67 yaşındaki emlak zengini milyoner Amerikalı Yahudi Steve Witkoff, geçtiğimiz Cuma günü (10 Ocak 2024) İsrail-Hamas ateşkes müzakerelerine destek olmak için gittiği Katar’dan Tel-Aviv’i aradı. 20 Ocak itibariyle Trump’ın Ortadoğu Özel Temsilcisi olarak göreve başlayacak Witkoff, Biden hükümetinin onayıyla Brett McGurk liderliğindeki Amerikalı ekibe destek olmaya başlamış, müzakere süreçlerine katılmıştı. Witkoff’un daha önce hiçbir kamu görevi veya diplomatik tecrübesi yoktu. Fakat aynı patronu Trump gibi milyoner bir iş adamı olarak birçok gayrimenkul satış, kredi sözleşmesine dahil olmuş; restlerin çekildiği ve milyonların konuşulduğu iş görüşmelerinde sert rüzgarlar estirmişti.
New York’un en zengin emlak babalarından biri olmak, milyonlarca dolarlık yatırımları ve konutları idare etmek pek de kolay değildi. Steve Witkoff sadece servetini büyütmemiş, aynı zamanda bu servetle Cumhuriyetçi Parti’deki siyasetçilere destek veren, Trump gibi isimlere bağış yaparak yakın ilişki kuran ve İsrail’e yönelik desteğin artması için çabalayan etkin bir lobici de olmuştu. Trump ile yakınlığı bu vesileyle artmış, en sadık bağışçılarından ve emir erlerinden biri olmuş, birçok zengin iş insanını Trump’a bağış yapması için bizzat ikna etmişti.
Kızı Ivanka Trump’ın dahi açılan her davada babasına mesafe koyduğu bir dönemde kendisine yönelik bu yüksek sadakatın ödülü ise iyi bir koltuk oldu. Trump, Witkoff’u hiçbir diplomatik tecrübeye sahip olmamasına rağmen Ortadoğu Özel Temsilcisi olarak atama kararı aldı.
Trump ile Biden’in Kasım seçimlerinden hemen sonraki Beyaz Saray’daki şömine başı sohbetinde ise iki lider Hamas-İsrail ateşkes anlaşmasının Trump’ın göreve geleceği 20 Ocak’tan önce imzalanması konusunda uzlaştı ve böylece Witkoff da Amerikalı tecrübeli diplomatların müzakereler için uzun süredir debelendiği Katar’a uçtu, geçen haftayı Biden’in ekibiyle birlikte geçirdi.
Büyük ihtimalle, ilk bakışta Biden’in ekibi Witkoff’un tecrübesizliğini ve New York tüccarları arasında yaygın olan argo dilini küçümsemişti, fakat Witkoff kısa sürede anlaşmanın imzalanmasındaki en önemli ittirici güçlerinden biri olmuştu.
Witkoff’un olmayan diplomatik tecrübesi sayesinde Netanyahu’nun inadını kırılmış, İsrail’e 9 ay önce reddettiği ateşkes anlaşmasını kabul ettirilmişti.
Diplomatik müzakere değil, reality show
Witkoff, büyük ölçüde Mayıs ayında Biden’in önerdiği şartları içeren ateşkes anlaşmasının Netanyahu tarafından onaylanması sağlamak için Katar’daki ofisinden Tel-Aviv’i aramış ve ertesi sabah Netanyahu ile görüşmek için İsrail’e geleceğini söylemişti. Netanyahu’nun çalışanları ise Cuma akşamı itibariyle başlayan Şabat’ın Cumartesi akşamına kadar süreceği için Netanyahu’nun görüşme yapamayacağını, ofise gelmesinin mümkün olmadığını Witkoff’a iletti. Birçok seküler New Yorklu Yahudi gibi Şabat gerekliliklerine harfiyen uymayan ve çalışmama, gündelik hayatı askıya alma, dinlenme ve ibadet etme gibi katı kuralları takip etmeyen Witkoff ise öfkelenip argo bir dil kullanarak “bana ne Şabat’tan, geliyorum” mesajını vermiş, seyahatin yapılacağını söylemişti.
