Levent Mazılıgüney

Meslekten çıkarılan yargı mensupları iade ediliyormuş? Öyle mi?!

Birkaç gündür “FETÖ’den ihraç 450 yargı mensubu göreve döndü” veya benzer başlıklarla haberler paylaşılıyor. Danıştay 5. Dairesi, ihraç edilen 5.000 yargı mensubundan 450’sine kabul kararı vermiş, oranı %9 yapıyor. Yani Danıştay 5. Dairesi, OHAL Komisyonu’ndan bile düşük oranda mesleğe kabul kararı vermiş. Üstelik 8 yıla yakın zaman diliminde Danıştay 5. Dairesi’nce toplam iade edilen yargı mensubu sayısı, sanki bir defada iade edilmiş gibi anlatılıyor. Danıştay Dairesi’nin kararı da kesin değil. Peki 5000 yargı mensubu neden ihraç edilmişti?

Deprem yargılamaları için uyarı: Dikkat bilirkişi çıkabilir

Dört bin dosyaya bakan üniversitemizin raporlarının hiçbirinde depremin büyüklüğüyle ilgili bir değerlendirme yok. Hocalarımıza ulaşan meslektaşlarım bu durumun nedenini sormuşlar ve “bize bu konuda soru yöneltilmedi, sorulsaydı görüşümüzü paylaşırdık” denilmiş. Deprem dosyalarına bakan bir savcımıza neden ivme başta olmak üzere deprem büyüklüğünün raporlarda yer almadığını sorduğumda “ivmeyi neden soralım ki” cevabını aldım. Basitçe şu şekilde açıklamaya çalıştım.1000 tonluk bir yapı düşünün. Yatayda gelen kuvvet için 0,4 g ile 1,0 g veya 2,0 g aynı etki midir? Binalar deprem yönetmeliğinin öngördüğü 0,4 g için tasarlanmışsa, mühendisin veya müteahhidin sorumluluğu nereye kadardır? 2 ayrı üniversitemizin inşaat mühendisliği hocalarından oluşan bilirkişiler deprem büyüklüğünün yönetmelikte öngörülenin üzerinde olması nedeniyle yıkımın ana nedeninin deprem büyüklüğü olduğunu belirttiler. Benim görüşüm, yıkıma etki edecek başkaca bariz bir kusur yoksa deprem büyüklüğünün yönetmelikte öngörülenden fazla olmasının nedensellik bağını ortadan kaldıracağı şeklindedir.

İstanbul’un deprem riski için “özel” uyarı

6 Şubat Kahramanmaraş depremlerinde hastanelerin önemi bir kez daha ortaya çıktı. Hastanelerle birlikte okullar da deprem gibi afetler sonrasında hem bir sığınaktır hem de eğitim mümkünse hiç durmamalı, şayet durduysa bir an evvel başlamalıdır. Toplumun afetlere karşı direnci ve etkilerin olabildiğince çabuk atlatılabilmesi için hastanelerin ve okulların kesintisiz faaliyeti son derece önemlidir. Doktora tezim kapsamında betonarme okul binalarını çalışmış bir inşaat mühendisi olarak endişeli olduğumu ve 6 Şubat Kahramanmaraş depremlerinde özellikle hastanelerin, hele ki özel hastanelerin iyi bir sınav vermediğini söyleyebilirim. İstanbul’da özel kurumlar açısından deprem güvenliğini, özellikle de tüm “özel kurumlar” içinde “özel hastaneler”, “özel okullar” ve “özel yurtlar” ne kadar güvenli sorusunu yüksek sesle sormalıyız

“Hans anladı Hasan anlamadı”

AİHM Büyük Dairesinde 17 ayrı ülkeden 17 yargıç önemli bir ihlal kararı verdi. 22 imzalı bir mektup AYM Başkanına gönderildi. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin Osman Kavala’nın haksız olarak hürriyetinden mahkûm edilmesi hakkında aldığı tüm ilgililer hakkında yaptırım uygulanmasına yönelik tavsiye kararını da not edelim. Neden hala AİHM kararı bireyseldi değildi diye tartışıyoruz? Rahmetli Erbakan Hoca sıklıkla “Hans anladı, Hasan anlamadı” diye sitem ederdi. Öncelikle AYM’den ve Yargıtay’dan, sonra tüm mahkemelerden anlaşılmayı bekliyoruz.

