Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIKürtleri tehlikeye sürüklemek

Kürtleri tehlikeye sürüklemek

Bugün Rojava üzerinden milliyetçi hamiyetfuruşluk yapanların çoğunun Rojava ile bir ilgisi yok. Başkasının emeği ve riskleri üzerinden artistlik yapıyorlar. Orada yaşayan, mücadele eden ve savaşın yıkım ve maliyetini bilen Rojava Kürtleri eğer merkezî Suriye hükümetiyle veya Türkiye ile bir anlaşma yoluna gitmeyi kendileri için en doğru yol olarak seçerlerse, bu durum onların üzerinden hamaset yapan, onların acıları üzerinden kendi dünyasında havaya girenlerin hiç hoşuna gitmeyecek. Kürt milliyetçiliği Kürtlerin içinden geçtiği ve geçmesi gereken bir fazdır. Bir modernleşme alameti, bir ergenlik harareti ve buluğ çağı semptomudur.

Sosyal medyada aktif bazı Kürt genç arkadaşlar bir video yayınlamışlar. Sahne, kostüm, script çok iyi. Script’i muhtemelen dostum İbrahim Halil Baran yazmıştır ancak heval Gewran’ın performansı harika. Rehearsal’ini iyi yapmış. Stüdyo ve editleme profesyonelce. Sunum yeni kuşağın damak zevkine uygun kalitede. Eminim çok gönülleri fethedecektir. Kendilerini teknik ve form açısından tebrik ediyorum.

İçerik olarak da epey çarpıcı. Yeni Kürt kamusunda açılan sinir uçlarına dokunuyor ve taptaze milli hislere hitap ediyor. Neredeyse tamamı doğru ezilme hikayeleri. Kürt kimlik ve tarihini Türklerin, Arapların, Farsların yaptıkları zulümlerle tanımlayan bir kataloglama var. Kürtlerin çoğu meşru birikmiş öfkesinin hasadını yansıtan bir hitabe. Kürt mağduriyet söyleminin son dönemde kristalize olmuş bir anlatısı damıtılmış. Şikayetler yeni sayılmaz ancak sunum ve dokunduğu sinir uçları itibariyle etkili bir protesto. İstikbale dair tehditler savursa da saygılı bir dilin kullanılmış olması bu tür söylemler için az bulunur cinsten bir nezaket.

Ee, “bundan bana ne” dediğinizi duyar gibiyim. Ben de öyle düşünecektim. Ancak video bana (da) adreslenmiş. Videonun başlığı: “Mücahit Bilici ve Diğerlerine Sorular.” Twitter’da link paylaşırken script dışına çıktığı için paylaşım notunda arkadaş nezaketi (ve imlayı) koruyamamış. Şu notla paylaşılmış: “Kürt milletini yeniden, ve aynı gerekçelerle, aynı uçuruma sürüklemek isteyen, birbirinden farksız Pervin Buldan, Mücahit Bilici, Altan Tan, Ahmet Türk, Müfid Yüksel ve diğer büyüklerimize hitaben.”

Nerden icap etti böyle bir hitabe? Kürtlerin istikbali için ne tür bir yolun daha isabetli olacağına dair yazılar yazıyorum. En son Yıldıray Oğur’un konu ile ilgili sorularına cevaben de kanaatlerimi paylaşmıştım: Kürtlerin önündeki seçenekler nelerdir vs gibi. Bu fikirlerim kendilerini Kürt milliyetçisi olarak tanımlayan kimi insanların hoşuna gitmeyen fikirler. Zihinlerindeki şablona uymuyor. Uymadığı için de aslında anlamıyorlar. Ama tepki göstermek için anlamak zorunda hissetmiyorlar. Bu konudaki fikirlerimin yeni olmadığını, son bir iki ayda türeyen süreçten bağımsız ve ondan çok eski olduğunu bildikleri halde bana hitaben şikayet dilekçesi yazmışlar. Başkalarıyla bir sayıp yargı dağıtmışlar. Canları sağolsun. Eminim tiradları bol rağbet bulmuştur. Retoriksel hasılatı iyi olsa gerektir. Yaptıkları şey bir siyasi hamle olarak zekice.

Fakat şöyle bir sıkıntı var: Bana verebilecekleri en büyük ve tek cevap fikrimin yanlış olduğunu söylemek olabilir. Yazılarıma karşı tek bir fikri yazı yazmış veya fikri cevap vermiş değiller. Mağduriyet edebiyatı, siyasi nakaratlar fikir değil duygu ve tahrik işidir. Zira yazıyla cevap vermek hesaba çekilebilir bir konum almak demektir. Demagoji imkanı azalır. Yazı ile cevap versen ne diyeceksin? Bir fikir en fazla yanlıştır. Ne bir savaşın, ne bir siyasetin, ne de bir sürecin içinde yeralmıyorum. Fikrime “yanlış” olduğunu söylemek ile cevap vermek zorunda kalıp da bunu diyemedikleri için vatan-millet-Rojava edebiyatına ismimi malzeme etmek istemişler.

