Almanya, 2025 yılında gerçekleşecek Federal Meclis (Bundestag) seçimlerine hazırlanırken, ülkenin siyasi gündemi giderek daha da hareketleniyor. Seçimler, yalnızca Alman siyasetinin geleceğini belirlemekle kalmayacak, aynı zamanda ülkede yaşayan milyonlarca göçmenin de kaderini doğrudan etkileyecek. Son anketlere göre, aşırı sağ ve benzer düşüncedeki partilerin yükselişi dikkat çekiyor. Özellikle Almanya için Alternatif (AfD) partisinin anketlerde artan oy oranları, ülkedeki göçmen toplulukları arasında büyük endişelere yol açıyor. Göçmen karşıtı söylemleri ve Avrupa Birliği’ne yönelik sert eleştirileriyle bilinen bu partiler, seçimlerin ardından Alman siyasetinde daha güçlü bir konuma gelebilir.

Aşırı Sağın Yükselişi: Sinyaller ve Sebepler
AfD ve benzeri partilerin yükselişi, yalnızca Almanya’nın değil, genel olarak Avrupa’nın bir gerçeği haline geldi. Artan ekonomik belirsizlikler, göçmen politikalarına yönelik tepkiler ve güvenlik kaygıları, bu partilerin seçmen nezdinde cazibesini artırıyor. Özellikle Doğu Almanya’da ve kırsal bölgelerde yaşayan seçmenler, mevcut hükümet politikalarından memnun olmadıklarını sandıkta göstermek istiyor. Ancak aşırı sağın güçlenmesi, Almanya’nın demokratik değerlerine ve toplumsal barışına zarar verebilir.
Aşırı sağın ve göçmen karşıtlığının yükselişinde sosyal medyanın da etkisi büyük. Yanlış bilgi yayılımı ve popülist söylemlerin hızla yayılabilmesi, bu partilerin tabanlarını daha da genişletmesine neden oluyor. Ayrıca geleneksel siyasi partilerin göçmen politikalarında net duruş sergileyememesi de aşırı sağın işine yarıyor. AfD gibi partiler, halkın ekonomik kaygılarını ve göç ile ilgili korkularını körükleyerek oy oranlarını artırıyor.

Türk ve Göçmen Toplumunun Kaygıları
Almanya’da yaklaşık üç milyon Türk kökenli insan yaşıyor ve bu topluluk, seçimlerin olası sonuçları konusunda büyük bir tedirginlik içinde. Aşırı sağın yükselişi, çifte vatandaşlık yasası, göçmenlerin çalışma hakları ve toplumsal uyum politikaları gibi önemli konularda geri adımların atılabileceği anlamına gelebilir. Özellikle genç göçmenler ve ikinci nesil Türkler, eğitim ve istihdam gibi alanlarda daha fazla ayrımcılığa maruz kalabileceklerinden korkuyor.
Öte yandan, yabancı düşmanlığı ve İslam karşıtlığının siyasette daha fazla yer edinmesi, günlük hayatta göçmenlere yönelik ayrımcılığı daha da artırabilir. Almanya’da yaşayan göçmen kökenli insanlar, iş yerlerinde, okullarda ve kamu alanlarında daha fazla baskı hissedebilir. Bu da toplumsal kutuplaşmayı derinleştirebilir ve göçmenlerin Alman toplumuyla olan ilişkisine zarar verebilir.
Bunun yanında seçim süreci, Türk ve göçmen kökenli adaylar için önemli bir fırsat da sunuyor. Almanya’da farklı partilerden birçok göçmen kökenli siyasetçi milletvekili adayı olarak yarışıyor. Bu durum, göçmen topluluklarının siyasi temsili açısından büyük bir kazanım. Göçmen kökenli adayların meclise girmesi, onların seslerini güçlendirecek ve göçmen haklarının politik süreçlerde daha etkili savunulmasını sağlayacaktır. Fakat Almanya’da göçmen kökenliler nüfusun yaklaşık dörtte birini oluşturmasına ve tahminen %15’inin seçme hakkına sahip olmasına rağmen, seçim kampanyalarında onların sorunları ve talepleri genellikle arka planda kalıyor. Bu nedenle Almanya Türk Toplumu (TGD), Federal Parlamento seçimlerinde doğrudan aday olan siyasetçilere göçmenleri ilgilendiren konular hakkında sorular yöneltti. Adayların verdikleri yanıtlar büyük ölçüde olumlu. Özellikle çifte vatandaşlık uygulamasının devamına, büyük partilerin adayları geniş çapta destek veriyor. Ayrıca, parti içindeki göçmen temsiliyetine de tüm büyük partilerin adayları önemli oranda olumlu yaklaşıyor. Ancak, yerel seçimlerde göçmenlere oy hakkı tanınması konusunda partiler arasında belirgin farklılıklar var. SPD, Yeşiller ve Sol Parti bu hakkı desteklerken, CDU, FDP ve beklendiği gibi AfD buna karşı çıkıyor.
Son Dönemde Artan Terör Saldırıları ve Göçmenler Üzerine Yönelen Tartışmalar
Seçim atmosferinin bir diğer önemli boyutu da son dönemde Avrupa genelinde ve Almanya’da yaşanan radikal İslamcı terör saldırıları oldu. Bu saldırılar, toplumda güvenlik kaygılarını artırırken, seçim sürecinde göçmen karşıtı söylemlerin daha da güçlenmesine yol açtı. Ne yazık ki, bazı siyasi partiler ve medya organları, yaşanan bu olayları tüm göçmen topluluğuna mal ederek, göç politikalarını sertleştirme çağrısında bulunuyor. Bu tür söylemler, toplumsal kutuplaşmayı ve ötekileştirmeyi körüklüyor.
Halbuki güvenlik meseleleri, sadece göç politikaları üzerinden ele alınamaz; bu konular, toplumsal bütünlük ve radikalleşmeyi önleyici sosyal politikalar çerçevesinde değerlendirilmelidir. Ancak aşırı sağ partiler, seçim kampanyalarında göçmenleri günah keçisi ilan ederek, toplumda korku atmosferi yaratmayı ve buradan siyasi kazanç sağlamayı hedefliyor. Bu durum, Almanya’daki göçmenler için daha fazla ayrımcılık ve dışlanma riski doğuruyor.