ByLock konusunda AYM ve AİHM’in görüş farkları-2: Neden zıt kararlar verdiler?

Yargılama pratiklerinden ByLock kullanım iddiasının mahkumiyet için yeterli görüldüğünü biliyoruz. Ancak AİHM çarpıcı bir tespitte bulunuyor. ByLock kullanım iddiası ulusal mahkemeler tarafından suçun unsurlarının yerine geçirilmiş. ByLock kullanım iddiası varsa manevi unsur olarak adlandırdığımız “doğrudan kast” olma şartı, yani örgütün amacını ve yöntemini bilme ve isteme şartı ceza hükmü vermek için hiç tartışılmamış. Hukuk Fakültelerimizin ceza hukuku kürsülerinin üzerinde çokça düşünmeleri gereken bir uygulama.

ByLock konusunda AYM ve AİHM arasında görüş farkları neler?

Anayasa Mahkemesi Ferhat Kara ve Adnan Şen başvurularında ByLock konusunda 2 ayrı kapsamlı karar verdi ve diğer tüm başvurularda bu kararlarından birine veya her ikisine atıf yaptı. AİHM de Yalçınkaya kararında AYM’nin her iki kararına atıf yapıyor, geniş bir şekilde irdeliyor. AYM’nin 2 kararını AİHM’in Yalçınkaya kararıyla ve paragraf numaralarını da vererek incelemek umarım ilgililere fayda sağlayacaktır.

AİHM’in Yalçınkaya Kararı ülkemiz için bir fırsattır

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) merakla beklenen Yalçınkaya kararını 26 Eylül günü açıkladı. AİHM Büyük Dairesi açıklandığı anda kesin nitelikli olan kararında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini (AİHS) 6. (adil yargılanma), 7. (kanunsuz ceza olmaz) ve 11. (toplanma özgürlüğü) maddelerinin ihlal edildiğine karar verdi. AİHM’in ihlal kararının en önemli tarafı ihlal bulgularına yol açan sorunların sistemik olduğunu belirterek ülkemizin genel önlemler alması gerektiğine karar vermesiydi.

Deprem yargılamaları yanlış başlıyor: Bilirkişi hâkim olamaz

Depremde yıkılan bir bina ile ilgili kusur nasıl belirlenecek? Tabii bilirkişiler devrede olacak. Fakat kusurun kimde olduğunu veya kusurlu olduğunu düşündüğü kişilerin kusur oranlarını, asli veya tali kusurlu olup olmadığını bilirkişi belirleyemez. Bilirkişiler bunu yaparsa hâkimin yerine geçmiş olurlar. Bilirkişilerin hakim yerine geçemeyeceği ve hakimin de bilirkişilerin belirlediği kusur ve/veya kusur oranları üzerinden karar veremeyeceğine yönelik çok sayıda Yargıtay kararı var. Maraş depremlerinden sonra ne mi oldu? Bilirkişiler sorumlu kişiler veya birimlerin asli mi tali mi kusurlu oldukları raporlarına yazdılar. Hakim bu raporlara dayanarak karar vermese de konunun uzmanı olmayan yargı mensubunun vicdani kanaati etkilenmeyecek mi?

O zaman ellerinden kim tutacaktı?

İstanbul Kağıthane’de uyuşturucu satıcılarına operasyon düzenlendi. Emniyet görevlilerimizden Hakan Telli şehit edildi. Ciğerimiz yandı. Cenaze töreninde şehidimizin iki kız evladının ellerini İçişleri Bakanımız Ali Yerlikaya ve İstanbul İl Emniyet Müdürümüz Zafer Aktaş tutuyorlardı. Sonra, şehit polisimizin 15 Temmuz sonrası kamu görevinden ihraç edildiği ve 697 sayılı KHK ile görevine iade edildiğine dair haberler ortaya çıktı. 697 sayılı OHAL KHK’sı Morbeyin tuzaklarının ortaya çıkması sonrasında mağdur olanların iade edildiği bir KHK idi. Daha fazla detaya girmeye gerek yok. Sn. Bakanımıza ve Sn. Emniyet Müdürümüze bir soru sormak istiyorum: Şehit polis memurumuz Hakan Telli mesleğinden uzak bırakıldığı süre içinde vefat etmiş olsaydı evlatlarının ellerinden kim tutacaktı?

