Binbaşı O.K.’nin MİT’le temasa geçmesiyle meydana gelen gelişmeleri beş aşamada toplayabiliriz.
(1) O.K.’nin MİT’in kapısını çalması ile MİT’in istihbarat sistemine “girdi” girilmesi.
(2) MİT’in bu “girdi”yi algılama şekli.
(3) “Girdi”nin MİT istihbarat mekanizmasında ön incelemeye alınması.
(4) “Girdi”nin çıktıya dönüşmesi için bilginin teyit-tekzip sürecine karar verilmesi.
(5) Bilginin istihbari prosedürü yerine getirilirken ilgili yerlerle paylaşılması ihtiyacının belirmesi.
İlk beş aşamayı MİT ve demistifikasyon başlıklı yazımda hacimli bir şekilde analiz etmiştim. “Gerçek nesnenin kesin bilgisini üretmek” doğrultusunda, sadece bir altıncı aşama için “pekiştirilmesi gereken” verilere ihtiyaç vardı. Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar, Meclise gönderdiği sekiz sayfalık yazıyla, Hakan Fidan’ın bilgiyi Cumhurbaşkanı Erdoğan’a iletmek için kendi makamından (Genelkurmay’dan) Erdoğan’ın koruma müdürünü aradığını, fakat “müsait değil” yanıtıyla Erdoğan’a ulaşılamadığını söyleyerek bu aşamayı da netleştirmiş oldu.
Hâlâ daha kuşku taşıdığını söyleyenleri görünce doğrusu “pes” diyorum.
Komşu komşu hu!
Hepimiz küçükken, okuldan öğrendiğimiz bir tekerleme oyununu oynardık. Adı “komşu komşu hu”ydu. Hani şu “Komşu, komşu. Oğlun geldi mi? Geldi. Ne getirdi? İnci boncuk…” diye başlayıp “yandı bitti kül oldu” diye biten tekerleme.
15 Temmuz askeri darbesini planlayan ve uygulayan Yurtta Sulh Konseyi üyelerinin yargılandığı Çatı Dâvâsı aklıma bu tekerlemeyi getirdi. Çünkü üst düzey komutanlar, Çatı Dâvâsında “asıl merak edilen şeyi arada kaynatıp yok eden” bu tekerlemenin çok profesyonelce bir parodisini oynuyorlar. Abdülkadir Selvi’nin ifadesiyle “ilginç şeyler” yapıyorlar.
* Askeri darbeyi planlayan kurmay kadrolar, hiç utanmadan kendilerini FETÖ mağduru olarak gösteriyorlar. Bu arada her nedense Atatürkçü olduklarını da unutmamamızı istiyorlar.
* Beyefendiler, darbeyi desteklemek şöyle dursun darbenin önlenmesi için samimi arabuluculuk ve sekretarya görevi ifa etmişler. Ama “darbeciler kim” sorusuna “bilmiyoruz” yanıtını veriyor, üç maymunu oynuyorlar.
* Çok rahat yalan söylüyorlar. Kamera görüntülerinde cephe selamı verdikleri sivilleri mahkemede tanımıyorlar. Akar’ın tutulduğu üsse arkadaş ziyareti için geldiklerini, Akar’ın tutulduğu odada ise tesadüfen, misafir olarak bulunduklarını söylüyorlar.
* Darbe gecesi rehin alındıklarını iddia ediyorlar. Ama sıkı durun! Bir rehine olarak Akar’ı sivil toplum örgütü temsilcileri ve siyasi parti liderleriyle görüştürebileceklerini söylemeyi de ihmal etmiyorlar.
* Kendilerini suçlayan Genelkurmay Başkanı Akar için “travmatik ortam nedeniyle kendilerini suçladığını” söyleyecek kadar küstahlaşıyorlar.
* Darbe haberinin önceden alındığını, ama tedbirler alınarak başarısız darbe yaptırıldığını söylüyorlar. Sözüm ona psikolojik propaganda yapıyorlar.
* Darbenin siyasi ayağına dokunulmadığını, darbe ile devletin ve toplumun çökertildiğini, bunun da Erdoğan’a yaradığını, ülkenin bölünmesinden kaygı duyduklarını söylüyorlar. Yani hem darbe yapıyorlar hem de ahkâm kesiyorlar.
* Kendilerinin yaptığı darbe için acemice ifadesini kullanıyorlar. Sanki eleştiri-özeleştiri platformunda özeleştiri veriyorlar.
* Hayatlarına sebep oldukları 249 cana değil, el konulan malvarlıklarına üzülüyor, malvarlıkları üzerindeki tedbirin kaldırılmasını istiyorlar. Sonunda “ah” diye inleyecekleri hassas noktaları bulundu!
Darbecilerin hepimizle dalga geçen bu ifadelerini görünce de “yuh” diyorum.
Revize edilen plan ve uyarı
Çatı Dâvâsı ifadelerinden iki sonuç çıkarıyorum. İlki, revize edilen darbe planı. Diğeri mahkeme için bir uyarı.
Revize edilen plan şu: FETÖ darbe için en iyi zamanlama olarak düğün gecesini seçti. Çünkü üst düzey komutanlar düğünde olacaktı. Böylece hazırlıklar kolay yapılabilecekti. Ancak O.K. ve MİT’in yarattığı erken uyarı, darbenin 03:00’ten 8,5 saat erkene çekilmesine neden oldu. Ama bir problem oluştu. FETÖ, erkene alınan darbe için kapasitesinin yeterli olmadığını sezdi. Çünkü önlemler vardı. Bunun için şeytani bir plan hazırladı.
Genelkurmay Başkanını ikna etmek için rehin aldı. Bu sırada yayınladığı mesajla da darbenin emir-komuta zinciri içinde yapıldığı algısını oluşturmaya çalıştı. Başarısız olması, darbenin emir-komuta zinciri içinde olmadığının anlaşılmasıyla geldi. Onu da ekranlara çıkıp darbenin bir FETÖ darbesi olduğunu, emir-komuta zinciri içinde bir darbe olmadığını açıklayan başbakan ve cumhurbaşkanı sağladı. Darbenin emir-komuta zinciri içinde olmadığını gören ordu içindeki Kemalist kadrolar, Ülkücü ve Milli Görüş çizgisindeki komutanlar ile halkın direnci de darbecileri yenilgiye uğrattı.
Bilmemiz gerekiyor
Mahkeme için uyarı ise şu: Mahkeme ve mağdur avukatları, duruşmalarda Akıncı üssünü dışarıdan bilgilendiren, yönlendiren gücün peşine düşmeli. Bende bu kuşkuyu komutanların Akar’la dışarıda, önceden aldıkları notlar üzerinden konuşmaları doğurdu. Tuğgeneral Ömer Faruk Harmancı, Akar’ın bulunduğu odaya yanında iki kişiyle giriyor. Akar “Bu devirde bu olur mu? Halkı görmüyor musunuz?” diye sitem ediyor. Harmancı elindeki yazılı bir kağıda bakıp konuşarak “Beraber bunu (askere karşı çıkan polisleri kastediyor) durdurabiliriz” diyor, sonra çekip gidiyor. Mehmet Partigöç, Mehmet Dişli, Akar’ın huzuruna çıkarken darbecilerin taleplerini ellerindeki kağıda bakarak okuyorlar.
Komutanlara bu yazılı direktifleri veren güç neresi ve kimlerden oluşuyor? Bilmemiz gerekiyor. İşte o zaman “pes” ile “yuh” arasında sıkışıp kalmayacağız.