AK Parti belki de iktidarının en sıkıntılı döneminden geçiyor. Engellemeler daha ilk günden başladı ve hiç bitmedi. Ama belirli bir meşruiyet alanında kalmak zorunda olan hasımlarla mücadele edildi ve bu durum ülkenin yönetilmesini mümkün kıldı. Oysa şu anda hiçbir meşruiyet zeminine ihtiyaç duymadan davranma esnekliğine sahip aktörlerle karşı karşıyayız. İster terör örgütleri ister istihbarat servisleri olsun, Türkiye’yi ‘gölge boksu’ yapmaya zorluyorlar. Sanki ülkenin karşısında herhangi bir tanımlanabilir hasmın olmadığı, bir doğal afete muhatap olduğumuz duygusu verilmeye çalışılıyor.
***
İşin garibi AK Parti içinde ve çevresindeki birçok kişi de bu duyguyu pekiştirme peşinde. Nerdeyse bütün dünyanın bize karşı birleştiği, herkesin bizim kötülüğümüzü istediği bir ortam çiziyorlar. Mesele şu ki, eğer gerçekten böyleyse başarı şansını artırmanın tek yolu söz konusu karşıt blokta gedik açmaktan, başta en güçlü aktör ABD olmak üzere kendimize yandaş bulmaktan geçiyor. Nitekim son dönemde tam da böyle bir gelişme var ve AB ile olumlu gidişatı da yanına koyarsak, Türkiye’nin epeyce akılcı bir çizgi izlediği açık.
Ne var ki iç siyasetin malzemesi olarak üretilen söylemde herhangi bir değişiklik olmuyor. Yani bütün gelişmelere rağmen ülkeleri ve terör örgütlerini birbirinden ayırmayarak hepsini aynı kaba sokma istekliliği devam ediyor. Diplomasi ile çözülebilecek bir durum ‘Kurtuluş Savaşı’ toptancılığı ile karşılanmak isteniyor. Bunun apaçık bir sonucu var: Kendi hatalarımızla yüzleşmemizi engelliyor. Böylesine büyük bir tarihsel kavga söz konusu ise, yanlışlarımızın üzerini örtüp savaşmak gerektiği ima edilmiş oluyor.