Ana SayfaYazarlarYatacak yeri olmamak

Yatacak yeri olmamak

Özgecan’ın kaatili yatacak yer bulamıyor, gidecek yeri de yok, ortada kaldı. Toprağa soracak olsak, o da onu kabul etmediğini söyleyecektir…

 

Tarsus 1.Ağır Cezada görülen karar duruşmasında ağırlaştırılmış müebbed kararı veren heyet başkanı Ercan Kumhak’ın adını unutmayacağız, biz kadınlar. Hafifletici gerekçeleri falan umursamadan, bastılar üç zanlıya da en ağır cezayı, örnek oldular, adları ve tutumları unutulur mu? Elbet o güzelim Özgecan da unutulmayacak…Şimdi yasasının çıkmasını bekliyoruz…

 

Yargı, ceza  ve af kimin elinde demeye gerek var mı? Elbet devletin ve çağdaş hukukun elinde

Bazı toplumlarda ilk yargılama, terlik fırlatma ve dayak, ailede.

İhbar ister aile içinden gelsin, ister komşu ya da muhtardan, gene gitmesi gereken yere, adalet makamına ulaşıyor, dava… Hukuk , bireyin güvencesi oluyor, cezalandırsa bile…Kitle şiddeti oysa, hukukun yargılama tekelini  iplemiyor.

 

Toplumsal yargılama ve ceza hükmetme cür’etinde bulunuyor.

Kanada’da seksen kişilik bir erkek grubu, karısını dövdüğü ileri sürülen adamı, kırbaçlayarak öldürebiliyor, 1975’de.Meksika’da muhafazakar bir köyde bir ilkokul öğretmeni ateist, anarşist, sosyalist oldu ğu ve çocukları zehirlediği suçlamasıyla, köyün ileri gelenlerince parçalanıyor.

 

1938’de Romanya’da galeyana gelen bir grup, mahallelerinde şeytani ayinler yaptığına inandıkları rahibi katlediyor. Savaş öncesi/sırası karışık dönemlerde linçler artıyor.

 

 Aile içi linçler dünyanın her yerinde. Ortaçağ boyunca süren cadı avları, Rusya’nın güney kentlerinde neredeyse 19. yüzyılın sonlarına kadar önlenememiş. Atları her şeyden önemli olan Ruslar atının başına geleni , suçluyu linç ederek ödetmiş hemen. 1998’de, Hindistanlı çiftçiler cadı avı başlatıp, birçok kişiyi taşlayıp öldürmüş.

 

Tanıl Bora, linç ve linç tehdidinin, hukuksal düzeyde suç olmaktan öte, medeniyet kaybı olduğunu söy lüyor. Büyük kentlerde göregeldiğimiz trafik, avukatlık, doktorluk, spor karşılaşması, kadın erkek ilişki lerindeki linçleri bu görüş çerçevesinde açıklamak, yorumlamak  zor…

 

Medeniyet kaybı değil, medenileşememek zaafı demek belki daha doğru…Yoksa uygarlık bir kez edinil dikten sonra, linç dalgası/aymazlığı/sürüklenişi içinde bile yitirmesi zor  bir değer…

 

Gerek Amerika iç savaşı ve sonrası siyahilerin şu ya da bu nedenle linç edilmesi, gerek Müslüman top lumlardaki (Osmanlı’da sayıca pek az olduğu kayda düşmüş ise de…) recm ve şer’i yasaların kısasa kısas hükmü, gerek bütün çalkantılı dönemlerde aslı yok bahanesiyle hukuka vekalet ettiğini düşünen kişi ve kurumların tartışılır yargıları da linçe yol göstermiş olabilir.

 

Kitlenin ya da kötü siyasi sistemlerin yargılama odağında olması da öyle…1493’te ticaret güvenliğini sağlamak amacıyla oğlunu, tüccarlara borçlarını ödemediği için idama mahkûm ederek, evinin pence resinden asan İrlanda Galway şehrinin belediye başkanı ve aynı zamanda yargıcı James Stephen Lynch en bildik hikâyedir.(Özgür, 2007/ Z.Yılmaz’ın tezinden alıntıdır)

 

  16. yüzyılın sonlarına doğru Amerika’nın Güney Karolina eyaletinde yüzlerce insan hakkında, adil yargılama yapmadan idam kararı veren John Lynch ile torunu Thomas Lynch isimlerindeki iki yargıç baba oğuldan bahsedilir.(Bora, 2008/ age)

 

 1681 yılında beyaz hizmetçi Nell Butler ile siyahi köle Charles’ın evlenme talebi, birçok tartışmaya yol açtıktan sonra, en sonunda linçle  sonuçlanır (Bizer, 1998/ age)

 

532 yılında Konstantinopolis Hipodrom meydanındaki Nika ayaklanmasında otuz bin kişilik kitlenin tarihin ilk holigan ayaklanmasında,( Ayasofya’nın da aralarında olduğu nice bina harabedilince ) meyda ndaki herkes kılıçtan geçirilmiş.