Mustafa Said Amca ve diğer hasta mahpuslar nerede ölsünler?

86 yaşındaki Mustafa Said amcanın cezaevinde olması neyi koruyacak, neyi değiştirecek? Sadece öldüğü yeri etkileyecek ve son günlerinde insan onuruyla bağdaşmayacak bir sürece neden olmayacak mı? İnfazın geri bırakılması veya Cumhurbaşkanı affı, adı ne olursa olsun bir an önce Mustafa Said amcanın ve tüm ağır hasta mahpusların salıverilmeleri gerekmez mi? Salıverme işlemlerine yönelik bürokratik işlemler her ne ise, insan onuruna en uygun şekilde yapılmalı değil mi? Örneğin ağır hastaların bulundukları yere gidemez mi doktorlarımız, tahlilleri, tetkikleri bulundukları yerde yapılamaz mı? Ağır hastaları oradan oraya sürüklemek zorunda mıyız?

Devlet affederse Ayşe de affedecek mi?

18 yaşındaki Ayşe, İzmir’de Buca Kırklar cezaevinde tutuklu ve KHK’lı astsubay babasını ziyaretten dönmüş. Masasına bir mektup bırakmış ve Nergis istasyonunda canına kıymış. Ziyarette babasının “Genel af çıkar, herkesi çıkarırlar ama bizi çıkarmazlar” sözünden etkilenmiş olabileceğini söylüyor annesi. Aklımızla dalga geçercesine “af değil” denilse de bal gibi af olan “infaz düzenlemeleri” ile kimler affediliyor, kimler affedilmiyor? Ülkemizin cezaevleri sorunu neden bir türlü çözülemiyor? Noktasına virgülüne dokunmadan Adalet Bakanlığı verilerine bakarak resmi görmeye çalışalım ve üzerimize gelen çığı konuşalım mı?

Bir davadan iki cinayet çıktı

Nesimi Yalçınoğlu, Mersin Barosuna kayıtlı serbest avukat olarak çalışıyordu. 2017 yılında kimsenin aklına gelmeyecek bir şey yaşandı. Nesimi bir sabah gözaltına alındı sonra tutuklandı. İddia ByLock kullanımı idi. Masumiyet karinesinden ve etik değerlerden yoksun basın “Alevi - Bektaşi, Gezici avukat FETÖ cü çıktı” diye yazdı. Evet Nesimi, Alevi idi. Bilirkişi raporlarına rağmen 4,5 ay hapiste kaldı. Sonra tahliye edilip Mersin 9. Ağır Ceza Mahkemesinde tutuksuz yargılandı. Nihayet beraat etti. Sizce mağduriyet bitti mi? Nesimi’nin cezaevine girmesine dayanamayan annesi Ekim 2017’de vefat etti. Nesimi de doktorların Multiple Myelom Amiliodiz dedikleri hastalığa duçar oldu. Neredeyse tüm doktorlar yüz binde bir gibi çok nadir görülen, kısaca vücudun proteinleri reddetmesi şeklinde açıklanan hastalık aynı gerekçeyi dile getirdi: “Üzüntü”. Nesimi beraat etmiş de olsa yaşananların üzüntüsüne dayanamadı. 22 mayıs 2023’te vefat etti. Nesimi ve annesi doğal yollarla mı öldüler? Ölümleri yargı cinayetleri değil miydi?

Yargıda renk körlüğü ve Türkçe anlaşabilmek…

Yeşil herkese yeşildir, kırmızı da herkese kırmızıdır. Kırmızı ışıkta geçen herkes eşit şekilde cezalandırılır. Yeşil ışıkta geçenlere ise elbette yaptırım olmaz, olması düşünülemez. Akademisyen Günal Kurşun’un üniversiteden ihracına Today’s Zaman’da yazması delil gösterilmişti. Kurşun’la aynı sayfalarda yazan İbrahim Kalın ise şu an MİT Başkanı. Onun koltuğu devraldığı Hakan Fidan’ın 2009 Türkçe Olimpiyatları’ndaki bir görüntüsü ortaya çıktı. 2007’de de olimpiyatların tertip heyetinde yer almış. 2012 yılında devletin hatıra parası bastığı Türkçe Olimpiyatları’na 2013 yılında bağış yaptığı içinse bir işadamı ceza aldı. Türkçe Olimpiyatlarına katılan, bir şekilde görüntü veren herhangi bir kamu görevlisinin asgari olarak ihraç edildiğini söylemeye bile gerek yok. Peki sıradan vatandaşa, sıradan bir kamu görevlisine (yeşil görünümlü) kırmızı ışık olan faaliyetler, sıradan olmayanlar için neden yeşil?

