Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIYeni Çağın istismarı: Plastik Sufiler

Yeni Çağın istismarı: Plastik Sufiler

Muhafazakâr zengin elitler arasında New Age tasavvuf fikirleri yayılmaya başladı. Zengin bir muhafazakâr grubun Hakan Mengüç’ten tasavvuf dinlemeye gittiklerine şahit oldum. Hakan Mengüç uzun yıllar NLP, koçluk ve hipnoz eğitimleri vermiş, 2015’e kadar henüz Sufizm yok. İnternetteki CV’si 2015’de bir anda değişmeye başlamış. Önce “Küçüklüğünden itibaren tasavvuf dersleri aldığını, Osmanlıca ve Arapça okuyabildiğini” hatırlıyor. Sonra tekrar CV güncelleniyor; “Şems-i Tebrizi’nin diyarı Tebriz’de eğitim aldığını ve Mevlevi geleneğiyle büyüdüğünü” de hatırlıyor. Sonra CV’sinde bildiği dillere Farsça ekleniyor ama bir anda Arapça ortadan kayboluyor. 2018’de CV yeniden güncelleniyor: “Mevlevi geleneğinden ney yapım icazeti aldı ve aynı zamanda kişiye özel ney dersleri vermektedir.”

New Age (Yeni Çağ) 20’nci yüzyılda Batı’da ortaya çıkan manevi ve kültürel bir harekettir. Özellikle 1970’lerden sonra büyük bir yükselişe geçen New Age akımı Türkiye dâhil bütün dünyaya hızla yayıldı. New Age hareketlerin özellikle günah ve ceza kavramını içermemesi, kişiyi düzenli ibadete zorlamaması, ahiretten çok dünyevi problemlere odaklanması, bilimsel terimlere atıf yapması, sevgi ve hoşgörü söylemini ön plana çıkarmasıi sekülerleşen toplum ve bireylerde dinin alternatifi olarak tercih edilmesine ve hızlı bir şekilde yayılmasına neden oldu. 

Türkiye Müslüman ağırlıklı bir toplum olduğu için Türkiye’deki New Age akımları İslam’la barışık bir görüntü sunmaya çalışırlar. Genelde kendilerini tasavvuf ile özdeşleştirir ve tasavvuf ile Uzak Doğu/New Age düşüncesinin benzediğini ima ederler. Bu yapılanma özellikle Türkiye’deki seküler çevrelerde tasavvufun çok popüler olmasına neden oldu. Mevlâna Osho sanki bir New Age gurusu gibi okunur oldu. 

Ancak son yıllarda ilginç bir fenomen daha karşımıza çıkmaya başladı. Muhafazakâr zengin elitler arasında New Age tasavvuf fikirleri yayılmaya başladı. Bu da tasavvufun muhafazakâr çevrelerde de New Age kaynaklarından öğrenilmeye başlamasına yol açtı. Bunun iki örneğini geçtiğimiz haftalarda radikal bir şekilde gördüm. 

Önce zengin bir muhafazakâr grubun Hakan Mengüç’ten tasavvuf dinlemeye gittiklerine şahit oldum. Daha sonra Cemre Demirel ile yaptığım “Tasavvuf hak mı batıl mı?” münazarasında, tasavvuf karşıtı Demirel’in ve takipçilerinin New Age’in tasavvuf anlatısını sanki kadim ve geleneksel tasavvufmuş gibi anladıklarını fark ettim. Tartışmada Cemre hattâ, Ramtha lakaplı New Age gurusu Judith Darlene Hampton’un kitabına atıf yaptı (Hampton, MÖ 35.000 yıl önce Atlantislilerle savaşan bir savaşçı olduğunu iddia ettiği Ramtha isimli bir ruhun içine girdiğini iddia ediyor). Tasavvufla ilgileniyorum diyen bazı muhafazakar dostlara ne okuyorsun dediğimde, New Age’in tasavvuf kitaplarına atıf yaptıklarına daha çok şahit olur oldum.

New Age’in oluşturduğu geleneksel tasavvufla sadece yüzeysel bağlantısı olan “plastik tasavvuf”un bu şekilde popülerleşmesi ve geleneksel tasavvufla karıştırılması, kanaatimce teorik bir analizi hak ediyor. 

