Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIÖcalan’ın 7 dakikası

Öcalan’ın 7 dakikası

Eskiden uzaktan uzağa “realitesini tanıyoruz” denilen Kürt sorunu bitiyor. Realite kendisini empoze ediyor hem devlete, hem topluma, hem Öcalan’a, hem Bahçeli’ye. Türkiye kendine geliyor. Cumhuriyet kendine geldikçe nasıl Müslümanlığı ile barıştıysa, öyle de Kürtlüğü ile de barışacak. Şiddetten arınmak bu istikametteki önemi bir adım. Bu uğurda gayret gösterip hak, adalet ve barışa katkı yapan herkes takdiri hakediyor.

Abdullah Öcalan’ın kurucusu olduğu örgütü fesih kararı tarihi önemde bir karardı. Yedi dakikalık video açıklamasında bu kararın bir nevi fikri takibini yaptığını görüyoruz. Ülkenin şiddetten arındırılması gibi hayırhah bir sürece örgütün katılma iradesi göstermesi sadece mecbur kalınmayla açıklanmamalı. Çünkü bozma ve yıkma her zaman daha kolay, yapma ve inşa etme her zaman daha zor bir kapasitedir. Pekçok açıdan silah bırakmak, silah bırakmamaktan daha zor bir eylemdir.

Öcalan’ın hamlelerinin Türkiye’yi “terör”den, Kürtleri “şiddet” gölgesinde lekedar olmaktan çıkaracak ve Türkiye’nin Türklerin ve Kürtlerin ortak devleti olarak yeniden kavramsallaştırılmasına hizmet edecek çabalar olduğunu düşünüyorum. Şüphesiz bunlar tek başına yeterli olmazdı. Devletin bu konularda cehaletini aşması, olgunlaşarak ülkenin gelecekte geçeceği güzergaha dair daha iyi bir kıvama gelmesi de gerekliydi. Son olarak bölgesel dinamiklerin sadece Türkiye-içi birlik, kardeşlik lüzumu değil, Türkiye-dışı Kürtlerle de ittifakın Türkiye için hayati bir önem kazanmasıyla doğrudan ilgisi var.

Bu üç faktörün birleşme momentinde yeni süreç doğmak zorunda kaldı. Kürtlerin eşit ve malik olmasının, Türklerin özgüvenli ve hakiki kardeş olmasının zamanı gelmişti. Kürtlerin mütevazı hak, ihtiyaç ve istekleri Türklerin istikbal, ihtiyaç ve intibahları ile kesişti.

Özetle ortada hem ihtiyaçtan, hem istek ve iradeden kaynaklanan bir süreç var. Bu iki esaslı ve ciddi faktöre rağmen işlerin o kadar da dikkat çekmeden yavaşça yürütülmesinin arkasında daha önceki tecrübelerin yolaçtığı ihtiyat ve böyle stratejik bir dönüşümü gündelik siyasete bulaştırmama çabası var. Bu hem zararından sakınmak için hem de kutuplaştırma siyasetlerine kurban gitmesini engellemek için gerekli bir temkinlilik var.

Bu süreç başarıya ulaştığında buna reaksiyon olarak karşıt hareketlenmeler olabilir mi? Pekala olabilir. Hem Türk hem Kürt tarafında radikal milliyetçi gruplar arasında radikalizmini terörizm ile taçlandırmak isteyecek küçük gruplar çıkabilir. Bu ülkenin selametini istemeyen kimi harici aktörler de bu tür hareketlenmelerden kendilerine stratejik çıkar temini için onları teşvik bile edebilirler.

Bu sürecin başarısında bile çeşitli riskler varken başarısızlığında Türkiye’de büyük bir güven krizi ve tamiri çok zor büyük toplumsal yarılmalar meydana gelebilir. Herkes bunun farkında. Bu yüzden sık sık sorulan “Kürtler devlete güvenebilir mi?” veya “Erdoğan’a veya Bahçeli’ye nasıl güveneceğiz?” gibi sorular anlamsız sorulardır. Kürtler devlete değil realitenin gereklerine güvenmek durumundalar. Şartlar ve kıvam ezberlerle anlaşılmaz.

Daha önceki yazılarımda vurguladığım üzere gerçekten yeni bir durum var. Kürt sorununun uzun süredir Türkiye ile sınırlı olmaktan çıkması, bölgesel dinamikler ve Türkiye’nin Kürtsüzlüğünün iç ve dış sebeplerle artık sürdürülemez hale gelmesi gibi bir dizi sebepten dolayı taraflar imana geldi.

Eskiden uzaktan uzağa “realitesini tanıyoruz” denilen Kürt sorunu bitiyor. Realite kendisini empoze ediyor hem devlete, hem topluma, hem Öcalan’a, hem Bahçeli’ye. Türkiye kendine geliyor. Cumhuriyet kendine geldikçe nasıl Müslümanlığı ile barıştıysa, öyle de Kürtlüğü ile de barışacak. Şiddetten arınmak bu istikametteki önemi bir adım. Bu uğurda gayret gösterip hak, adalet ve barışa katkı yapan herkes takdiri hakediyor.

- Advertisment -