Ana SayfaGÜNÜN YAZILARISivili resmisiyle annelerin günleri: Annelerden anne beğenmek

Sivili resmisiyle annelerin günleri: Annelerden anne beğenmek

Arşivlerden Anneler Günü’nün tarihine, seyrine bakıyorum. Sivili-resmisi, “siyasisi” ile “Anadolu” manzaraları. Annelerin günleri ile “Anneler Günü” arasındaki “nüans”ta hazin bir tarih yatıyor. Babalar Günü de ayrı âlem, “ana baba günü” de ayrı mânâ… Bir dolu seçmece-beğenmece haber. Bugün de haberlerden “Narin’in annesi”yle “Şirin’in annesi”ni okuyor, feryatlardan feryat beğenip-beğenmeyip, annelerden anne seçip racon bile kesiyoruz bazen.

“Özel-önemli-belirli günler”de dolaşan yazı dizimde değindiğim gibi eskiden öyle günler sayılı. Mesela çocukluğumda adını duymadığımız “Babalar Günü” yıllar sonra kutlanıyor. Arşivlerde de 1980’lere kadar o güne rastlamadım.

“El öpmek” için bahaneye de pek gerek duyulmuyor o dönemde.  Kız istemenin noktasını koyan “Öp Babanın Elini”nin iki ayrı filmi bile var. 1955’de ve 1993’de, ikisi de komedi. Belki kızı verince o “yabancı”nın anında “baban” olmasının etkisiyle, “sürpriz, şaşırtıcı” mânâsını ünlemiyle yüklenen bir deyim aynı zamanda.

Bu arada 1964’de başrollerinde Ayhan Işık ve Fatma Girik’in oynadığı “Öp Annenin Elini” filmini de atlamayayım. O da aynı hesap ama denklemi unvanıyla vaftiz edilen “kayınpeder”le değil “kaynana” ile.

“Pijama partileri”nin tarihi

Gazete arşivlerine baktığımda “Babalar Günü”ne ilk kez 21 Haziran 1981’de, Milliyet’de rastlıyorum. Darbeyi aklamak, unutturmak için Kenan Evren zamanında -daha önce değindiğim- evrilip çevrilen kurumların, özel günlerin adlarının bir örneği belki de.

O da Anneler Günü gibi pazar günü kutlanıyor. Ama haziran ayının üçüncü haftasında. O yıllarda o gün pastasıyla filan “parti” havasında kutlanmasa da “Pazar babaları” deyince aklıma “Pijama partileri” geliyor.

Pazar günü çizgili pijama altının üstüne beyaz-naylon gömleğini giyip kravat takan baba-dede görüntüleri bile hafızamda. Balkonda, sokakta, piknikte rastlıyorsun. “Sivil”liğine öyle bir ayar yapmış yahut devletlû “mesai”den öyle alışmış herhalde. Kravattan emekli olamıyor.

O günlerin masa başı memur nüfusunun bir kısmı “evrak”taki memuriyetinde de “yarı -belüstü- resmi” o kıyafeti tercih etse, belki masanın öte yakasındaki halk emekli olup kalkana kadar fark etmeyecek. O günlerde babalara hediye reklâmları da zaten aşağıdaki fotoğraftaki gibi gömlek-kravat-kalem. Temel ihtiyaçlar…

Milli-yerli kapakların figüranları

Milliyet’teki ilk kutlama birinci sayfaya küçük bir spotla girse de ilavesi görkemli. O güne özel “Aktüalite Eki”nde Babalar Günü tam kapak. Lâkin babaya yukarıda ilk karedeki fotoğrafından bakınca “milli-yerli” hevesim kursağımda…

Elindeki cam biberonla bebeği kalfa hevesiyle besleyen babanın saç tıraşı, kisvesi, duruşu filan “taş fırın erkeği”ne hiç benzemiyor. 68’lerin “Çiçek çocuklar”ından Donovan’ın memuriyete girmiş hâlini fazlasıyla andıran fotoğraf büyük ihtimal ecnebi kaynaklı. Bence Amerikalı.

Olduk-olacağız babından “Batılı”yız zira. Gazetelerin, dergilerin sayfaları, hatta fotoğraf arşivleri öyle fotoğraflarla, kaynağı yahut ilhamı ecnebi çizimlerle dolu. Gidip esas oyuncuyu çekmek şart değil, figüranlar ondan harika.

