İran’da 1979’da yaşanan devrimin ardından ilan edilen “İslam Cumhuriyeti” rejimi, Velayet-i Fakih teorisine göre inşa edildi. Ayetullah Neraki ve Ayetullah Nâinî gibi Şii din adamlarının 20. yy başlarında İran’daki meşrutiyet tartışmaları sırasında geliştirdikleri ancak devrim sürecinde Ayetullah Muhammed Bakır es-Sadr’ın modernize ettiği teoriye göre, Devlet, Şiilerin beklediği Kurtarıcı Mehdi’ye vekalet ettiğine inanılan bir Şii din adamı (Fakih) tarafından yönetilmeli. İran devriminin teorisyenlerinden Ayetullah Mutahhari bu teoriyi demokrasi ile sentezleyerek “İslam Cumhuriyeti” tezini geliştirdi.
“İmâm,” “Devrim Rehberi” ve “Veliyy-i Fakih” ünvanlarına sahip olan Ali Hamaney, ilk “Rehber” Ayetullah Humeyni’nin öldüğü 1989’dan bu yana, İran’daki sivil ve askeri bürokrasiyi, medya ve yargıyı kontrolünde tutuyor.
İslâm Cumhuriyeti’ndeki İslâm bu bağlamda “Şii İslamcılığı” ifade ediyor. Ancak aynı zamanda rejimin diğer karakteri de Cumhuriyet. Bu da ağır aksak da olsa seçimlerin yapılabildiği, halka iki İslamcılıktan birini (Muhafazakâr-Reformist) tercih etmesi istenen “rejim demokrasisi” işliyordu. Tabi bu müesses nizam 2009’da Mir Hüseyin Musevi’nin başarısı ile yaşadığı büyük travma sonrası revizyona gittiğini de unutmamalıyız. Müesses Nizam 2009-2011 sürecinde Arap Baharı dalgalarının kendisini vuracağını gördüğünden reformistlere çok sert cevap vererek içine kapanarak ömrünü uzattı.
Ultra Muhafazakar çizginin fikir babası Ayetullah Misbah Yezdi, Said Celili ile birlikte
Bu noktada çoğu zaman gözden kaçırılan başka bir faktör de Velayet-i Fakih teorisini de tahammül gösterilecek bir atlama taşı olarak gören, “İslam Cumhuriyeti” tezini gereksiz gören ultra-muhafazakar Hüccetiye derin devleti. Hüccetiye, Mutahhari çizgisine karşı İslam Cumhuriyeti’ni de gereksiz bir ayak bağı görüyor. Halk iradesinin sistemin az da olsa bir parçası olmasına karşılar. Şii Şeriatının tüm gücüyle egemen olduğu bir toplumda Kayıp İmâm Mehdî’nin geri döneceğini ve Deccal’e karşı büyük kıyamet savaşı ‘Melahime-i Kübra’yı çıkaracağına inanıyor. Bu açıdan Armageddoncu radikal Siyonistlerin Şiilikte yansıması olarak değerlendiriliyorlar. Ayetullah Misbah Yezdî ekolü olarak da adlandırabileceğimiz bu çizgi kendisini günümüzde kısaca Peydari olarak bilinen İslam Devrimi Direniş Cephesi (Cepheyi Peydârî İnkılâbi İslâmî) çatısında toplandı.
Rejim 2009’dan sonra içine kapanmaya başladığından bu yana Hüccetiye de siyaset ve bürokraside ağırlığını arttırdı. Hamaney sonrası Velayet-i Fakih kurumunun tek kişiden oligarşik bir heyete dönüştürülmesi de hedefler arasında. Bu fiilen İslam Cumhuriyeti’nin Cumhuriyet kısmının ilgâsı anlamına geliyor.
Hamaney ise kendi iktidarını korumak için ultra muhafazakarlarla yaptığı ittifakı korumak zorunda. Buna karşın tümden de kontrol bu kesime bırakıldığında rejim hem dış politikada hem içeride zora giriyor. Mahsa Amini protestoları ve her protesto dalgasının bir öncekinden çok daha güçlü patlak vermesi bunun göstergesi.
İşte bu noktada Hamaney’in a takımında bir ömür geçirmiş olan Reisi’nin şüpheli bir kaza ile ölümü, sistem içi tartışmada yeni bir dönüm noktası oldu. Hamaney ve Anayasayı Koruma Konseyi (AKK) özellikle Pezeşkiyan’ın adaylığına onay vererek dengeleme stratejisi uyguladı.
