Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIDepremde yaşanan ihlaller Birleşmiş Milletler gündeminde

Depremde yaşanan ihlaller Birleşmiş Milletler gündeminde

Deprem sonrası yargılamalara bakıldığında müteahhitler, mühendisler ve mimarlar günah keçisi ilan edilmişler. Oluşan karanlık tablodan en çok siyasiler sorumlu olduğu halde, depremin üzerinden yaklaşık iki yıllık bir süre geçmişken bir iki istisna dışında hiçbir siyasi hakkında iddianame düzenlenerek yargılama faaliyeti yapılmamış. Bu yolla yargı erki aracı tutularak bir çeşit ayrımcılığa da imza atılmış. Birincil sorumluluğu üstlenmeyen devlet kurumlarının ortaya koyduğu bu pratik, depremden etkilenen yurttaşların adalete erişim haklarını ihlal ettiği kadar, oluşturulan negatif örnekle diğer devlet görevlileri açısından cezasızlık ve sorumsuzluğa da davetiye çıkarıyor.

Evrensel Periyodik İnceleme (EPİ) Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi tarafından dört buçuk yılda bir küresel ölçekte insan hakları durumunu iyileştirmek amacıyla 193 BM üyesi ülkenin gözden geçirilmesi üzerine kurulmuş yeni bir mekanizmadır. Her yıl 42 üye devletin insan hakları performansı gözden geçirilir ve bir sonraki inceleme sürecine kadar uygulanması beklenen tavsiyeler bir sonuç raporunda yayınlanır. (https://epi-turkiye.net/web/)

Türkiye’nin EPİ kapsamındaki 4. değerlendirmesi BM İnsan Hakları Konseyi’nin 28 Nisan-9 Mayıs 2025 tarihleri arasında yapılacak 49. oturumunda yapılacak ve ülke içinde ve dışındaki sivil toplum örgütlerinin paydaş raporları 11 Ekim 2024 tarihine kadar sunulabilecek. KHK mağduriyetleri, cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri, ifade özgürlüğü ihlalleri ve aklımıza gelebilecek birçok başlıkta hazırlana paydaş raporları yanında farklı bir başlık da var: Depremde yaşanan ihlaller.

6 Şubat 2023 Kahramanmaraş depremlerinde 38.901 binanın deprem anında yıkıldığı ve resmi rakamlara göre 53.537 yurttaşımızın vefat ettiği belirtiliyor. Yıkılan bina başına 1,37 insanımızın vefat ettiğini söylüyor resmi rakamlar. Deprem ve sonrasında yıkılmış veya ağır hasarlı olduğu için yıkılacak bağımsız bölüm sayısı ise 674.416. 

Depremden bu yana katıldığım onlarca etkinlikte çok fazla kahramanlık hikayesi dinledim. Hemen her etkinlikte kahramanlık hikayelerinin hemen sonrasında aynı cümleleri kurdum. Enkazdan tek bir tuğla kaldıranın hakkı ödenmez ve kahramandır ancak bizim kahramanlara değil binalarımızı ayakta tutacak ve insanımızı öldürmeyecek bir sisteme ihtiyacımız var. 700 bine yakın bağımsız bölümün yıkılıp onbinlerce insanımızın öldüğü depremde insanlarımız yalnızca çöken binaların altında değil, çöken bir sistemin altında can verdiler. Sistemin çöktüğünü kabul edip ayağa kaldırmak için yaşananlardan ders çıkarmazsak her depremde enkaz altında kalmaya devam edeceğiz.

EPİ sürecinde sunulan paydaş raporları tam da yaşananlardan ders çıkarmak ve bir daha aynı acıları yaşamamak için büyük bir özveriyle hazırlandı. Neler mi var raporlarda? Önemli gördüğüm birkaç başlığa değineceğim. Diğerlerini EPİ raporlarından okumanızı umuyorum.

Vaktinde müdahale edil(e)memesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edilişi var.

