Ayıptır söylemesi ben bu İspanyol takımını çok sevdim. Müzik, resim, heykel, edebiyat; hüner isteyen bütün insanlık hallerini kesitlerini film şeridi gibi, mavi fotolarla gümüş bir nehre akıttılar. Pas alış verişleri iki notanın ahengiyle falso alıyor ve billür bir kavalda do sesine dönüşüyordu. Savunma ve hücumun aynı pozisyon içinde yarattıkları açı ve seçenekler, postmodern mimarinin ufuklarını aşıyor gibiydi. Yatay ve dikey paslar, bir bilorda masası kesinliği ve keskinliğinde hedefini buluyordu. Tanrım bu güzel tabloya tanık ettiğin için binlerce teşekkür!
Hücum ve savunma aksiyonlarının dengesinden söz ederkenki yazı ve anlatımlarımı takip edenler bilirler, tam da bu senkronizasyondan söz ederdim. Hücumdaki hız ve tempo, ritmini hiç düşürmeden savunmanın da eşit derecede tepkisi oluyorsa, işte buna her dilde ve kültürde denge denir. 75. dakikaya kadar İspanyol savunma merkezi, kaptırılan her topu üç saniye içinde geri aldı. Bu müthiş istatistik, İspanyayı, hem de İtalyan yarı sahasın da daha doğru bir ifade ile ceza sahası çeperinde tuttu ve o bitmez tükenmez atakların devamlılığını sağladı.
Gerideki dörtlü ve orta sahadaki üçlü oyun merkezini oluşturuyor ve her iki kanattaki yetenekli ve hızlı hücumcuları bitmeyen bir enerji ile besliyordu. Nico Williams bu maçta sanki Yanal’ın rolu çalmış, daha doğrusu, Yamal’a ait replikleri daha düzgün ve daha tok bir sesle seslendiriyor pozisyonundaydı. Giovanni Di Lorenzo, hayatı boyunca hiç bu kadar zor durumlara düşmemiştir. Williams muhteşem bir performans sergilerken, Olimpos dağındaki tanrıların kıskançlığını kırbaçladı galiba, o nedenle o harika şut direkte patladı.
Yamal Carvajal ikilisi sağ koridorda falmenko dansını icra ediyordu desem, belki de eksik bir şeyler söylemiş olurum.
İtalyan takımı bildiğimiz İtalyan takımıydı, oyun eksi bir oyun ve oyunda temel olarak bir hata yoktu ama İspanyol oyununun kusursuzluğu hepsini acemi çaylak seviyesinde gösterdi. Pas dolaşım modelinin hızı, pas tipinin oyun ruhuna uygunluğu ve özellikle her pasın çok iyi ayarlanmış hızı ve yönü, herkesi bu duruma düşürmeye aday.
Oyunun temposu ve paslaşma ritmi ok kadar yüksekti ki, maçın 75. Dakikasından sonra İspanyollar bile yoruldu ve kendi tempolarına yenildiler. Galiba bu düzeydeki tempo ve ritim çok başka antrenman teknikleriyle takviye edilip desteklenecektir.
İtalyanlar oyuna ortak olmadılar. İtalyanlar oyunu inisiyatifini hiçbir zaman ele geçirmediler. Oyun iktidarı ve muhalefeti de İspanyollar oldu. Deyim uygun ise kendileri çaldı ve kendileri oynadı.
İspanyol oyunu tartışmasız bu turnuvanın en iyi oyunu oldu ve eğer İspanyollar gerekli fiziksel takviyeleri yapar ve bu oyunu 90 dakikaya yayabilirlerse, bu oyunun tek adresi şampiyonluk olur.
İspanya çok keyif veren bir oyunla İtalyayı 1-0 yendi. Gözümüz de biraz şenlik gördü.