Mahalleyi ayağa kaldıran, kalıcı, geçici hasarlara neden olan, uzak kalınması gereken bir işti, mahalle kavgaları…Şimdi ara ki bulasın.
Eskiden şehrin dış mahallelerinin vazgeçilmezi, şenlikli seyirliğiydi, bu kavgalar.
Rüyada mahalle kavgasına karıştığını görmenin yorumu, üzüntü verici durumla karşılaşılacağı, kötülükten emin olmaya, kötü huylu kimse eliyle zarar görmeye, karışık sorunlarla yüzyüze gelip, sırların faş olacağıydı. Hayır, popo açık uyumak anlamına gelmezdi.
Dipdibe yaşanırdı, hatta aile evleri vardı, gecekondular kent tepelerini sarmaya başlamışken, kavgasız olunmazdı…Televizyon henüz gelmemiş, neyle eğleneceksin?Tadıyla kavga edeceksin.
Hoş şimdi daha dipdibe yaşıyoruz, ama, hayal oldu, nereye gitti, eskinin o şıngırdaklı mahalle kavgaları? Nereye olacak, ‘telli duvaklı evvel zaman aşkları’ nereye gitmişse, oraya gitti…
Kentleşmeyle, daha doğrusu kasabalılaşmayı kentli olmak sandığımız günümüzde bu şenliği yitirdik. Yerine başka şenlik koyamadık.
Kavga çokluk çocuk yüzünden başlardı, ya top komşunun camını indirmiş, ardından top kesilmiş ti, ya küfür edilmişti, ya sapan taşı kafa yarmıştı, ya kız sevdiği oğlana kaçmıştı, ya gelin görümce kapışmıştı, ya onun bahçesi seninkine bi karış geçmişti.
Ev kadınları arasında başlardı mahalle kavgaları, babalar katılmaz, zaten babalar işte, kavgaya nasıl karışsın? Çalışan kadının dermanı yok, nasıl kavga etsin? Mahallede kalanlar ederdi.
Adamların akşam dolduruşa getirilmesinden önce, kadınların küfürle, yakası açılmadık sözlerle, cansiparane cenk etmesiyle sürerdi, mahalle kavgası.
Saç baş yolarak, kafa atarak, ya kollar geriden, kalça üstünde, ya yumruklar belde, ya maşa elde, yallah kadınlar…Çocuklar fon müziği yapar, gözyaşlarıyla eşlik eder.
‘Anne kız, babamı çağır…Sopayı getir abi…Ekmek çiğne koy, morarmasın.’
Kimi çocuklar öbür mahallelere haber uçurur. Polis, daha doğrusu bekçi amca geçiyorsa uğrar, değilse, bir meraklı, kavga hızını kaybettikten ve tadıyla seyrettikten sonra ancak, haber verince, düdük öttürerek gelir.
Kavgada dayak yiyen çocuk , esas oyuncudur, sonra annesi ve yakın akrabaları çıkagelir. Sonra küfürler, cepheleşme…Çocuklar başlangıçta, sahne açılırken birbirinin şeyine ş‘aapar, ne fizyolojileri uygundur bunu becermeye, ne de ne olduğundan haberleri vardır, sonra, anneler , teyzeler yengeler karşı taraftaki kadınların ağzını caaart diye yırtar.
Beş dakka arada, limon kolonyalı su içip sakinleşilir, başlar çatkılanır, yumruklar sıkılır;
’çocuğu sahipsiz mi sandın? Onun babası var ya onun babası, seni şaapar da oh be dersin’.Diyene,
‘Oşt köpek’yanıtı gelir.
Yere tükürmek, ayıplı el kol işaretleri yapmak, yumrukları birbirine vurmak, oh oh makamından, kapısına boyayla yazı yazmak, yahut kapıyı taşlamak esaslı eylem gibi görünse de , tartışmayı yeni bi kavgaya kadar noktalayan asıl eylem , yoldan süprülen at tersine, bir kaşık saplayıp, kapıştığın komşunun kapısı önüne bırakmaktı, fışkı ye makamından.
