Organizatörler, filonun şu an Gazze kıyısına 180 deniz mili mesafede olduğunu ve İsrail’in tehditlerine rağmen rotasında ilerlediğini açıkladı. Filodaki tüm gemilerin yolculuğunu sürdürdüğü bildirildi.
Reuters’ın aktardığına göre, uçuş takip siteleri Türkiye’nin Çorlu hava üssünden kalkan çok sayıda insansız hava aracının filo üzerinde daireler çizdiğini gösterdi.
Tekneleri takip eden İtalyan ve İspanyol donanmasından gemiler ise kırmızı bölgeye girişten sonra takibi bırakacak.
Almanya Dışişleri Bakanlığı Sözcü Yardımcısı Josef Hinterseher ise pazartesi günü yaptığı açıklamada, İsrail’in uluslararası yardım filosunu durdurmak için şiddet içeren bir müdahalede bulunma riskine dikkat çekti.
Filo geçtiğimiz hafta drone saldırısına uğramış, ayrıca 8-9 Eylül’de Tunus’ta demirlediği sırada da hedef alınmıştı. Tunus hükümeti saldırıları “önceden planlanmış” olarak nitelendirmiş, ancak İsrail sorumluluğu üstlenmemişti.
Gazze’ye 150 deniz mili mesafede başlayab kırmızı bölge, daha önce Madleen, Rachel Corria tekneleri ve 2010’da Mavi Marmara’nın İsrail saldırısına uğradığı bölge olduğu için riskli olarak görülüyor.
Son günlerde İsrail, sivil filoyu Hamas’a destek vermekle ve “şiddet yanlısı bir rota izlemekle” suçlayarak tehditlerini artırdı.
Müdahale olmazsa gemilerin Gazze’ye ulaşabileceği 2 Ekim günü Yahudilerin Yom Kippur bayramının başlangıcı.
Teknelerdeki Yahudi aktivistlerden Progressive International’dan David Adler, bu vesileyle bir mektup paylaştı:
“Bugün sizlere çok kişisel bir mektup yazıyorum — Yahudi olarak “Kırmızı Bölge”ye, Yahudi takviminin en kutsal günü olan Yom Kippur’da varacak bir misyona katılmanın benim için ne anlama geldiğine dair bir mektup.
Neredeyse hiçbir zaman “bir Yahudi olarak” yazmam. Bir soykırımın Siyonist “ulusal çıkarlar” adına işlendiği, aktivistlerin “güvenliğimiz” adına gözaltına alındığı, işkence gördüğü ve sınır dışı edildiği bir dünyada Yahudi duygularını önceliklendirmeye zorlanmanın yorgunluğunu paylaşıyorum.
Ama bugün bu dilde yazmaya mecbur hissettim — bu misyonda, dünyadan 40’tan fazla ülkeden gelen 500’den fazla insan arasında yer alan az sayıdaki Yahudiden biri olarak.
Filomuzun zamanlamasının tesadüf olduğuna inanmıyorum. Aksine, Yom Kippur’un, yani kefaret günümüzün arifesinde müdahale noktasına yaklaşmamızın bir lütuf olduğuna inanıyorum. Bu gün bizleri işlediğimiz günahlar üzerine düşünmeye ve onları nasıl onarabileceğimize dair çağırıyor — tikkun olam (dünyayı onarma) ruhuyla.
Bizim adımıza işlenenleri nasıl telafi edebiliriz? Bombalar ve mermiler Gazze üzerine yağarken, her saat çoğalan günahlarımız için nasıl bağışlanma isteyebiliriz? İsrail devleti dünyayı yok etmeye bu kadar kararlı iken, biz dünyayı “iyileştirme” görevimizi nasıl ciddiye alabiliriz?
Eğer Tevrat’tan hâlâ hatırladığım bir şey varsa, bu bize yüklediği şu buyruğudur: “Adalet, adaletin peşinden gideceksin.” İsrail devleti bu kutsal buyruğu böylesine çarpıtırken, Filistin halkının üzerine bir holokost yönetirken nasıl sessiz kalabiliriz?
Bu filoya diğer tüm delegeler gibi katıldım — insanlığı savunmak için, çok geç olmadan. Ama Yom Kippur’da bana hatırlatılan şu ki, burada olmamın sebebi Yahudi mirasımın da beni buna çağırmasıdır.
Henüz bir gençken, büyükbabam Jacques Adler (fotoğrafta) Paris Direnişi’ne katıldı, arkadaşları ve ailesi toplama kamplarında ölüme gönderilirken o hayatını riske atarak Nazilerin operasyonlarını sabote etti.
Benim çağrıldığım gelenek budur. Ve Yahudi kimliğimle bağ kuran adalet anlayışı da budur — atalarımı hedef alan aynı soykırımcı öfkenin bugün onların başlıca mağdurları tarafından üstlenildiği bir çağda.
Yom Kippur bir oruç günüdür, bedenimizi aç bırakmak suretiyle kefaretimizi görünür kılmanın bir yoludur. Ama son iki yıldır Gazze halkı, günlük ekmeklerinden mahrum bırakılmak zorunda kaldı.
Eğer İsrail güçleri bize Yom Kippur’da müdahale ederse, o zaman gerçek kefaretin neye benzediğini görsünler. Komşularını aç bırakırken rahat içinde oruç tutmak değil. Üzerlerine bomba yağdırırken güven içinde dua etmek değil. Kefaret, eylemdir.
Bu nedenle bu akşam güneş batarken ve oruç başlarken, diğer Yahudilerin de benimle birlikte kefarete yaklaşımlarını yeniden tanımlamalarını umuyorum — sessiz dua ile birlikte, bu korkunç soykırımı sona erdirmek için cesur bir eyleme yönelerek.
G’mar chatima tova.”