Kavramsallaştırmaya çalıştığımız teorik olguların izdüşümlerine Türkiye projeksiyonundan kısa bir göz attığımızda, yukarıda kısa bir anlatıyla ana hatlarını çizmeye giriştiğimiz maksimum/katı Aydınlanma geleneğini temsil eden Kemalizm’in modern olmayı bilime, evrensel akla (universal reasaon), ilerleme tasavvuruna, eşitlik ve simetri tasarımlarına indirgediğini gözlemleyebiliriz.
Ontolojik statüsünü ve epistemolojik öncülleri bu önermelerle mutlak bir şekilde tanımlayan bu gelenek, kendi ağırlık merkezini oluşturan üst norm tasavvurundan ve ilerlemeci tarih felsefesinden verilecek en ufak bir tavizin aynı zamanda modernliğin reddi anlamına geldiği ve bu durumun modern öncesi yaşam biçimlerine ve siyasal-sosyal düzenine geri dönüş talebi içerdiği önyargısına dayanak oluşturur.
Tam da bu noktada Türkiye’de Kemalizm’le ifadesini bulan katı Aydınlanma zihniyeti ve bu zihniyetten devşirilmiş kesinlik iddiası ‘kamusal alanın yeniden tanımlanması’, ‘başörtüsünün yüksek eğitim ve öğretimde ve kamusal alandan varlığı’, ‘Kürt meselesi’, ‘Ermeni meselesi’, ‘Düşünceyi açıklama ve ifade hürriyeti’, ‘Laiklik meselesi’, ‘Alevilik’ vb. gibi birçok “sakıncalı” konunun tartışmaya açık olmadığını ve müzakere bile edilemeyeceğini vazeder. Hatta sıklıkla ideolojinin koyuluğunu artırarak bu sorunları yok sayar.
Oysa günümüzde cari ve geçerli olan Minimal Aydınlanma’nın en önemli iddiası Maksimum Aydınlanmanın kesinlik iddiasına karşı özellikle hukuk, siyaset ve ahlak alanlarında hemen her konu ve sorunun tartışma sürecine/(içsel)sorgulamaya/eleştiriye tabi olması gerektiğidir.
Şerif Mardin bu sorgulamanın önemini çok net bir biçimde ortaya koyar: Bugün Kant’ı okuyabilmek, Aydınlanmanın-ancak son zamanlarda ortaya çıkan-gizemli, çok katmanlı süreç özelliğini “aydınlatmaz”.
Aydınlanma iç dinamiği, çok zaman anlatıldığı gibi, “akıl”ın merkezileşmesi değil, “soru sorma”dır, kendi güncelliğini sorgulamasıdır. Aydınlanma son derece çapraşık- karmaşık ve –çok katmanlı- bir süreçtir.”
Dolayısıyla Şerif Mardin’in de isabetle imlediği üzere Aydınlanma’nın iç tartışmalarını kavramak (refinement) için “Akıl”ın yanında “irade”nin bağımsızlığını ortaya koymamız gereklidir. Ve bu iradenin kendisini her türlü açık ve örtülü iktidar ilişkisinden koruması da önemli bir husustur.
Aydınlanma değerlerinden koparsanız, “akıl ilkesinden, bilimsel doğrudan, hatta tüm evrensellik iddialarından koparsanız şantajı pek inandırıcı ve ikna edici olmamakla beraber; açık bir iktidar ilişkisi” barındırır.
Dolayısıyla Aydınlanma orijinal ve katı idealleriyle savunulmaya devam edildiği sürece kendi söylemi dışında kalan tüm yaklaşımlara ciddi bir dışlama uygulayan bir iktidar oluşumu olarak kalmaktadır.