Bakan Bey’in kardeşinin suçu ne?

Adalet Bakanı'nın kardeşi 'etkin pişman': 1454 ByLock kaydı tespit edilmiş” başlıklı bir haber yayınlandı. Habere 2016 yılı sonrası yargılanan “sıradan vatandaşlar” ve yakınlarından çok sayıda tepki geldi. Ben farklı bir noktada yaklaşıyorum: Bakan Bey’in kardeşinin suçu ne? Ortada ne bir suç var ne de dolayısıyla “etkin pişman” olunmasını gerektirecek bir durum. ByLock, WhatsApp, Tango, fark etmez, herhangi bir iletişim uygulaması içeriğinde suç unsuru var ve suça yönelik de bir eylem varsa suçlama yapılabilir. Zira ceza yargılaması eylemle, fiille ilgilenir. Cinayetten ceza verilebilmesi için ortada ceset bulunmasının şart olması gibi eylemsiz cezalandırma olmaz. Ceza yargılamasında gıyabi cenaze namazı yoktur. Bakan Bey’in kardeşi de on binlerce sıradan vatandaş da mağdur edildi, enerjilerini anlamsız adli süreçlere harcadılar. Bakan Bey’in kardeşi biraz daha şanslıydı.

0-6 yaş arası 396 çocuk bu bayrama hapishanede girdi

Adalet Bakanlığının son istatistiği 31 Mart 2023 tarihli ve resmi rakamlara göre cezaevlerimizde 12-18 yaş arasındaki çocuk sayısı 2076, yazıyla iki bin yetmişaltı. 2076 çocuğumuzdan 75’i kız çocukları iken kalan 2001’i erkek. 0-6 yaş arası çocuklar anneleri cezaevinde iseler anneleriyle birlikte kalabiliyorlar. Cezaevinde anneleriyle birlikte kalan 0-6 yaş arası çocuklarla ilgili 1 Mart 2023 tarihli son resmi rakam ise 396, yazıyla üçyüzdoksanaltı. Ne acı değil mi? Hangi çocuğun ne ile suçlandığıyla hiç mi hiç ilgilenmiyorum. Hele ki anneleriyle beraber cezaevinde kalmak zorunda kalan küçücük çocukları düşünmek kalbimi kanatıyor. Çocukların bayramda cezaevinde olacağını, tavanı tel örgüyle kaplı daracık avludan başlarını yukarı kaldırdıklarında görebildikleri dışında dünyayla temasları olmadığını düşününce hafakanlar basıyor.

Adalet Bakanlığı ile AYM arasında “arabulucu” mu gerekli?

16 Haziran 2023 tarihli Resmi Gazete’de Anayasa Mahkemesi’nin Şükran Dağ Cabir başvurusu (Başvuru Numarası: 2019/19839) kararı yayınlandı. AYM kararı için geç olsun da güç olmasın demek isterdim ama hem geç oldu hem de çok sayıda mağduriyete neden olduğu için güç oldu. Yine de hukuka adım adım yaklaşıldığını görmek umut oldu.

Demokrasi için beş yıl daha bekleyecek miyiz?

2023 seçimlerini geride bıraktık. Adil olmasa da sorunsuz bir seçim oldu. Sonuçlar demokrasimiz için hayırlı olsun ama bunun için beş yıl daha beklememeliyiz. Çünkü demokrasi için sandık çok önemli olmakla birlikte demokrasi sadece sandıktan ibaret değil. 2022 Dünya Demokrasi Endeksi’ne göre ilk sıradaki Norveç’in puanı 10 üzerinden 9,81, son sıradaki Afganistan’ın puanı 0,32. Türkiye’nin puanı ise 4,35. Dünyadaki demokrasi sıramız 103. Kusurlu demokrasinin, melez rejimin sonunda otoriter rejimin ucundayız. Türkiye en yüksek puanı 2012’de almış, 5,76 ile. Peki son 10 yılda demokrasimize ne oldu?