AFAD koordinesinde tüm bölgede görevlendirilen toplam 35.250 arama kurtarma personeli ve 18.048 iş makinesinden oluşan ekipler (https://www.afad.gov.tr/kahramanmaras-merkezli-yurutulen-calismalar-hakkinda–basin-bulteni–37#:~:text=Depremin%20ard%C4%B1ndan%2C%20b%C3%B6lgede%20toplam%2035.250,toplam%20271.060%20personel%20g%C3%B6rev%20yapm%C4%B1%C5%9Ft%C4%B1r.) tıpkı 1999 depremleriyle ilgili TBMM Komisyon Raporunda yazdığı gibi deprem esnasında yıkılan 38.901 bina arasında kelimenin tam anlamıyla kayboldular. İş makinelerinin türü belirli olmamakla birlikte makinelerin büyük çoğunluğunun depremden günler sonra bölgeye ulaşabildi ve koordine eksikliği nedeniyle zamanında müdahale edilemedi. (https://www.politikyol.com/depreme-mudahale-edilememesinin-nedeni-mevcut-sistemdir

AFAD koordinesindeki arama ve kurtarma ekiplerinin sayıları ve ekipmanları yeterli olmamasına karşın askeri birliklerin arama kurtarma çalışmalarına zamanında ve yeterince katılamadı (https://t24.com.tr/yazarlar/tolga-sardan-buyutec/askerin-deprem-gorevine-cikmasi-neden-gecikti-depremlerin-merkezi-maras-ta-neden-emniyet-muduru-yoktu,38853), sonrasında sınırlı sayıda asker çalışmalara katılabildi (https://t24.com.tr/haber/uzmanlar-anlatiyor-deprem-bolgelerinde-tsk-neden-beklendigi-olcude-sahada-degil-askerin-gorunmesi-istenmiyor-mu-neler-yapabilir,1090461). Arama kurtarma çalışmalarında ilk olarak sahada görev almaları gereken madenciler de olması gerekenden geç görevlendirildi (https://www.yenimesaj.com.tr/gec-gonderilen-madencileri-simdi-turkiye-ve-dunya-konusuyor-H1470755.htmhttps://www.evrensel.net/haber/481863/maden-muhendisleri-odasi-deprem-raporu-afad-hem-yetersiz-kaldi-hem-de-calismalari-geciktirdi), sahaya çıkmalarına birkaç günü bulan sürelerde izin verilmedi. 

Geç müdahalenin bariz örneklerinden biri Adıyaman ili. Adıyaman iline ilk 3 gün neredeyse hiç müdahale edilemedi, sonrasında ise müdahale yetersiz kaldı, en az 500 enkaza hiç müdahale edilemedi (https://artigercek.com/guncel/iktidara-yakin-sirketin-deprem-anketi-yuzde-64-7ye-gore-zamaninda-mudahale-241175h). Halkın en az üçte ikisi depreme zamanında müdahale edilmediği görüşünde (https://artigercek.com/guncel/iktidara-yakin-sirketin-deprem-anketi-yuzde-64-7ye-gore-zamaninda-mudahale-241175h) .

Arama kurtarma çalışmalarının gecikmesi neticesinde enkaz altındaki insanların kurtarılması için kritik önemdeki ilk 72 saat verimli kullanılamadı, enkaz altında birçok insan depremin ilk andaki etkileri nedeniyle değil, soğuktan donarak, susuz kaldığı için veya yaralanmalarına zamanında müdahale edilmediği için vefat ettiği düşünülüyor ve bu durumun çok sayıda örneği sahada gözlendi. Buna rağmen Cumhuriyet Savcılıklarınca veya muhtelif kamu görevlilerince düzenlenen tüm ölüm raporlarında insanların ölüm nedenleri olarak deprem gösterildi, hiçbirinde geç müdahaleden kaynaklanan nedenlere yer verilmedi (https://www.evrensel.net/haber/484615/depremlerde-olenlerin-belgeleri-tartismali-olum-sebepleri-ayni-yaziliyorhttps://t24.com.tr/yazarlar/gokcer-tahincioglu-yuzlesme/depremde-cumhurbaskanligi-ile-icisleri-bakanligi-ni-sorumsuz-kilan-karar-ve-otopsi-raporlarindaki-afad-onlemi,43454). 