Özel günlerde “model”lerin renkleri açılıyor, hepsi yabancı asıllı “Beyaz Türk”. Anneler Günü’nde de haberlerde, reklâmlarda bulunursa koyu kumralı (fikrimce o da Amerikalı), olmadı “Marilyn”  benzeri fotoğraflar moda. Bebeklerin milliyeti de öyle. Amerikan üslerinden, “TUSLOG”lardan piyasaya düşen, Amerikan Pazarları’nda satılan yabancı dergiler her iş için kullanışlı.

Yerli babaya yerli manşet

Cumhuriyet Gazetesi’nin ilk sayfasında o güne dair satır yok. Aynı gün (21 Haziran 1981) Hürriyet’in Kelebek Eki’ne ise “Bugün Babalar Günü. Tüm babalara kutlu olsun” spotuyla girmiş. Ama seçilen fotoğraf kesin bizden. O günün yerli-milli babası iki oğlunun şapur şupur kıskacında “fakir ama gururlu” gülümsüyor.

Sayfa manşeti de boyu posuyla “yerli” aslında: “Kısa boylu erkekler neden uzun boylu eş seçerler?” Ama kupürü çok küçük olduğu için o geno-kültürel araştırmanın haberini okuyamıyorum; o bir seçim midir o dönemde mecburiyet mi öğrenemiyorum maalesef. Çözüm yine “Biz Türkler…” genellemesine kalıyor.

Anne değil baba ev işi yapacak

Anneler Günü’nü ise çocukluğumdan net hatırlıyorum. İlkokulda o gün panoya Zübeyde Hanım’ın resminin asıldığını da… Arşivlerde rastladığım “Zübeyde 1857-1923. Anneler Günü 13 Mayıs 1956” hatırasına çıkarılan pul da o kutlamaların geçmişine dair önemli bir ipucu.

Arşivlere baktığımda da ilk kez 6 Mayıs 1955’de resmen kutlanmış.

Türk Kadınlar Birliği’nin önerisiyle mevzuata geçiyor. Da, hemen her yenilik gibi münazaralı tabii… Eski dede-baba köyüne yeni âdet.

Hele Birliğin duyurusundaki o cümle: “Anneler Günü’nde analara iş yaptırılmayacak, ev ve çarşı hizmetleri babalar ve evlatlar tarafından görülecektir.” Resmen ailenin içişlerine müdahale… Ailenin temeline dinamit olarak görenler de var.

“Aydın”lar bile şaşkın: Bu ne demek?

Üstelik ilk tepkiler eli kalem tutan, “aydın” kesimden geliyor. Milliyet Gazetesi’nin 8 Mayıs 1955’de birinci sayfasındaki “Doğrusu Bu: Gün bolluğu” (aynen yazdım) kutucuğunda Kadınlar Birliği’nin duyurusuyla hemen dalga geçiliyor:

“Türk Kadınlar Birliği’nden dün geç vakit aldığımız bir mektuba göre, bugün analar günü imiş. Ne demek olduğunu anlayamadık. Başka bir dernek de bir babalar günü tertiplese ve ikisi birleştirilse tam ‘ana baba’ günü olur!”

Aynı günün Cumhuriyet Gazetesi’nin ilk sayfasındaki haberin başlığı ise “Yılın Annesi seçildi”: “Kadınlar Birliği Nine Hâtunu ittifakla seçti. Bu karar Maarif ve Dahiliye Vekilleri tarafından valiliklere birer tammile bildirilmiştir.” Erzurumlu “Nene Hatun” Cağaloğlu’ndaki matbaaya gelince İstanbul Türkçesi ile “Nine” Hatun olmuş sanıyorum.

Günün haberi: “Kadınlar Hapishanesi”

Çocukluğumun “Anneler Günü”nde “hediye yarıştırma” yok henüz. O günlerden birini babamın benim adıma aldığı hediyeyle savuşturduğumu da hatırlıyorum. İlkokulda El-işi Dersi’nde yaptırdıkları “tebrik kartı”nı da…

Anneler Günü’nün gazetelerin birinci sayfasında yaygın olarak anılması 1965’de. Arşivlere bakarken 10 Mayıs 1964’de henüz Milliyet Gazetesi’ne girmeyen Anneler Günü’nde ilk sayfadan duyurulan haber-röportaj gözüme ilişiyor: “Kadınlar Hapishanesi”. Halit Çapın’ın Sivas’ta yaptığı haberin odağında da aslında iki çocuklu bir anne var. Üstelik ikinci çocuğunu asılmadan önce hapiste doğuruyor.

