Stern dergisinin kurucusu Henri Nannen, “Gazetecilik rahatsızlık vermiyorsa terk edilmelidir” demişti. Bu söz, gazeteciliğin, çıkarları toplumla ve bireylerle çelişebilecek güç odaklarıyla meselesi olan (olması gereken) bir meslek olduğunu söyler bize. Böyle güçlerin sırları vardır, bir şeyi başka bir şeymiş gibi göstermeye yarayan manipülasyon yetenekleri vardır. Bir tahakküm aracı olarak işlev gören bu sırların ve manipülasyonların fâş edilmemesi, o güçler açısından hayati önemdedir.
Bireyler, kendi hayatları üzerinde doğrudan etki yapan bu güç odaklarının sırlarını, manipülasyonlarını, kirli çamaşırlarını ortaya serebilecek güçten ve kapasiteden yoksundurlar. Gazetecilik, en temelde işte bunun için vardır. Dünyadaki en büyük güç odakları devletlerdir. Dolayısıyla, gazeteciler her zaman devletlerle çatışırlar ve devletler gazetecileri sevmezler.
Hakiki gazeteciliğin rahatsız edici bir başka boyutu, onun toplumun bir parçası olmasından kaynaklanır. Çünkü böyle bir gazetecilik asli işlevini toplumsal taleplerin ve sorunların yansıtıcısı ve taşıyıcısı olmakta görür; toplumun, sesini en az duyurabilen kesimlerinin sesi olmaya gayret eder ve bu da yine doğal olarak rahatsızlık yaratır.
Harcıâlem gazeteciliğin lüksü
Fakat bazen has gazetecilik, devletlerin ve başka güç odaklarının yanı sıra, mesleki yeteneklerini onların çıkarları ve talepleri doğrultusunda kullanan harcıâlem gazetecileri de rahatsız eder. Çünkü, yaptıkları şeyi gazetecilik diye pazarlayan ve bunda da yer yer başarılı olan (ne büyük bir lüks!) bu insanlar, yüzlerine tutulan hakiki gazetecilik aynasında açığa çıkarlar ve böylece, kullanmakta oldukları lükse tahammülfersâ bir çomak sokulmuş olur.
Yapılması gerekenin ne olduğunu bildiği halde yapmamak ile bilmediği için yapmamak arasında büyük bir fark vardır. İkincide kendinizi o kadar da kötü hissetmezsiniz, fakat doğrusunu bildiğiniz halde yapmıyorsanız, birilerinin çıkıp onu yapması façanızı fena halde bozar. Harcıâlem gazeteciliğinki elbette “bildiği halde yapmamak” kategorisine girer.
Koronavirüs ve harcıâlem gazetecilik
Günümüzün en hararetli meselesi olan, neredeyse ondan başka hiçbir şey konuşamadığımız pandemi örneği üzerinden gidelim… Harcıâlem gazetecilik ne yapıyor, bunu her gün gazetelerden, her akşam televizyonlardan izliyoruz. Çatlak ses çıkarması muhtemel olanları mümkün olduğu kadar eleyerek bir dizi bilim adamı seçiliyor ve onlara hiç değişmeyen aynı sorular soruluyor.
Pandeminin aşağıda, toplumda hangi sorunlara yol açtığı en fazla hayat pahalılığı, maske bulamama, pazarlarda “sosyal mesafe”nin korunup korunamaması meseleleri üzerinden yürüyor.
Peki, mesela hizmet sektöründe kahir ekseriyeti kayıt dışı çalışan ve kazandığı parayla ancak o gününü (ya da haftasını ya da ayını) geçirebilen ve fakat artık işsiz insanlar ne yapıyorlar? “Evlerinde kalırken” ne surette çıldırıyorlar?
Mesela, görevleri nedeniyle virüs kapma riski çok yüksek olduğu halde işi bırakmayı aklından bile geçiremeyip çalışmaya devam edenler? Onlar nasıl bir hayat yaşıyor, endişeleri, korkuları ne?
Gazetecileri rahatsız eden gazetecilik
Gazeteci Pınar Öğünç, bir ayı aşkın bir süredir Gazeteduvar’da sürdürdüğü bir yazı dizisiyle gazetecileri kızdıran gazeteciliğin esaslı bir örneğini sergiliyor; sözü, “kadınlara, erkeklere, işçilere, memurlara, işsizlere, beyaz yakalılara, mavi yakalılara, ‘yaka’ devri değişti diyenlere, serbest çalışanlara, evde çalışanlara, hâlâ çalışanlara, zorla çalıştırılanlara, karantinadakilere, geleceği göremeyenlere, gördüklerinden yorgun düşenlere” bırakıyor.
