Trump’ın bu çarşamba günkü (13 Kasım 2024) mesaisi oldukça yoğundu. ABD Başkanı Joe Biden, 2024 seçimlerini kazanan Trump’ı Beyaz Saray’da ağırlamış, ikili oval ofisin harlanmış şöminesinin yanı başında sohbet etmişti. Yüzdeki gülümsemelerden ve uzun süren sohbetten de anlaşabileceği üzere görüşme iyi geçmişti. Biden, 2020 seçim sonuçlarını tanımayarak soyut hile iddialarıyla itiraz eden ve devir teslim törenine katılmayan Trump’a “demokrasi” nasihatı vermiş, Trump da kendisine bütün seçim dönemi boyunca “Hitler, diktatör” diyen Demokratların misafiri olup karşı cephedeki algısıyla adeta dalga geçmişti.
Trump, Beyaz Saray’dan çıkıp yanından hiç ayırmadığı Elon Musk, en sadık Trumpçılardan Floridalı Temsilciler Meclisi üyesi Matt Gaetz, Beyaz Saray Genel Sekreteri olarak görevlendireceği kampanya direktörü Susie Wiles ve kişisel avukatlarından Boris Epshteyn ile birlikte uçağa bindi. Susie Wiles, 2020 hezimetinden bu yana Trump kampanyasını ve ekibini toparlayıp düze çıkaran, her türlü skandalın çıkmasını veya büyümesini engellemeye çalışan önemli bir isimdi. Fakat New York Times ve Politico’nun haberine göre, Susie Wiles talihsiz bir karar aldı ve sakin bir yolculuk geçirmek adına ayrı bir odaya geçerek iki saatlik uçak yolculuğunu Trump’sız geçirdi.
Fırsat bu fırsat diyen Epshteyn, Trump’ı iki saatlik uçak yolculuğunda Cumhuriyetçi Parti’nin en az sevilen isimlerden biri olan Gaetz’in Attorney General (Baş Savcı veya bizim tabirimizle Adalet Bakanı) olarak atanması gerektiğine ikna etti. Trump uçaktayken Gaetz’e teklifte bulundu, adaylık açıklamasını yazıp yayınladı. Halbuki Donald Trump birkaç aydır farklı hukukçuları değerlendirmiş, hangi anayasal teorilerin veya fikirlerin uygulanabileceği, yargılandığı davaların nasıl çözülebileceği üzerine ekibiyle beraber kafa yormuş, birçok ciddi ve iyi muhafazakar hukukçunun özgeçmişini incelemişti. Bütün bu sürecin rafa kaldırılması için iki saatlik bir uçak yolculuğu yetmişti. Gaetz açıklama yayınlanır yayınlanmaz Temsilciler Meclisi’nden istifa etti. Gaetz istifa etmeseydi iki gün sonra yine Cumhuriyetçi Parti’nin çoğunlukta olduğu Temsilciler Meclisi’nin Etik Komitesi 17 yaşındaki bir lise öğrencisiyle cinsel ilişkiye girdiğine dair iddialarıyla ilgili bir araştırma raporu yayınlanacak, Gaetz hakkında dile getirilen korkunç suçlamalar hakkındaki değerlendirmelerini ve bulgularını duyuracaktı.
Matt Gaetz; kürtaj yasaklarına karşı sokağa çıkan kadınlara “şişman ve çirkin” diyen, 2020 seçimlerinin iptal edilmesi için uğraşan, komplo teorilerini en yoğun şekilde yayan Trumpçı Cumhuriyetçilerden biri. Temsilciler Meclisi’ndeki Cumhuriyetçiler tarafından dahi sevilmeyen, neredeyse herkesle sürtüşme yaşayan Gaetz’in elbette bu göreve aday gösterilme sebebi iyi bir hukukçu olması, Trump’ın işine gelebilecek yaratıcı hukuki argümanlar ileri sürmesi değil. Trump, kendi partisi tarafından dahi çok radikal ve liyakatsız bulunan birisini seçerek hem daha göreve başlamadan kendi partisinden eksiksiz bir sadakat beklediğini hem de her türlü yürütme yetkisini kendi şahsi siyasi emelleri için kullanacağını erkenden gösterdi.
Nitekim Gaetz, Trump’ın tescilli radikal kumpanyasının sadece bir öngösterimi.
