Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIBozkurt selamı tartışması üstüne düşünmek

Bozkurt selamı tartışması üstüne düşünmek

Sembollerin anlamları kullanıldıkları bağlama sıkı bir şekilde bağlıdır. Wittgenstein'ın dil oyunları kavramı, sembollerin içsel anlamlara sahip olmadığını, ancak belirli yaşam biçimleri içinde pratik kullanımları yoluyla önem kazandıklarını vurgular. Bir sembol bir parti mitinginde kullanıldığı zaman, bir futbol maçında kullanıldığı zaman, bir ırkçı, Suriyeliye saldırdığı zaman bağlamlar farklı olduğu için farklı anlamlara gelebileceğini söyler. Tartışmalarda çoğu zaman bu açı gözden kaçıyor.

Avusturya ile oynadığımız maçta iki golü atan Melih Demiral’ın bozkurt selamı ile kutlama yapması, hem Avrupa’da hem de Türkiye’de tartışmalara neden oldu. Bir grup için bu simge bir siyasi partiyi temsil ediyor ve milli takımda kullanılması eleştiriliyor. Başka bir grup sembolü Türk geçmişinden gelen, Türklüğü temsil eden siyaset üstü bir simge olarak görüyor. Üçüncü bir grup ırkçılık olarak yorumluyor. UEFA da tartışmaya dahil oldu. Bu tartışma bozkurt ve bozkurt selamının tarihi ile tartışmaları da beraberinde getirdi. Bir felsefeci olarak dışarıdan baktığım zaman, aslında işin en temel boyutunun, sembollerin doğasının, görmezden gelindiğini görüyorum. Bu da konu hakkında sağlıklı düşünme üstüne önemli bir engel teşkil ediyor. Bu yazıda işin bu boyutunu ele almak istiyorum. 

Bozkurt selamı ve sembolü bir sembol. Dolayısı ile sembollerin genel özeliklerini taşır. Dolayısı ile bozkurt selamının ya da sembolünün anlamı nedir sorusuna cevap vereceksek, semboller nasıl anlam kazanır sorusunun cevabını anlamamız lazım. Bu yazıda bunu anlamaya çalışacağız.

Sembollerin nesnel anlamları var mı?

İlk önemli tespit, sembollerin nesnel bir anlamı yoktur, insan zihni anlamı yaratır ve taşır. Semboller doğaları gereği keyfidir ve önemlerini insan bilişinin sağladığı yorum ve bağlamlardan alırlar. Semboller Ferdinand de Saussuretarafından geliştirilen göstergebilim tarafından incelenir. Saussure’ün teorisi, gösteren (sembolün biçimi) ve gösterilen (temsil ettiği kavram) arasında ayrım yapar ve aralarındaki ilişkinin doğal olmadığını, daha ziyade sosyal gelenekler ve bireysel algılar aracılığıyla inşa edildiğini öne sürer. Örneğin, “ağaç” kelimesi, kolektif anlaşma yoluyla ağaç kavramını temsil eden bir gösterendir, ancak kelimeyi oluşturan sesler veya harfler hakkında doğası gereği “ağaca benzer” hiçbir şey yoktur. Sembollere yüklediğimiz anlamlar sembollerin kendisine özgü değildir. Bozkurt da böyledir. Bozkurt bir gösterendir, kendisinde bir millet ya da siyasi partinin izleri yoktur. Ona anlam yükleyip bu kavramlarla ilişkilendiren insan zihnidir. 

Sembollerin tek anlamı mı var? 

Sonraki soru şu: Sembollerin tek bir anlamı mı vardır? Özneldoğasından dolayı bir sembol aynı coğrafyada bile farklı gruplar tarafından farklı şekilde yorumlanabilir/algılanabilir. Bu noktada Jacques Derrida’nın analizi faydalı olacaktır. Jacques Derrida anlamın sabit olmadığını, sonsuz yeniden yorumlamaya tabi olduğunu savunur. Derrida’nın yapısökümkavramı, metinlerin ve sembollerin çoğu zaman birbiriyle çelişen ya da çatışan çoklu anlamlar ve yorumlar taşıdığını ortaya koyar. Derrida’ya göre her yorumlama eylemi yeni anlam olasılıkları yaratır. Derida tekil, kesin bir anlam kavramına meydan okuyarak, bunun yerine anlamın her zaman akış halinde olduğunu, çeşitli bağlamların ve bakış açılarının etkileşimine bağlı olduğunu öne sürer.  Busembollerin çok anlamlı olduğu anlamına gelir. Tek bir sembol farklı ve bağlamlara ve yorumlara dayalı olarak birden fazla anlama sahip olabilir. 

