Ana SayfaGÜNÜN YAZILARISiyasetsiz müzik, Türkiye’siz Eurovision olur mu?

Siyasetsiz müzik, Türkiye’siz Eurovision olur mu?

69. Eurovision Şarkı Yarışması, bu sene İsviçre’de. Belki jüri sistemi nedeniyle artık rahmetli Bülent Özveren’in tabiriyle “komşuların komşulara oy vermesi” sonuçları etkilemiyor, ama siyaset yine başrolde. İsrail’e yönelik tepkiler, Ukrayna’nın işgali, aile ve cinsellik tartışmalarının gölgesinde geçen yarışmada maalesef Türkiye bu sene de yok. Yunanistan, Doğu Karadeniz Rumlarının memleket hasretini konu alan bir şarkıyla Trabzon’u yarışmaya taşısa da yarı finale Türkiye’den Basel’e giden Eurovision hayranları damga vurdu. Yarışmaya katılmasa da en yoğun alkışlardan birini salonda ismi okunan Türkiye aldı.

Milyonlarca kişinin final gecesinde televizyona kitlendiği, Avustralya’nın bile ülkedeki hayran kitlesinin baskına dayanamayıp katılmak zorunda kaldığı Eurovision Şarkı Yarışması’nda bayrağımız 2012’den beri dalgalanmıyor. Türkiye’yi en son Can Bonomo “Love Me Back” şarkısıyla temsil etmiş, ondan bir sene önce de Yüksek Sadakat’ın bir zoru başararak yarı finalde elenmesi üzerine bayrağımızı yarışmayı kazanan Azerbaycan sahneye taşımıştı.

2011’in şampiyonu Ell ve Nikki, Türk bayrağıyla sahnede

Fakat bu seneki Eurovision yarı finalini artık katılmadığımız için TRT’den değil Youtube üzerinden izleyenler performanslarla halk oyu sonuçlarının açıklanması arasındaki kesitte ekranda sürpriz bir şekilde “Türkiye” yazısının belirdiğini gördü. Geçen sene Sertab Erener İsveç’teki Eurovision yarı finalinde 2003’te yarışmayı kazanan şarkısı “Every Way That I Can”i seslendirmiş, Türkiye yarışmaya gayriresmi de olsa göz kırpmıştı, fakat bu sefer böyle bir performans da söz konusu değildi.

Geçen sene yarışmayı Nemo’nun kazanması üzerine ev sahipliğini üstlenen İsviçre ekibi, yarışmaya ruhunu veren başlıca unsurun hayranlar olduğuna kanaat getirmiş ve farklı ülkelerdeki Eurovision hayranlarının hayatının kısa bir belgeselini çekmişti. Yarı finalde mikrofon uzatılan bu  dört hayrandan biri de Türkiye’den Burak Koytaş’tı. Her sene evinde Eurovision izleme partisi düzenlemenin de ötesinde Burak, Eurovision evreninin aktif bir üyesi; çıkan şarkıları yorumluyor, sanatçılarla söyleşiler yapıyor, büyük ihtimalle ezbere bütün Eurovision şarkılarını söyleyebiliyor.

Burak’ın Eurovision yarı finalinin bir parçası olarak kaçak yollardan Türkiye’yi Eurovision’a döndürme çabası tekil bir örnek değildi. Nitekim geçen senenin şampiyonu İsviçreli Nemo’nun “The Code” şarkısı da tam da Eurovision’dan kısa bir süre önce Türkiye’de gündem olmayı başarmış, O Ses Türkiye’nin favori yarışmacılarından Funda Kayacık yarışmada Nemo’nun şarkısını seslendirdikten sonra Nemo’dan düet teklifi almış ve ikili yarışmadan kısa bir süre önce Instagram’dan düetlerini yayınlamıştı.

Eurovision’ı kazanan ilk “non-binary” (kendini ikili cinsiyet kategorisiyle tanımlamayan) şarkıcı olan Nemo, binlerce kişinin izlediği bu düetten yine kısa bir sonra dünyanın 2025’te çok daha kötüye gittiğini ve dayatılan “kodları kırmak” söylemi üzerine kurgulayarak kendi hayat öyküsünü anlattığı bu şarkıyı bugün olsa yazamayacağını açıklamıştı.

Fakat Nemo’nun geçen sene verdiği tek mesaj cinsiyet üzerine değildi; Nemo, Yunanistan, İrlanda, Portekiz, Hollanda gibi ülkelerin temsilcileriyle birlikte İsrail’e en çok tepki gösteren sanatçılardan biriydi. Nitekim bu sene de İsrail’in savaş suçu işlediğini ve yarışmadan diskalifiye olması gerektiğini söyledi, bildirilere imza attı.

Zira İsrail geçen sene olduğu gibi bu sene de Eurovision’ı ortadan ikiye bölmüş durumda.

