Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIİmamoğlu ve CHP eleştirisinin konforu

İmamoğlu ve CHP eleştirisinin konforu

Konjonktür müsait olduğunda HTŞ lideri Colani’nin, Şam Fatihi Ahmet eş Şara olarak değişimine kredi açabilen -ki açmalılar da- münevverlerimiz, umarım uygun bir konjonktürde CHP’nin “değişim” iddiasına da opsiyon açacaklardır.

Dini sembollere ve ritüellere baskının arttığı dönemlerde toplum, imamlara ve vaizlere üstesinden gelmesi zor zımni bir vazife yükler: “Madem dini temsil ediyorsun, gereğini yerine getir ve konuş!”

Beklenen konuşmanın yeri minber, zamanı da mesai saati olunca ister istemez imamlar da açmaza düşerler. Maaşı devlet veriyor, makamı tahsis eden devlet iken kimin mekânında kime, neyi, nasıl anlatabilirler ki yanlış anlaşılmadan, başları belâya girmeden konuyu bir “çözüme” bağlayabilsinler ya da bir “açılım” başlatabilsinler. Kaldı ki mesele artık her ne ise “çözüm, açılım ve süreç” gibi anahtar kelimeler de devlet tarafından yasaklanmışken ve hatta devlet açısından sorun bile yokken “sorun icat eden imam” durumuna da düşebileceklerken…

Edebiyatımızda “imam açmazını” en yalın biçimiyle Mehmet Alagaş’ın “Cuma’ya 5 Kala” öyküsünde izleyebiliriz. Mealen öykü kahramanı imamın iç sesinin özeti: “konjonktür müsait değilse adalet konusunu değil ağaç yetiştirmenin faziletlerini anlat. Bunun için hazırlık yapman da gerekmiyor, daha evvel defaatle anlattın. Konjonktür müsait olduğunda asıl meseleyi öyle bir anlatırsın ki… neyse şimdi zamanı değil.”

CHP’yi yeterince samimi bulmayan çevreler, bu tam adı belli olmayan sadece çağrıya CHP’nin neden daha çok sahip çıkmadığı hususunda olay başladığından beri pek çok eleştiri, öneri ve temenni ifade ettiler ama çağrının adı ve içeriği konusunda ser verip sır vermeyen iktidar blokuna “Ne oluyor, nasıl olacak?” sorusunu sormadılar; çünkü konjonktür bu soruları iktidar blokuna sormaya müsait değildi. Dolayısıyla henüz tam olarak ne olduğu belirsiz bu nebulaya ilişkin sorular yönelten CHP karamsarlık aşılayıcılıktan tutun da engelleyiciliğe kadar bir dizi ithamın muhatabına dönüştü.

İmamoğlu da mealen şunu ifade etti; adı açılım ve çözüm olmayan ve süreç de denmeyen “şey” (bence nebula: gaz ve toz bulutu) hakkında konuşabilmemiz için muhataplarının tam olarak ne dediklerini ve maksatlarını bilmeye hakkımız var. İktidar bir “paradigmadan” bahsediyor. Paradigmanın içeriği nedir sorusunu yöneltti iktidara.

Henüz tam adı açıklanmadığı için ve de yazıyı devam ettirebilmem için imlemem gereken 1 Ekim’den beri gelen zaman ve uzam akışına “nebula” diyorum çünkü karamsarlık olarak anlaşılacak bir sembol kullanmaktan kaçınarak bir ‘kuyruklu yıldız’ doğabileceği temennimi de ifade etmiş olacağımı düşünüyorum.

Nebulaya tam destek vermemiş olması CHP’nin Kürt seçmenlerle olan ilişkisini de sorgulanır hale getirdi. Yerel seçimde Kürt seçmenin oyunu isterken “DEMlenmekle” itham edilen CHP, aslında “DEMlenmemiş” sadece Kürt oylarını alıp Kürtleri araçsallaştırdığı eleştirileri çokça zikredildi.

Kürt seçmenleri nasıl araçsallaştırmış olduğu sorusunun kabaca yanıtı: ‘çünkü nebulaya tam destek vermemiş.’ Hatta nebulanın belirgin hale gelip şekillenebilmesi için meclis komisyonu önermiş olması kimi münevverlerce ‘engelleme ve baştan savma’ girişimi olarak nitelendi.