Netanyahu ise bu sert çıkışın üstüne Şabat olmasına rağmen Cumartesi ofisine gelmiş ve Witkoff ile görüşmüştü. Witkoff bu görüşmede de Haaretz ve İsrail basının kulis haberlerine göre, diplomatik ne kadar teamül ve kibarlık klişesi varsa hepsini askıya almış ve Trump’ın mesajını çok net bir şekilde Netanyahu’ya iletmişti: “Ben göreve başlayana kadar bu anlaşma imzalanmalı.”
Trump, 20 Ocak’ta yemin ederek görevine başlayacak. Daha öncesinde Hamas’a seslenerek rehineleri bu tarihten önce serbest bırakmaya ikna olmazsa Ortadoğu’da cehennemin yaşanacağını söyleyerek tehdit savuran Trump, kapalı kapılar ardındaki diğer tehditlerini de İsrail yönetimine savurdu. İsrailli aşırı sağcı hükümet, kendilerine ateşkesin olmadığı açık bir çek verileceğini umarken Trump, Mayıs ayında Netanyahu’nun reddettiği Biden anlaşmasını İsrail’e dayattı. Trump’ın en büyük amacı, göreve başladığı 1981’de başkanlık yemini ettikten hemen sonra İran’ın büyükelçilik baskınındaki Amerikalı rehineleri serbest bıraktığında estirdiği rüzgarın bir benzerini arkasına almak. En önemlisi, İran’a, Çin’e ve Rusya ile müzakerelere odaklanmak için Gazze’deki savaşı sonlandırmak.
Bu nedenle Netanyahu hükümetine çok net bir şekilde ateşkesi dayattı, uzun vadede İsrail’in tamamen Gazze’den çekilmesini öngören bu anlaşmanın faşist Netanyahu rejiminin kırmızı çizgilerine aykırı olmasına rağmen de çıkardığı küçük pürüzlerin ötesinde İsrail bunu kabul etmek zorunda kaldı.
Zira hiçbir İsrailli hükümet yetkilisi, yeni göreve başlayacak olan Trump ile arayı bozmak veya halihazırda sıkı bir İsrail destekçisi olan seçilmiş başkanın öfkesini çekmek istemiyordu. Nitekim bu denli İsrail’i destekleyen birinin dahi ateşkese zorlaması Netanyahu hükümetinin elini kolunu bağlamıştı. Axios’tan Barak David’in haberine göre, geçtiğimiz Cumartesi Witkoff Netanyahu ile görüşürken Biden’in temsilcisi Brett McGurk da görüşmelere katılmış ve İsrail hükümetini ikna etmişti.
Witkoff ardından Katar’a geri döndü ve biri Biden’in biri Trump’ın sıkı adamı olan ikili Katar Emiri’nin huzuruna birlikte çıktıktan sonra 96 saatlik müzakere maratonununa başladı. Katar’a ait bir hükümet binasının iki katı arasında mekik dokudu. Bu binanın ilk katında Hamas, ikinci katında İsrail temsilcileri bulunuyor, Katarlı, Mısırlı arabulucular da iki kat arasında anlaşma şartları için mekik dokuyordu. Amerikalı heyet de gece 3’lere kadar süren bu uykusuz müzakerelerde Trumpçılarla birlikte çalıştı ve nihayetinde uzlaşmaya varıldı.
Netanyahu ise ilk teşekkür telefonunu Biden’a değil, Trump’a açtı. Netanyahu’nun amacı göreve başlayacak olan Trump’ın desteğini diri tutmak, huyuna gitmekti. Fakat ilk başta Trump’ı araması doğru bir tercihti. Zira bu ateşkesin mimarı gerçekten de Trump’tı. Trump eğer seçim dönemindeki söylemlerini devam ettirseydi ve İsrail’e “ben göreve geldiğimde ateşkes gerek yok” deseydi Netanyahu bu ateşkesi de imzalamayacak, Mayıs’ta olduğu gibi saçma sebeplerle reddedecek, uzun vadede Gazze’nin ilhakına giden yolun taşlarını döşemeye devam edecekti.
