı sipariş eylemleridir.
Vatanımızın bir bölümünde İstiklal Marşının söylenmesine direnen, Türk bayrağının asılmasını ve şehitlerimize saygı duruşunu reddeden, Aziz Atatürk ile Cumhurbaşkanımıza kaba ve yaralayıcı ifadeler kullanan bölücü alçaklar bu milletin evladı, Türkiye Cumhuriyeti’nin de mensubu olamazlar.
Ülkemizi fiilen işgal altında gösterme provalarını hazmetmek mümkün değildir.
Türk milletini “yerel halk” ifadesiyle değersizleştirmeye hizmet eden müfsit zihniyetin, son günlerde maruz kaldığımız skandalların asal sorumlusu olduğunu hiç kimse inkar edemeyecektir.
Küresel Emperyalizmin tasallut ve telkini altında iç huzur ortamını zedelemek suretiyle faal halde bulunan terör sevicilere boyun eğmek, serpilen hıyaneti özgürlük ve demokrasi çerçevesinde normalleştirip yumuşatmak, bilinmelidir ki, milli felakete çanak tutmak, devlete ve millete kast etmektir.
Ay yıldızlı al bayrak bağımsızlığımızın simgesi, İstiklal Marşı hürriyet namusumuzun, birlik ve beraberlik hissiyatımızın manzum seslenişidir.
Bunlara kim karşı geliyorsa, bunlarla kimlerin sorunu varsa, mutlak surette hukukun amir hükümleri işletilerek hesaba çekilmelidir.
Gelişmeler karşısında aziz milletimiz infial halindedir.
Türk bayrağını kabullenemeyen şerefsizlerin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından derhal çıkarılması, mallarına-mülklerine el konulması, bunun yanında DEM Parti hakkında kapatma davasının açılarak bölücü milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması, müfettiş görevlendirilmesiyle oyalanmaktan ve zamana oynamaktan vazgeçilmesi tarihe, ecdada, vatana ve millete namus borcudur.
Türkiye Cumhuriyeti’ni sömürge ülkesi veya çadır devleti görenlerin taşıdıkları sorumluluk ne olursa olsun bedel ödemeleri hayat memat konusudur.
Sandık sonuçlarını, bekamızın ve bağımsızlığımızın önüne, hatta üstüne çıkarmaya gayret eden terör maşalarının ateşle oynadıklarını ikazla bildirmek tarihi bir vazifemizdir.
Bu nedenle, Millet Meclisimizin açılması ile başlayan sürecin manasını ayrıntıları ile bilmenin, devlet ve millet hayatımızda yeniden karşımıza çıkan tehditlerin doğru anlaşılmasında mühim bir tesiri olacağına inanıyorum.
Türkiye’yi Mondros ve Sevr şartlarına tekrar sürüklemeye çalışan terör piyonları bu hesap hatasının sonuçlarına en ağır şekilde katlanmak durumundadır.
En müşkül anlarda bile Türk milletine gücü yetmeyenlerin, bugün yeni metotlarla şanslarını bir kez daha denemeye kalkışmaları beyhude bir çabadır.
Tarihin acı ve tatlı hatıralarla kapanmış sayfalarını, son bulmayan intikam duygularıyla, asla hak etmediğimiz insanlık dışı iftiralarla yeniden açılmasına heveslenmek dikkat etmemiz gereken bir tehlike olarak karşımızdadır.
Türkiye’nin yükselişi, tıpkı 23 Nisan 1920‘de tecelli eden şuurda anlamını bulduğu gibi; ayrışmayı değil birleşmeyi, dağılmayı değil buluşmayı, parçalanmayı değil kucaklaşmayı, farklılaşmayı değil bütünleşmeyi hedefleyen kolektif anlayışla mümkündür.
Dün olduğu gibi bugün de, kardeşliğimize musallat olan gelişmeler karşısında en önemli direnç gücümüz milli birlik ve dayanışma ruhumuzdur.
Meclis’i Gazi, varlığı Gazi, devleti Gazi olan bir milletin teröre ve hıyanete bulaşmış, dış düşmanlarla el ele vermiş siyasi bölücülere göz yumması düşünülemeyecektir.
Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir ve millet ise Türk’tür.