Aşı karşıtı Sağlık Bakanı, “Putinci” İstihbarat Direktörü
Trump’ın hukuka dair ne varsa ayaklar altına almaya hazırlanan birini Adalet Bakanı yapmaya hazırlanırken; aşı karşıtı bir komplo teorisyenini Sağlık Bakanlığı’na, Esad ile görüşen, Ukrayna’nın işgaline dair Rusya yanlısı yorumlarıyla gündeme gelen eski bir Demokrat Partili’yi Ulusal İstihbarat Direktörlüğü’ne aday gösterdi.
Robert F. Kennedy Jr., siyasi suikastlere kurban giden Kennedylerden eski ABD başkanı John F. Kennedy’nin yeğeni, Robert F. Kennedy’nin oğlu. Harvard mezunu bir avukat, büyük şirketlere karşı açtığı davalarla gündeme gelen bir isim. Kansere sebep olan gıdalar, toprakları kirlenen Yerli Amerikalılar hakkındaki davaları üstlenen Kennedy Jr., Demokrat Parti’nin sol kanadında yer alan aykırı bir isimdi. Irak’ın işgaline, Suriye’ye müdahalelere karşı çıkmış, zenginlerden alınan vergilerin artırılmasını savunmuş, 2008’de desteklediği Obama’nın başkan seçilmesiyle Çevre Koruma Ajansı’nın başına getirilmek istenmişti. Kennedy aykırı duruşu nedeniyle bu pozisyon için “radikal” bulununca listeden çıkarıldı. Bu başarısız kabine girişiminden sonra Kennedy müesses nizama karşı öfkelendi, çok daha radikalleşti. Yöneticisi olduğu STK’lar aracılığıyla aşıların otizme yol açtığına dair komplo teorileri yaydı, aşı karşıtlarıyla videolar çekti, Samoa’daki aşı karşıtı hareketi cesaretlendirerek çocukların salgın hastalıktan dolayı hayatını kaybetmesine sebep oldu. Kennedy’nin aşı karşıtlığına bu erken yatırımı, meyvesini COVİD-19 pandemisinde gösterdi. Kennedy’nin içerikleri çok daha fazla yayılmaya başladı.
Pandeminin Çinlileri ve Aşkenaz Yahudilerini etkilemediğine dair teorisi, aşı zorunluluğunu Nazi dönemine benzetmesi çok tepki çekti. Sadece aşılarla değil, 5G ve Wİ-Fİ ile ilgili de komplo teorileri yaydı, AİDS hastalığının varlığını tartışmaya açtı. 2024 seçimlerinde ise önce Demokrat Parti’de, ardından bağımsız olarak başkan adaylığını ilan etti, anketlerde %4-5’lere ulaştıktan sonra yarıştan çekilerek Trump’a destek açıkladı. Trump da bu desteğinin karşılığını kendisine Sağlık Bakanlığı’nı sunarak gösterdi. Kennedy zaten Trump’ın “Make America Great Again” (Amerika’yı Yeniden Muhteşem Yap) sloganına “Make America Healthy Again” (Amerika’yı Yeniden Sağlıklı Yap) sloganını ekleyerek niyetini seçim kampanyasında belli etmişti.
Seçim döneminde çektiği spor videoları ve paket gıda eleştirileriyle de sağlık konusunu gündemden düşürmemişti.
Kabinedeki bir diğer eski Demokrat Partili ise Tulsi Gabbard. Amerikan Samoası doğumlu Hawaili siyasetçi Tulsi Gabbard, vegan, sörfçü, Hindu, savaş karşıtı bir Irak gazisi, Putin ve Esad sempatizanı aykırı bir siyasetçi. İslamofobik ve eşcinsel karşıtı radikal bir Hindu tarikatında yetişen, hatta ilk eşiyle bu tarikatta tanışan, Hindu milliyetçisi guruları şahsen takip eden Tulsi Gabbard, Demokrat Parti’de siyaset yaparken ekonomi konusunda sola yakınken, özellikle İslam söz konusu olduğunda çok müdahaleci bir tavır sergilemiş, Obama’yı “radikal İslam” kavramını kullanmadığı için Fox News’e çıkıp eleştirmişti. Müslüman azınlığa yönelik baskıları nedeniyle kınanan Hint başbakan Modi’ye sempatiyle bakan Tulsi Gabbard, 2016’da Bernie Sanders’i desteklemiş, Trump’ın seçimleri kazanmasının ardından kendisiyle görüşüp dış politikaya dair görüşlerini paylamıştı.