Annenin adı “İdamlık Durdu Kadın”

Ama bunları okuduğum o haberden değil daha sonra araştırınca öğreniyorum. Zira “o anne” o haberde hep “Durdu kadın” olarak geçiyor: “İdamlık Durdu kadın”. “Aşığıyla bir olup kocasını yattığı yerde kesen” kadın… Cinayet nedeni, nasılı da ondan ibaret. Kesmişler işte.

Durdu Kadın “beyaz fistanıyla” Sivas Cumhuriyet Meydanı’na kurulan darağacına yürürken bir gün önce başka cezaevinde asılan “yavuklusu” Hüseyin’in türküsünü söylüyor. Türküye aşinayız aslında: “Sivas’ın yollarında /Kelepçe kollarımda /Allah canımı alsın /O yârin kollarında.”

“Kaatil âşık” mı “Yavuklu” mu?

Haberdeki “kaatil âşık” daha sonraki cümlelerde “yavuklu”, yani “sözlüsü, nişanlısı” olarak geçiyor ki o da başka mesele. “Âşık” ve “Yavuklu” çelişkisini araştırıyorum. Çapın’ın 1964’deki haberine konu olan olay dört yıl önce yaşanmış aslında.

Milliyet’in “25 Aralık 1960 Pazar” günü yayınlanan “Sivasta idama giden kadın şarkı söyledi” haberinde Durdu Sarıkaya’nın idam sürecinin her ayrıntısı, hatta diyaloglar, sözleri var. Ama söylediği “türkü”nün ne olduğu da, cinayetin “yasak aşk” dışında nedeni, nasılı da yok. Öldürmüşler işte.

Sonraki yıllarda bazı haberlerde 18 yaşındaki Durdu’nun görücü usulü kandırılarak, ona evlendiği kocası Mahmut’un değil görüp beğendiği kayınbiraderi Hüseyin’in gösterilerek baş göz edildiği anlatılıyor. Görücü usulü kesilen sözde “yavuklusu” Hüseyin, eve gidince kocası Mahmut. Asılana kadar o “yalan”ı yaşamış…

“30 bin seyirciye 9 saat teşhir”

25 Aralık’taki haberde yayınlanan ayrıntılar ise kan dondurucu. Sarıkaya “sabah 05’te büyük bir kalabalığın önünde idam edildikten sonra cesedi saat 14.00’e kadar, dokuz saat meydanda bırakılmış”, “30 bin Sivaslı cesedi seyretmiş”. Oysa tek vasiyeti “Astıktan sonra ipimi kesin”miş…

Haberden o gün Sivas, Adana, Balıkesir ve Konya’da dört “kaatil”in idam edildiğini de öğreniyoruz. Haberde ayrıca “dün sabah Eminönü Meydanı’nda asılan ‘kaatil’ Ali Ünver” de var, “yarın” İzmir’de asılacak olan da… Bir çırpıda dizi-seri haber.

Haberin Ünver’in idamıyla ilgili koca fotoğrafına bakıyorum… İzleyen kalabalık hakikaten, hiç abartmadan değme mitinge taş çıkartır. Habere göre “100 bin kişi seyretmiş”: “Kaatilin cesedi darağacında 5 saat 23 dakika kaldı. Halk ‘Eden bulur’ diye mırıldanıyordu.”

“Resmen” fedakârlığın kutsanması

Anneler Günü 1970’e doğru gazetelerin ilk sayfalarına iyice yerleşiyor. Milliyet’in 11 Mayıs 1969’daki ilk sayfasına ise “Darülaceze”deki kimsesiz çocuklarla” giriyor: “Annesiz çocuklar Anneler Günü’nde ‘anne’ görecekler.” Uysa da uymasa da, biraz “münasebetsiz” bir başlık fikrimce.

Milliyet’in bir yıl sonra, 10 Mayıs 1970’deki ilk sayfasının en dibindeki Anneler Günü haberi ise endişeli: “Anneler gençlik olayları için endişe duyuyor.” Cumhuriyet’teki küçük haber ise Gediz depreminde oğlunu kaybetmesine rağmen o gün görevinin başından ayrılmayan PTT memuresi Seber Badakbaş’ın yılın annesi seçilmesi… “Resmen” fedakârlığın “ana yüreği” pahasına kutsanması esasında.