Bu yazımda kısaca giriş niteliğinde böyle bir analiz yapmaya çalışacağım. Kanaatimce bu analiz önemli, zira tasavvufun bu popülerliği Hakan Mengüç, Metin Hara gibi çok satan listelerine giren “plastik sufi” yazarların New Age ile olan bağlantılarını silik hale getirmelerine neden oluyor. Bu da kadim tasavvufun yanlış tanınmasına yol açıyor. Analizime geçmeden, Plastik Sufi ifadesini hakaret anlamında kullanmadığımı belirteyim; bu teknik bir tabir. Plastik Sufiler ifadesi din sosyolojisinde Plastik Şamanlar olarak ifade edilen kavramdan türettiğim bir kavram. Analizimize önce bu Plastik Şaman kavramını anlamakla başlayalım.

Plastik Sufi/Şaman kimdir?

“Plastik şaman” terimi, temsil ettiklerini iddia ettikleri kültürlerle otantik bağlantıları olmadan geleneksel ruhani/manevi uygulamaları ve geleneklerini kullanan ve bunu ticarileştiren bireyler için kullanılır. Biri bunu tasavvuf üstünden yapıyorsa o zaman o kişi Plastik Sufi’dir dolayısı ile.

Plastik Şamanların en önemli özelliği bir kadim manevi sistemin uygulamalarını anlamadan kendilerine mal etmelerdir. Plastik şamanlar genellikle kadim manevi uygulamaları, sembolleri veya ritüelleri, kökenleri ve önemleri hakkında derin bir anlayışa veya saygıya sahip olmadan benimser ve değiştirir. Çoğu zaman özellikle New Age çevreleri çeşitli gelenekleri birbirine karıştırarak orijinal uygulamaların yüzeysel veya çarpıtılmış bir versiyonunu yaratırlar. 

Plastik şamanlar kullandıkları uygulamalar ile ilgili meşru bir eğitime sahip olmadıkları gibi, uygulamalarını taklit ettikleri kadim topluluklar tarafından tanınmazlar ve inisiye edilmiş değildirler. Çoğu durumda, temsil ettiklerini iddia ettikleri kültürlerle doğrudan bir bağlantıları olmayabilir. Mesela Plastik Sufilerin ilahiyat ya da felsefe eğitimi yoktur. Atıf yaptıkları gelenek içinde de bilinmezler. Örneğin Mevlana’ya atıf yaparlar, Mevlevi uygulamalardan söz ederler ama hiçbir Mevlevi grupla doğrudan ilişkileri yoktur. Çoğu zaman Plastik Sufiler Müslüman bile değildir. 

Plastik şamanlar genellikle kâr amacıyla atölye çalışmaları, inzivalar veya törenler düzenleyerek kadim maneviyatları metalaştırmaktadır. Kutsal nesneler satabilir, sahte şifa seansları düzenleyebilir veya otantik gelenekten kaynaklanmayan sözde “manevi rehberlik” için büyük miktarlarda para talep edebilirler. Bu ticarileştirme, kutsal uygulamaların sulandırılmasına ve kadim kültürler hakkında yanlış klişelerin oluşup yaygınlaşmasına neden olur. Bir anlamda bu gelenekler maddi çıkar için istismar edilir. Ayrıca meşru geleneksel manevi liderlerin itibarına zarar verir ve kültürel miraslarını korumalarını ve muhafaza etmelerini zorlaştırır. Demirel’in takipçilerinin tasavvufu yanlış anlaması ve tasavvufun imajının görmeye başladığı zarar bunun bir örneğidir. Plastik Sufileri eleştirme ihtiyacım da tam buradan doğmaktadır. 

Kutsal ritüeller ve uygulamalar bağlamından koparılıp ticarileştirildiğinde anlam ve önemini yitirmeye başlar. Bu durum orijinal geleneklerin kademeli olarak erozyona uğramasına yol açarak gelecek nesillerin bunları otantik biçimleriyle öğrenmesini ve uygulamasını zorlaştırır. Tasavvuf öğrenmek isteyen biri geleneksel bilgilere ulaşmak yerine Plastik Sufileri okur. Plastik Şamanların/Sufilerin eylemleri kadim geleneklere de bir nevi derin bir saygısızlıktır. Zira kutsal gelenekleri önemsizleştirirler, metalaştırırlar ve yanlış temsil ederler. 

Allahsız Tasavvuf mümkün mü?