Tulsi Gabbard’ı ABD gündemine taşıyan ise partisine ve devlete haber vermeden 2017 yılında Suriye’ye giderek iki kez Esad ile görüşmesi, kimyasal silah iddialarını sorgulaması ve Suriye’ye yönelik müdahalelere karşı çıkması olmuştu. Tulsi Gabbard, Ukrayna’nın işgaliyle birlikte Rusya yanlısı görüşleri paylaştığı, ABD’nin işgale sebep olduğunu, Ukrayna’da ABD’nin kimyasal silah laboratuvarlarının bulunduğunu dile getirdiği için birçok Demokrat Partili tarafından “Rus ajanı” olarak etiketlendi, günün sonunda daha önce başkan adaylığı için yarıştığı partisinden istifa etti, Trump’a destek açıkladı ve resmen Cumhuriyetçi Parti üyesi oldu.
Esad ile görüşen, Putin’e sempatiyle bakan Tulsi Gabbard bu dönüşümü neticesinde Trump tarafından Ulusal İstihbarat Direktörlüğü’ne aday gösterildi. Amerikan istihbaratı ve diğer ülkelerden gelen bilgi aktarımı açısından kritik bir makama böylesine radikal bir ismin gelme ihtimali medya ve Demokrat Partilileri oldukça ürküttü. Tulsi Gabbard aynı zamanda sıkı bir Türkiye karşıtı. Gabbard genellikle nüfusunun çoğu Müslüman olan ülkelere karşı oldukça sert, çünkü özellikle radikal Hindu tarikatından bugüne kalan bir İslam karşıtlığı mevcut. Bu da konuya ilişkin her konuşması ve açıklamasına yansımış durumda.
https://x.com/serbestiyetweb/status/1857026603928190983
Yine Dağlık Karabağ konusunda da kabinedeki en ilgili kişilerden biri. Özellikle Ermenistan’ın daha fazla desteklenmesi gerektiğini söylüyor, bu konudaki ABD ilgisizliğini çok sert bir şekilde eleştiriyor. Kabinenin geneli gibi İsrailci olmasına rağmen, Suriye ve İran’a yönelik askeri müdahalelere ise karşı çıkıyor, geçmişte Trump’ı Kasım Süleymani suikasti nedeniyle kınamış bir isim. Genel olarak farklı ülkelere yönelik askeri operasyonlara karşı çıkıyor, Ortadoğu ve Ukrayna’daki savaşlar nedeniyle ulusal Amerikan çıkarlarının öncelenmesi gerektiğini söylüyor.
Tulsi Gabbard, ulusalcı tavrıyla kabinedeki diğer isimlere nazaran Trump ile özellikle dış politikada daha uyumlu gözüken biri.
Neocon’ların dönüşü mü?
Trump, özellikle dış müdahalelere eleştirel bakan, savaşları bitirmeye odaklanan ve ABD’yi önceleyen MAGA tabanını şaşırtacak düzeyde ilginç isimleri dış politika pozisyonlarına aday gösterdi.
Türkiye’ye yönelik olumlu bakışıyla bilinen ve 2024 seçimleri boyunca özellikle Müslüman seçmenle iletişimi sağlayan Richard Grenell şimdilik yedek kulübesine alındı, Bush dönemini andıran iki isim öne çıkarıldı: Dışişleri Bakanlığı için Florida senatörü Marco Rubio ve Ulusal Güvenlik Danışmanlığı için Mike Waltz.
Mike Waltz, Trump’ın Cumhuriyetçi Parti’den tamamen uzaklaştırdığı Bush dönemi Cumhuriyetçilerin terekesi. Bush döneminin başkan yardımcısı ve Irak’ın işgalinin mimarı Dick Cheney’in terörle mücadele danışmanı. Trump’ın Afganistan’dan çekilme kararına karşı çıkmış, İran’a ve Çin’e karşı şahin, Hamas politikası nedeniyle Türkiye’ye oldukça tepkili bir kişi. Zamanında Suriye operasyonları nedeniyle Türkiye’ye yönelik yaptırımları savunmuş. Filistinlilerin Türkiye’ye yerleşmesini istiyor.
Enes Kanter’le yakınlığıyla bilinen Marco Rubio, ise Waltz gibi sıkı bir Çin karşıtı. Küba göçmeni bir aileden geldiği için Latin Amerika’daki sol hükümetlere çok tepkili. Bu nedenle Türkiye ve Venezuela’nın yakın ilişkilerini kınayan biri. Senato’daki en sıkı Türkiye karşıtlarından. O da ekibin kalanı gibi Türkiye’nin Suriye operasyonları nedeniyle yaptırıma maruz kalmasını savunmuş kişilerden. Rubio, ülkenin ilk Hispanik Dışişleri Bakanı olacak. Ortadoğu ve Türkiye için pek böyle olmasa da ortalama bir Amerikalı için Waltz ile birlikte kabinedeki “en makul” kişilerden. Zira Trump dış politikada etkin olacak bir diğer konum olan Savunma Bakanlığı için çok tuhaf bir ismi aday gösterdi: Fox News yorumcusu Pete Hegseth.
