Son günlerde Suriyeli sığınmacılara karşı çok sert ırkçı tepkiler veriliyor. Bayraklar gündemde. Avusturya’ya karşı oynanan milli maçta da iki golün sahibi Merih, yaptığı bozkurt işareti üzerine ırkçılıkla suçlandı. Bir hafta önce de Türk mü Türkiyeli mi tartışmaları yaşandı.
Memleket hep tartışma içinde. Oldum olası böyleydi, öldüm ölesi böyle kalacak gibi.
Arşivimden bulduğum bir kaç belgenin Türkiyelilik tartışmalarında ufuk açıcı olduğunu düşünüyorum. Sebebi şu: Türk mü Türkiyeli mi tartışmaları siyasi düzlemde yapılmadan önce de, Türk kelimesi yanısıra Türkiyeli de kullanıyor ve anlaşıldığı kadarıyla da sıradan görülüyordu. Yani bugün yüklenen siyasi mana yüklenmiyordu: İstanbul’a Kostantiniye demek gibi.
İşte bir kaç örnek.
Merzifon’daki Amerikan Anadolu Koleji’nde Türkçe, Arapça ve Farsça hocalığı yapan V. H. Hagopian tarafından, meşhur dilci ve gramerciler Gaspey, Otto ve Sauer’ın[1] geliştirdikleri yönteme göre yazılan ve 1907 yılında Londra ve Heidelberg kentlerinde basılan Ottoman-Turkish Conversation-Grammer. A practical method of learning the Ottoman Turkish language isimli kitapta, derivative adjective‘ler (ism-i mensub) anlatılırken örnek veriliyor ve sayfa 75 ve 76’da aynen şöyle deniyor:
“Amerika>Amerikalı: Amerikan.
Osman>Osmanlı.
Türkiya>Türkiyalı: Türkiye’de oturanlar, Türk.
Merzifon>Merzifonlu.
Bazı Avrupalı milletlerin isimleri ise farklıdır. İngiliz, Fransız, Moskof, İspanyol, İtalyan…”
Tabii tahmin ediyorum bazı okuyucular şöyle diyecektir: “Bahsedilen kitabın yazarı Ermeni; böyle yaklaşması çok tabii. Ayrıca yazar misyonerlik yapılan Amerikan kolejinde hoca ve kitap Avrupa’da basılmış. Yabancılara Türkçe öğretme gayesi taşıyor ve yabancılara zımnen diyor ki Türkiye’de yaşayanlara Türk yerine Türkiyeli deyin!”
Peki, o zaman ikinci belgemize bakalım.
Aşıkla Maşukun Dürbünü Her Milletin Güzeli isimli Osmanlıca kitabın birinci cildinin 103’üncü sayfasında aynen şöyle geçiyor:
“İşte oğlunuz Kadri Bey ile Pekin şehrinde görüşüb ikimiz dahi Türkiyeli olduğumuz cihetle birbirimize derecesiz muhabbet göstererek…”
Yıl Hicri 1289. Kitap İstanbul’da Cemiyet-i İlmiye-i Osmaniye Matbaası’nda basılmış. Ama kitabın aslı Ermeni harfli Türkçe ve başlığı şu: Dürbün-i Aşk ve Mahbube-i Milel. Şöyle çevirebiliriz: Aşk dürbünü ve milletlerin güzelleri. Kitapta farklı milletlerden güzeller ele alınıp anlatılıyor: Ermeni, Çerkez, Rum, Türk, İtalyan, Çinli, Japon, Gürci vs. 1872 tarihli. Yazarı ise yine bir Ermeni Viçen Tilkiyan. Geçen ay Venedik’e gittiğimde San Lazzaro degli Armeni adasında bu kitaba bakmıştım. Bu arada belirteyim, Ermeni harfli Türkçe kitapları okumak hiç de zor değil. Öğrenmek ve okuma yapmak isteyenler için yıllar önce bir rehber hazırlamıştım; ondan istifade edilebilir. Bahsettiğim rehber, Dünden Bugüne Türk Ermeni İlişkileri (ed. İ. Bal, 2003) isimli kitabın içinde. Unutmazsam academia’ya pdfsini yüklerim.