Depremde hastane ve okul binalarının yıkılmış olması kabul edilemez.

Depreme güvenli yapı tasarımı devletlerin sorumluluğunda ve bu amaçla deprem yönetmelikleri hazırlanarak hem kamu binalarının hem de yurttaşlarca yapılan binaların depreme karşı güvenli olması için asgari yapım koşulları belirlenir. Ülkemizde, bugüne kadar 1947, 1953, 1961, 1968, 1975, 1998, 2007 ve halen yürürlükte olan 2018 olmak üzere, deprem yönetmelikleri toplam 8 kez revize edildi (https://www.afad.gov.tr/turkiye-bina-deprem-yonetmeligi). Benzer şekilde yerleşim alanlarının deprem risklerini tahmin eden ve depreme güvenli bina tasarımında temel tasarım faktörü olan deprem tehlike haritaları da (azami deprem ivmesi veya azami deprem hızı cinsinden belirlenerek) 1945, 1947, 1948, 1963, 1972, 1996 ve halen yürürlükte olan 2018 haritası olmak üzere 7 kez revize edildi (https://www.afad.gov.tr/turkiye-deprem-tehlike-haritasi). Türkiye betonarme stokunun yaklaşık üçte ikisinin 1975 deprem yönetmeliğine göre tasarlanıp inşa edildiği tahmin ediliyor. 

Deprem yönetmeliklerinin ve deprem tehlike haritalarının özellikle her deprem sonrasında elde edilen yeni bilgiler, tespitler ve gelişen teknolojilere paralel olarak revize edilmesi veya yenilenmesi olması gerekendir elbette. Ancak deprem yönetmelikleri değiştikçe veya tehlike haritaları güncellendikçe önceki yönetmelik ve haritalara göre tasarlanıp inşa edilmiş yapılara yönelik kontrol ve iyileştirme çalışmaları yapılmıyor. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı tarafından bizzat 2000 yılı öncesi yapılan binaların tamamının riskli kabul edilebileceği belirtilmesine (https://www.trthaber.com/haber/gundem/bakan-ozhaseki-2000den-once-yapilan-binalarin-tamami-riskli-kabul-edilebilir-844245.html)  rağmen kapsamlı ve zorunlu bir güçlendirme/iyileştirme çalışması bulunmuyor. Belki de olmaması daha iyidir, zira rezerv alan ve kentsel dönüşüm çalışmalarının tamamına yakını rant odaklı yürütülünce olması mı olmaması mı daha hayırlı bilemiyorum.

Ülkemiz deprem yönetmeliklerinde dünyanın diğer ülkelerinde olduğu gibi deprem sonrasında binalarda sıfır hasar amacı bulunmuyor. Konut binaları için deprem yönetmeliklerinde öngörülen (500 yılda bir olması beklenen) tasarım depreminin olması halinde can güvenliği performans seviyesi hedefleniyor. Konut binalarını bir nevi tek kullanımlık tasarlıyoruz ama bunu açıktan dile getiremiyoruz bir türlü. Ancak kamu binaları ve özellikle okul ve hastanelerde daha yüksek güvenlik beklentisi var. Bu tür binaların deprem sonrasında da kullanılabilmesi, halk için doğal sığınma alanları oluşması, hayatın idamesi ve olağanlaşma sürecinin hızlanması için okul ve hastane gibi binalarda deprem yönetmeliklerinin öngördüğü deprem kuvveti 1,5 katsayısı ile çarpılarak yüzde elli artırılmakta, tasarım depremi için de kesintisiz kullanım performans seviyesi hedeflenmekte. Deprem yönetmeliklerinin öngördüğü en büyük deprem olan 2500 yılda bir olması beklenen depremde ise hastane ve okul gibi binaların can güvenliği performans seviyesini sağlaması hedeflenmekte.