Plastik Sufilerin önemli bir özelliği İslam ile Tasavvufun arasını açmalarıdır. Geleneksel Tasavvuf, İslam kelamı/teolojisi, felsefesi, fıkhı/hukuku ve manevi uygulamalarında derin köklere sahiptir. Sufiler ve tasavvuf çalışan akademisyenler için, tasavvufu İslami bağlamından ayırmak, onu İslam’la bütünleşmesinden gelen derinlik, özgünlük ve manevi temelden yoksun bir dizi uygulamaya indirgeme anlamına gelir. 

Tasavvuf yapısı gereği Allah odaklıdır. Mesela tasavvufun en önemli teorisyenlerinden Gazali onu şu şekilde tanımlar: “Tasavvuf, kalbi Allah’tan başka her şeyden temizlemektir. Bu, sürekli olarak Allah’a yönelmenin, O’nunla birlikte olmanın ve O’nu sevmenin yoludur.” 

Bütün manevi uygulamalar bir şekilde Yaratıcı ile ilgilidir. Bildiğim bütün tasavvuf ekollerinde Zikir merkezi uygulamadır. Zikir “hatırlama” veya “anma” anlamına gelen Arapça bir terimdir. Tasavvuf bağlamında Zikir, Allah’ın isimlerini, sıfatlarını, övgülerini tekrar tekrar okuyarak O’nu hatırlama ve O’na yakarma şeklindeki adanmışlık eylemini ifade eder. Allah’a inanmadan zikir uygulaması yapılamaz. 

Yine bütün bildiğim tasavvuf okulları Tevekkül uygulamasına önem verir. Tevekkül Allah’a tam bir güven ve itimat duymak anlamına gelen Arapça bir terimdir. Kişinin Allah’ın hikmetine, gücüne ve planına güvenmesi ve olan her şeyin O’nun ilahi iradesine göre olduğunu kabul etmesi fikrini kapsar. Allah’a inanmadan tevekkül etmek mümkün değildir. Yine Şükür de Allah’a inanmadan yapılamaz. Şükür minnettarlık veya şükran anlamına gelen Arapça bir terimdir. İslami bağlamda Şükür, nimetleri ve iyilikleri için Allah’ı tanıma ve O’na şükretme eylemini ifade eder. 

Tefekkür bir başka örnektir. Tefekkür düşünme veya derin düşünme anlamına gelir. Sufi bağlamda tefekkür, Allah’ın evrendeki ayetleri üzerinde düşünme, kişinin hayatı üzerinde derinlemesine düşünme ve Kur’an ve Hadis’in derin anlamlarını anlama eylemini ifade eder. Tefekkür sadece düşünmek değildir ve yine İslami bir bağlamı vardır.

Ya da Tasavvuftaki meditasyon olan Murakabeyi ele alalım. “Murakabe” kelimesi Arapça “ra-kaaf-ba” kökünden türetilmiştir ve “izlemek” veya “gözlemlemek” anlamına gelir. Allah’ın varlığının farkındalığını sürdürürken kişinin içsel benliğini, düşüncelerini ve duygularını gözlemleme ve yansıtma pratiğini içerir. Allahsız Murakabe tanım gereği mümkün değildir.

Ya da Plastik Sufilerin favori posteri Semayı ele alalım. “Semâ ” kelimesi Arapça’da “dinleme” veya “işitme” anlamına gelir. Semâ sadece müzik veya şiir dinlemekten ibaret değildir; kalbi ilahi gerçekliklere açmayı amaçlayan derin, tefekkür dolu bir dinleme biçimini içerir. Müzik veya şiir genellikle Allah’ı, Hz. Muhammed Peygamber’i öven veya İlahi olanla sevgi ve birliğin mistik temalarını ifade eden adanmışlık ilahilerden oluşur. Amaç vecd haline geçip Allah ile bağlantılı manevi duygular uyandırmaktır. Tasavvufta Allahsız Semâ diye bir şey yoktur. 

