Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIVize serbestisi başka bahara

Vize serbestisi başka bahara

Peki kriterler yerine getirilse acaba vizeler kalkar mı sorusu da sorulabilir. Bunun cevabının olumlu olacağından emin değilim maalesef. 15 Temmuz 2016 darbe girişimden sonra ülkemiz kaynaklı kaçak göçmen ve ilticacı akımı katlana katlana gitmeye başladı. Vize diyalogunun başladığı dönemde ülkemiz kaynaklı ilticacı sayısı yılda 5000 iken, geçtiğimiz yıl 100.000’e ulaştı. Bu şartlarda vize serbestisini konuşmak çok zor olacaktır. Kriterler yerine getirilip yukarıda bahsettiğim iki kanun tadil edilse bile bunların tatbikinin ilticacı sayısını azaltıp azaltmayacağının belirlenmesi birkaç yıl alacaktır.

Vize çilesine ayrıntılı bir şekilde en son 5 Haziran 2023 tarihli yazımda değinmişim.  O zamandan bu yana çile azalmadığı gibi artmış gözüküyor.  AB makamlarının yayınladıkları istatistiklere göre 2023 yılında ülkemizden yapılan Schengen vizesi müracaatlarının 169.000’i, yani toplam müracaatların %16’sı reddedilmiştir. Buna karşılık ülkemiz kaynaklı kaçak göçmen sayısı katlanarak geçtiğimiz yıl 100.000’i aşmıştır.  Bu yıl bu rakamın daha da aşılması beklenmektedir.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan 28 Ağustos’ta beş yıl aradan sonra davet edildiği AB Dışişleri Bakanları gayrı resmi toplantısı sonrasında vize konusuna değinmiş, 2013 yılında başlayan vize diyalogunda ortaklaşa belirlenen yol haritasında yer alan 72 kriterin kalan altı kriterinin yerine getirilmesi için çalışmaların makamlarımız tarafından sürdürüldüğünü ifade etmişti.  Oysa Mart 2016’da Brüksel’de yapılan AB-Türkiye zirvesinde aynı yılın Haziran ayının sonuna kadar Türk vatandaşlarına uygulanan vizelerin kalkmasını sağlamak amacıyla bu kriterlerin yerine getirileceği zamanın Başbakanı Ahmet Davutoğlu tarafından vaat edilmişti. Aradan geçen sekiz yılda, iktidar değişikliği olmamasına rağmen bu kriterler yerine getirilemedi, Schengen ülkelerinden vize almak isteyen vatandaşlarımızın çilesi daha da arttı.  Haliyle Başbakanın üç ayda çözeceğini söylediği düğümün çözülmesini engelleyen bu kriterlerin ne olduğu, neden o kadar uzun bir zaman içinde yerine getirilmedikleri sorusu akla gelmektedir.  Belki bunlara göz atmakta fayda var.

-Yolsuzlukla mücadelede üyesi bulunduğumuz Avrupa Konseyi standartlarına uyum;

-Kişisel verilerin korunması konusunda AB mevzuatına uyum;

-Europol (AB Polis teşkilatı) ile operasyonel iş birliği anlaşması yapılması;

-Suçla mücadele ve sınır dışı eylemleri konularında AB üyesi ülkelerle işlevsel işbirliği mekanizması oluşturulması;

-Terorizmle mücadele konusundaki mevzuat ve uygulamanın üyesi bulunduğumuz Avrupa Konseyi ve AB standartlarıyla uyumlaştırılması.

Bunlara ilaveten Geri Kabul Anlaşmasının etkin bir şekilde uygulanması da AB’nin ülkemizden beklentileri arasında yer almaktadır.