Konumuza dönelim!.. Yine bazılarınız diyecek: bak gördün mü burada da Türkiyeli ibaresini kullanan Ermeni çıktı.
Madem, üçüncü belgeye bakalım; belki bu sefer Ermeni olmayan birini tuttururuz da içiniz rahat eder.
İşarat-ı Umumiye-i Bahriye, çev. Yüzbaşı Abdulhamid, İstanbul 1309 künyeli kitabın sayfa 137’sinde ilk sütunda “Türkiye, Türkiyeli, Türkiyeliler” ibaresi var. Yüzbaşımız Türkiyeli diye çevirmiş. Coğrafi işaratı ise BVSK’dır. Çevirmen başta Mekteb-i Bahriye-i Şahane olmak üzere bir çok devlet okulunda hocalık yapıyor ve kitap Maarif Nezareti’nin ruhsatıyla basılmış. Yıl 1891.
Dördüncü belgemiz Malatyalı Bedri Bey’in sahibi olduğu Müjde mecmuası. 3 Ocak 1909 tarihli sayısının 4’üncü sayfasında geçen ibare: “Türkiyeli Bulgarlar.”
Beşinci belgemiz Osmanlı Devleti’nin resmi gazetesi Takvim-i Vekayi’den. 9 Şubat 1909 (18 Muharrem 1327) tarihli sayının 5’inci sayfası. 1909 şubatında yapılan Meclis-i Mebusan’daki 23’üncü içtimadaki konuşmalar zapt edilmiş, birebir aktarılıyor. Meclis-i Mebusan reisi şöyle diyor:
“Türkiyeli bacılarımız ve onların tesirat-ı maneviyesiyle de…” Aynısını Şura-yı Ümmet gazetesi 7 Şubat 1909 (16 Muharrem 1327) tarihli nüshasının 3’üncü sayfasında aktarıyor.
Dikkat edin; Türkiyeli ibaresini Meclis Başkanı kullanıyor ve itiraz eden yok. Osmanlı devrine ait cidden daha bir çok belge var. Uzatmamak için hepsini iktibas etmiyorum. Ama istenirse bunları da tek tek neşrederim.
Osmanlı devrinde böyleydi. Peki, Cumhuriyet devrine geldiğimizde arşivimden örnekler bulabilir miyim? Bir bakalım.
26 Aralık 1925 tarihli Vakit gazetesi sayfa 2: “…İhsan Bey Türkiyeli, namuslu, güzel bir genç. Benimle evlenmek istediğini zaten biliyordum…” Reşad Nuri’nin [Güntekin] Akşam Güneşi isimli tefrika romanından bir cümle…
Haydi bir tane daha.
M. Kemal Paşa’nın tarassutunda çalışan Dil Encümeni’nin 1928 yılında çıkardığı ve Devlet Matbaası’nda basılan İmla Lugatı’nın 88’inci sayfasında hem Türk hem Türkiyeli kelimeleri geçiyor ve nasıl yazılacağı gösteriliyor. Aynı kitapta Türkistanlı (s. 88), Fransalı (s. 211) ibaresi geçiyor. Ama Alman varken Almanyalı yok.
Ben reis ne derse onu derim. Şaka bir yana; ben de zaman zaman Türkiyeli ibaresini kullanıyorum. Kıbrıslı Türkler, Almanyalı Türkler, Çekyalı Türkler, Türkiyeli Türkler derken mesela. Umarım buna da itiraz etmezsiniz!
[1] Thomas William Gaspey (1819–1872), Emil Otto (1813–1878) ve Karl Marquard Sauer (1827–1896).