Pezeşkiyan’ın sadece reformistlerden değil muhafazakarların da bir kesiminden de destek aldığını hatırda tutmak gerekiyor.
Pezeşkiyan figürü rejime bağlı olmakla beraber dindar ama din adamı değil. Ülkede dışlanan kesimlerin sempati besleyeceği bir özgeçmişe sahip. Eşini ve çocuğunu kazada kaybetmiş bir doktor. Türk olmakla birlikte Kürtlerin de arasında yaşamış ana dili gibi Kürtçe konuşan bir siyasetçi. Başörtüsü dayatmasına karşı, gençler üzerinde baskı yapılmamasını savunuyor. İran’da etnik kimlik haklarından mustarip. Ülkenin kabaca %50’sinin Fars olmayan 30 Milyon Türk 10 Milyon Kürt, 2 milyon Beluç ve diğer halklardan oluşması mevcut rahatsızlığın rejim açısından önemini gösteriyor.
Bu açılardan Pezeşkiyan toplumda biriken tepkiyi rejim adına azaltacaktır.
İran ayrıca özellikle 7 Ekim sonrası uluslararası sahada ciddi bir köşeye sıkışmışlık durumda. İsrail’le kontrollü de olsa tarihinde ilk kez doğrudan çatışan İran ile Batı arasında Nükleer müzakereler de durma noktasında.
Pezeşkiyan döneminde İran-Batı ilişkilerinin pozitif yönde ilerlemesi Hamaney açısından da bir rahatlama olacaktır. Bunun Gazze’ye yansıması ateşkes müzakereleri ile nükleer müzakerelerin karşılıklı atılacak adımlarla ilerlemesi olabilir.
İran Meclisi’nin radikalleştirilmesi
Meclisin radikalleştirilmesi Düzenin Maslahatını Teşhis Konseyi’nin (DMTK) 2020’de hükümetin teklif ettiği ve meclisin de onayladığı Mali Eylem Görev Gücü’ne (FATF) üyeliği reddetmesine kadar uzanır. Konsey’in üyeliği reddetmesi, ABD yaptırımları sebebiyle ülkede yaşanan ekonomik krizin daha da derinleşmesiyle sonuçlandı.
2021’deki genel seçimlerde Reisi’nin liderliğini yaptığı Muhafazakar Muharip Din Adamları Grubu %72,3 ultra-muhafazakar İslam Devrimi Direniş Cephesi (Cepheyi Peydârî) %18 oy almıştı. Bu da %90 oranında Meclis’in muhafazakarların elinde olduğu anlamına geliyor.
Meclis’te Pezeşkiyan’ın karşısına Peydarî’nin temsilcisi olarak çıkan Celilî’nin seçimlerde yenilse de Meclis’te elini güçlü olduğu bir gerçek. Pezeşkiyan’ın büyük olasılıkla eski Dışişleri Bakanı Cevad Zarif’e hükümetinde yer vermeye çalışacaktır. Ancak henüz hükümetini kurmadan dahi devlet içerisindeki muhafazakar bürokrasi tarafından kıskaca alınmış durumda. Örneğin Mahsa Amini protesto gösterilerine devlet müdahalesini kamuoyu önünde eleştiren ve Pezeşkiyan’ın seçim kampanyasında da yer alan, ülkenin önde gelen avukatlarından Muhsin Burhani tutuklandı. Ardından son birkaç gün içinde Pezeşkiyan’ın Salmas şehri seçim bürosu Başkanı Mesut Hacialilu ve Gençlik Kolları Başkanı Süheyl Habibi de gözaltına alındı.
Pezeşkiyan’ın Meclis’te de işi çok zor. Cephe-i Peydari’nin yanısıra Muharip Din Adamları Grubu da yeni hükümetin hareket alanını daraltacak önündeki en büyük engel olacaktır.
Tüm bu engellerin karşısında Pezeşkiyan’ın Türkiye ile ilişkileri olumlu yönde geliştirmesi muhtemel.
Tablonun genelinden Pezeşkiyan dönemini, son sözü söyleyen Hamaney’in ultra-muhafazakarları dengeleme dönemi olacağı sonucu çıkartabilir. Müesses nizamın halk taleplerine kısmen de olsa nefes alma imkanı tanıyarak kendi ömrünü de uzatma çabası gelecekte nasıl gelişmeler gösterecek hep beraber izleyeceğiz.