Örnekler çoğaltılabilir. Ancak bu kadarı vermek istediğim mesaj için yeterlidir. Tasavvufun ruhu İslam’dan ve en önemlisi Allah’tan ayrılamaz. Bunu yapanlar onu tahrif etmektedirler. Mevlâna Müslüman bir mistiktir, bir New Age gurusu değildir. Kendisinden dinleyelim:

“Ben yaşadığım müddetçe Kur’ân’ın kölesiyim,

Ben seçilmiş Muhammed’in ayağının tozuyum,

Eğer benim bu sözümden başka bir şey nakledilirse,

O sözden de, onu nakledenden de şikâyetçiyim…”

Buradan çağımıza yetişse Mevlana’nın kendisinden ciddi ticari kazançlar sağlayan Plastik Sufilerle ilgili kanaatinin ne olacağını öngörmek kolaydır. Zaten o da tüm Sufiler gibi büyük örnek olarak Hz. Muhammed’i görür: “Sufi, Ebu Bekir gibi Muhammed’e tutunur”. Onun 6000 kadar beyiti doğrudan Kuran ayetlerinin Farsçaya aktarımıdır. 

Elbette sadece uygulama veya kişiler değil Tasavvuf kavramları da anlamları dışında kullanılarak Plastik Sufiler tarafından tahrif edilir. Mesela Metin Hara kendini “Yeni Çağın Dervişi” olarak tanımlıyor. Derviş ne demek? “Derviş” kelimesi Farsça’da “fakir” anlamına gelen “darvîş” kelimesinden türetilmiştir. Sufiler bunu iki anlamda kullanır. Birincisi zühdtür. Zühd dünyevi arzulardan, zenginlikten ve zevklerden uzaklaşmayı içerir. Bu dünyevi anlamda fakirliği seçmektir. İkinci ve daha derin manası manevidir. Bu Allah’a tam bağımlılık halini kabul etmektir. Derviş “Allah’a fakirdir”, onun tek ihtiyacı vardır: Allah. Metin Hara’nın yaşam tarzı, Angelina Jolie ile verdiği görüntüler göz önüne alındığında onun bir Zahid yani zühdü benimseyen biri olduğunu söylemek çok da mümkün değildir. Peki Allah’a fakirlik? Bildiğim kadarıyla Hara Müslüman biri değil. Tabi hakkını yemeyelim “Yeni Çağın Derviş”i derken belki de kast ettiği fakirlik başka bir fakirlik, paraya fakirlik mesela. Tabi kendine verdiği bu unvanın büyük Sufi Abdulkadir Geylani’nin hatırlattığı gibi bir önemi yoktur: “Dervişlik hâldir, söz değildir, söz ile ele geçmez.” 

Bir Plastik Sufi’nin Evrimi

Plastik Sufiliğin New Age ile olan bağını görmek için popüler yazar Hakan Mengüç güzel bir model oluşturur. Mengüç’ün web sitesinin arşivlenmiş kayıtlarına ve oradaki biyografisinin evrimine bakmak epey bilgilendiricidir (Evet, internet ne kadar güzel bir icat değil mi?).

 http://hakanmenguc.org sitesinin internet arşivinden farklı dönemlerdeki içeriklerine ulaşmak mümkün (https://web.archive.org/). 30 Ağustos 2009 – 24 Haziran 2024 toplam 25 yıllık kayıtlar duruyor.

30 Ağustos 2009’da sitesinde tasavvufla ilgili bilgiler yok. O zaman da eğitim veriyor. Günde 500 İngilizce kelime öğrenmekle övünüyor. Okulu sevmediğini ifade ediyor, aktarayım:

“5 yaşında matematik problemleri çözüyordum. Hatta annemin arkadaşları telefonda beni isterler, bana matematik soruları sorarlardı. Sonra ne oldu biliyor musunuz? Okula başladım ve matematiğim hep bir geldi. Daha o zamanlar ailem, okulun bana göre olmadığını anlamalıydı ama anlayamamışlar. Net söylüyorum, hayatta ne öğrendiysem okulun dışında öğrendim ve üniversite dahil okulu hiç sevmedim, zorla gittim. Okul bana göre değil, okul tipi insanlar da var, okul kötü demiyorum, sadece bana göre değil.”

