Ana SayfaRÖPORTAJRÖPORTAJ | Sevan Nişanyan’dan “Basit Türkiye Tarihi”: Cumhuriyetin asıl çelişkisi  iki orta sınıf...

RÖPORTAJ | Sevan Nişanyan’dan “Basit Türkiye Tarihi”: Cumhuriyetin asıl çelişkisi  iki orta sınıf arasındaki çelişkidir. Fırat’ın Batısı ve Doğusu farkı, Kürt meselesinin temelidir

Sevan Nişanyan, son kitabı Basit Türkiye Tarihi’ni Serbestiyet’e anlattı: “Kitaptaki önemli tezlerden biri Türkiye’de iki ayrı orta sınıfın oluşması öyküsüdür. Birincisi tek parti döneminde oluşan eğitimli, mektepli Türk orta sınıfıdır. Tek parti yönetiminin ekonomik karnesi tam bir felakettir. Ulusal gelir 90 dolardan 110 dolara çıktı. Yoksul bir ülke alıp yoksul bir ülke bıraktılar. 2. Dünya savaşından sonra Türkiye Amerika’ya kendisini teslim etti. Karşılığında da çok ciddi para akıtıldı, yeni bir orta sınıf oluştu. Cumhuriyet elitleri muazzam bir kıskançlık içerisine girdiler. 1960 Darbesi’nin sebebi tam olarak budur. Cumhuriyetin asıl çelişkisi bu iki sınıfın çelişkisidir. Özal da Ak Parti de bu problemi çözmeye çalıştı. Fakat bir türlü olmuyor.

Röportajdan alıntılar…

Türkiye tarihine ilişkin arkada 60 yıllık aslına bakarsan ya da 55 yıllık bir okuma ve tartışma süreci var bu kitapta. Kendimi bildim bileli Türkiye tarihini, Türkiye’nin siyasetini, yakın tarihini, geçmiş tarihini tartışıyoruz. Çok çeşitli ortamlarda, çok çeşitli bağlamlarda. Belli bir olgunluğa vardığını düşünüyorum artık kafamdakilerin. Daha fazla değişmeyecekbunlar. Dolayısıyla bir derli toplu bir şekilde ifade etmenin vakti geldiğine kanaat getirdim.

Son 20-30 yılda Osmanlı tarihi alanında çok adımlar atıldı. Batı akademisinde çok düzgün eserler çıktı, çok ciddi araştırmalar çıktı. Fakat bunu geniş bir perspektiften ifade etmeye cesaret eden kimse ben tanımıyorum. Mikro çalışmalar yapılıyor her zaman için. Son derece akademik, son derece dar bir ilgi alanlarından hitap eden çalışmalar yapılıyor. Osmanlı devleti neydi kardeşim sorusunun cevabını vermeye teşebbüs eden pek fazla yok. Bunu anlatmaya çalıştım.

Fırat’ın batısının kuvvetli bir Roma geçmişi vardır. Ve enteresan bir şekilde bugün Türkiye tarihini kısaca kavramsallaştırmaya çalıştığımız zaman çalışan insanlar, işte Osmanlı vardı, ondan önce Bizans vardı, ondan önce de Roma vardı diye anlatır. Herkesin kafasındaki problem budur. 

Halbuki Bizans ve Roma Fırat’ın doğusunda yoktular. Çok kısıtlı ölçülerde ve bahçe bölük vardılar. Ama hiçbir zaman hakim olamadılar o bölgeye.  Batı’da merkezi bürokratik yönetim vardır. Yerel yönetici Batı’da her zaman Roma çağından beri bir merkezden atanmış ve merkez tarafından görevden alınabilecek bir memurdur. Bir görevlidir. Dolayısıyla yönettiği ülkeyle, yönettiği bölgeyle arasındaki duygusal ilişkinin, çıkar ilişkisinin niteliği farklı. 