Bu ya , ertesi gün kavgayı alevlendirir, ya bekçiye haber uçurulur, olay zapta geçirilir.
Ama bütün kavgalar çocukların akşam evde dayak yemesiyle biter.
Şimdi tarih oldu, bu güzelim kavgalar.
Onun yerine seyredenlerin oyuna yani kavgaya sandıktan sandığa, seçimden geçime karışabildiği
siyaset curcunası geldi…
‘Kimse meraklanmasın, gittikçe (yani dış geziden dönünce, memlekete varınca demek istiyor) ağzının payını verecem, kimse meraklanmasın!’
‘Arkamdan konuşuyolar…’
‘Daeş’e de PKK.ya da yardım etti bu Türkiye’
‘Kağıttepe’
‘Önüne yatmak.’
Kendine oy verememek…
‘Getir kız sandıktakileri, var mı sizde bunun gibisi?’
‘Devrim öyle oturduğun yerden yapılmaz, benim adım Üzeyir, kodum mu oturturum, sözüm söz, adım neydi, Üzeyr’di di mi benim adım?’
‘Ben buraya nasıl geldim, dişimle tırnağımla geldim. Yoksa biz eveli fakirdik. Sırtımda görmüş olduğunuz bu gömleği beş yüze almış arkadaşlar, gömleği beş yüze satan iktidar bunlar !
Ne den, ne söylen? Kaynanam rahmetli böyle derdi, söylemek işe yaramadığında…
Yeni ve akıllıca söz söylemek gerektiğinde…
Ki, serçe pehlivanla, ödlek mızıkçıyla, esaslı kabadayı belli olsun…
Ey yavrum ey, geçmişi Kan’dilli…
Yatık Üzeyir demeyin, yazzık…Biriniz kırmızı kurdela taksın şuna, sevinsin garip, okumayı konuşmayı söktüm sansın…
Yesinler seni e mi …Yiyenin midesine oturursun, öcüler ham yapsın seni…
Siyasetin ıskatasını çıkardın…
Meydanların hiçbişeysi.
Ahlatağa!
Kavgaya arkandan itilerek sokulduğun zaman, ‘istediğimize kafa atabiliyo muyuz?’ dediğin rivayet olunur.
‘At ollum, kafası olan kafa atabilir, serbest…’ demişler.
‘Var demek ki, atıyom, bak bak nası atıyom’, ağız dolusu gülmüş, bütün mahalle…
Sinek spreyi sıkma, taş atma, ağzını bozma, yamukluk etme, aaa, kavga etmeyi de mi bilmiyosun çocum?…
Kükreme anacım, ay çok korktum, aman ödüm patladı…
Çamura yatma! Git de takımını topla, adam gibi et kavganı! Marifet canım kendim demekte değil oğlum, doğru dürüst kavga edebilmekte. Alemi kendine güldürme. Heykelini diken olmaz yoksa.
Ömürsün Üzeyir, medar-ı iftiharımız…
En büyük Üzeyir, başka büyük yok!
Kan kokan, ay yanlış söyledim, gül kokan Üzeyir. Müzevir Üzeyir. Ellere memleketini şikayet eden dedikoducu, dersini ezberleyemeyen.
Ağız payı vermek kiiim, sen kim?
Cön olmak kiim, kodu mu oturtmak kim, cesur olmak, kafa atmak kim?
Devrim yolu engebelidir, sarptır, he anacım, öyledir, yes, senin adın Üzeyir…
Doktor diyesiymiş ki, ‘elleşmeyin Üzeyir’i, kendi haline bırakın.’
Hasta mısın, usta mısın , yoksa aşık neyim mi oldun, devrimcilerin bi tanesi?
Ah vre yavrus, bileyidin halini, ölçeydin endazeni, göreyidin istikbalini, gelmeyeydin dolduruşa , makam şeysi yerine bineyidin dolmuşa, haddini de bileyidin, çapını da, kaçırmayaydın kendi ağzıyın tadını da, bizimkini de…
Sebebolanlar sebepsiz kalsın!