Depremin yıkamadığı ayrımcılık

Depremden sonra insanlarla birlikte kurumlar da yaraları sarmak için seferber oldular. Depremzedeler yakın illerdeki öğrenci yurtlarına yerleştirildiler ilk olarak. Fakat Niğde’den bir haber geldi. Depremzede bir karı koca, depremzede olmalarına rağmen KHK’lı oldukları gerekçesiyle yurda kabul edilmemişlerdi. Sonra yine depremzedeler için avantajlı kredi imkânları sağlandı. Bu defa Adana’dan bir haber geldi. Depremzede bir kadın öğretmene eşi KHK’lı olduğu için kredi verilmemişti.

Anayasa Mahkemesinin OHAL Kanunu iptalleri

AYM’nin etkili bir yol olup olmadığı her geçen gün daha fazla tartışılır hale geldi. AYM siyasi konjonktürü koklayarak incelemelerinin zamanlamasını belirleyen ve kararlarını da konjonktüre göre veren bir mahkeme olmamalı. Verdiği kararlar da sadra şifa olabilmeli.

AİHM kararlarında Devletin yaşam hakkını koruma yükümlülüğü

AİHM’in, davalı Devletin kişileri ekolojik veya endüstriyel felaketlerden koruma yükümlülüğünü yerine getirmediği sonucuna vardığı bazı örnek kararlarını hatırlamak, özellikle 6 Şubat depremleri sonrasındaki tartışmalara ışık tutması açısından önem arz ediyor.

AİHM diyor ki, 99 Depreminde sadece Veli Göçer değil Devlet de sorumlu!

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 1999 Depremi için hükmü: AİHM diyor ki, devlet olarak binaların yapıldığı bölgenin deprem riskinin yüksek olduğunu biliyordun. Yaşam hakkını koruman gerekirdi, pozitif yükümlülüğün vardı. İnsanları risklere karşı korumalıydın. Yapmamışsın diyor AİHM. 75 sayfalık kararında; neden yapılmadığını uzun uzun anlatarak ve içtihatlarını hatırlatarak, yapmamışsın diye haykırıyor adeta.

Başımıza çöp mü yağsın taş mı?

6 Şubat depreminden önceki günlerde Sinan Ateş için adalet istiyor ve asıl sorumluların da yargılanmasını talep ediyorduk. Şenyaşar ailesinin annesi Emine Şenyaşar adliye önünde adalet nöbeti tutuyordu. Emine Şenyaşar’ın adliye önündeki adalet nöbeti ve feryadı ile 6 Şubat depremi sonrasında enkaz başında yakınlarını bekleyenlerin nöbetleri ve feryatları arasında hiçbir fark göremiyorum. En temel hakkımız olan yaşam hakkı tanınmayınca, başımıza alevler içindeki çöpler yağarak mı, taş yağarak mı ölmeyi dahi tercih edemediğimizin farkında mıyız? Velhasıl, hukuku enkaz altından çıkarmadan her afette enkaz altında kalmamak mümkün olacak mı?

AİHM Büyük Daire Duruşmasında ByLock Tartışması: Borcunuz mu var Hakime hanım?

18 Ocak 2022 Çarşamba günü AİHM Büyük Dairede Yalçınkaya/Türkiye başvurusunun paneli yani halk diliyle duruşması yapıldı. Yüksel Yalçınkaya Kayseri’de bir öğretmendi. Terör örgütü üyeliği suçlamasıyla 6 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmıştı. Ceza ByLock kullanımı iddiasından verildi. AİHM’deki Türk yargıç Saadet Yüksel son derece donanımlı bir hukukçu ve Büyük Daire duruşmasında heyette idi. Başvurucu tarafına bir soru yöneltti: “Başvurucunun 6 farklı tarihte 308 defa sunucuya bağlandığını gösteren HTS CGNAT kayıtları hakkındaki bilirkişi raporları. Başvurucu bu mahkemenin tüm bu bulguları bir kenara bırakmasını mı istiyor?” Büyük Daire panelini izlediğimden bu yana, hala nasıl olur da 308 satırdan ibaret olan CGNAT kayıtları ByLock sunucusuna 308 bağlantı olarak anlaşılabilir diye düşünüyor ve mantıklı bir cevap bulamıyorum.