Bir de tehdit etmişler: Yok işte Kürtler yüzyıllık fırsatı kaçırırsa bunun hesabını veremezsiniz diye. Kürtleri güya uçuruma sürüklüyormuşum. Fesüphanallah! Gören de ben bir siyasi partiyim, kendileri de köşe yazarı sanacak. Halbuki parti olan kendileri, köşe yazan ise ben. En azından sosyal medyanın sanal aleminde bir parti olarak kayda değer bir siyaset yapan kendileri. Fikirlerimin yeni olmadığını bildikleri halde değişim, satılmışlık gibi imalarda bulunmak çocukça davranışlar. Hendeklere PKK yaptı diye karşı çıkıp şimdi kendileri kazıyor diye o hendeklerden daha büyük bir hendekle Kürtleri tehlikeye teşvik eden kendileri. Benim yazdıklarım ise çatışma ve savaş teşviki değil Kürtlerin daha az çatışma ve acı görecekleri bir alternatif için Türkleri ve Kürtleri aklıselime davet.

Kürtler milliyetçilikle popüler olarak yeni tanışıyor. Benliği inkar edilmiş bir millet için milliyetçilik bir ilaç gibi geliyor. Fakat bu milliyetçilikteki bencilliğin körleştirici etkisini görmemize engel değil. Milliyetçiliğin özelliği içe körleşmek, dışa ise düşmanlaşmaktır. Cazibeli, lezzetli, ağlak ve kör bir duygudur. Demagoglar için münbit bir zemin ve merğup bir metadır. İyi bir aklın elinde bir alet olarak kullanılmadığı sürece milliyetçilik her zaman tehlikeli bir serseri kurşun gibidir. Dışarıda düşmanlar bittiğinde ve yetmediğinde ilk iş olarak içeride hainler icad etmeye başlar. Bu konudaki heyecanı o kadar güçlüdür ki henüz sahip olduğu bir içerisi (devleti, mahallesi, köyü) olmadığı halde bile aleme nizam veren jandarma edasıyla vatan haini avına çıkar.

Bugün Rojava üzerinden milliyetçi hamiyetfuruşluk yapanların çoğunun Rojava ile bir ilgisi yok. Başkasının emeği ve riskleri üzerinden artistlik yapıyorlar. Rojava beğenmedikleri ve ihanetle suçladıkları PKK’lilerin kontrolünde. Onlara ait olmayan bir başarı veya hissiyatı sanki kendi başarılarıymış gibi duygusal ve siyasal nakde çevirmek için PR çalışması yapıyorlar. Konu ile ilgili aktörlerin bekleşme süresinin yolaçtığı zaman aralığında etkili olan parazit bir ajitasyon bu. O zaman aralığı yavaş yavaş bittiği için de orayla bir ilgilerinin olmadığı ve ticaretini yaptıkları hayalciliğin sonuçsuz kalacağını gördükleri için bana ihtiyaç duymuşlar. Sanki birşey başaracaklardı da Mücahit Bilici onlara engel oldu. Vallahi helal olsun. Sana ait olmayan bir malı satmaya çalış, olmayan bir müşteriyi de malı almadı diye satışa engel olmakla suçla. E kardeşim, ne mal sizin ne de ben müşteriyim. Asıl ilginç olanı ise şu: Sizin boş laftan başka sattığınız birşey de yok. Satıcı bile değilsiniz. Kürtlerin kulağına hoş gelen bir edebiyat yapıyorsunuz. Hepsi bu.

Çok yakında bu yersiz Kürt milliyetçilerinin Mazlum Abdi gibi Rojava’daki Kürt liderlerini hainlikle suçlayacaklarını göreceğiz. Bunu nereden biliyorum? Şuradan: milliyetçiliğin davranışlarını önceden kestirmek kolaydır. Orada yaşayan, mücadele eden ve savaşın yıkım ve maliyetini bilen Rojava Kürtleri eğer merkezî Suriye hükümetiyle veya Türkiye ile bir anlaşma yoluna gitmeyi kendileri için en doğru yol olarak seçerlerse, bu durum onların üzerinden hamaset yapan, onların acıları üzerinden kendi dünyasında havaya girenlerin hiç hoşuna gitmeyecek. Gerçekliğin onların fantezilerine sadık kalmaması karşısında “ihanet” yaftasına sarılacaklar. Kahraman Kürt generali olarak övdükleri insan(lar)ı bir günde Kürdistan’a ihanet eden hain olarak yerin dibine batıracaklar. Kendilerine ait olmayan, zırnık bir katkılarının olmadığı ve hain saydıkları PKK’nin kontrolündeki bir oluşum üzerinden millete gaz verip vatanseverlik kasan insanlardan bahsediyoruz. Hiçbir bedel ödemeden kahramanlık yapmanın, hamaset gemisi yüzdürmenin elbet foyası ortaya çıkacaktır yakın zamanda. Helal emekle kazanılmamış bir hamasetin en sonda yüzleşeceği başarısızlık için bir suçlu bulmaları gerekiyor.

