Bu maçın karakterine, ruhuna ve sonuçlarına tesir eden olgu ve karar, Ersun Yalan’ın ilk kez ”kendi oyununu’ prova etmesi oldu. Sekiz haftalık süreçte Ersun Yalan, oyunun iki yüzünü, iki halini oynamaktan imtina ediyordu; çok da haklıydı, çünkü takım bir bütün olarak hem hücumü hem savunmayı kesintisiz oynayabilecek fiziksel kapasitede değildi. Esenler Erok maçı, galiba Ersun Yanal’ın ”artık vakti geldi” dediği maç oldu. Yanıldı mı ? Skora bakılırsa fena halde yanılmış görünüyor! Peki oyun realitesi nasıl şekillendi? Hem skor hem realite Ersun Yanal’ın yanıldığını söylüyor mu? Bu soruya evet demek hiç kolay değil. Takım iki kanadı da iyi kullandı. Bunu baz aldığınızda takımın ceza sahası içine ve çeperine yeterince top taşıdığını söylemek mümkün; üstelik bunlar düz dikine paslar değildi. Gayet örgülü, açılı ve seçenekli olarak takım o bölgeye kadar geliyordu.
Bilindiği gibi, sonuç almak için rakip ceza sahası içine kadar gelmek, yeterli olmuyor; ayrıca o topu üç direğin içinden de geçirmek gerekiyor. Tam bu nokta da aksayan ve rolleri karıştıran üç oyuncu ön plana çıktı. Başta Assombalonga ki, hala fiziksel olarak yeterli olmadığı çok aşikâr ve hantallığı da çabası. Adana demirspor’ da izlediğim Balonga, daha diri olmasına rağmen rakip defansın arkasına atılan toplarda süratini ve gücünü kullanarak iş yapıyordu. Amedspor da, bugüne kadar ne sürat gösterisi yaptı ne de gücüyle rakip defans için tehdit haline geldi. Tam tersine güçsüzlüğü onun için birinci problem haline geldi. Basit top kontrollerinde bile, ciddi hatalar yaptı.
Esas benim için muammaya dönüşen sorun, ilk yarı boyunca Bruno ve Traore’nin ne yapmaya çalıştığı sorusu oldu. İki solak neredeyse aynı pozisyon içinde ve hep aynı metrekareleri kullandılar. Kullandılar dediğime bakmayın, aslında metrekare oradaydı ama ikisi de o alanları kullanamadılar. Hem soldan Gradel’in getirttiği topları hem de sağdan Murat’ın kestiği topları, nerede karşılayacakları, bu toplar için herhangi bir pozisyon aldıklarına ben tanık olmadım. Daha doğrusu görmedim. İki kanattan da toplar kesildi, normalde bu rolü oynayacak oyuncular ya kesilen toplara vurmak için hamle yapar ya da ikinci topları kazanmak için pusuya yatar. İlk yarı boyunca Traore ve Bruno aynı rolü oynamaya çalıştıkları için takımı dokuz kişi bıraktılar. Haliyle bu yük Erokspor kontrataklarında Amedspor defansının omuzuna yıkıldı. Amedspor defansının bir bakıma çaresizliği bu iki oyuncunun rakip ataklarına yerinde ve zamanında baskı yapmamasıydı.
Rakip kontra ataklarında, defansta yalnız ve eksik yakalanmamak için Ersun Yanal, Nkoulou’yu tarihi geçmiş bir libero gibi oynatıyordu. Bu maçta Nkoulou biraz daha ileriye çıkınca, takım defansı Erokspor Atletleri karşısında çaresiz duruma düştü. Nkoulou, top bizdeyken aldığı her topu geriye doğru oynadı ya da Mehmet Yeşil’e yan pas olarak verdi. Üstelik ortada hiçbir baskı yokken ve topu ikinci bölgeye taşımak için yeterli zaman ve seçenek varken; bunun adı şudur, Amedspor birinci bölgeden ikinci bölgeye geçişlerde ne zaman kazanıyor ne de rakip eksiltiyor. Aynı sorun Mehmet Yeşil’de de mevcut. Yeşil güçlü kuvvetli çabuk bir oyuncu ama onun da ne ayak için esnek ve yumuşak ne de oyun görüşü gelişmiş.
Erokspor dört kez kaleye geldi ve dört gol buldu. Futbol, böyle dramatik şonuçları oyuna dahil kabul ediyor. Herkesin başına gelebilir. Amedspor, Erokspor’a oyun olarak yenilmedi. Bu olsaydı umutlanmak için sebep olmazdı. Amedspor sadece skor üretemedi.
Kabaca özetlemem gerekirse, takım, bir oyunun iki halini de oynayabilecek kapasiteye henüz ulaşmamış. Bu oyunu oynamak için evvel emirde, oyuncularda görülen, bütün fiziksel ve atletik sorunları çözmek lazım. Oyunun defansif organizasyonu kesinlikle elden gerekiyor. İkinci bölge ile üçüncü bölge ilişkilerini, sık bağlarla birbirine bağlamak ve bu oyunu sonra özgüvenle oynamak mümkün olur ancak . O güne kadar oyunu defansif olarak oynamak en hayırlı iş olur düşüncesindeyim.