Ordunun başına sabah programcısı
Kudüs’ü işgal eden Haçlı ordusunun sembollerini ve sloganlarını dövme yaptıran Pete Hegseth, Minnesota Eyalet Ordusu’nda rezerv asker olarak görevliyken 2020 seçimleri sonrası Biden’in devir teslim törenini korumak için gönüllü olmuş, fakat üst düzey ordu yetkilileri “radikal” eğilimleri nedeniyle Hegseth’in talebini reddetmişti. Hegseth tam bir “siyasal Hıristiyancı”. Eğitimin sisteminin ateist Marksistler tarafından dizayn edildiğini, ABD’deki güncel sekülerizmin kuruluş ayarlarıyla uyumlu olmadığını, ABD’nin dinden uzaklaştığını söylüyor, kadınların cephede savaşmasını eleştiriyor, Haçlılara ilişkin birçok sembolü kullanıyor. Son 10 senedir ise muhafazakarların izlediği Fox News’ta sabah programları sunuyor, dış politika yayınları yapıyor, eline sopa alarak Hamas tünellerini seyircilere anlatıyor, Netanyahu’ya hayranlıkla baktığı söyleşilere imza atıyor. Harvard diplomasını canlı yayında karalayıp okula geri yollayan, üstsüz bir şekilde önce 11 Eylül anıtını ziyaret edip Hudson Nehri’nde ABD askerleri için yüzen oldukça radikal ve renkli bir medya kişiliği olan Hegseth’in bir devlet tecrübesi yok. Fakat şimdi ABD ordusunun başında, Pentagon’un ensesinde.
Hegseth, özellikle ordu içinde “ırksal çeşitliliğe” önem veren isimlerin atılmasını istiyor, siyah üst düzey generalleri “sadece siyah oldukları için bu görevdeler” diyerek hedef gösteriyor. Hegseth çok sıkı bir Trump destekçisi. Devlet tecrübesi olmadığı için büyük ihtimalle Trump’ın sözünden çıkmayacak. Trump’ın generalleri tasfiye ve ordu yönetimini 2016’nın aksine tamamen emir altına alma sürecinde sıkı bir “askeri” olacak.
Hegseth’in en tartışmalı görüşlerinden biri ise Kudüs’te yaptığı bir konuşmada, Mescid-i Aksa’nın yıkılıp yerine Süleyman Mabedi’nin inşa edilmesinin “hayal” olmadığını söylemesi. Bu skandal açıklama kabinenin diğer üyelerinin İsrail hakkındaki görüşlerinin yanında maalesef normal. Zira kabine sanki Amerika’nın değil, İsrail’in şahin bir kabinesi denebilecek kadar İsrail yanlısı, Netanyahu destekçisi.
ABD değil, İsrail kabinesi
Trump’ın kabine seçiminde etkili isimlerden biri New Yorklu İsrail destekçisi Amerikalı Yahudi ve gayrimenkul yatırımcısı yakın golf arkadaşı Steve Witkoff. Witkoff, Trump’a seçim döneminde Biden kabinesine az da olsa İsrail’in eleştirilmesinden ötürü kızgın İsrail lobisinin bağış yapmasını sağlayan etkin isimlerden biri. Trump, Witkoff’un çabasını onu Ortadoğu Özel Temsilciliğine atayarak gösterdi. Bir telefonla doğrudan Trump’a ulaşma lüksüne sahip Witkoff, Ortadoğu liderleriyle görüşecek, daha önce hiç tecrübesi olmadığı diplomasi dünyasında kendini kanıtlamaya çalışacak.