OHAL’in devamı “bohça kanunlar” hakkında AYM kararı ve mağduriyetler

Ana muhalefet partisi CHP hem 7145 sayılı kanunu hem de 7333 sayılı kanunu Anayasa’ya aykırılık iddiasıyla AYM’ye taşımıştı. CHP iptal davalarını 60 günlük süre içerisinde açtı. Sonra top AYM’de idi. AYM iptallerle ilgili kararını 30 Haziran 2022 tarihinde verdi. Kararı yazıp Resmî Gazetede yayınlamak için de acele etmediler böyle olunca, 12 Ocak 2023 tarihine kadar beklediler. Peki kararda neler var?

Anayasa Mahkemesi’nin söylemek istediği: “Devlet tuzak kurmaz!”

Ben AYM’nin Şaşmaz kararını “Devlet tuzak kurmaz” ilkesiyle özetliyorum. Trafikte “yeşil görünümlü kırmızı ışık” olmayacağı gibi hukuk devletinde “legal görünümlü illegal yapı” diye bir kavram olmaz. Devlet de bir dönem “legal” olan yapıları sonradan “legal görünümlü illegal” ilan ederek vatandaşına tuzak kurmaz.

Hatasız kul olur mu olmaz mı? Yargıtay’ın Birol Erdem kararı üzerine kopan tartışmalar

Eski Adalet Bakanlığı Müsteşarı ve HSYK üyesi Birol Erdem, hakkında “örgüt yöneticiliğinden” açılan davada "örgütün nihai amacını bilmediği” gerekçesiyle beraat etti. Birol Erdem kararı doğrudur. Ne var ki bazıları “hatasız kul olmaz” denerek beraat ettirilirken, çok büyük çoğunluk için “bilmen gerekirdi, eğitimin, bulunduğun konum bilmeni gerektirirdi” diyebiliyor yargımız karar metinlerinde. Sonuç: 2016-2021 arasında terör örgütü üyeliği suçlamasıyla Cumhuriyet Başsavcılıklarında karara bağlanan soruşturma sayısı 1.768.530’dur.

Cezaevinde mezar taşı kitabesi

Ziyaret bölümünde müvekkilimi beklerken bir mahkûmun yaptığı, çerçeveli beyaz bir seramik üzerine Arapça hat ile yazılmış bir kitabe gözüme ilişti. Yazıyı okuyabilmek için çerçeve içindeki seramik kitabeye yaklaştım, okuyunca ürperdim. Gardiyanlara sordum beyaz seramik kitabede ne yazdığını, bilen çıkmadı. Sonunda hepsine neden ürperdiğimi açıkladım. Beyaz seramik üzerinde genellikle mezar taşı kitabelerinde kullanılan, “Bâki (kalıcı, ebedi) olan yalnız Allah’tır” anlamına gelen “Hüvel Bâki” yazıyordu. Bu kitabeyi görenler cezaevleri hakkında ne düşünür? Cezaevleri kabristanlara benzemek zorunda mıdır?

Kararlarının objektif etkisinin önemine dikkat çeken AYM, AİHM kararlarının objektif etkisini ne kadar önemsiyor?

Türk hukuk tarihinin en büyük kazanımlarından ve reformlarından biri olan hak ihlallerine karşı bireysel başvuru hakkını gelecek nesillere etkili ve başarılı şekilde aktarmalıyız ve kararların objektif etkisini hayata geçirmeliyiz. Hak ihlali kararlarının objektif etkisine subjektif bakan kimse kalmasın. Bence zor değil.

Venedik Komisyonu ne diyor: Dezenformasyon mu, sansür mü, caydırma mı?

Dezenformasyon Yasası, Venedik Komisyonu’nun görüşlerinin hiçbirine kıymet verilmeksizin yasalaştı. Öyle ki Türkiye yetkili makamları tarafından 6 Ekim 2022’de Venedik Komisyonuna gönderilen yazıda tartışmalı 29. madde metnindeki ‘örgüt’ kelimesinden kastın terör örgütleri olduğunun söylenmesine ve Venedik Komisyonu’nun da bu kelimeden kasıt terör örgütleri ise metne bu şekilde yazılması gerektiğini belirtmesine rağmen, bu kadar net ve basit, üstelik en azından lafzi tereddütleri ve muğlaklığı giderecek bir değişiklik dahi madde metnine yansıtılmamış. Böylece örgüt kelimesi de her türlü organizasyonu kapsayabilecek, her türlü farklı yoruma açık muğlak haliyle korunmuş.