TBMM Genel Kurulu’nda, Irak ve Suriye’ye asker gönderme tezkeresinin süresinin 30 Ekim 2025’ten itibaren 3 yıluzatılmasını öngören Cumhurbaşkanlığı tezkeresi kabul edildi. Tezkere AK Parti, MHP, Yeni Yol ve İYİ Parti oyları kabul edilirken, DEM Parti ve CHP tezkereye ‘hayır’ dedi.
Oylama öncesinde Meclis’te grubu ve temsilcisi bulunan partiler adına söz alan milletvekilleri, tezkereye ilişkin görüşlerini dile getirdi.
Tezkere görüşmeleri sırasında hükümetin dış politika yaklaşımı, tezkerenin süresi ve sınır dışı operasyon konuları en çok tartışılan başlıklar arasında yer aldı.
Tezkere oylaması öncesinde partileri adına konuşan milletvekilleri şunları söyledi:
“İstikrar yalnızca silahla değil, diyalog ve işbirliğiyle sağlanabilir”
Evet oyu kullanan Yeni Yol Partisi’nin Ankara Milletvekili İdris Şahin tezkerenin yılda bir kez gündeme getirilmesi gerektiğini belirterek şu ifadeleri kullandı:
“İstikrar yalnızca silahla değil, diyalog ve işbirliğiyle sağlanabilir. Bizim TBMM geleneğinde böyle bir şey yoktu. TBMM’yi çalıştırmak çok mu zor ki siz 2 yıllık, 3 yıllık tezkereleri buradan çıkarıyorsunuz?
Oysa tezkerelerde aslolan her yıl Parlamentoda yenilenebilecek güce iktidarın sahip olduğu gerçeğidir.
Sayısal çoğunluğunuz, dilediğiniz gibi bu tezkereleri yılda bir görüşmek suretiyle çıkartabilir.
Suriye’de ve Irak’ta Türkiye’ye yönelik bir tehdidin varlığını hepimiz görüyoruz, bu konuda hiçbir tereddüt yok ama yangından mal kaçırır gibi 3 yıllık bir tezkerenin bu parlamentoda görüşülmüş olmasını doğru bulmuyoruz ve iki buçuk yıl sonra Anayasa’ya göre görev süresi tamamlanmış milletvekillerinin bu yönde bir irade kullanması da bir noktada yetki gaspıdır.”
DEM Parti İstanbul Milletvekili Cengiz Çiçek: Bu tezkereyle Türkiye’deki, Suriye’deki entegrasyon politikalarını baltalıyorsunuz
Genel Kurul’da söz alan Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) İstanbul Milletvekilli Cengiz Çicek, tezkerenin Kürt sorunu bağlamında eski ruh ve argümanların devamı olduğunu ifade etti. Sürece dikkat çekerek, sözlerini sürdüren Çiçek, sürece güvenin az olduğunu bu tezkerenin de var olan güveni yerle bir ettiğini kaydetti.
Çiçek, “Türkiye’yi İsrail yayılmacılığı tehdidi adı altında başta Suriye olmak üzere Orta Doğu’da savaşa çekmek isteyen bu tezkereye hepimizin ‘hayır’ demesi gerekiyor diye düşünmekteyiz. Şimdi, tezkerede diyor ki: ‘Suriye yönetiminin beklentisi doğrultusunda hareket ediyoruz.’ Biz de soruyoruz: Suriye halklarının beklentisi nerede? Niye bir türlü Türkiye halklarının, Suriye halklarının beklentisine göre kendinizi konumlandırmıyorsunuz da hep yönetimlere, hep devletlere göre kendinizi konumlandırıyorsunuz? Hangi görüşmede, hangi resmî ortamda Suriye yönetimi size beklentilerini söyledi? ‘PKK mevcudiyetini sürdürmekte.’ diyor. E, PKK kendi feshetti, silahlı mücadele stratejisini sonlandırma kararı aldığını söyledi. Hükûmet olarak sizin işiniz çatışmasızlık sürecini örgütlemekken, çatışmasızlık sürecine dair siyasal inisiyatif almakken, siz -en azından şunu söyleyelim- sürece dair siyasal sorumluluk duygusundan uzak bir şekilde tezkereyi halklara, bizlere dayatmak istiyorsunuz” diye konuştu.
Türkiye’nin Demokratik Suriye Güçleri’nin (DSG)’nin entegre olmayı reddettiğine dair savı da ileri sürdüğünü ifade eden Çiçek, “Külliyen yalan. Bakın, 10 Mart mutabakatı aynı zamanda entegrasyon mutabakatı olarak değerlendirilebilir. 1’inci maddesinde ne var biliyor musunuz 10 Mart mutabakatının? Siyasal katılım ilkesi var. E, parlamento seçimleri Suriye’de 6 bin kişinin oylamasıyla… Ya, 6 bin seçmen arkadaşlar! Bakın, size soruyoruz… Kıbrıs’taki seçimlere katılım azlığını ‘Kıbrıs Türklüğünü temsil etmiyor.’ diye eleştirdiniz ya, biz de şunu söylüyoruz: 6 bin Suriyeli seçmen Suriye’deki Suriye Kürt’ünü, Alevi’sini, Dürzi’yi, halkların ve inançlarının kaderini temsil etmiyor, kaderini temsil etmiyor. Türkiye’de, Afrin’de ve benzeri yerlerde göçmenler dönüşü bekliyor ama sizin savaş tezkereniz, tezkere üzerinden yaptığınız operasyonlar şu anda göçmenlerin geri dönüşünü engelliyor ve siz bu yönüyle, bu tezkereyle Türkiye’deki, Suriye’deki entegrasyon politikalarını baltalıyorsunuz” diye kaydetti.
