Bazı küçük olaylar derindeki sıkıntılarımızı fena halde yüzümüze vuruyor. Genel kurmay Başkanı Hulusi Akar'ın, Cumhurbaşkanının kızının nikahında şahit olması da bu olaylardan biri.
Aslında ortada "olay" da yok, "olay" olması gereken bir konu da yok. Cumhurbaşkanı insani bir ricada bulunmuş, Genelkurmay başkanı da bu insani tavrı göstermiştir.
Ancak derindeki sıkıntıların yüze vurması olaydan birkaç gün önce başladı. Genelkurmay başkanının bu nikahta şahit olma "ihtimali" önemli bir haber gibi verildi.
Bu habere önem verenler nasıl sonuçlar çıkarmaya çalışırlarsa çalışsınlar, bu olay genelkurmay başkanının cumhurbaşkanının "sevdiği", "fikirlerini desteklediği" anlamına gelmez. Bunların tersi bir anlama da gelmez.
Ama kapalı toplumda, kapalı siyaset koşullarında yaşamaya fazlasıyla alıştığımız için bu olaydan büyük siyasi sonuçlar çıkarma peşine düşmekten kendimizi alıkoyamıyoruz.
"Kapalı siyaset" ortamında küçük olaylarda büyük işaretler görmek, büyük siyasi sonuçlar çıkarmak herkese normal geliyor.
Biraz daha ileri gidersek bu şahitliği "Görüyorsunuz Cumhurbaşkanı ile Genelkurmay Başkanının arası çok iyi, dolayısıyla herhangi bir askeri müdahale ihtimali de kalmamıştır" noktasına getirmek sadece "absürd"dür.
Bunun yanında bir de, ölçüyü her zaman kaçıran bir "sosyal medya" var. Bu "sosyal medya"ya da "Genelkurmay Başkanı Erdoğan'ın kızına şahitlik yapamaz yapmamalıdır" görüşünün hakim olduğunu öğrendik.
Bunun altında da, hiç de derinde durmayan bir hastalık var. Bunun adına isten "darbe sevicilik" deyin, isterseniz "demokrasi düşmanlığı", böyle bir hastalık var ve toplum bu hastalığı henüz içinden atabilmiş değil.
Bir nikah şahitliğinden yola çıkarak yine çatışma ortamı yaratmak da "normalleşme"nin ne kadar uzağında olduğumuzu bir kez daha gösteriyor.
"Kapalı toplum" ve "kapalı siyaset" alışkanlıklarımız altında ezilirken "açık toplum açık siyaset" fikrine dönebilmemizin güçlükleri o kadar çok ki, bir nikah şahitliği olayında bile dökülüveriyoruz.