Kabinenin İsrail’de kutlanmasını sağlayan tek isim Witkoff değil. Trump’ın BM Daimi Büyükelçiliği’ne aday gösterdiği Elise Stefanik de tam bir İsrail destekçisi. New Yorklu Temsilciler Meclisi üyesi Stefanik, genç bir Trumpçı olarak geçen sene boyunca Filistin yanlısı gösterilerin yapıldığı üniversite rektörlerini Kongre sorgularına çağırdı ve saldırgan sorularıyla McCarthy dönemini andıran bir süreç yönetti. Her türlü İsrail eleştirisine antisemitizm diyerek seri sorularla rektörleri terletti, MİT ve Harvard rektörlerinin istifa etmesine sebep oldu. Stefanik, BM’yi Hamas’ı desteklemekle suçluyor. Büyük ihtimalle İsrail’in BM’deki en troll destekçisi olacak, BM’yi içten içe kemiren kararların çıkması, özellikle Filistin destekçisi olan Genel Kurulu’nun etkisinin kırılması için elinden geleni yapacak.
Yine Trump’ın İsrail Büyükelçisi olarak aday gösterdiği eski Arkansas valisi Evanjelist siyonist Mike Huckabee de adeta ABD’nin İsrail Büyükelçisi değil, İsrail’in Amerikan sekreteri olmaya namzet biri. İsrail’in Batı Şeria üzerindeki hak iddiasının, ABD’nin Manhattan üzerindeki hak iddiasından fazla olduğuna, Filistin ve Filistinli diye bir şey olmadığına inanıyor. İsrailli faşist bakanlar Trump’ın seçilmesinin ardından Batı Şeria’nın ilhakının masaya getirilmesi gerektiğine dair açıklamalarını destekleyecek şekilde Batı Şeria’nın İsrail’e ait olduğuna inanan Huckabee, ABD’deki en sıkı İsrail lehtarlarından biri.
Diğer bir yandan Netanyahu da Trump’ın seçilmesinin ardından Batı Şeria’da ikamet eden ve Batı Şeria’nın ilhak edilmesini gerektiğini savunan FBI tarafından terör örgütü kabul edilen radikal sağcı Yahudi Savunma Ligi’nin eski üyelerinden olan Yechiel Leiter’ı ABD Büyükelçisi olarak atadı. Adeta Trump dönemini bu döneme yakışan radikal biriyle karşıladı.
Yine dış istihbarat kurumu CIA’nin liderliğine aday gösterilen John Ratcliffe de Biden yönetimini İsrail’e engel olduğu için (ne konuda engel olduysa artık ?!) isimlerden biri.
Kabinenin Türkiye’ye yönelik tepkisi, İsrail desteğinin ve Batı Şeria’nın ilhakı hevesleri dışında bir diğer ortak özelliği ise tecrübesiz ve sadık olmaları.
İstikrarlı kaos, öngörülebilir delilik
Trump’ın seçtiği her bir isim çok tartışmalı. İç Güvenlik Bakanı olarak aday gösterdiği South Dakota Valisi Kristi Noem, geçmişte haylazlık yaptığı için evcil köpeğini vurup bunu gururla anlatan tuhaf bir muhafazakar. Yasadışı göçle mücadele etmesi için görevlendirdiği Tom Homan ve Stephen Miller aşırı milliyetçi görüşleriyle ve göçmenlere karşı sert uygulamaları savunmalarıyla Trump dünyasında meşhur olmuş kişiler.
Varıyla yoğuyla Trump’ın seçilmesi için çabalayan iş insanı Elon Musk ise Arjantin’in liberteryen başkanı Milei’nin Eğitim Bakanlığı’nı kapatması, sosyal devlet harcamalarını kısması gibi fikirlerini uygulamak istediği Verimlilik Departmanı’nın başında. Verimlilik Departmanı’nın Musk ve iş insanı Vivek Ramaswamy eş-başkanlığında olmasının “verimliliği” ise Demokratların dalga konusu. Elon Musk sadece hükümet harcamalarını kısmakla meşgul değil, her bir süreçte Trump’ın dibinde: kabine atamalarında, politika tartışmalarında, parti toplantılarında ve diplomatik görüşmelerde. Hatta Elon Musk, Trump’ın temsilcisi olarak İran’ın BM Daimi Büyükelçisiyle özel bir görüşme dahi yaptı. Hiçbir hukuki sorumluluk sahibi olmadan, halk oyu olmadan gelecekteki Beyaz Saray yönetiminin en hassas mevkilerine kendini şimdiden konumlandırdı bile.