TGD’nin Kampanyası: ‘Ben #DE Varım’
Bu kritik süreçte, Almanya Türk Toplumu (TGD) seçmenleri sandığa yönlendirmek ve demokratik katılımı artırmak amacıyla ‘Ben #DE Varım’ kampanyasını başlattı. Kampanya, Türk ve göçmen kökenli seçmenleri bilinçlendirmeyi, sandığa gitmeye teşvik etmeyi ve aşırı sağın yükselişine karşı demokratik mekanizmaları güçlendirmeyi hedefliyor. Çünkü seçimlerde göçmenlerin güçlü bir şekilde yer alması, onların haklarının korunması açısından hayati önem taşıyor.
Bu kampanya kapsamında sosyal medyada farkındalık çalışmaları yapılıyor, etkinlikler düzenleniyor ve seçimlere katılımın demokratik haklar açısından ne kadar önemli olduğu vurgulanıyor. TGD, göçmenlerin seslerini duyurabilmesi için aktif bir katılım çağrısı yapıyor ve demokratik süreçlerde daha etkin bir rol almaları gerektiğini hatırlatıyor.
TGD Başkanı Gökay Sofuoğlu da bu konuda önemli bir çağrıda bulunuyor: “Bu seçimlerde oy kullanmak, sadece bireysel bir hak değil, aynı zamanda toplumsal sorumluluktur. Göçmenler olarak sesimizi duyurmalı, politik süreçlere aktif katılım sağlamalıyız. Aşırı sağın yükselişi, hepimizi doğrudan etkileyebilir. Bu yüzden demokratik değerleri korumak adına sandık başına gitmeliyiz.”

Seçim pazar günü
Almanya, kritik bir seçim sürecinde. Aşırı sağın yükselişi, ülkedeki göçmenler ve demokratik değerlere inanan kesimler için ciddi bir tehdit oluşturuyor. Ancak bu tehdit, ancak aktif bir siyasi katılım ile bertaraf edilebilir. Göçmenler, özellikle de Türk toplumu, oy kullanarak seslerini duyurmalı ve Almanya’nın çok kültürlü yapısını koruma yönünde güçlü bir irade ortaya koymalıdır.
Sandık, sadece bir tercih değil, aynı zamanda bir mücadele alanıdır. Demokratik hakların korunması, ancak vatandaşların bu haklarını kullanmaları ile mümkün olur. Bu nedenle, Almanya’daki göçmenler, seçimlere katılım oranlarını artırarak toplumsal barış ve eşitlik mücadelesine katkı sağlamalıdır. ‘Ben #DE Varım’ kampanyası gibi girişimler, bu farkındalığın artırılmasına büyük katkı sunuyor. Seçim süreci, Almanya’da yaşayan herkes için geleceği şekillendirme fırsatı sunuyor; bu fırsat iyi değerlendirilmelidir.