 

Zeynep Yılmaz’ın Hukuki Açıdan Toplumsal Şiddet Olarak Türkiye’de Linç adlı akademik çalışmasında(2012) belirttiği gibi, sıra dayağından geçirmek, suçlu sayılanın kulağından herkesin bir parça kesmesi, yahut koloni üyelerinin suçlu gördüklerinin bedenine çivi çakması da linç örneklerinden.

 

Kitleyi böylesine zalimleştiren ne olabilir? İnsanlaşma öncesindeki yaratık geni mi? Kalabalığın pervasızlığı mı? Yoksa (sözkonusu tezde yer verilen) Mc Phail’in söylediği gibi, kitleyi şiddete meylettirenin kendi hayatlarıyla ilgili bireysel hayal kırıklıkları, travmaları, kendi zaafları ve zayıflıkları mı? Diyelim öyle, Sivas Madımak katliamını bu çerçevede açıklamak nasıl olasıdır?

 

İki gün önce , birkaç kere ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezasına çarptırılan ve adam demek zorunda kaldığımız, ancak, yaratık  demenin bile çok olduğunu düşündüğüm adını anmaya değmezin teki, Özgecan’ın  eziyetle ölümüne ve onun üstünden bütün bir toplumun kahrına yolaçan kişi, Adana cezaevinde öldürüldü.

 

Bu duruma farklı disiplin kişileri farklı ve soğukkanlı yorumlar yapabilir,  iki ayrı mesleğimle böyle yapmam gerektiğini düşünsem de, elde değil, içim soğudu,  kendimi ayıplasam da ‘oh oldu!’ dedim.

 

Özgecan’ın ailesi öylesine sağduyulu ve kederi içinde makam almış, hepimize vakar dersi veren kişiler ki, onlar belki , büyük olasılıkla toplumdan daha temkinli ve terbiyeli.

 

Linç, domino taşları örneği, diğerlerini de kan kokusu almış tazıya döndürüyor, ne hazin…

Yarın belki yara soğur, farklı düşünürüz, insanca ve ötekinin hukukunu da dikkate alarak, demek istiyorum, hayır, öyle olmuyor.Hem bugün hem yarınlarda hepimiz oh oldu demeyi sürdüreceğiz, kaatilin de babasının da, bu sonu hakettiğini,hatta benzini götürüp cesedi yakmaya yardımcı olan üçüncü kişinin neden kurşunlanmadığına yazıklanacağız…

 

Hiçbirimiz düşünmeyeceğiz, kaatilin ailesini, annesini, evladını…Karısı ondan boşanmak için mahkemeye başvurunca, karısını ve avukatını  ölümle tehdit ettiğini de…

 

Annesi gömecek bir karış toprak bulamayınca ‘evladımı çöpe mi atayım, ne yapayım?’ dediğinde, aç itler götürsün evladını, diyecekler çıkacak belki, kitlenin içinden gelen bu,  daha soğukkanlı tepki verenler de çıkacaktır elbet.

 

Ya  o katilin çocuğu? Aklımdan çıkmıyor, hem onun, hem öğrencisiyle birlikte olup intiharına neden olan matematik öğretmeninin ilkokul öğrencisi çocuğu …Komşuları ne dedi, annesine ne sordu, okulda arkadaşları ona saldırınca nasıl korktu…

 

Tarsus ki, her zaman uygarlıklar beşiği olmuş, insani değerlerde kollayıcı, kucaklayan, bağışla yan kadim kent, kent olmasa bile kent büyüklüğünde, kent nüfusunu aşmış,  Tarsus’lular köy mezarlığının kapısını kilitliyorsa, toprağı esirgiyorsa oralı birinden, durup düşünmek, ibret almak gerekmez mi?

 

Yatacak yerin olmasın, ilencinin kitle onayı ile hayata geçirildiğine tanıklık ediyoruz.

Sen öyle bir iş ettin ki, ey insan demesi haram olan, hepimizin hayatına kastettin, hepimizin ellerini kestin, benzin döküp hepimizi yaktın, bu sonun sana ve senin gibilere nasıl yaraştığına biz hükmetmeyelim, şimdi vardığın ulu makam hükmetsin.

Hem Tarsus 1.Ağır Ceza yargı heyetinin kalem kırma hükmünde verdiği ceza, hem kapısı kilitlenen toprak,  kadına şiddet heveslilerine ibrettir…

- Advertisment -
Önceki İçerik
Sonraki İçerik