Övündüğü vasfı ise hipnoz. 16 yaşında eline geçen hipnotizma ile ilgili kitaplardan öğrenmiş bunu. Sonra ne mi olmuş. Kendisinden dinleyelim:

“Ben ne yaptım? Önüme gelene, ‘Seni hipnoz yapabilirim, yapayım mı?’ diyordum. Onlarda, ‘Ben asla hipnoz olmam’ diyorlardı. Ve macera böyle başladı. Kitaptaki her şeyi uyguladım, isimlerini unutturdum, onları farklı kişiliklere soktum, bilinç deneyimleri yaşattım vs. vs. Hatta işi o kadar abarttım ki hipnoza inanmayanlara gösteriler yapıyor, üç kişiyi aynı anda hipnoz yapıyordum. Şimdi şaşıyorum kendime, ne cesaret. Kendimden o kadar emindim ki, neredeyse bir tane bile başarısız denemem olmadı. Kendime bir iple kolye ucu ayarlamış, insanları onu sallayarak hipnoz ediyordum. Yıllar sonra sertifikalı hipnoz uygulayıcılarına bu yaptıklarımı anlattığımda çok şaşırdılar, kendileri bile bu kadar çok şey yapamamışlar. Peki bu kadar başarılı olmamda etken neydi? Deli Cesareti 🙂 Yapamayacağım konusunda şüphem yoktu, kitaptaki adam yapmışsa ben de yapardım…”

Sonraki yıl bire bir koçluk hizmeti de vermeye başlıyor. O zamanlar gurusu Mevlâna değil, kendi sitesinden aktaralım yine: “Hakan Mengüç aynı zamanda, Bill Clinton, Rahibe Teresa, Nelson Mandela, Prenses Diana, Mikhail Gorbaçov’un bulunduğu bir çok kişiye mentörlük ve 80 ülkede milyonlarca kişiye eğitim, seminer veren Sınırsız Güç ve İçindeki Devi Uyandır kitaplarının yazarı Anthony Robbins’in Avrupa Seminerleri Organizasyonunun Türkiye (partneri) temsilcisidir.”

Tabi tüm New Ageçiler gibi o da kuantum fiziği ile ilgilidir. Hatta çalışmalar yapmaktadır. Kendisinden dinleyelim:

“hakan mengüç dünyaya farklı bir bakış açısından bakmamızı sağlayan kuantum fiziği konusunda araştırmalar yapmakta, fizikçilerle konuşmakta ve kuantum fiziği araştırmacısı ve fizik öğretmeni neslihan güvenir ile ortak çalışmalar yürütmektedir.”

Mengüç uzun yıllar nlp, koçluk ve hipnoz eğitimleri veriyor. Tasavvuf öyle kariyerinde önemli bir yer oynamıyor. Bu süreçte kendini çok ilginç şekillerde tanıtıyor: ” Twitter’da kendisini Amerika Birleşik Devleti Başkanı Barack Obama takip etmektedir.” CV için sıra dışı bir bilgi. Uludağ Üniversitesinde okuduğunu söylüyor ama bölümünü beyan etmiyor. Bir tane biyografisinde üniversiteyi bıraktığını söylüyor. ABD’de uzaktan psikoloji okuduğunu söylüyor ama yine ilginç bir şekilde üniversite ismini vermiyor. Muhtemelen okuduğu okul akredite değil. Üniversitelerde davet edildiği zaman kendisine verilen plaketleri ödül olarak sunuyor. 

2014 yılında geldiğimizde CV’sine yeni bir şey daha ekliyor: “Güney Afrika Cumhuriyeti ‘Limpopo Animal Rehabilitation Center‘da ‘Hayvan Davranışları ve Rehabilitasyonu’ üzerine eğitim aldı. ‘Bilinçaltı ve Hipnoz’ adında bir kitap yayımladı.” Hala doğrudan tasavvufta uzmanlığı ile ilgili söylediği bir şey yok. 

2015 yılında geldiğimizde durum bir anda değişiyor. Biyografisine şu cümle ekleniyor: “Küçüklüğünden itibaren Tasavvuf dersleri aldı. Osmanlıca ve Arapça okuyabilmekte, yazabilmektedir.” 6 yıl öncesinden beri hakkında bir sürü farklı hatta bazısı tuhaf bilgiler veren Mengüç, 2015 yılında bir anda küçüklüğünden beri Tasavvuf dersleri aldığını hatırlıyor, hem de Tasavvuf kaynaklarını orijinalinden okuyacak becerisi olduğunu ima ediyor. Seminerlerine ateş yürüyüşü ekleniyor. Sonraki yıl CVsine şunu ekliyor: “Şems-i Tebriz’in diyarı Tebriz ve Tahran’da ‘Mevlana Terapi’ ve Tasavvuf üzerine eğitimler alarak kendini bu alanda geliştirdi.” 

