Ana SayfaYazarlarFederico García Lorca: Hayatı ve ölümü

Federico García Lorca: Hayatı ve ölümü

 

Yirminci yüzyılın en büyük şairlerinden Federico García Lorca sadece şiirleri ile değil yazdığı tiyatro oyunlarıyla da İspanyol edebiyatını yücelten yazarların ön saflarında yer alır. 1898 yılında güney İspanya’daki Granada’nın bir kasabasında doğan Lorca kısa hayatı boyunca verdiği birçok eserinde Endülüs coğrafyasının geleneksel öğelerini sanatında yaşatmıştır. Lorca Endülüslüdür ve Endülüslü olmaktan gurur duyan bir yazardır; bu coğrafyanın isimsiz ozanlarını, Flamenko dansçılarını, boğa güreşçilerini ve çingenelerini tüm gerçeklikleri ve tutkularıyla kelimelerine döker.

 

Garcia Lorca Türkiye’de de yakından tanınan bir yazar; belki Akdenizli olduğu, belki de Arap kültürünün etkilerinin derinden hissedildiği Endülüs geleneği bize yakın geldiği için. Ve de belki sanatsal özellikleri yanında Lorca’nın 38 yaşında hunharca bir siyasi cinayete kurban gitmesi bize çok yabancı bir olay gibi gelmediği için.

 

Liseyi bitirdikten sonra Granada Üniversitesi’nde hukuk okumaya başlayan Lorca’nın ilk sanat uğraşısı aslında müzikti. 11 yaşından itibaren piyano dersleri aldığı hocası ile klasik müzik alanında önemli bir yol almıştı. Sonrasında ise ilgisi İspanyol folk müziğine kaydı. 20 yaşında seyahatlerinde yazdığı makalelerden oluşan ilk kitabını yayımlandığı sırada Madrid’e gitti. Burada Madrid Üniversitesi’ne devam ederken İngiltere etkisinde olan Residencia de Estudiantes adlı ünlü öğrenci yurduna yerleşti. Madrid’in kültürel hayatında önemli bir yere sahip olan bu kurum Birinci Dünya Savaşı sonrasında bilim ve sanat alanında modernist akımların geliştiği bir merkez haline gelmişti. Lorca, birçok parlak sanatçının bulunduğu bu müthiş ortamda kaldığı sekiz yıl boyunca ressam Salvador Dali, sinemacı Luis Buñuel ve şair Rafael Alberti gibi birçok sanatçı ile yakın dostluklar kurdu. Müzik, drama, şiir, desen gibi birçok alanda yetenekli bir sanatçı olmasıyla Madrid’te ustaların desteğini kazandı. Bu süreçte hukuk okumayı bıraktı, hayatının sonuna kadar tüm vaktini ve benliğini sanata adadı.

 

Bazı yazarların hayatlarından ve eserlerinden akan coşku birleşerek nadir görülen bir olağanüstülük haline gelir, bana göre Lorca bu yazarlardan biridir. Hem müzikte hem yazıda çok kuvvetli bir yeteneğe sahip olması sayesinde ses güzelliği taşıyan şiirlerinin etkisi çok derindir. Ancak sadece müzikalite değil aynı zamanda ait olduğu coğrafyanın geleneklerini yaşattığı anlamsal bütünlük ve duygusal berraklık onu büyük şair kılar. Aşk ve ölüm yoğunluklu Şiirler Kitabı ve Çingene Romansları İspanyol flamenkosundan, çingene kültüründen ve Lorca’nın duende adını verdiği Endülüs ilhamından beslenir. En çok bilinen şiirlerinden biri ise boğa güreşinde kaybettiği arkadaşı için yazdığı Ignacio Sánchez Mejías için Ağıt adlı eseridir.

 

Öte yandan Lorca draması Kanlı Düğün, Yerma ve Bernarda Alba’nın Evi gibi tiyatro eserleri ile Türkiye’de şiirlerine nazaran belki de daha yakından tanınır. Lorca oyunlarında bireysellik ile törelerin çarpışması, çaresizlik ile ölüm ve özellikle kadın ön plandadır. Yazar, bu çarpışmayı modernist bir yaklaşımla işler ve İspanyol köylü kadınlarının trajik yaşamlarını oyunlarına yansıtır, kırsal törelerin toplumsal baskılarını anlatırken tutkuları uğruna ölümü göze alan yerli insanları yüceltir.

 

Ama İspanya’da Lorca’yı yaşatmazlar. İç Savaş’ın başladığı ve Franco rejimine yaklaşılan 1936 günlerinde İspanya’da sosyal ve siyasi gerginliğin artmasıyla Lorca sosyalist görüşleri nedeniyle güçlenmekte olan sağcıların hedefinde olacağını hissetmişti. Bu endişesi Granada’ya belediye başkanı olan kayınbiraderi Fernández-Montesinos’un görevi kabul ettikten bir hafta sonra suikasta kurban gitmesiyle doruk noktasına ulaştı. O günlerde güvendiği kişilerin evlerinde saklanan Lorca, Granada’da iki kasaba arasında yer değiştirdiği 18 Ağustos 1936 gününde tutuklandı ve 19 Ağustos’ta Milliyetçi milisler tarafından öldürüldü. Sosyalist görüşlerinin yanı sıra Lorca’nın eşcinsel olmasının da öldürülmesinde önemli bir rolü olduğu iddia edildi.

 

Saf biçimler yıkılıp gittiğinde,

cırcırları altında papatyaların,

anladım ki öldürülmüşüm,

kafeleri aradılar, mezarlıkları, klişeleri,

şarap fıçılarını, dolapları açtılar,

üç iskeleti yağmaladılar altın dişlerini sökmek için.

 

Beni bulamadılar.

Bulabildiler mi beni?

Hayır. Hiç bulamadılar.

Ama bildiler altıncı ayın kaçtığını selin kaynağına

ve deniz hatırladı birden

bütün boğulmuşların adını.

(Üç Arkadaşın Masalı ve Kanonu şiirinden*)

 

Faşist güçler tarafından öldürülen Lorca’nın cesedi günümüzde hala bulunabilmiş değil. Bu gerçek karşısında Lorca’nın yukarıdaki dizeleri insanın tüylerini ürpertiyor. 2008’de İspanyol bir yargıç tarafından başlatılan araştırma ve sonrasında devam eden çalışmalar da sonuçsuz kalmış durumda. Ölümünü takiben Lorca’nın eserleri de kendisi gibi ortadan kaldırıldı; Franco rejimi yazarın tüm eserleri için 1953 yılına kadar sürecek İspanya genelinde geçerli bir yasak uyguladı. Lorca’nın hayatı ve ölümü hakkında konuşmak ise ancak Franco’nun 1975’teki vefatı sonrasında mümkün oldu.

 

Lorca hakkında birkaç yazı daha yazmak istiyorum; şiirleri, tiyatro oyunları ve duende’si üzerine…

 

* Ne Garip Federico Adında Olmak, Federico García Lorca, Çeviri Erdal Alova, 2006, Can Yayınları

 

 

 

 

 

 

- Advertisment -