Hiçbir bölücü odağın, terörizme yardım ve yataklık yapan hiçbir menfur oluşumun, Mehmetlerimize kurşun sıkan hiçbir hain örgüt uzantısının, İstiklal Marşımıza ve Türk bayrağına düşmanlık besleyen hiçbir işgal artığının Gazi Meclis’te yeri olamaz, demokrasi adına söyleyecek tek bir sözleri dahi bulunamaz.
Dün en buhranlı anlarda, en ağır şartlarda bile demokrasinin erdeminden ayrılmayan Gazi Meclis’te her fikre cevaz vardır, ama ihanete, bölücülüğe, bölünmeye icazet yoktur, izin yoktur, fırsat yoktur, katiyen de olamayacaktır.
Bu tarihi ve milli kararlılığa herkesin riayeti samimi dileğimdir.
Cumhuriyetimizden üç yıl önce açılmış olan TBMM, nasıl ki yeni Türk devletinin doğuşunu müjdelemişse, pırıl pırıl çocuklarımız da ülkemizin onurlu ve yüksek geleceğini müjdelemektedir.
Milletimiz, bağrından yetişen yeni nesillerle varlığını sürdürecek, devletimiz genç kuşaklarla geleceğe umutla bakmaya devam edecektir.
Bu vesileyle sevgili çocuklarımızın ve bugünün kendilerine ithaf edildiği dünyadaki bütün çocukların 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını kutluyor, hepsinin gözlerinden öpüyorum.
Yüzyıllarca hüküm sürdüğümüz coğrafyalarda, varlığını feda ederek huzur içinde yatan meçhul kahramanların muhterem hatıralarını minnetle yâd ediyorum.
Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nde hayat ve vücut bulmamızı sağlayan kahraman şehitlerimizi, kutlu Meclis’i emanet eden büyük Atatürk’ü, ilk Meclis’in muhterem üyelerini, ebediyete irtihal etmiş tümmilletvekillerini rahmetle, hürmetle anıyorum.”
Hazine ve Maliye Bakanlığı’ndan açıklama: “Kasıtlı ve bilinçli bu ithamları da şiddetle kınıyoruz“
“Hazine ve Maliye Bakanımız Sayın Mehmet Şimşek’in ABD temasları çerçevesinde bir panelde kullandığı ekonomi/finans terminolojisinde yer alan ‘locals’ kelimesinin siyasi malzeme yapılmaya devam edilmesini hayretle izliyor ve bu açıklamayı zaruri görüyoruz.
Konuşmanın ilgili bölümünde Sayın Bakanımız dezenflasyonu desteklemek için programın güçlendirileceği, yapısal reformlara hız verileceği, uluslararası yatırımcıların Türk varlıklarına güçlü ilgisinin bulunduğu ve yerel yatırımcıların enflasyonun düşeceğine ikna edilmesi gerektiğini ifade etmiştir.
Konunun uzmanları da terminolojide rutin olarak kullanılan bu kelimenin ‘yerel yatırımcıları’ ifade ettiğini defalarca belirtmiştir.
Dolayısıyla, ekonomi ve finans çevreleri tarafından sıklıkla kullanılan ve kabul görmüş bu ifade üzerinden Bakanımız Sayın Mehmet Şimşek’e atfedilen tuhaf ve akıl dışı söylemler kabul edilemez.
Kasıtlı ve bilinçli bu ithamları da şiddetle kınıyoruz.”
MHP kaynakları: Yavaş ile İmamoğlu için söylendi
Yavuz Oğhan’ın Gazete Pencere’deki haberine göre ise MHP kaynakları, Bahçeli’nin açıklamasında hedefin Şimşek değil CHP’li Ankara ve İstanbul büyükşehir belediye başkanları Mansur Yavaş ile Ekrem İmamoğlu olduğunu söyledi.
Bahçeli’nin “yerel halk” ifadesinden Yavaş ile İmamoğlu’na yüklenme nedeni ise, iki başkanın Birleşmiş Milletler’in sığınmacılarla ilgili bir toplantısında bu ifadeyi kullanması.
MHP’nin televizyonu Bengü Türk de Bahçeli’nin açıklamasını “TÜRK milletini ‘Yerel halk’ ifadesiyle değersizleştirmeye hizmet eden müfsit zihniyetin, son günlerde maruz kaldığımız skandalların asıl sorumlusu olduğunu hiç kimse inkar edemeyecektir” diye duyurmuştu.