Fakat Trump daha önce dediği gibi “Nobel Barış Ödülü’nü” almayı kafaya takmışçasına ateşkesin sağlanması için baskı kurmuş, İsrail aşırı sağının Gazze ilhakı hayallerini şimdilik suya düşürmüştü.
Yine de Trump’ın Nobel Barış Ödülü alması şimdilik zor. Zira Trump gerçekten de dünyadaki çatışmaları durdurmayı başarsa da taraflarca benimsenmiş sıkı ilkelere dayanan uzun vadeli bir barışı tesis etmekten uzak. Trump’ın derdi kısa vadede silahların susması. Ne pahasına olursa olsun. Yarın öbür gün İsrail’in sivillere saldırmasına, Batı Şeria’da katliamlar yapmasına ses çıkarmayabilir, bölgeye ilgisini kaybedince her türlü insan hakkı ihlaline göz yumabilir. Bir kereliğine aldığı “ateşkes” kredisini yeterli görüp başka bir savaşın başlamasına tahammül edebilir.
Bunun en büyük sebebi, Trump’ın düşünce dünyası ne geçmişteki içtihatlara ne de koşullara göre değişmeyen ilkelere dayanması. Trump sonuç odaklı, çevresindeki veya önündeki her türlü varlığın, çıkarın masada birer koza dönüştüğü, her ilkenin çiğnenebileceği bir ticari pazarlık kafasıyla dünyaya bakıyor. Bu yüzden de Biden’in aksine hızlı bir şekilde The Apprentice gibi reality şovları andıran bir pazarlık yürüterek Netanyahu’yu ateşkese zorlayabiliyor.
İş bitirici Trump, kimin işini biterecek?
Ortadoğu’da son günlerde yaşanan bu yoğun diplomasi, daha doğrusu rest trafiği adeta Trump’ın ikinci başkanlık döneminin fragmanı gibiydi. Trump, Hizbullah’ın fiilen çökmesi, Esad’ın devrilmesiyle İran’ın direniş ekseninin kırılmasıyla İsrail’in yetineceğini düşünerek Gazze’deki savaşın sona ermesine kanaat getirdi ve kendi göreve başlayacağı günden önce bir ateşkesin imzalanması için baskı kurdu. Buradaki en büyük gaye, “barışı getiren başkan” olarak göreve başlama isteği, yani tıpkı diplomatik müzakerelerde kullanılan dil gibi yine meselenin dönüp dolaşıp geldiği yer “show business”.
İsrail aşırı sağı, “aşırı” şokta. Trump gerçekten sağ gösterip sol vurdu. Gazze’nin ilhakına yönelik projeler şimdilik askıya alındı. İsrail’in en büyük silah tedarikçisi ve varoluşsal ortağı ABD’ye kafa tutması imkansız. Fakat Netanyahu’nun Trump’a ayak dirememesinin ardında yatan bir başka sebep daha var. İsrail aşırı sağı, bugüne kadar İsrail’e en çok desteği veren ABD başkanlarından biri olan Trump ile arayı açmak istemiyor. Trump 2024 seçim döneminde Batı Şeria’nın ilhakından, Filistin devletinin kurulmamasına yönelik birçok önemli mesaj verdi. İsrail aşırı sağı Gazze’de yaşadığı hayal kırıklığına rağmen Trump’ın döneminde yasadışı Batı Şeria yerleşimlerinin tanınabileceğini, Filistin devletine ve BM’ye yönelik yaptırımların uygulanabileceğini düşünüyor. Nitekim, Netanyahu’ya yakalama kararı çıkaran Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne yönelik yaptırımları Temsilciler Meclisi’ndeki Cumhuriyetçiler onayladı bile. Aynı yaptırımları Biden hükümeti kaldırmıştı.
Trump’ın İsrail üzerindeki etki gücünün arka planında işte maalesef bu kötücül beklenti yatıyor. İsrail aşırı sağı ilerleyen zamanlarda Kudüs’te, Golan’da, Batı Şeria’da, belki yine uzun vadede başka bir vesileyle Gazze’de elde edebileceklerini düşündükleri kazanımlar için Trump’ın tepkisini çekmemeye, daha göreve başlamadan onu hayal kırıklığına uğratmamaya çalışıyor.