6 Şubat 2023 Kahramanmaraş depremlerinde 42 hastane ve 95 okul binası yıkıldı, çok sayıda kamu binası ağır hasar gördü, kullanılamaz hale geldi (https://www.ilerihaber.org/icerik/depremde-hastanelerin-cogu-kullanilamaz-hale-geldi-151283https://www.egitimis.org.tr/files/upload/files/DEPREM%20RAPORU(1).pdfhttps://www.bbc.com/turkce/articles/cl7x1npplz1o). Hastane binalarının yıkılması veya kullanılamaz hale gelmesi deprem sonrası tıbbi müdahaleleri aksattı, yaşam hakkını ihlal etmiştir. Okul binalarının yıkılması veya kullanılamaz hale gelmesi, doğal sığınak imkanını azalttı, eğitim hakkını engelledi, olağan hayata dönüşü yavaşlattı. Diğer kamu binalarının yıkılması veya kullanılamaz hale gelmesi ise idarenin tüm faaliyetlerinde aksamalara neden oldu. Devlet kendi çıkardığı mevzuat hükümlerine uyum konusunda yetersiz kaldı. Bu yetersizlikte önceki yönetmelik veya haritalara göre yapılmış kamu binalarının yönetmelik veya risk haritası değişikliği sonrası kontrol edilmemiş ve güçlendirilmemiş olmasının payı büyük.

Deprem sonrası davalarda ayrımcılık yapılması, idarenin kusurlarının görmezden gelinmesi nedendir?

Depremin meydana geldiği coğrafyada saha araştırması yapan gruplarla birlikte, Hak İnisiyatifi Derneği’nin 23.03.2023 ve 30.08.2023 tarihli iki raporuna göre (https://hakinisiyatifi.org/wp-content/uploads/2023/03/Hak-İnisiyatifi-Malatya-Deprem-Raporu.pdfhttps://hakinisiyatifi.org/wp-content/uploads/2023/08/Hak-Inisiyatifi-Dernegi-Depremin-Altinci-Ayi-Raporu.pdf

özellikle deprem sonrası kurtarma faaliyetlerinde zamanında ve uygun ekipmanla müdahalede, ekiplerin organize olamayışlarında, deprem sonrası su ve yiyecek temin edilmesinde, yeterli çadır/barınma yeri temininde, enkaz kaldırma faaliyetlerinde, sağlık ve eğitim hizmetleriyle istihdam başlıklarında yetersizlikler gözlenmiş. Depreme güvenli yapılaşmanın sorumluluğu yanında imar aşamalarındaki denetimsizlik, rant odaklılık da malum. Deprem sonrası yargılamalara bakıldığında ise müteahhitler, mühendisler ve mimarlar günah keçisi ilan edilmişler algısı yaygın. 

Oluşan karanlık tablodan en çok siyasiler sorumlu olduğu halde, depremin üzerinden yaklaşık iki yıllık bir süre geçmişken bir iki istisna dışında hiçbir siyasi hakkında iddianame düzenlenerek yargılama faaliyeti yapılmamış. Bu yolla yargı erki aracı tutularak bir çeşit ayrımcılığa da imza atılmış.

Birincil sorumluluğu üstlenmeyen devlet kurumlarının ortaya koyduğu bu pratik, depremden etkilenen yurttaşların adalete erişim haklarını ihlal ettiği kadar, oluşturulan negatif örnekle diğer devlet görevlileri açısından cezasızlık ve sorumsuzluğa da davetiye çıkarıyor (https://www.hrw.org/tr/news/2024/03/27/turkiye-stonewalling-charges-officials-earthquake-deaths). 

Depremde kaybolan insanların, özellikle çocukların akıbeti belirlenebilecek mi?

Depremde yakınlarını kaybeden kişiler, Deprem Mağdurları ve Kayıp Yakınlarıyla Dayanışma Derneği (DEMAK) çatısı altında toplanmış ve kayıp yakınlarından kayıplarına ilişkin başvuru almaya başlamışlar. Bugüne kadar derneğe, 38’i çocuk olmak üzere 142 kayıp başvurusunda bulunulmuş ve bu kişilerin akıbetleri halen bilinmiyor (https://www.evrensel.net/haber/513469/deprem-magdurlari-ve-kayip-yakinlariyla-dayanisma-dernegi-bir-mezarlari-olsun). 