Mevzu İsrail

İsrail bu sene de 7 Ekim saldırısını dolaylı yoldan işleyen siyasi bir içerikle sahnede. 7 Ekim’den sağ kurtulan Yuval Raphael’in “Yeni Bir Gün Doğacak” şarkısıyla temsil ettiği İsrail, geçen sene “Fırtına” adlı bir şarkıyla yarışmaya katılmış, şarkının sözlerindeki “Ekim” vurgusu nedeniyle organizasyon sözleri değiştirtmiş; bütün yarışma boyunca Eden Golan’ın yuhalanması, tepki görmesi medyanın ilgisini çekmişti.

Geçen senenin aksine bu sene İsviçre, yarışmanın kurallarını esneterek izleyicilerin İsviçre’de yasal kabul edilen bayrakları açmasına izin verdi; bu nedenle arenada bol bol Filistin bayrağı dalgalanıyor. Fakat arenadan aktarılanlara göre Filistin bayrakları çeşitli bahanelerle içeri alınmamaya çalışılıyor, İsrail sahnedeyken seyircilerin önüne güvenlik görevlisi yığılıyor ve izinsiz bir şekilde olası bir protestoya karşı seyirciler kameraya alınıyor.

Her şeye rağmen İsrail sahneye çıkınca yine yuh sesleriyle alkışlar birbirine karışıyor, özellikle diğer sanatçıların İsrail delegasyonuyla olan iletişimi Eurovision hayranlarının tepkisini çekiyor, İsrail’in yanına yaklaşan, selam veren sosyal medyada tepkiyle karşılanıyor.

İsrail’e en büyük tepkiyi gösterenler ise Avrupa’nın onurunu kurtaran İspanya. İspanya resmi olarak İsrail’in yarışmadan Ukrayna’yı işgal eden Rusya ve onu destekleyen Belarus gibi ihraç edilmesini talep etmenin yanı sıra İsrailli sanatçı sahneye çıkmadan önce gösterilen kısa tanıtım jeneriği sırasında İspanya’nın Bülent Özverenleri, Eurovision sunucuları Gazze’deki soykırımdan bahsetti, katledilen Filistinli çocukları zikretti, İsrail’i protesto etti.

Fakat bu sene İsrail kadar yarışmayı ikiye bölen başka bir husus daha var. O da Türkiye’nin 13 sene önce yarışmadan çekilmesine sebep olan “aile değerleri”.

Dikkat “aile” var

ABD’de Trump’ın seçilmesi, Avrupa’da sağın yükselmesiyle birlikte Eurovision da biraz sağa kaydı; ve yarışmacıların sahne şovlarının, şarkı sözlerinin daha az “cinsellik” içermesi için özel çaba harcanmaya başladı. Bu doğrultuda bu sene Malta’nın “Serving Kant” şarkısı sansürlendi Maltaca’da “şarkı söylemek” anlamına gelen “kant” İngilizce’de argo “cunt” kelimesini andırdığı için değiştirildi, yine yarışmanın favorilerinden Finlandiyalı Erika Vikman’ın bir kadının cinsel deneyimini betimleyen“Ich Komme” şarkısı da organizasyonun uyarısını aldı, Vikman’ın kıyafeti ve sahne dizaynı uyarılar üzerine cinsellikten arındırıldı.

Erika Vikman- Ich Komme (Finlandiya)

Yine yarışmacıların kendi ülkelerinin bayrakları dışında LGBTİ bayrağı olan gökkuşağı dahil başka bir bayrak taşımasının yasaklanması da bu noktada yeni bir tedbir olarak uygulandı. 

Bu sene yarışmanın bu hususlarda özellikle dikkat etmesi organizatörlerin “bu yarışma prime time’da ailelerin birlikte izlediği bir yarışma” uyarısını paylaşmasıyla çok daha netleşmiş oldu.

Nitekim Rusya’nın diskalifiye olduğu Eurovision’a “ahlaksızlık” olarak saldırdığı ve Soğuk Savaş sırasında alternatif olarak organize ettiği Intervision yarışmasını yeniden hayata geçireceğini açıklaması, Eurovision’un bu konularda daha fazla ters tepki oluşmaması, Rusya’nın Intervision yarışmasına desteği büyütmemesi için dikkatli olma yoluna girmesinin de bir başka sebebi. Fakat sanırım en büyük sebep özellikle İtalya başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde muhafazakar sağın yükselmesi, ve bunun zamanla Eurovision gibi etkinliklere de yansıması gibi duruyor.

Daha çok etnik, daha az İngilizce

Önceki senelerin aksine bu sene yarışmada çok daha fazla şarkı etnik tarzda, çok daha fazla İngilice dışındaki dilde şarkı var. Bu sene şarkıların yarısından fazlası İngilizce değil. Özellikle son iki üç senedir Ukrayna’nın başını çektiği “tekno-etnik” tarz, bu sene yine sahneye hakim. Arnavutluk’un Zjerm (şahsen favorim) şarkısı bunun en iyi örneği. Yarışmanın bahislere göre favorisi olan İsveç de Finlandiyalıların sauna merakını ti’ye aldığı şarkılarında yerel tınıları ve motifleri kullanıyor.