Doğu’da ise gerek Ermeniler zamanında, gerek Kürtler zamanında, gerek aradaki Türk beylikleri zamanında, güneydoğudaki Arap beylikleri zamanında her zaman yerel yönetim babadan oğula aktarılacak bir hak olarak değerlendirilir. Bunun siyasi sonuçları müthiş önemli bir konudur. Bu devamlı gider gelir. Osmanlı yönetimi Doğu’ya da hakim olur. Ama mesela Osmanlı’nın yönetim tarzı 1520’lerden 30’lardan sonra Fırat batısında farklıdır. Fırat doğusunda farklıdır. İki ayrı yönetim tarzı benimsemişlerdir. Bu da öyle kolay kolay göz ardı edilebilecek bir gerçek değil ve bugünün Türkiye’siyle çok ciddi bağları olan bir gerçek.

Türkiye’nin bildiğiniz gibi en az 1983’den beri, gerçekte 1920’lerden beri, gerçekte 1840’lardan beri devam eden bir Kürt sorunu var. Bir kronik, çözülemez bir Kürt sorunu var. Ve bunun da oh şimdi çözüm süreci oldu, yarın çözülecek gibi iyimserliklere izin veren bir geçmiş olduğunu düşünmüyorum. Çok uzun zamandan beri bu iş var. Ve bugün Kürt meselesi bir, iki ulusal oluşum arasındaki çatışma gibi görünse de, aslında bunun altında iki ayrı siyasi kültür, iki ayrı siyasi geçmiş, iki ayrı yönetim anlayışı olduğunu düşünüyorum. Yani olay sadece onlar Kürtçe konuşuyor, bunlar Türkçe konuşuyor meselesi değil. İki ayrı geçmişten geliyorlar ve bunun izlerini hala bence görebiliyoruz.

1974’ten sonra Türkiye var olan dünya düzeni açısından bir potansiyel tehlike görünümünü arz etmeye başladı. Türkiye sonuçta tarihi sabıkası kabarık bir ülke, salarsan bunları Viyana kapılarına kadar gelirler. Bir tarihte, bütün bir basın tarihini okumak imkânım oldu. Ve şunu gördüm. 1974’e kadar 30 yıl boyunca Batı basının Türkiye ile ilgili çıkan her haber olumludur. Seri olarak okuduğunda bir reklam kampanyası olduğunu görüyorsun. 1974’ün Ağustos ayında bıçakla kesilir gibi kesilir bu haberler ve 1975’ten itibaren sadece olumsuz haberler çıkar. 

Kitaptaki önemli tezlerden biri Türkiye’de iki ayrı orta sınıfın oluşması öyküsüdür. Birincisi tek parti döneminde oluşan eğitimli, mektepli Türk orta sınıfıdır. Cumhuriyetin en büyük başarısı budur. Bu sınıfa batılılık ve laiklik ilkeleri dayatıldı, eğitim sayesinde yükselebilir oldukları fikrini aşıladı. Buna karşılık tek parti yönetiminin ekonomik karnesi tam bir felakettir. Ulusal gelir 90 dolardan 110 dolara çıktı. Yoksul bir ülke alıp yoksul bir ülke bıraktılar. 

Bununla birlikte Türkiye 2. Dünya savaşından sonra Amerika’ya kendisini teslim etti. Karşılığında da çok ciddi para akıtıldı memlekete ve bu para devlet elitini beslemeye gitmedi, yeni bir orta sınıfın oluşturulmasına gitti. Karayollarının yayılmasıyla yeni, palazlanan bir iş adamı sınıfı ortaya çıktı. Buğday üretimini dört katına çıkarmak suretiyle bin yıldan beri ilk kez köylünün cebine para girdi. Ve bu sonuçlar karşısında cumhuriyet elitleri muazzam bir kıskançlık içerisine girdiler. Biz eğitimli sınıflar dururken paranın ve gücün sahibi nasıl bu yeni sınıflar olur? 1960 Darbesinin sebebi tam olarak budur. Cumhuriyetin asıl çelişkisi bu iki sınıfın çelişkisidir. Özal da Ak Parti yönetimi de bu problemi çözmeye çalıştı. Fakat bir türlü olmuyor. 

Kitap karamsar bir kitap değil. Sadece meselelere sakin bakmaya çalıştım. Bilgi hiçbir zaman insanı ümitsizliğe itmez, aksine zenginleştirir. Bilgi bugüne ilişkin alacağın kararların ya da  yapacağın şeylerin bir perspektife, bir tarih içine oturmasını sağlar. Bilgiye paylaşmanın değerli bir şey olduğunu düşünüyorum.

- Advertisment -