Şimdi bu teorik ve soyut analizden pratiğe dönelim. Burada ele aldığımız felsefi bakış açısı, sembollerin neden bu kadar farklı tepkilere ve yorumlara yol açabildiğini de açıklamaya yardımcı olur. Örneğin, ulusal bir bayrak kendi vatandaşları üstünde vatanseverlik duyguları uyandırırken, diğerlerinde baskı veya sömürgecilik düşüncelerini hatırlatabilir. Sembolün kendisi aynı kalsa da ona yüklenen anlamlar kişisel deneyimlere, kültürel geçmişe ve tarihsel bağlama bağlı olarak büyük ölçüde farklılaşmaktadır. Bu değişkenlik, sembollere ilişkin yorumlarımızı şekillendiren toplumsal ve bireysel faktörleri göz önünde bulundurmamız gerektiğine işaret eder. Bu bozkurt selamı tartışması için de geçerlidir. Avrupalı birinin bu sembole atfedeceği anlam ile Türkiye’deki bir milliyetçinin atfettiği anlamın aynı olmasını bekleyemeyiz. Dolayısı ile bir Alman bakan sembolü gördüğünde başka bir şey görüyor, Melih Demiral başka bir şey görüyor olma olasılığı epey yüksektir.

Burada aktardığım şey günümüzdeki çoğu felsefecinin kabul edeceği ve üstüne düşünüldüğü zaman apaçık bir şey gibi görünebilir. Ama gündelik hayatta çoğu kişi ya da gruplar sembollerin nesnel anlamı varmış gibi davranır. Bu da aynı semboller farklı bireyler veya gruplar tarafından farklı yorumlandığında yanlış anlaşılma ve iletişimsizliklere neden olur. Bu da gereksiz gerginlikler ya da tartışmalara yol açar. Bunun meşhur örneği zaman zaman gamalı haç sembolü etrafında çıkan tartışmalardır. Almanya’da biri gamalı haç gördüğü zaman aklına Naziler gelir. Türkiye’de epey bir insanın aklına Naziler gelebilir. Ancak gamalı haç sembollü asırlardır hem Budistlerin hem Hinduların, hem Jainlerinkullandığı kutsal bir semboldür. Hinduizm’de gamalı haç Ganesha ve Vishnu gibi çeşitli Hindu tanrılarıyla ilişkilendirilir. Tanrılardan bereket getirdiğine inanılır.Budizm’de gamalı haç ebedi yaşam, ölüm ve yeniden doğuş döngüsünü temsil eder. Buda’nın ayak izlerinin ve Dharmaçarkının sembolüdür ve aydınlanmaya giden yolu ifade eder.Jainizm’de gamalı haç bir ruhun yeniden doğabileceği dört yeri (cennet, insan, hayvan veya cehennem) temsil eder.Dolayısı ile bu sembolün Hint ürünlerinde, tapınaklarında kullanımı epey yaygındır. Çünkü onlar için kutsal ve derin anlamlı bir semboldür. Ama bu zaman zaman batıda bu ürünlerin boykot edilmesi, sembollerin tapınaklardan kaldırılması gibi çağrılara yol açmaktadır. Uzak doğulu bir birey bir anda değer verdiği bir sembolü batıda kullanamayacağı gerçeği ile karşı karşıya kalabilmektedir.İngiltere’deki Hinduların temsilcisi Ramesh Kallidai şu haklı hatırlatmayı yapmaktadır: “Hitler’in terör, ırkçılık ve ayrımcılık rejimini yaymak için sembolü yanlış kullanması, barışçıl kullanımının yasaklanması gerektiği anlamına gelmez.”

Bozkurt tartışmasında da soğuk kanlı bir şekilde bakarsanız en az iki ayrı anlam verildiğini görürsünüz. Avrupa Birliği 2020 Grey Wolves’u terör listesine eklemişti. Onların gözünde orada yapılan selam bir terör örgütünü temsil ediyor. Türkiye’deki çoğu milliyetçi ise sembolü türk milletinin sembolü olarak alıyor, ve milliyetçilik faşizm değildir diyor. Yani iki taraf olaylara başka pencerelerden bakıp birbiri ile konuşmuyor. 

Sembollerin farklı grup ve kültürler tarafından farklı anlaşıldığını gördük. Ancak sembollerin çok anlamlılığı burada da bitmez. Zira anlam aynı kişi bile aynı sembole farklı bağlamlarda aynı anlamı vermeyebilir. Ben gamalı haç gördüğüm zaman ona her zaman Nazi sembolü anlamı vermem, hatta benim Hint felsefesi ders notlarımda sıklıkla başka anlamda kullandığım bir semboldür. Şimdi bunun üstüne biraz düşünelim.

Sembolleri her zaman aynı anlamda mı kullanırız?

