‘OHAL niye çıkarıldı ha, niye?
Üç beş adamın, başlarındaki diktatörle Ohal üstünden dikta rejimi kurma hevesinden çıkarıldı… Darbe marbe hikaye…
Sensin kötü niyetli, sensin dedim sanıp diyeyemeyen…
Sürek avına son! Masum gasteciler salıverilsin!
Meclis bombalanmış olabilir, darbe bu, atış serbest.
Başınızdaki kişinin darbelerle hesaplaştığını geçiniz. O kolay iş.
Hepimiz hesaplaşıyoruz, herkeŞ…Darbe nereden ve kimden gelirse gelsin, hepimiz karşıyız fekat…
Darbenin hangi kesimden geldiği yahut gelmediği çok önemli, üstad.
Laik, Atatürk ilke ve inklaplarının doğurduğu darbeler sahicidir, ulvidir, kutsanası ve alkışla nasıdır…
Ve fekat bunlar da kendi içlerinde birkaç kategoriye ayrılabilir, mümkündür…
Misal, our boys darbeleri IQ sıralamasında en altın bir üstü kategoride, muhtemelen 70 zeka düzeyinde olur, bilim böyle der, ona darbe bile denemez, çarpılırsınız. Olsa olsa demokrasiye nizamat verici sistem ayarlarıdır bunlar. Baştakine de darbeci denmez, ayıptır. Kahraman, laik ve devrimci subaylar toplumsal nizamı tesis etmek için, uçaklardan ayet attırabilir, kaldırım taşı düzeninden, badana boya rengine, kurumsal denetimlere kadar bizzat karar verir, ülke boydan boya bir kıt’a/manga denetimi gibi ele alınıp, ülke çiçek gibi yapılır…
Bu, ancak alkışlanır, did you understand?
Dersim özrü mü? Kim dilemiş, diktatör mü, valla duymadım, işkembe-i kübradan atıyor olabilir misiniz miss?
Andımız bu ülkenin vazgeçilmezi, olmazsa olmazı, saçmalamayın! Küçücük Kürt çocukları bile, ‘Kürdem, dorgiyem, çalışkaanem’ diye başlamıyor mu, gözlerim yaşarıyor billahi. Ahanda artık and içemeyecekler, kına yakının e mi…Nifak tohumları ekmeyin memlekete, reca ederim! Karda kışta, tirim tirim titrerken höykürüyor ya çocuklarımız, işte devrim, yaşasın Che!
Kürtçe yasağını ortadan kaldırmak zorundaydı diktatör, şartlar olgunlaşmıştı, isterse kaldırmasın!
1915 yüzleşmesi mi? Duymadım, farkında değilim, yahut anlamadım.
Nazım’ın vatandaşlık iadesi mi?Nazım söke söke kendi aldı rahmetli, ‘vatandaşlık hakkımız, söke söke alırız,’ dedi ve aldı…
Azınlık haklarının geri verilmesi benim ilgi alanım değil, beyanda bulunmam doğru olmaz. Ve fekat hangi azınlık hakları? Azınlık var da, hakları olduğundan kuşkuluyum…
Bir yere kadar ama…Vakta ki halka haddinden fazla yaslandın, %60’ın üstünü zorlamaya başladın, araştırmalarda, demokrasiyi savunma seferberliğini başlatıp, canını cebine koyan kitleyle tankları, jetleri durdurdun, işte orada dur, imanım…
Yürütmeyiz, durdurmayız, esasen yedirmeyiz!
Senin silahsız kuvvetlerini bizim kalemli kuvvetlerimiz ham yapar, ruhun duymaz.
Hiç unutmam, vakt-i zamanında, şanlı ordumuz darbesini hakkıyla yapmış, ko’muş oturt’muş idi, hani çocukların yaşının büyütülüp asıldığı tevatürünün çıkarıldığı zamanlar…Bende’niz paşalarımla memleket teftişindeyidim, efenim…Bir çocuk yuvasına gittiydik, hani yetimlerin, onun bunun çocuklarının şeyedildiği netameli yer.Hepsi protokol nizamında sıralanmış bizi bekliyor, valisi, belediyecisi, kurum müdürü, çocuklar, hamamböcüleri, fareler, kediler, bize kurban edecekleri kuzu ve at, herangi bi esnafın, oduncuydu zannımca, onun atı, geçmiş gün , malum yüz yaşındayım, unutuyoruz netekim. Forslu araba mı görmüş, taşranın atı işte, o kişner bi yandan, şaha kalkar, kedi köpek bağırır, çocuklar cibicik çalıyor bi yandan, padişahım çok yaşa, diye. Gözlerimiz doldu, göğsümüz kabardı, ilerledik, tuvaletler haddinden fazla gül kokuyor, sorunca anlaşıldı, gül kokan sprey sıkmışlar. Hani bakıcı anneler, nerede müstahdem?