Letonya da etnik müzikleri harmanlayan ülkelerden biri, Afrika tınısını andıran ilginç bir şarkıyla finaldeler. Fakat yarışmanın en dikkat çeken parçalarından biri Karadeniz göçmeni Pontus Rumlarından biri olan Klavdia’nın gurbet ve memleket özlemi üzerine kurguladığı “Asteromata” şarkısı. Yunanistan’ı temsil eden Klavdia da Doğu Karadeniz’e duyulan özlemi anlatarak dolaylı yoldan Türkiye’yi Eurovision’a döndürenlerden biri.

Kim kazanacak?

Yarışmanın favorisi her ne kadar İsveç olsa da İsveç’in 8. Kez birinci olma hususunda heyecansız olması ve İsveç’teki şehirlerin ekonomik sıkıntılar yüzünden böylesine büyük bir organizasyona talip olmaktan çekinmesi; Eurovision hayranlarının da motivasyonunu düşürüyor. Nitekim Avusturya’nın temsilcisi JJ’nin operayı andıran ve şarkı söylemenin sınırlarını aştığı “Wasted Love” şarkısı da canlı performans nedeniyle giderek yükselen favorilerden, yine ünlü Fransız şarkıcı Louane’nin vefat eden Eurovision hayranı annesi hatırısına yazdığı “Maman” (Annem) şarkısı da sessiz ama derinden gelen bir favori.

Fakat yarışmanın en çok merak edilen hususu kimin şampiyonluğu göğüsleneceği değil. Herkes yaşadığı ağır hastalık nedeniyle sahnelerden çekilen ve eskiden Eurovision’da İsviçre’yi temsil eden Céline Dion’un final gecesi sürpriz bir performans sergileyip sergilemeyeceğine kilitlenmiş durumda. BBC’nin muhabirleri Dion’un özel jetinin yarışmanın düzenlendiği Basel kentinde görüldüğünü bildirdi bile.

Dion’un sahneye çıkıp çıkmayacağı meçhul, ama sahneye her şeye rağmen çıkmayacağı kesin olanlar da var.

Trabzon özleminden, Türkiye’deki hayranların heyecanının Eurovision sahnesine taşındığı bu özel müzik festivalinde İsrail tartışmalarından, aile değeri polemiklerine her türlü siyasi, kültürel mesele mevcut. Eurovision her zamanki gibi bu sene de Avrupa ve dünyadaki bütün tartışmaları sahneye artı eksisiyle birlikte taşıyor.

Fakat Türkiye sahnede yine yok. Yine de Funda’nın Nemo’yla düetinden de anlaşılacağı üzere Türkiye Eurovision’dan çıksa da Eurovision Türkiye’den çıkmadı.

Pek çıkacak gibi de durmuyor. Yaşamın suni kavgalardan öte doğal akışına uygun bir şekilde farklılıkların belirli bir ahenk içinde kutlanmasının inorganik müdahelelerle mümkün olmayacağı gibi, Türkiye’nin Eurovision sevdası da dinmeyecek sanırım.

Eurovision ülkemizde belki rahmetli Bülent Özveren’in “herkes komşusuna veriyor, yazıklar olsun” serzenişiyle TRT ekranından değil ama Youtube’daki canlı yayınlardan izlenmeye devam ediyor.

Ne tesadüf ki son iki senedir binlerce insanın doldurduğu arenadaki en yoğun alkışlardan biri de Türkiye isminin anons edildiği anlarda duyuluyor.

İsrail’in yuhlayan seyirciler Türkiye’yi duyunca alkışlarıyla adeta bizi yarışmaya geri çağırıyor. Bugünlerde pek duyulmak istenmeyen bir pusulanın rotasını çiziyor.

İsrail’in bu tepkiye rağmen yarışmaya tutunması, izleyici oyları için yoğun kampanya yapıp para harcamasının en büyük sebebi Eurovision’ın sunduğu PR imkanı, kamuoyuna mesaj verme şansı. Her şeye rağmen ülkelerinin ve resmi argümanlarının sanatla Avrupa’ya anlatılmasına önem veriyorlar, bütün bu tepkilere rağmen katılıyorlar.

Her Türkiye ismi okunduğunda kopan alkışa, Sertab Erener’in 22 sene sonra estirdiği rüzgara, Türkiye’deki yoğun Eurovision hayranlığının dinmemesine, Funda’nın Nemo’yla ahenk içindeki düetine rağmen bu hasreti bitirmeyenlerin belki de üzerine düşünmesi gereken tam olarak budur.

Boş bırakılan sahnelerin, kimin hevesle doldurduğu belki o sahnelerin niçin boş bırakılmayacağının en iyi kanıtıdır.

- Advertisment -