Makbulü, legali “Pazar anneleri”

Darbeler, idamlar, faili meçhuller anneleri derinden, yüreğinden vuruyor. Nöbetini 30 yıldır tutan “Cumartesi Anneleri” hâlâ anneliğin böyle ülkelerde nasıl, nice olduğunu gösteriyor acıyla, inatla.

Ama öyle günlerin annelerini, onların sesiyle/çığlıyla haber yapmak kolay da değil, her gazetenin “Basın Meslek İlkeleri”ne dâhil de değil. Gazetelerin çoğunda “Anneler Günü” haberleri seçilen “Pazar günü anneleri”ne yönelik.

1980-85 arasında idam edilen çocukların, gençlerin anneleri de yıllar sonra haber oluyor. Bazıları… Yaşı büyültülerek asılan Erdal Eren’in annesi Şadan Eren’in “yıllarca acısını kendi içinde yaşadığını, kimselerle paylaşamadığını” 2015’deki bir haberden, felç geçirdikten sonra öğreniyoruz.

Madalyonun ters yüzü…

Eskiden Anneler Günü’nde gazetelerde, vitrinlerde sık rastladığımız yukarıdaki madalyon tasarımlı klişe vinyet geliyor aklıma. Madalyonun ters yüzüyle… Bu örnekte “karanlık yüzü” demek daha uygun. Bakana göre de değişiyor.

Darbeden sonra 10 Mayıs 1981’de Milliyet’in ilk sayfasındaki haber “Asrın annesi” başlığıyla Zübeyde Hanım. Başka gazetelerde de -yıllar sonra- o gönderme dikkat çekiyor. Kenan Evren’in kamuflaj dili “Atatürkçü” zira. Altında “Silahlı Kuvvetlerimiz sayesinde yıllardan beri ilk kez bu günü gözyaşı akmadan kutluyoruz”. Bir ay geçmeden dört genç daha idam ediliyor.

Askeri savcılığın MHP iddianamesini “MHP Genel Başkanı Türkeş faşist diktatörlük özlemi içindeydi” manşetiyle ilk sayfasına alan Cumhuriyet’te ise Anneler Günü’ne dair tek satır yok. Hürriyet ise daha samimi, motive edici. Sürmanşeti “Tüm annelere saygılar…” Spotunun başlığında “Annenize hediye alamadıysanız bile gönlünü alın. Elini öpmeyi unutmayın.” Öyle denilse de “Hediyeli Anneler Günü” artık “rekabet kurumu” oluyor yavaştan.

Bankalardan “Annelere Saygı”

1990’da gazeteler o konuda da yarışıyor. “Hediye alın hatırlatması”, Anneler Günü’yle “tüketim şenliği”nin buluşması çoktan başlamış. Öyle ki “13 Mayıs 1990 Pazar” tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nin ilk sayfasındaki “tek haber” bile o minvalden. Aslında haber de değil reklâm. O gün en çok banka ve “küçük ev âletleri” reklâmlarına rastlanması bile ayrı bir mânâ kazanıyor bu âlemde.

Sürmanşetin sağını solunu aynı bankanın iki -küçük kutucuk içi dolu paracık- reklâmı almış. Solda “Annelere Saygı.”, sağda “Annelere Sevgi. Genç Pamukbank iyi bankadır.” Artık öyle özel, ulusça kutlanacak bir dolu günler için bankaların “İhtiyaç Kredisi” bile var.

Haberlerdeki anne seçimleri

Bugünlere gelince… Sokak röportajlarında “Çocuklarıma alamıyorum” diye yakınan annelerle, Anneler Günü’nde “Anama hiçbir şey alamadım” diyen evlatların sesleri geliyor kulağıma. Gazeteler de o özel günde “anne seçimleri”yle karşımda. “Herkes kendi annesini seçer” gibilerinden basit, hatta bazı örneklerde “masum” bir mesele de değil. “Resmen” kutlamalara “siyaseten”i de eklenmiş çoktan.

