Narin cinayetini takip etmeyen, her gün bu konudaki yeni gelişmeleri ilk haber olarak okumayan yoktur sanırım.
Vicdan ve öfke bu takibe eşlik ediyor buna şüphe yok. Ancak bir o kadar da, ortada, türlü yargı ve hükümler at koşturuyor. Bu çerçeveden bakınca, Narin cinayeti adeta bir zihniyet teşhir alanı oluşturuyor. Toplumun farklı kesimlerinin öteki kesimlere yönelik algıları ve yargıları bakımından, öne ve arkasıyla cinayet, bir havuz üzerindeki örtüde açılan bir delik işlevini görüyor. Delik örtünün altındaki halleri, tortuları, birikintileri, parçacıkları açığa çıkarıyor.
Diyarbakırlı Miham Akkul’un Yıldıray Oğur’a yazdığı etkileyici mektubu, “Oğur’un Tavşantepe Köyü masum olabilir mi?” başlıklı yazısında okumayı herkese tavsiye ederim. Akkul, sadece basında yayınlanan karşılıksız ve yönlendirici iddiaları titiz bir araştırmacı gözüyle sistematik olarak gözler önünü sermekle kalmıyor, aynı zamanda bunlara ilişkin bir önyargı örtüsünü kaldırıp bir kenara atıyor. Toplumsal derin ve sabit algı ve yargıların bu cinayetle bir yaşam alanı bulduğuna işaret ediyor.
Akkul’un mektubunda geçen şu ifadeler, en az cinayet kadar çıplak ve gerçek: “Tartışmalarda Kürtler arasındaki ensest ilişkiler, Mustafa Kemal’in ağaları CHP mebusu yaparak feodaliteye karşı verdiği amansız mücadele, tarikat, cemaat araya sıkıştırılarak asıl suçlular ima ediliyor…”
Tümüyle doğru, cinayet üzerinden algılar ve yargılar dışa püskürüyor, böylece yerleşik zihniyetin derinlikleri görünüyor hale geliyor. Akıl yürütme basit ve sabit: Kötünün, kötülüğünün kökeni sürekli olarak doğal verili düzeni bozan “öteki”de, “öteki, geri ve istenmeyen kimlikte” aranıyor ve bulunuyor.
Şöyle devam etmiş Akkul:
“Hatta bu rüzgara kapılan Kürt hareketinin tutuklu eski genel başkanın avukatı “zihniyetimizi sorgulamalıyız” diyerek yeterince ehlileşmemiş olmanın mahcubiyetini duyuyor. DEM Partisi “kahrolsun Hizbullah” diye sloganlarla yürüyüşler düzenliyor, 32. Gün’ün Silvan’da Hizbullah mezar evlerinin çıktığı Yolaç Köyü’nden çektiği video Tavşantepe Köyü diye paylaşılıyor binlerce beğeni alıyor. Bazıları hızını alamayıp yeraltı arama cihazlarında Hizbullah’ın kayıp silahlarının çıktığını iddia ediyor ve derin devletin direktifleriyle Narin olayının bu yüzden kapatıldığı söyleniyor…”
Ezeli düşmana, kültürel ötekiye yönelik bu keskin yargı, toplumsal dokuda yaşayan ve onu zehirleyen kuvvetli ve örtülü öteki fikrinin varlığına işaret eder.
Bu kuvvetli fikir kuşatıcı bir akıl yürütme halidir. Kimlikler ve öteki zihinlerde ehlilik seviyesine göre kategorilere ayrılır. Tepede tam ehli olan asli kimlik, ben, biz, Türklük, sekülerlik, modernlik yer alır. Sonra ehlilik sırasına göre aşağıya, saf kötü ve ilkele doğru inen basamaklar bulunur.
Bu durum, Türkiye’nin derin toplumsal bir belirleyenine işaret eder.
Aklıma bundan 20 yıl önce yaptığım ve bir zihniyet araştırması geldi.
“Doğru ve idealin simgesel işaretleri ve kriterleri vardır. Bunlar kimliklerde yaşar. Bizde her kesimde, her kimlikte karşılaştığımız bu durum, esasen modern öncesi bir aidiyet duygusunu, olmamış bir toplum halini, bir topluluklar bütününü, bunların siyasal ve kültürel algıda tek odaklı bir yoğunlaşmasını ifade eder. Dünyayı, insanı, davranışları bu tek odaklı yoğunlaşmayla anlamlandırılır. Nitekim bu ülkede siyasi ve sınıfsal tutumlar çoğunlukla bu nedenle, sembolik unsurlar ya da sembolizme dayalı sınıfsal yakınlıklar tarafından şekillendirilir. Bir kimliğin öteki ile sembol arasında kurduğu orantı, kendi kimlik yapısıyla yakından ilgilidir. Öteki, kişinin kendi yapısını ‘öteki-ötekine’ uygulaması, doğru-yanlış arasındaki ayrımı böyle yapmasıyla gerçekleşir.
Narin olayı sonrası bu cümleleri hiç değiştirmeden tekrar yazabilirdim.