Çeşitli muhalefet partilerinin milletvekilleri tarafından verilen, depremde kaybolanlara yönelik araştırma önergeleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde iktidar ve ortağı partilerin oyları ile reddedilmiş (https://ankahaber.net/haber/detay/iyi_partinin_depremde_kaybolan_cocuklar_arastirilsin_onerisi_akp_ve_mhpli_milletvekillerinin_oylariyla_reddedildi_166447). Bir milletvekili böyle bir önergeye nasıl hayır diyebilir, aklım almıyor. Bununla birlikte resmî kurumlar bir taraftan kayıp çocukların olmadığına yönelik açıklamalarda bulunuyorken bir taraftan AFAD aracılığıyla kayıp yakınlarına ulaşılıp, yapılan araştırmanın neye ilişkin olduğu, ne şekilde bir araştırma yapıldığı hususunda bilgi verilmeden, kayıplar için gerekli araştırmaların yapıldığı söyleniyor. 

Depremde kaybolan insanların yanında en vahim iddia, kaçırılan çocukların olduğu iddiası. Enkazdan kurtarılan çocukların ailesi olduğunu iddia eden kişilere, gerçekten ailesi olup olmadığı araştırılmadan çocukların teslim edildiği, çocukların hastaneye ambulansla götürülürken başka kişilere teslim edildiği, çocukların tarikatlara verildiği yönündeki görgü tanıklarının ifadeleri süreç içerisinde mevcut olmuştur (https://youtu.be/_00Tp_ti64w?si=o3E7jwpsM1QKtQnB). Bu şüpheleri giderebilecek tek merci devlet. Ancak gelinen aşamada devletin hiçbir resmi kurumu tarafından ciddi bir inceleme ve araştırma yapılmamış, araştırma yapılması önergeleri iktidar ve ortağı olan partiler tarafından engellenmiş. Bütün bu iddialar resmî kurumları harekete geçirmeye yetmemiş. 

Depremin simgesi haline gelmiş Ebrar sitesinden arama kurtarma çalışmaları bitmesine rağmen 13 aylık K.K.’dan, enkazdan kurtarılamayan, arama kurtarma ve enkaz kaldırma çalışmaları sona ermesine rağmen 11 yaşındaki E. B. K.’den, aynı şekilde A. H.’den, enkazdan sağ çıkarıldıktan sonra hastaneye götürülmek amacıyla beyaz bir araca konulan 12 yaşındaki H. T.’den, enkazdan sağ kurtarılıp Adıyaman Çocuk Hastanesine götürülen F. A. A.’dan halen bir haber alınamamış (https://x.com/mustafahos/status/1629823152963432448?s=48&t=7sAGlBtIHaWRkoGv3b0YJghttps://www.odatv.com/guncel/bakanlik-yok-diyor-odatv-belgeleriyle-acikliyor-37-depremzede-cocuk-kayip-120024050).

11 Ocak 2024 tarihinde Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı tarafından kayıp çocukların olmadığına yönelik açıklamalar yapıldı ancak açıklama verilerle çelişiyor. 

EPİ mekanizmasına sunulan paydaş raporları bu başlıklarla sınırlı değil. Deprem enkazlarının kaldırılmasında çevresel etkilerin dile getirildiği önemli bir başlık var örneğin. Hiçbir enkazda asbeste rastlanmadığı şeklindeki akla ziyan açıklamalara itibar edilmesi mümkün değil. Böyle açıklamalara gerek de yok. Bahsettiğimiz en temel hak olan yaşam hakkıdır, ötesi berisi değil!

Deprem veya diğer afetlerde her şeyi toz pembe göstermenin kimseye faydası yok, bilakis çok zararı var. Bir daha enkaz altında kalmak istemiyorsak konuşalım, ders çıkaralım ve tedbir alalım. İyi niyet ve özveriyle çözüm arayışındaki insanlar da seslerini duyurmak için BM mekanizmalarına mecbur kalmasın. Ne dersiniz?

- Advertisment -