Öğünç, ilk sözü 22 Mart’ta bir Starbucks çalışanına vermişti:
“Altı bin çalışanın hepsi evde şu an, ne olacak bilmiyor. Bu virüs olayı Türkiye'de patlak vermeden önce bir önlem alınmamıştı, sonra da sadece müşterinin kendi bardağına kahve uygulamasını kestiler. Maske, eldiven, dezenfektan talebinde bulunmuştuk. Temizlik için verilen eldivenleri mağaza dışına çıkartamazsınız diye mail geldi. O kadar.”
Sonra işte televizyonlarda, gazetelerde esâmîleri okunmayan insanların geçit resmi başlıyor:
17 yaşından beri ev geçindiriyor, şimdi 35 yaşında, beş yıldır 150 kişilik bir çorap fabrikasında çalışıyor.
Bir sterilizasyon personeli… Ne yapar sterilizasyon personeli? Hastanede kullanılan aletlerin dezenfeksiyon ve sterilizasyon aşamalarını gerçekleştirir, kontrollerini ve bakımlarını yapar.
35 yaşında, büyük bir market zincirinde kasa görevlisi.
37 yaşında bir depo işçisi. Alışveriş sitelerine verilen siparişleri paketleyen o “görünmez” insanlardan.
19 yıllık bankacı… Bankası, koronavirüs günlerinde jest yapmış, bu süre boyunca “performansa bakılmayacağı” müjdesini vermiş!
25 yıllık kameraman. Anaakım medyada çalışıyor, emekliliğine gün sayıyor, oraya virüs kapmadan ulaşmak istiyor.
Otuzlu yaşlarında özel güvenlik görevlisi. Bir devlet hastanesinde on yıldır çalışıyor. Her gün binin üzerinde insanla yüz yüze.
Yayımlanmakta olan bir dizinin reji koordinatörü. 10 yıldır sektörde.
31 yaşında. Bir kargo şirketinde çalışıyor. Kargo çalışanları perişanken, hiç de zaruri olmayan e-ticaret siparişlerini anlamıyor.
İnşaat işçisi, 42 yaşında. Şantiyesindeki tek önlem, yemekhanede “çapraz” oturmak…
31 yaşında. Mühendis, fakat işsiz. Rakip firmaların salgın önlemlerini gösteren bir tabloyu paylaştığı (yorumsuz) gerekçesiyle Hyundai Assan’ın Genel Müdürlüğü’ndeki görevinden atıldı.
36 yaşında. Baharat, lokum vs. satılan turistik bir dükkânda çalışıyor.
29 yaşında. Ağır mesaiden, ayı ucu ucuna bitirmekten ibaret bir hayattan yılmış bir metal işçisi.
Neredeyse 40 yıldır Konya’da eczacılık yapıyor. Bu dönemde eczacıların payına düşen riskleri anlatıyor, buna rağmen “sahtekâr” gibi gösterilmelerine sitem ediyor.
İşte böyle… Şimdilik toplam 24 tanıklık, ben bir bölümünü aktardım.
Dün (3 Mayıs) bu yazıyı yazarken Gazeteduvar’da “Podcast… Bizler, Sizler, Onlar: Kasada bir bakıyorum, eldiven simsiyah” başlıklı bir haber gördüm. Pınar Öğünç’ün yazı dizisinin podcast versiyonu oluşturulmuş:
“Pınar Öğünç'ün Gazete Duvar'da yayınlanan ve salgın günlerinde emekçileri odağına alan yazı dizisi, podcast serisi olarak hazırlandı. Podcast'lerin, yapımcılığını Görkem Kasal ve Nazlı Bulum üstlendi, ses tasarım ve miksajını Ömer Sarıgedik, jenerik müziğini Ahmet Kenan Bilgiç yaptı. ‘Sizler, Bizler, Onlar’ adlı Podcast serisinin ikinci bölümü, 'Kasada bir bakıyorum, eldiven simsiyah'ı oyuncu Şebnem Hassanisoughi'nin seslendirmesiyle sunuyoruz…”
Has gazeteciliğin nasıl bir şey olduğunu görmek isterseniz, buyurun Gazeteduvar sayfalarına ya da Öğünç’ün yazı dizisinin podcast versiyonlarına…