Dillere Arapça ve Osmanlıcanın yanına Farsça ekleniyor. Ne de olsa Mesnevinin ana dili Farsça. Ama garip bir şekilde sonraki yıl Arapça listeden kayboluyor, bir ara tekrar beliriyor sonra tamamen kayboluyor. Arapça sanırım sekülerlere çok da hitap eden bir dil değil. Eğitim bilgilerinden ise ABD’de psikoloji okuduğu bilgisi kayboluyor. Ama Uludağ’da eğitim gördüğü yazmaya devam ediyor, tabi mezun olmadan terk ettiği bilgisi yer almadan. 

2017’de Mengüç yeni bir bilgi daha hatırlıyor: “Mevlevi geleneği ile büyüdü. Geleneksel Mevlevi sufi müziği icracısıdır.” Artık o bir Mevlevi. 2018 yılında şunu da ekliyor: “Mevlevi geleneğinden ney yapım icazeti aldı ve aynı zamanda kişiye özel ney dersleri vermektedir.” Tabi sitesinde “Sufi içerikler” de artış gösteriyor. Hipnoz ilgisi ve eğitimleri terk edilme aşamasında. 

2019 yılında Hakan Mengüç bir ilke imza atarak muhtemelen lise mezunu olmasına rağmen Kıbrıs’ta üniversitede ders vermeye başlıyor: “Girne Amerikan Üniversitesinde “Sufizm’e Giriş” dersi veren Hakan Mengüç aynı zamanda GAÜ bünyesinde kurulan Sufi Akademi’nin kurucusu ve başkanıdır.” Tabi bu bahsettiği dersin tek oturumluk bir açılış dersi olması olası. Zaten kurucusu olduğu Sufi Akademi de hiçbir zaman faal olmamışa benziyor.

Bugün sitesine girdiğimiz zaman tasavvufla ilgilenen, Osmanlıca ve Farsça bilen bir profil sunuyor. Elbette çok satan bir yazar. Sufi kamplar ve seminerler veriyor. Artık hipnotizmadan, koçluktan, drama eğitmenliğinden ya da kuantumdan söz etmiyor. Sitesinde ya da yazılarında Sufizm’in merkez kavramı olan Allah pek görülmüyor. İslam da çok önemli değil. Esasında bahsettiği şeylerin çoğu Sufi uygulamalarla da sadece yüzeysel olarak alakalı. Merkezi Sufi pratiklerden de çok söz etmiyor.

Mengüç plastik Sufizm’in güzel bir örneğini sunuyor. Zaman zaman filozof ya da Sufi felsefeci olarak anılsa da ne felsefe ne de ilahiyat eğitimi var. Tasavvufla ilgili tek gözüken eğitimi Tebriz’de aldığını iddia ettiği, muhtemelen sertifikalı bir eğitim, tasavvuf semineri. Herhangi bir tarikat ya da Sufi gelenekten aldığı icazeti de gözükmüyor. Kavramları kullanış biçimi ve yaklaşımları ise geleneksel tasavvufla doğrudan ilintili değil.

Buradaki analizimizin temelini oluşturan plastik şaman kavramı özünde kültürel sömürünün bir eleştirisi ve kadim farklı ruhani geleneklerin temsili ve uygulanmasında saygı ve özgünlük çağrısıdır. Özellikle ABD’de bazı Yerli topluluklar, uygulamalarının plastik şamanlar tarafından izinsiz kullanılmasının kültürel hırsızlık teşkil ettiğini savunarak ruhani ve kültürel miraslarını yasal yollarla korumaya çalışmışlardır. Bu hem geleneklerin özgünlüklerini koruyarak istismardan nasıl savunulabileceği, hem de manevi ifade özgürlüğünün nasıl sağlanabileceği tartışmalarını doğurmuştur. Bu elbette çözülmesi kolay bir ikilem değildir ve ben şahsen cevabını bilmiyorum. Ancak bu sadece batının değil bizim de problemimiz. Dolayısı ile bu sorunun farkında olmak ve bu konuda kafa yormamız önemlidir. Plastik Sufi kavramını ortaya atmamdaki bir diğer önemli motivasyon tasavvufla ilgili Plastik Sufilerin yol açtığı erozyona dikkat çekmek yanında bu tartışmalara duyduğumuz ihtiyacı da hatırlatmaktır.

- Advertisment -