Serbestiyet: Adalet ve Kalkınma Partisi’nin söyleminde uzun yıllardır gözlenen daralma en sonunda iyice kısır bir görünüme büründü. Başlangıçla bugün arasındaki mesafe sizin gözünüzden nasıl görünüyor?
Özaltınlı: Kamuoyu, uzun süredir kendini tekrarlayan bir propagandaya maruz kalmakta. İktidar uzun yıllar boyu kendisini sunarken hiç bu kadar renksizleşmemişti. Değişik temaları bir arada kullanabiliyor, farklı beklentilere seslenebiliyordu. Misyonunu; kalkınma ve zenginleşmeyle, özgürlükçülükle, istikrarla, küresel itibarla ve hatta temiz, şeffaf siyasetle açıklamaya yönelen bir söylem zenginliği oluşturmayı başarabiliyordu.
Başörtülü genç kadınların, seçim meydanlarında Merkez Bankası’nın döviz rezervlerini açıklarken Erdoğan’ı coşkuyla alkışladıkları zamanların üstünden çok geçmedi. Duble yollar, köprüler, havaalanları, toplu konutlar büyük bir sıçramanın kanıtları olarak az anlatılmadı. “Analar ağlamasın” sloganı toplumun ezici çoğunluğunun yüreğine değen, umut yaratan bir ses oldu. “Bütün milliyetçilikleri ayaklar altına aldık biz” sözünü de duydu bu ülkenin muhafazakâr kulakları ve alkışladılar Erdoğan’ı. Bugünlerde sarsıntılı tartışmalara yol açan İstanbul Sözleşmesi de LGBT yürüyüşleri de bu iktidar döneminin ürünleridir.
Kısacası, önyargılı olmayan, kulakları ve duyguları karşısındakini dinlemeye açık duran çok geniş çevrelere anlatabileceği bir çizgisi bulunan iktidar döndü dolaştı, bildiğimiz düzeysiz milliyetçi hamasetten medet umar duruma düştü. Evet, ne olduysa oldu, sonunda elde tek malzeme bu kaldı.
Yedi düvele karşı mücadele eden bir yönetime sahibiz. Başımıza gelen kötülükler, onların haklarımızı en iyi savunan kadro olmasıyla ilgili. Bize söylenen budur…
“Biliyoruz, kötü durumdasınız, fakat bilin ki bunun nedeni iyi yönetiliyor olmanızdır…” Ben bu sözleri böyle anlıyorum. İktidar sözcüleri ve medyası her türlü eleştiri ve şikâyete tek telden cevap veriyor: “Milli ve yerli çıkarlarımızı o kadar iyi ve tavizsiz savunuyoruz ki, bütün dünya bize zarar vermeye çalışıyor. Sıkın dişinizi; başınıza gelen kötülüklere karşı bu iyi yönetimi destekleyin.” Bu söylemin öyle harika bir özelliği vardır ki içinde hiçbir koşulda yönetime bağlayabileceğiniz bir “başarısızlık, yanlışlık, beceriksizlik” barındırmaz. O ünlü “teflon” metaforu bu söylem için yaratılmıştır adeta.
İronik gibi gözüküyor ama gerçekten ortada iktidar adına duyduğumuz tek ses kaldı, o da bu…
Milliyetçi hamaseti küçümsediğim sanılmasın. Bu topraklarda müşteri sıkıntısı çekmez. Uygun konjonktürlerde her zamankinden de fazla iş görebilir. Muhalefeti düşmanlaştıran, nefreti köpürten, gerilimi tırmandıran güçlü bir malzemedir. Ayrıca siyasi-sosyolojik süreçlerin kavranması zor karmaşasına karşı, insan zihnini ve duygularını kısa yoldan tatmin eden ucuz, basit bir reçetedir. Her türlü sorunu, bütün gündelik kızgınlıklarınızı bu “düşmanlar ve biz” şemasına yerleştirir, “doğru tutumu” takınıverirsiniz.
Basit ama etkili bir malzemedir sonuçta. Fakat (eğer konu buysa) seçim kazanmaya yeter mi?
Bence yetmez…