Fakat dengeler değişir, şartlar güncellenir ve Trump İsrail aşırı sağını yine hayal kırıklığına uğratabilir.
Zira Trump’ın hiçbir kırmızı çizgisi yok. Öyle bir denklem kurulur ki Trump, İran’a karşı Arap ülkelerinin birliğini sağlamak amacıyla İsrail’i Filistin devletinin kurulması için ikna edebilir ya da tam tersi Batı Şeria’nın ilhakına kadar giden yolu açabilir, seçim döneminde aldığı bağışların ve sarf ettiği sözlerin hakkını verebilir.
Hırslı bir tüccarın ütopyası
Önceki ABD başkanlarının aksine bu hususta Trump’ı öngörmek imkansız. Trump kendisini daraltan, belirli bir noktaya yönlendiren bir eğitim, bilgi birikimi veya ideolojik kalıplarla düşünen bir siyasetçi değil, tamamen ana odaklanmış, günceli takip eden, o anda yanında duranları dinleyen ve istediği sonuç için etrafındaki her şeyden vazgeçebilen ve karşısındaki her şeyi talep edebilecek düzeyde pazarlığı en üst perdeden açabilen bir tüccar.
Örneğin birçok küresel meselede Demokratlar müttefiklerimizle olan geçmişimize saygı, demokrasi, insan hakları, tarihi ittifak ortaklığı gibi ilkelerle düşünmeye meyilliyken Trump bunlar yerine “menüde ne var?” diyerek tamamen somut parametrelerle pazarlığını kurguluyor. Üstüne üstlük Demokratlar bu ilkeleri, Gazze’deki soykırıma ortak olarak tamamen çiğnemiş, iki yüzlü bir şekilde savunduklarını afişe etmiş durumdayken Trump’ın bu tutumu daha sahici duruyor.
Demokratların yaşadığı bu ilkesel kriz ve diplomatik sorunları aşamamadaki kabiliyetsizlikleri nedeniyle Trump’a hem ABD hem dünyada büyük bir kredi açılmış durumda. Gazze’deki ateşkes anlaşmasından dolayı herkes Trump’a fazlasıyla hakkını veriyor. Trump da bu anın tadını çıkarıyor. Trump’ın en büyük arzusu, son başkanlık döneminde “dünya barışını” getirerek damga vurmak, böyle bir mirası gerisinde bırakmak.
Bu hırslı tüccarın dünyaya barışı getirip getirmeyeceği meçhul. Fakat bu iş bitirici ve sonuç odaklı pazarlıklarla ABD’nin küresel gücünü birleştirince en azından dünya çapındaki çatışmaları daha hızlı durduracağı kesin gibi. Bu çatışmaların hangi koşullarda sona ereceği, yeni çatışmalara sebep olup olmayacağı, Ukrayna’da yaşanacağı üzere uluslararası hukuku ayaklar altına alan koşullarla yapılıp yapılmayacağı ise Trump’ın pek umrunda değil.
Aslında kendimizi kandırmayalım dünyanın da pek umrunda değil. Uzun bir süredir müesses nizam sözde savunduğu ilkeleri bizzat kendisi İsrail uğruna ayaklar altına almış durumda. Bu ilkelere açıkça dayanmayacağını söyleyen Trump’ın geniş kesimler ve uzun süren sonuçsuz müzakerelerden sıkılmış dünya liderleri tarafından daha samimi bulunması kaçınılmaz.
Trump belki Nobel Barış Ödülü almayabilir, ama silahları şimdilik susturacak gibi duruyor.
Hırslı bir tüccarın ütopyası dünyaya ne eğleyecek göreceğiz. Şimdilik rüzgar ihtiyatlı iyimserlikten yana esiyor. Rüzgarın yönünü ise Trump’ın ruh hali ve keyfi belirleyecek. “Umarım bu rüzgar bizi bir kenara savurup atmaz.” demek dışında da yapacak bir şey yok.
Zira bu rüzgarın nereden eseceğini tahmin etmek hiç de kolay değil.