Kayyum meselesine de değindi İmamoğlu hem Sayın Ahmet Türk hem de Sayın Ahmet Özer nezdinde ama anlaşılan bu konu da konjonktür gereği bir suyu bulandırma girişimi olarak yorumlandı. Her çelişki gibi görünen çelişki olmayabilir. Sıradan vatandaşlar olarak bilmediğimiz o kadar şey varken urgana un sermemeliyiz, hikmetinden sual olunamayacak meselelere girmemeliyiz; belki de Ahmet Özer’in iltisakı bugün ortadan kalkmış “Falanjist Milislere” bağlantılıdır, kim bilir?

İmamoğlu Suriye konusunda da çok kritik başlıklara değindi. Slaytta üç başlık vardı ama sözün bütününden kritik dört başlık öne çıktı.

Demokratik, laik ve tüm etnik, dini, mezhebi, kültürel çoğulculuğu hukuk temelinde kapsayan bir Suriye Ulusu vurgusu.

Yıkılmış Suriye’yi ayağa kaldırmak için uluslararası toplumla birlikte güçlü ve kararlı bir iş birliği çağrısı. İBB ve Belediyeler Birliği olarak tam destekle şehirlerin imarı ve belediyecilik tecrübesinin paylaşımı.

İlk iki başlık başarıyla gerçekleştiğinde Suriyeli mültecilerin güvenli ve insani dönüş imkânı.

Dördüncü başlık Sünni, Alevi, Dürzi, Hristiyan, Arap, Türkmen, Kürt, Ezidi tüm etnik, dini, mezhebi ve kültürel çeşitliliğin güvenliği meselesiydi.

“Suriye’de Kürtler güvende olmazsa Türkiye’de Kürt vatandaşlarımız ne hisseder?” diye sordu.

Muhtemelen aşağıdaki örneklerle benze hisler.

Kafkasya’da çatışmalar çıktığında Türkiye’deki Çeçenler ve Çerkezler ne hissettiyse aynısını.

Saraybosna ateş altındayken Türkiye’deki Boşnaklar ne hissettiyse aynısını.

Kosova karıştığında Türkiye’deki Arnavutlar ne hissettiyse aynısını.

Batı Trakya baskılandığında Türkiye’deki akrabaları ne hissettiyse aynısını.

Bulgaristan’da 1984 yılında başlayan Türklere ve Müslüman azınlıklara zorunlu asimilasyon karşısında Türkiye’deki akrabaları ne hissettiyse aynısını.

Doğu Türkistan’da gerçekleşen zulüm karşısında ne hissediyorsak aynısını.

Gazze, Filistin ve Lübnan’daki zulüm karşısında ne hissediyorsak aynısını.

Aylardır ellerinde çubuklarıyla Suriye’de harita çizen ‘emekli münevverlerimiz’ jeopolitikten kafalarını kaldırıp bir kez olsun Suriye’deki Kürtlerin güvenliği ile ilgili bir cümle kurdu mu?

Varsa yoksa ‘terör’ de Suriye’de şu anda ‘terörist’ sayılmayan hangi grup var? Her biri bir başka ülkenin ‘teröristi’ ki en başta Şam’da egemen olan HTŞ ‘Batının teröristi.’

Suriye meselesi basit bir mesele değil ve hamasetle ele alınamaz. Gerçekten akıl ve sağduyu süzgecinden geçmemiş politikalar sadece Suriye için değil, tüm bölge için tehdit. Dolayısıyla Suriye’deki Kürtlerin güvenliği meselesi, içinden geçtiğimiz nebulada anlamsız ve önemsiz değil. Kürtlerin kimler tarafından ve nasıl araçsallaştırıldığı yeniden gözden geçirilmesi gereken bir başlık olarak duruyor.

Son olarak “değişime” de değindi İmamoğlu. CHP’nin köklü bir kurucu parti olması hasebiyle bazı alışkanlıkları olduğunu ve bunların zaman uygun olarak değişmesi için çabaladıklarını ifade etti. “Siyasi partiler birer amaç değil, birer araçtır” vurgusunu tekrarlayarak, temel amaçlarının daha müreffeh bir Türkiye ve istikrarlı bir bölge inşası olduğunu ifade etti.

Konjonktür müsait olduğunda HTŞ lideri Colani’nin, Şam Fatihi Ahmet eş Şara olarak değişimine kredi açabilen -ki açmalılar da- münevverlerimiz, umarım uygun bir konjonktürde CHP’nin “değişim” iddiasına da opsiyon açacaklardır.

- Advertisment -