Oluç: Tezkere süreçle örtüşmüyor
DEM partili Hakkı Saruhan Uluç ise yaptığı konuşmada tezkerenin süreçle örtüşmediğini belirterek şunları kaydetti:
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta yaptı Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’na işaret eden Oluç, “Gelişen süreçle ve atılan adımlarla örtüşmeyecek biçimde hazırlanmış bir tezkere var karşımızda. Kürtlerin Suriye’de irade sahibi olmasını ve meşru haklarına kavuşma gayretlerini hedef aldığı çok açıktır bu tezkerenin. Kürtlerin sınır ötesinde de olsa kazanımlarının ortadan kaldırılması üzerine kurulmuş olan devlet paradigmasında hâlen zihniyetin değişmediği anlaşılmaktadır bu tezkereyle birlikte. Tehdit olarak öne sürülen Suriye Demokratik Güçleri, Birleşmiş Milletler tarafından ya da başka bir uluslararası aktör tarafından ‘terör’ kavramıyla tarif edilmemektedir, çok net olarak bunu bir kez daha vurgulayalım, biz de bu kavramla tarif etmiyoruz SDG’yi. Suriyeli Kürtler bölgedeki güçler arasında en donanımlı ve diplomatik açıdan en fazla olumlu ilgi gören aktörlerin başında gelmektedir.”
CHP İstanbul Milletvekili Namık Tan: Komisyon İmralı’ya gidecekse TSK neden Irak ve Suriye’ye gidecektir?
Tezkereye karşı çıkan diğer bir parti ise CHP oldu. Partisi adına konuşan CHP İstanbul Milletvekili Namık Tan şu ifadeleri kullandı:
“18 yıldır aralıksız yürürlükte olan bir tezkereyi görüşeceğiz. Geçen 2 tezkereye ‘ret’ oyu verdik; bu tezkereye de ‘ret’ oyu vereceğiz. Tezkerenin 3 yıllık süreyle çıkarılmasına da karşıyız.
Terörsüz Türkiye hedefi doğrultusunda TBMM’de kurulan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonuna katıldık. Komisyon İmralı’ya gidecekse TSK neden Irak ve Suriye’ye gidecektir? TSK Irak ve Suriye’de ucu açık konuşlandırılmaya devam edecekse Komisyonun Ada’ya gitmesi hangi amacı gütmektedir?”
AK Parti: Suriye’de istikrar maalesef tam anlamıyla henüz sağlanamamıştır
AK Parti Ankara Milletvekili ve TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı Fuat Oktay ise tezkerenin kabul edilmesi gerektiğini şu cümlelerle savundu:
“Türkiye, dünyada barışın anahtarı konumuna gelmiştir. Aynı zamanda insani yardımlar açısından da dünyanın en önde gelen ülkeleri arasındadır.
Terör örgütü PKK, ‘Terörsüz Türkiye’ süreci kapsamında bir süre önce kendisini feshettiğini açıklayarak silah bırakma sürecine girdiğini ilan etti. PKK’nın kendisini feshinin söylemden öteye geçerek bir an önce fiiliyata dönüşmesi gerekir; bu süreci ilgili kurumlarımız yakından takip etmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türk Silahlı Kuvvetleri sadece kendi vatandaşlarını değil, aynı zamanda komşu ülkelerdeki sivilleri de korumayı önemli bir insani sorumluluk olarak görmektedir.
Suriye’de istikrar maalesef tam anlamıyla henüz sağlanamamıştır.
Suriye’de devam eden istikrarsızlıkta başta İsrail olmak üzere dış güçlerin gayrimeşru askeri müdahaleleri de önemli bir rol oynamaktadır.”
“Bu terör unsurlarını ve onları destekleyenleri görmezden gelmemiz mümkün değildir”
PKK’nın Suriye kolu olan PYD, YPG, SDG son on yıldır iç kargaşadan yararlanarak ve yabancı güçlerin desteğiyle Suriye’nin yaklaşık üçte birini kontrol etmektedir.
SDG işgalindeki bölge Suriye’nin en verimli topraklarını, su kaynaklarını ve hidrokarbon rezervlerini içermektedir. Bu terör unsurlarını ve onları destekleyenleri görmezden gelmemiz mümkün değildir. PYD, YPG, SDG’nin Suriye merkezi yönetimine entegre olmaya yönelik adım atmayı, ayrılıkçı ve ayrıştırıcı gündemi dolayısıyla reddetmekle, ülkede kalıcı istikrarın tesisini de engellemeye çalıştığı görülmektedir.”