4 Mayıs 2016 tarihinde Avrupa Birliği Komisyonunun Konseye sunduğu ve 2013 yılında iki tarafça kabul edilen vize yol haritası ilerleme raporunda, yukarıda sıralanan beş kriter dışındaki 67 kriterin yerine getirildiği ve 18 Mart 2016 tarihli, yukarıda bahsettiğim zirvede Türk tarafını söz verdiği şekilde kalan kriterlerin yerine getirilmesi şartıyla Türk vatandaşlarına uygulanan Schengen vizelerinin Haziran sonuna kadar kaldırılması önerilmişti. Demek oluyor ki AB tarafı ülkemizde bazı çevrelerin iddia ettiğinin aksine ülkemize ve halkımıza karşı ayrımcı bir tutum benimsememiş, zamanın Başbakanının vaat ettiği şekilde ve bugünkü Dışişleri Bakanının 11 yıl sonra hala üzerinde çalışıldığını söylediği kriterlerin yerine getirilmesini istemektedir.

Eksik olan kriterlerin polis ve adli iş birliği ile ilgili olanlar ülkemizin tanımadığı ancak AB üyesi olan Kıbrıs (Rum) makamlarıyla doğrudan teması gerektirmesi açısından sıkıntı yaratıyordu. Ancak bu sıkıntının bu makamlarla direkt temas yerine AB üzerinden yürütülmesinin mümkün olabileceği gayrı resmi bir şekilde dile getirilmişti.

Yolsuzlukla ilgili kriterin yerine getirilmesinde ilerleme sağlanamadığı AB Komisyonunun 2023 Türkiye raporundan anlaşılmakta, özellikle BM’nin Yolsuzlukla Mücadele Sözleşmesine taraf olmadığı ve Avrupa Konseyi Yolsuzluğa Karşı Devletler Grubunun (GRECO) tavsiyelerine uyulmadığı raporda vurgulanmaktadır.  Bununla birlikte son aylarda ülkemizin FATF gri listesinden çıkması para aklamasıyla yeterli görülen mücadelesi sayesinde olmuştur.  GRECO ile iş birliği ve diyalogun devam ettiği anlaşılmaktadır. Vize diyalogu başlayacak olsa bu kriterin yerine getirilmesi belki mümkün olabilir.   

En ciddi sorunlar Terörle Mücadele ve Kişisel Verilerin Korunması kanunlarıyla ilgilidir.  Her gün şahit olduğumuz şekilde ülkemizde terörist tanımı çok geniş tutulmakta, sosyal veya geleneksel medyada dile getirilen bir görüş hemen sahibini terörizme destekle suçlamalara yol  ve hapishane kapılarını açmaktadır. Oysa Avrupa Konseyi ve AB normları çok daha sıkı olup bilfiil bir terör eylemine katılmış olmayı gerektirmektedir. Mevcut Kişisel Verilerin Korunması Kanunu da AB Komisyonu tarafından yetersiz görülmektedir.  Özellikle kanunun uygulanmasıyla görevli Kurumun bağımsız olması gerekirken, iktidarın bu tür kurumlara alerjisi nedeniyle bu kriter de yerine getirilememektedir.

Terörle Mücadele Kanunu’nun (TMK) Avrupa standartlarına uyarlanması için bir tarihte üyesi olduğumuz Avrupa Konseyi Sekretaryası, AB Komisyonu ve makamlarımızın temsilcilerinden oluşan bir komisyon kurulmuştu.  Yanlış hatırlamıyorsam bu komisyon bir taslak metin bile hazırlamıştı.  Ancak taslağa işlerlik kazandırılamadı.

16 Mart 2016 tarihli Türkiye-AB Zirvesinden kısa bir süre sonra, 5 Mayıs tarihinde Davutoğlu Başbakanlık görevinden alındı.  Kimisine göre vizeler kalkmış olsaydı bu onun başarı hanesine yazılacak ve böyle bir durum iktidarı rahatsız edecekti. Neticede ülkede rejim değişti, demokrasi ve hukuktan uzaklaşılmasının bir sonucu olarak da eksik kriterler üzerinde çalışmalar akamete uğradı. Gerçekten de TMK Avrupa normlarına uyarlanmış olabilse, ülkemiz şüphesiz çok daha farklı, daha serbest bir ülke olurdu.  Muhtemelen de bu istenmemektedir.