Trump’ın bu radikal, genç ve tecrübesiz isimleri seçmesinin ardında kendi açısından mantıklı bir strateji yatıyor. Trump, 2016’nın aksine kendisine muhalefet edebilecek, direnebilecek “tecrübeli” isimleri istemiyor. Marco Rubio’dan başkan yardımcısı J.D. Vance’e kadar birçok isim geçmişte Trump’ı çok sert bir şekilde eleştirmiş, fakat daha sonrasında siyasi ikballeri uğruna kişisel görüşlerinden ilkelerinden vazgeçmiş kişiler. Hepsi siyasi konum ve makam uğruna Trump’ın tövbe kapısının müridi olmuş, bir nevi kişiliklerini geride bırakarak Trumpizmi benimsemiş. Bu noktada, dünyaya, Ortadoğu’ya dair görüşleri geçmişte kalabilir, tamamen Trump’ın izinden gitmeye devam edebilirler. Zira 2028’de Trump iki dönem kuralı nedeniyle aday olamayacak ve Cumhuriyetçi Parti’nin başkan adaylığı için yarış 2026 yılında başlayacak. Bu süreçte Rubio’dan J.D. Vance’e birçok genç kabine üyesi Trump’ın onayını almak, partinin en sevilen isminin “prensi” olarak önseçimde seçmen karşısına çıkmak isteyecek. Bu Trump için iyi, fakat dünya için kötü. Zira özellikle Dışişleri Bakanı Rubio, BM Daimi Büyükelçisi Stefanik gibi genç hırslı siyasetçiler, geleceği düşünerek diplomatik kuralları aşabilecek konuşmalar, açıklamalar yapabilir, İslamofobik parti tabanının gözüne girmek için ABD’nin ikili ilişkilerini ve bölgesel gelişmeleri es geçebilir.
Bu kadar tuhaf bir kabine oluşturmak aynı zamanda Trump’ın ABD kurumlarına sahici bir “Merhaba” mesajı. Aşı karşıtı bir Sağlık Bakanı, lise öğrencisiyle birlikte olmakla itham edilen bir Adalet Bakanı, Kremlin’in yalanlarını yayan bir İstihbarat Direktörü’nü Senato’nun onayına sunarak kendi partisine “her isteğimi karşılayacak kıvama gelin, en radikal olanı bile” mesajını veriyor. Senato’da şu anda Cumhuriyetçiler 53’e 47 çoğunlukta. Fakat özellikle Susan Collins, Lisa Murkowski gibi Trump karşıtı isimler bazı ılımlı Cumhuriyetçilerle birleşerek Demokratlarla birlikte onaylamama kararı alabilir. Trump şimdiden Senato’nun Trumpçı kanadına rağmen çoğunluk lideri seçilen tipik bir Cumhuriyetçi olan South Dakota Senatörü John Thune’e göz dağı vermiş durumda. Elon Musk gibi Trump destekçileri kabineye oy vermeyen senatörlerin bir sonraki önseçimde rakiplerinin destekleneceğini söylüyor, MAGA tabanı senatörlere baskı kuruyor.
Trump bu kadar radikal ve tecrübesiz isimleri Senato’dan onaylatarak bir sonraki yasa önerilerinde, atamalarında engel oluşturabilecek “parti içi muhalefeti” daha ilk aşamada sıfıra indirmeyi amaçlıyor. En büyük kozunu ilk başta açıyor ve “makul” biri olmayacağını en başından söylüyor. Hatta Senato’nun onayını alamama ihtimali karşısında da çoğunluk liderini ikna ederek Senato’nun tatil kararı almasını, böylece anayasadaki bir istisna hükmü olan “recess appointment” (telafi ataması) yöntemiyle en az bir sene Senato onayı olmadan adayların görevlerine başlayıp sürdürmeleri ihtimalini masaya yatırıyor.
Yani sadece korumakla mükellef oldukları normları içeriden yok edecek kişileri bakanlıklara aday göstermiyor, aynı zamanda bakanların Senato onayından geçtiği ABD’ye özgü denge ve denetleme sisteminin de içini boşaltmayı planlıyor.
Trump, açıkladığı kabineyle kendisine yönelik iyimser beklentileri alt üst etti. Evet Trump, 2016’daki Trump değil. Daha öngörülebilir, daha planlı ve programlı. Ama yine de kaotik. Kaosun öngörülebilir ve planlı olması ise çok daha tehlikeli.
Trump’ın tescilli radikaller kumpanyasını hem ABD hem dünya hem de Türkiye çok konuşacak.
Bol reytingli, bol kahkahalı, yeri geldiğinde de ağlatacak dört senelik trajik bir komedi.
Bütün bu kaosun içerisinde Trump kabinesindeki en makul ve en deneyimli siyasetçi ise Donald Trump.
Ne kadar güven verici ve rahatlatıcı dimi?