Yok, ilaç için bi kişi yok. Öne atıldım, cephede ilerliyorum, kılıcım, hayır kılıç yoktu, zaten sivilliğe geçmiştik, olsun gene de yaşa paşa diye bağırmalarından iftihar ettim.Nerede bu kurumun ipe asılı çamaşırları dedim?Güneşli bölge, çocuk bezi falan asılmaz mı, don mon?
Yok. Bir de ne göreyim, sanayii tipi buzdolabına tıkmışlar, morarmış bezleri, donu, picamayı, zıbını. Hani nerede düşman, yani çalışanlar demeye kalmadı, elimi şöyle uzatmışım, işaret parmağım ileride, diğer dört parmak yumulu, adeta tabanca, hop diye buzdolabının arkasından çıksın mı, ötekiler…Hem de nasıl, hepsinin kollar havada, teslim, bi tanesi de oklavanın ucuna beyaz bi peşkir geçirmiş, tam teslim!
Bir bakışım ve yumulu avucum, yani el tabancasıyla teslim almıştım hepsini.
Zati sonra anlaşıldı, müdürleri Türkçeyi bile zor konuşan, kavruk, yarım akıl bi şey, ‘seni’ dedim, müdüre, ‘askerde er bile yapmamışlardır, pattez soydurmuşlardır.’ Dedi ki, ‘efendim nasıl bildiniz, tıpkı öyle oldu.’ Bi de teyid ediyor, salak!
Memleket işte bu ayaktakımı, bu eğitimsiz, dinci, makam odasında namaz tahtası vardı, kırdırdım, atın şunu dedim tabii, valiye de buyurdum kine, devrim dersleri verilecek, bazı müdürlere…Tarihim, coğrafyanın, matematiğin millisini okumuş olsalar da, işte millilikleri bu kadar…
Biz bile, bir sağdan bir soldan öldürerek şartların olgunlaşmasını bekledik, beslemeyip astıklarımızın sayısını ne siz sorun, ne biz söyleyelim, çocuk demedik, düşünce insanı demedik, Kürt Laz, Arap ayırdetmeden hedef aldık, cezaevleri adam almaz oldu, hızla yenilerini inşaa ettik, en zengin, en güçlü general, zannımca dünyadaki en zengin altıncı general idi, bizim çeteden, yani komuta kademesinden çıktı, iftihar ettim, inanın…Beş vakit namaz yerine beş vakit İstiklal marşı okutalım dedim ama kabul ettiremedim.
Monşer siz bizim hakiki darbemiz sırasında İsveç’e sığınmamış mıydınız?
Ne vakit döndünüz? Keyf’ler keka sanırım. Vatandasınız, ancak başınızda diktatör…Her hakareti yapmaktasınız ya dikta olmayaydı?…
Can korkusundan yeni dünyalara kaçan muharririm, ben senin alnından öperim…Gittin, döndün, misler gibi halin, diktatöre rağmen yaşıyorsun, yazıyorsun, dış basına demeçler verip döktürüyorsun, bu arada piyasa bereketli, esaslı satıyorsun, denk geldiğinde, yeni kitap mitap çıktığında veryansın ediyorsun, iyi ki diktatör var, böylesin, ya bi de olmayaydı?Allah bin bereket versin, net’cede laik ve Kemalistsin, nurol.
Yönetim sizden sorulur, ufuksuzluk sizden, 15 Temmuz’larda durum henüz çakılmazken tebrik telefonları, sarılıp kucaklaşmalar, marşlar okuyup diktatör ölsün diye Allah’a ilk ve son kez dua etmekler deseniz, öyle… Ölmezse öldürürüz, maksat vatan ve Fetö sağolsun, tek diktatör gitsin, nizaları da… Ah biz eskiden böyle miydik, ülkede hiçbir şey bulunmazdı ancak dikta da yok idi… Bir milim ilerlemez, yol yapmaya güc yetirmez, gene de demir ağlarla örerdik, anayurdu dört baştan… Bakın şimdi şu olanlara, demokrasiye yer var, inanca yer var, sürgünden dönüp gelene yer ve iş var, sahiden yollarla örülmüş memleket, yedi düvele karşı savaş üstüne savaş… Neyse ki şimdi, size göre dikta var, diyeceğim, lafı yutuyorum, bizimki de dikta idi netekim. Dikta vardı, gayrısı yoktu, zırnık yoktu, yani kimine vardı, kimine yoktu, büyük çoğunluğa yok…
Sövüp sayma özgürlüğünüz tavan yapmış durumda, monşer… Maşaallah.
Tehdit desen, gırla… Dikta olmasa böyle mi olurdu?
Gene de varsa beş ok, yoksa o mok, muhalefet dediğin ha vaar, ha yok…
Bu diktatör bozuntusu gitmeden bize rahat yok, huzur yok…
N’etsek a hocam? Dolar mı okusan üflesen, uzaktan beddua mı etsen, dizlerini mi döğsen, bunlara etsen etsen sen edersin… Da işte, ne umuyon bacından, bacın ölüyo acından…