Peki kriterler yerine getirilse acaba vizeler kalkar mı sorusu da sorulabilir.  Bunun cevabının olumlu olacağından emin değilim maalesef. 2016 yılından bu yana ülkemiz çok büyük bir değişikliğe uğradı ve bu değişiklik de AB değerleri istikametinde değil, tam tersi yönünde oldu. 15 Temmuz 2016 darbe girişimden sonra ülkemiz kaynaklı kaçak göçmen ve ilticacı akımı katlana katlana gitmeye başladı.  Vize diyalogunun başladığı dönemde ülkemiz kaynaklı ilticacı sayısı yılda 5000 iken, geçtiğimiz yıl 100.000’e ulaştı.  Bu şartlarda vize serbestisini konuşmak çok zor olacaktır.  Kriterler yerine getirilip yukarıda bahsettiğim iki kanun tadil edilse bile bunların tatbikinin ilticacı sayısını azaltıp azaltmayacağının belirlenmesi birkaç yıl alacaktır. 

Diğer taraftan iktidarın mevcut taahhütlerinden de geriye gidiş içinde olduğunu görüyoruz.  Örneğin Vize Diyaloguna paralel bir şekilde akdedilen Geri Kabul Anlaşmasına göre iltica talepleri reddedilen vatandaşlarımızı geri alma yükümlülüğü anlaşıldığı kadarıyla pek yerine getirilmiyor.  Aynı şekilde Yunanistan’da yakalanan ve ülkemizden geldikleri belirlenen üçüncü ülke sığınmacılarını da makamlarımız yapılan anlaşmaya aykırı bir şekilde COVİD-19 pandemisinden bu yana geri almayı kabul etmediği iddiaları var.  Bunların yalanlandığına rastlamadım.

Ayrıca Vize Diyalogunun bir gereği olarak özellikle sığınmacı kaynağı üçüncü ülkelere uygulanan vize politikasının AB’ninkiyle uyumlaştırılması öngörülmüşken bunun tersinin yapıldığına Irak vatandaşlarına ülkemize giriş kolaylığının sağlanması vesilesiyle geçtiğimiz günlerde gördük.  Her ne kadar bu kolaylık muayyen yaş gruplarında bulunan kişilere uygulanacaksa da Irak’ta sahte belgeyle bu sınırlamayı aşmanın çok da zor olmadığı basında epey sıklıkla dile getirildi.

Peki iktidar vize konusunda hiçbir şey yapmıyor mu acaba?  Görülebildiği kadar Schengen ülkelerine vizesiz girişi sağlayan Hususi (Yeşil) pasaport basımına hız verdiği anlaşılıyor. Üst düzey sayılabilecek devlet memurları ile eşlerine, o görevlerden emekli olanlara ve 25 yaşından küçük çocuklarına verilmesi gereken bu pasaportların kapsamının epey genişlediğine şahit olduk.  İlk önce muayyen bir miktar ihracat yapan şirketlerin görevlilerine, sonra da 15 yıllık avukatlık tecrübesi olanlara verilmeye başladı.  Bunu duyan birçok meslek kuruluşu haklı olarak sıraya girerek kendilerini de bu imkândan yararlandıracak kanun değişiklikleri yapılması talebiyle TBMM’ne müracaat etmeye başladılar.  Makamlarımızın bu taleplere sıcak bakmadığı, zira bu pasaportlara da vize getirilmesine yol açacağı endişesini haklı olarak duydukları anlaşılmaktadır. Gerçekten de özellikle Almanya’ya giden hususi pasaport hamillerinin birçok kez Alman pasaport polisi tarafından çok sıkı bir incelemeye tabi tutuldukları duyulmaktadır.  Diğer taraftan yeni bir kanun çıkmamış olmasına rağmen   Temmuz ayında basılan hususi pasaport sayısının umuma mahsus pasaport sayısını ilk defa aştığı basında çıkan haberlerde yer almıştır.  Bu da keyfi bir uygulamayla hususi pasaportların kanunda yeri olmayan kişilere dağıtılmış olabileceğini akla getirmektedir. Maalesef ülkemizde bu imkânsız bir şey değildir.