AKP’yi, İslamcılığı, dindarlığı, PKK veya Öcalan’ı eleştirdiğim gibi Kürt milliyetçiliğini de eleştiriyorum. Asla yanlış bir fikir için veya yanlış bir görüşü ileri sürenler için “hain” demem. PKK’ciler ve Kürt milliyetçileri, Öcalancılar ve Barzaniciler yıllarca birbirlerine “TC ajanı”, “vatan haini” gibi hakaretlerle saldırdıkları için herkesi kendileri gibi görüyor olabilirler. Bildikleri iki ezberin dışında başka bir perspektifin varlık ihtimalini düşünemedikleri için de hazır etiketlerle taarruza geçme eğilimleri var. Fikirle gelenin bir fikri olur. Ancak kêm söz (eksik söz) sahibine aittir. Çamurla gelen çamur içindedir.

Kürt milliyetçiliği Kürtlerin içinden geçtiği ve geçmesi gereken bir fazdır. Bir modernleşme alameti, bir ergenlik harareti ve buluğ çağı semptomudur. Kürtlerin maruz kaldığı ve halen süren zulümlerin (ve ona karşıt bir vatanseverliğin) arkasına saklanarak kendini pir û pak ve dokunulmaz sayan bir mağduriyet ideolojisidir. Tekelcidir, nefret nesnesi bulundurmadan yaşayamaz. Kendi ezberine katılmayan herkes ya düşman ya da haindir. Çünkü kendileri gibi düşünmemek ancak ihanet ile açıklanabilir.

Bu ideolojinin repertuarında “hain” veya “düşman” dışında bir şeye yer olmadığı için fikre fikirle değil duyguyla ve demagoji ile karşılık verir. Milliyetçiliğin propaganda serpintisine maruz kalan ve kendi haklarında mağduriyet sözlerini duymaya hasret olan Kürt kitleler olacaktır. Onun için benim tavsiyem bu arkadaşlar propaganda çalışmalarına devam etsinler ama beni karıştırmasalar daha iyi ederler. Ben siyasetçi değilim.

Kürtleri hamal olarak görmek ve çerçevelemek isteyen söylemlerin eleştirisi olarak yazılmış olan Hamal Kürt kitabımı okumadıkları halde güya şimdiki yazılarımla o yazılarım arasında çelişki olduğu propagandasını yapanlar oluyor. Okumadıkları bir kitap üzerinden anlamadıkları bir başka fikri suçluymuş gibi gösterebileceklerini düşünüyorlar. Halbuki onyıl önce ne dediysem şimdi aynısını söylüyorum. Beni onyıl önce anlamak zahmetine girmeyip sloglanlarda ve mağduriyet söyleminde teselli arayanların bugün de benzer bir kolaycılık ve fırsatçılığa tevessül etmesi benim açımdan şaşırtıcı değil. Propagandadan zihni karışacaklar vardır. Onlar küçük bir numune olarak Rudaw’dan Ayser Çınar’ın benimle yaptığı 09.12.2016 tarihli şu röportaja bir göz atabilirler: “Bilici: Kürtler devletin sahibi olmalı” https://www.rudaw.net/turkish/interview/09122016

Başından beri “Kürtlerin bağımsızlığına taraf, ayrılmasına ise karşı” olduğumu söylemiş biriyim. Milliyetçi muhayyile bu fikri dün kavrayamadığı gibi bugün de kavrayamıyor. Yukarıdaki Rudaw roportajında bunu açıkladığım gibi 2016 yılında yayınlanan kitapta bakalım ne yazmışım:

Ben kişisel olarak Kürtlerin ayrılmasına taraftar değilim. Ama her halükarda bağımsızlığına taraftarım. Kürtler bağımsızlıklarını kazanmadan eşitliklerini elde edemeyecekler. Kürtler isterse ayrılabilir olmadıkça Türklerin nazarında eşit muamelesi görmeyecektir. Hiçbir seçenek için kimse onları zorlayamaz. Önemli olan tahakkümün bitmesi, insanî ve İslamî izzetin restore edilmesidir. Eğer bu bağımsızlıkla mümkün olacaksa bağımsızlık Kürtlere helaldir. Eğer birarada kalınarak sağlanabilecekse birarada kalmak evladır. Hürriyet ve adalet esastır. Diğer şeyler (devlet [Kürt devleti veya Türk devleti], kardeşlik [Türk-Kürt kardeşliği] vs) sadece buna vesile oluyorsa makbuldür. Yok eğer devlet ve kardeşlik, buna din kardeşliği de dahil, hürriyet ve adalete mani oluyorsa, o zaman bunlar reddedilmelidir.

–Mücahit Bilici, Hamal Kürt: Türk İslamı ve Kürt Sorunu (Avesta Yayınları, 2016), s.246

Yalana ihtiyaç duyan insanlar, acınası olmayı seçmiş demektir. Çarpıtma ve propagandaya tenezzül edenlere diyeceğim şudur: Ya bana fikirle gelin ya da işinize bakın kardeşim.

- Advertisment -