Geçen yılın Anneler Günü’nde, 12 Mayıs 2024’de Sözcü Gazetesi’nin birinci sayfasında “Anneler Gününüz Kutlu Olsun. Anneler, evlatları için adalet bekliyor” haberi var. Üstünde de “Gezi Parkı protestoları sırasında öldürülen Berkin Elvan”ın, “Çorlu tren faciasında ölen Arda’nın”, “AKP’li vekilin akrabalarının saldırısında iki oğlu ve eşi öldüren” annelerin fotoğrafları. 

Cumhuriyet’in birinci sayfasındaki spot ise “Anneler Günü yaygın adaletsizliğin gölgesinde kutlanacak”. Birgün’ün de ilk sayfasında “Annelerin adaleti” başlığıyla yine o üç anne, Gülsüm Elvan, Mısra Öz, Emine Şenyaşar. Madalyonun ters yüzü.

“Her şeyin üstesinden gelir”!

Sabah Gazetesi’nin “özel” haberlerle dolu ilk sayfasında ise “15 Temmuz şehidinin annesi”, altında “PKK’nın kaçırdığı kızının yolunu gözleyen Diyarbakır annesi” göze çarpıyor. Yanında da depremde evladını ve eşini kaybeden, 5 aylık hamileyken kurtarılan annenin “hayat ışığı”, depremden sonra doğan oğlu “Yavuz Selim”in haberi.

Anneler Günü’nü kutlayan ana spotun altında da Türkiye’nin çeşitli illerinden annelerle bir araya gelen Emine Erdoğan’ın mesajı var, “Medeniyet anne sevgisiyle yükselir”: “Asırlardır hiçbir dil, din, ırk ayrımı gözetmeksizin bütün insanlığa kucak açan medeniyetimizi en çok anne kalbine benzetiyorum.”

Altında “Başkan Erdoğan’ın mesajı”: “Annelerimiz hayatımızın en değerli hazineleridir.” Sonra da “Anneler her şeyin üstesinden gelir” haberi… O da bereketli “Hazine”. Lâkin üstesinden geldikleri şeylere adaletsizlik, enflasyon, pahalılık, işsizlik, kadın cinayetleri, şiddet gibi örnekler verilmemiş tabii.

“Ne anne kaldı ne anne diyen”

Akşam Gazetesi’nin annelerinden ilki manşette… “Türkiye’nin ilk astronotu Alper Gezeravcı’nın annesi”. “Oğluyla duyduğu gururu Akşam’a anlatmış”. Yanında “Gündüz anne gece korucu” haberi var. Otomatik tüfeğiyle nöbet tutan annenin dekupe fotoğrafının yanındaki boşluğa bir Türk bayrağı vinyeti eklenmiş.

Haberin üstünde “Başkan Erdoğan’ın mesajı: En büyük gücümüz annelerin duası.” Altında Emine Erdoğan’ın haberi: “Şehit anneleriyle buluştu.” Yanında “Ne anne kaldı ne anne diyen!” haberi. Depremde hem iki çocuğunu, hem de annesini kaybeden bir anne.

Dizilerdeki anne reklâmları

Posta’nın sürmanşetinde “Tüm annelere sağlanan sosyal güvenlik hakları” var. Belki o güne özel “hediye” babından bir toparlama. “Korucu anne” orada da ana haber. Çevresinde magazin dünyasından bir anneyle, annesini iki ay önce kaybeden sanatçının suskunluğunu Avrupa turnesiyle bozacağı haberleri var. Yanında buz pateni antrenörü anneyle küçük kızı: “Buz pistinde bir kraliçe, bir prenses.”

Türkiye Gazetesi’nin ilk sayfasında da oğlu şehit olan iki anneyle, HDP’nin önünde dağa çıkarılan çocukları için nöbet tutan anneler var. Hürriyet ise suya sabuna dokunmayıp, ilk sayfasında o gün Kanal D’nin anne-kız hikâyesini anlatan dizisinin magazin haberiyle yetinmiş. Başka reklâmlar da var tabii.

Bugünlere gelince haberlerden “Narin’in annesi”yle “Şirin’in annesi”ni okuyor, feryatlardan feryat beğenip-beğenmeyip, -demeye dilim varmıyor ama- “servis edilen” annelerden anne seçip racon bile kesiyoruz bazen.

“Annelerin günleri” ile “Anneler Günü” arasındaki “nüans”ta da hazin bir tarih yatıyor. Gelecek pazar yine çok özel bir günden, “Öğretmenler Günü”nden hareketle “Öğretmenler ve günleri”ne değinmeye çalışacağım.

- Advertisment -