Bu arada geçen haftaki yazımda da bahsettiğim şekilde AB Dış İlişkiler Yüksek Temsilci Josep Borrell’in 29 Kasım 2023 tarihinde yayınladığı ve AB Devlet ile Hükümet Başkanları tarafından kendisinden sipariş edilen ülkemizle ilişkiler yol haritası raporunda vize serbestisi değilse de kolaylığı konusunu gündeme getirmiş ve bu amaçla üye ülkelerin bir süreç başlatmasını önermişti.  Aslında bu yeni bir fikir değil.  2010 yılında daha vize diyalogu yokken bazı hizmet sunucu Türk vatandaşları adına Avrupa Birliği Adalet Divanında (ABAD) Almanya ve başka ülkeler aleyhine açılan davaların kaybedilmesinden rahatsız olan   AB Komisyonu kademeli bir süreç önermişti.  İş adamlarından ve öğrencilerden başlayarak talep edilen belgelerin azaltılması yoluna gidilecek, bu süreç neticesinde kaçak göçmen ve ilticacı sayısında bir artış meydana gelmediği takdirde kısıtlamalar zaman içinde gevşetilecekti.  Bu önerinin bir avantajı Vize Diyalogundan farklı olarak ülkemizden bir karşılık istenmemesiydi.  Ne yazık ki o tarihlerde Dışişleri Bakanı olan Ahmet Davutoğlu yanlış yönlendirmeler sonucu bu öneriyi elinin tersiyle geri çevirmişti.  Sonradan da yerine getiremeyeceğini muhtemelen bildiği kriterleri içeren yukarıda bahsettiğim Yol Haritasını kabul etti. Ve 10 küsur yıl içinde birçok konuda olduğu gibi bu alanda da ileriye gidilemediği gibi sadece geriye gidildi. Yapılan hatanın bedelini de yine vatandaşımız ödemektedir.

Borrell’in raporu nerede ise bir yıldır masada. Üye devletler bunu henüz kabul edip gerekli talimatı Komisyona vermediler. Borrell’in Türkiye ile ilişkilere çok sıcak bakmadığını, ülkemizi Rusya ile aynı kefeye koyduğunu, görevinin yakında sona erecek olmasının verdiği rahatlıkla da görüşlerini gizlemediğini son zamanlarda ülkesi İspanya’da yaptığı halka açık bir üniversite konuşmasında gördük. Raporun görüşülmemiş olmasının bir nedeni de bu olabilir.  Yerine gelecek kişi Estonya’nın son günlere kadar ki başbakanı Kaja Kallas olacaktır. İktidarımız gerçekten AB ile ilişkileri geliştirmek istiyorsa şimdiden onun üzerinde çalışması ve ilk aşamada vize kolaylığı görüşmelerine öncelik verilmesini istemelidir.  Son günlerde çıkan basın haberlerine bakılırsa kategori bazında istenen belge sayısının azaltılması yoluyla kolaylaştırma sürecinin başlatılması AB Komisyonundan istenmiştir.  Yani Komisyonun 14 yıl önce teklif ettiği ancak o zamanki Dışişleri Bakanı Davutoğlu tarafından reddedilen öneriyi şimdiki iktidar masaya getirmiş gözüküyor.  Komisyonun bu talebe henüz cevap vermediğini yine basından öğreniyoruz.  Ne yazık ki şartlar bugün 14 yıl öncesindeki kadar bu iş için müsait değil.  Süreç başlasa da ilticacı ve kaçak göçmen sayısında ciddi bir azalmaya ulaşmadan bu süreçten sonuç almak pek mümkün olmayabilir. Onun için de ülkemizin demokratik hukuk devletine dönüşmesi gerekir ki iktidarın öyle bir önceliğinin bulunmadığı her gün daha iyi görülüyor.

- Advertisment -