Sembollerin anlamları kullanıldıkları bağlama sıkı bir şekilde bağlıdır. Bu fikir ünlü filozof Ludwig Wittgenstein’ın ikinci dönem felsefesinde, “dil oyunları” kavramıyla detaylı bir şekilde ele alınmıştır. Wittgenstein, kelimelerin ve sembollerin anlamının, belirli yaşam biçimleri veya sosyal pratikler içindeki kullanımları tarafından belirlendiğini savunmuştur. Wittgenstein “dil oyunları” terimini, dilin farklı etkinliklerde ve bağlamlarda, her birinin kendine özgü kuralları ve gelenekleri olan çeşitli kullanım biçimlerini tanımlamak için kullanmıştır. Tıpkı hamlelerin anlamının oyunun kuralları tarafından belirlendiği bir oyunda olduğu gibi, dilde de sembollerin anlamı, kullanıldıkları sosyal bağlamın kuralları ve uygulamaları tarafından belirlenir. Mesela basketbolda topa şut atmak yanlışken, futbolda gayet tabidir. Aynı hareket farklı oyunlarda farklı şekilde yorumlanır, çünkü bağlamlar farklıdır.

Sembollere dönersek, mesela işaret parmağını kaldırma hareketi (☝️), parçası olduğu “dil oyununa” bağlı olarak çok farklı anlamlara gelebilir. Dini bir bağlamda, “Tek bir ilahvardır” gibi teolojik bir ifade anlamına gelebilir ve aslında tüm Müslümanların kabul ettiği en temel ilke olan tevhide işaret eder. Profesyonel ya da gündelik bir ortamda, aynı hareket basitçe bir dakika dikkat istemek ya da bir görevi tamamlamak için bir dakikaya ihtiyaç duyulduğuna işaret etmek anlamına gelebilir. Bir kafe bağlamında “bir çay” anlamına gelebilir. Başka bir bağlamda ise, özellikle radikal inançların bir sembolü olarak benimsendiği bölge veya gruplarda, siyasi veya ideolojik bir ifade olarak algılanabilir. IŞID mesela bu sembolü yaygın bir şekilde kullanıyordu. 

Wittgenstein’ın dil oyunları kavramı, sembollerin içsel anlamlara sahip olmadığını, ancak belirli yaşam biçimleri içinde pratik kullanımları yoluyla önem kazandıklarını başka bir açıdan tekrardan vurgular. Bu anlayış, bir sembolün kullanıldığı bağlamın onun yorumlanması için çok önemli olduğunu ileri süren daha geniş felsefi yaklaşım bağlamsalcılık ile yakından ilişkilidir. Bağlamsalcılık, anlamların sabit olmadığını, bağlamlar değiştikçe değişebileceğini vurgulayarak insan iletişiminin dinamik ve adaptif doğasını yansıtır.

Bu bize bozkurt selamı hakkında ne söyler? Bu sembol birparti mitinginde kullanıldığı zaman, bir futbol maçında kullanıldığı zaman, bir ırkçı Suriyeliye saldırdığı zaman kullanıldığı zaman bağlamlar farklı olduğu için farklı anlamlara gelebileceğini söyler. Tartışmalarda çoğu zaman bu açı gözden kaçıyor.

Diğer gözden kaçan unsur semboller ve anlamlarının aktif varlıklar olduğudur. Bir sembolün tarihte kimin tarafından ne amaçla ya da ne anlamda kullanıldığı bilgisi ilginç olabilir. Bu bilgi durumu anlamaya kısmen katkı da sağlayabilir. Ancak sorunu çözmekten çok uzaktır. Çünkü sembollerin anlamını kazandığı bağlamlar çoğu zaman uzak tarihten etkilenmez. 

Sonuç olarak bu yazıda amacım bozkurt selamı tartışmasına bir çözüm sunmak elbette değil. Nitekim kanaatimce çağımızda felsefecilerinin en önemli görevi insanlara cevaplar vermek değil, cevabı kendilerinin bulacağı araçlar sunmaktır. Ben de size böyle birkaç araç sunmaya çalıştım. Konuyu tartışan tarafların sembollerin bu öznel doğası, kültüre ve bağlama bağlı olarak anlam kazandıkları gerçeğini gözden kaçırdıklarını görüyorum. Avrupa kupası ve ülkemizdeki toplum çok kültürlü. Sembollerin öznel doğasını ve kültürel değişkenliklerini anlamak, özellikle çok kültürlü ve çok etnikli toplumlarda iletişim için derin öneme sahiptir. Yanlış yorumlama potansiyeli iletişimde ve insanların eylemlerini yargılamada daha yüksek bir farkındalık gerektirir. Bireyler ve toplumlar, sembollerin bağlama ve hedef kitleye bağlı olarak birden fazla anlam taşıyabileceğini kabul ederek iletişimi daha etkili bir şekilde sağlayabilir, karşılıklı saygı ve anlayışı teşvik edebilirler. Hem Avrupa’nın hem de bizim buna ihtiyacımız var. 

- Advertisment -